Erdoğan dün Samsun’da “toplu
açılış türeni görünümlü mitingte” (Diken)
şu sözleri ediyor:
“Gençler, 16 Nisan’da ibreyi ‘evet’ten yana döndürmeye var mıyız?”
Daha sonra sözünün nereye gittiğini fark edince “Sandıkları
‘Evet’le patlatmaya hazır mıyız?” diyerek düzeltmiş.
Bizim için burada önemli olan, bilinçsiz biçimde, kontrolsüz
biçimde söylenen sözdür.
Unutmalar, güdük fiiller, dil sürçmeleri, rastlantısal ya da
nedensiz değil; nedenleri olan olgulardır.
Erdoğan’ın bu ifadesi, kafasında, ibrenin #HAYIR’dan yana
olduğu bilgisinin veya kabulünün bulunduğunu; dikkat etmeden konuştuğunda,
kafasındaki bu kabulü farkına varmadan ele verdiğini göstermektedir.
Çıkarsaması ve cümle kuruşu bu bilgiye dayanmaktadır.
Bilgi ibrenin #HAYIR’dan yana olduğudur.
Bu nedenle, sonradan düzeltse de, düzeltilmiş versiyonu
kontrollü bir ifade olduğu için Erdoğan’ın kafasındaki gerçeği yansıtmaz, onu
gizlemenin aracıdır. Elbet politik bir eleştiride onun bilinçli olarak
söylediğini esas alarak öyle bir şeyler söylemek gerekir.
Ama buz burada Erdoğan’ın bu sözlerinin politik bir
eleştirisiyle ilgilenmiyoruz.
Bizim için bu bağlamda önemli olan bilinçsizce söylenendir.
Çünkü kafadaki gerçeği yansıtan odur.
Bu söz çok açık olarak ibrenin #HAYIR’dan yana olduğunun
itirafıdır.
İbre #HAYIR’dan yanadır ki, “evet’ten yana döndürmeye var
mıyız?” diyor.
Erdoğan kendi ağzıyla yakalanmıştır.
Erdoğan kendi ağzıyla yakalanmıştır.
Ama bu başka bir şeyi daha gösterir.
Erdoğan artık kontrolünü kaybetmiş bulunuyor.
Kontrolünü kaybetmemiş olsa, böyle bir açık vermez, daha
baştan, sonra düzeltmesinde söylediği gibi “evet’le
patlatmak”tan söz ederdi.
*
Erdoğan’ın şu ana kadar yaptıkları (Hollanda, Almanya ve
Avrupa ile gerginlikler vs.) da fazla bir işe yaramadı büyük bir olasılıkla.
Hatta ilk bakışta getirisi varmış gibi görünse de aksine
belli bir tedirginliğe de yol açtığı söylenebilir.
Yurtdışında ilk gün referandumda oy vermede rekor kırılmış
olması anlamlıdır ve bu katılım #HAYIR’ın lehine yazılır.
Çünkü bu referandumda Erdoğan ne kadar zorlarsa zorlasın
AKP’de ve evetçilerde bir dinamizm görülmemektedir. Dolayısıyla katılımın
yüksekliği #HAYIR’ın yüksekliğinin bir göstergesi olarak kabul edilebilir.
Öte yandan Suriye’de de sıkıştı, orada da bir şey yapamaz
duruma geldi.
Bütün bu köşeye sıkışmışlık içinde farkına varmadan paniğini
açığa vurmaya başladı. “İbreyi evete çevirmek” sözleri gibi bunu ele veren
davranışlar yapıyor.
Bunun en açık kanıtı CHP’lilerin #HAYIR çadırına gitmesi.
Çadıra gelmesini CHP’liler politik olarak
değerlendirebilirler. Biz burada politik olan yanıyla değil, Erdoğan’ın
korkusunu ve paniğini yansıtan yanıyla, psikolojik yanıyla ilgileniyoruz.
Erdoğan’ın çadıra gelmesi, politik olarak, diyelim ki
gerginliği yumuşatıcı bulunabilir; ama psikolojik olarak panik içinde
bulunduğunu ve kontrolü kaybettiğini gösterir. Elbet politika psikolojik
argümanlarla yapılmaz. Ama politika yapanlar, bunu ulu orta söylemeseler de
kendi aralarında elbet psikolojik analizler de yaparlar taktiklerini
belirlerken. Bu satırlar bu anlamda anlaşılmalıdır.
Erdoğan’ın #HAYIR’cılara terörist ve daha bir sürü şey dedikten
sonra onların çadırına gitmesi aynı zamanda bir zayıflık işaretidir.
Hele oradakilerle tartışması ve tartışma esnasında kamerayı
kapattırması Erdoğan’ın iyice kontrolü yitirdiğini göstermektedir.
Erdoğan karşısında aynı göz hizasından konuşulmasına alışık
olmadığı gibi, böyle bir şeye de imkân sunacak koşullar sunmamaya özel olarak
dikkat eder.
Sadece çok baskı altında kaldığı zamanlarda böyle
davranışlar gösterir.
Örneğin Gezi direnişi sırasında, hiç istememesine rağmen
bizzat kendi saflarından gelen baskı karşısında böyle bir girişimi olmuş ve
Gezicilerden bir heyetle müzakereye oturmuştu veya en azından ne dediklerini
dinlemeyi kabul etmişti.
Ama o zaman anlatılanlara göre, o buluşma da kendisi için
fiyaskoyla bitmiş, sinirlenmiş ve kontrolünü kaybetmişti.
Bütün bu gibi ipuçları Erdoğan’ın yenileceğini gördüğünü ve
kontrolü kaybettiğini, zayıflığını açığa vurmaya başladığını gösteriyor.
Önümüzdeki günlerde benzer yeni örnekler görülecektir.
Hem de artan sıklıkla ve artan dozlarda.
*
Ancak köşeye sıkışmış bir kedi gibi son bir hamleyle
saldırabilir.
Saldıracağından,” ibreyi evetten yana döndürmek” için her
şeyi yapabileceğinden hiç kuşku duymamak gerekir.
Ancak bunu yapabilecek güç ilişkileri varsa yapabilir.
Şu an, dışarıdan görünüşe göre, yok görünüyor.
*
Aslında Erdoğan kendini köşeye sıkıştırdı.
Fakat çapı ve ihtirasları arasındaki muazzam fark onu ister
istemez böyle davranmaya zorladı.
Aslında eğer CHP ve sola kalsaydı, bu referandum
kaybedilirdi. Kürtler ve Demokratlar (HDP) ile Laikler ve Alevilerin (CHP) gücü
#HAYIR’a yetmezdi.
Ama Erdoğan sağı bölmeyi başardı. Yani “Türk
milliyetçilerini” ve “Müslümanları” böldü.
Sadece Akşener'ler kampanya yapmadı; Levent Gültekin’ler,
Gergerlioğulları da toplantılar yapmaya; sokaklarda bildiriler dağıtmaya
başladılar.
Bölünenler ve karşıya itilenler büyük bir çoğunluk olmasa da
zaten #HAYIR diyenlerle (HDP ve CHP) birleşince terazinin #HAYIR kefesi ağır
basmaya başladı.
Türkiye’nin sağı tek adam diktatörlüğünden yana olanlar ve
parlamenter biçimi savunanlar olarak bölündü.
Bu referandum aslında sağın kendi içinde bir kavgası gibi
görülebilir.
Erdoğan’ı yenecek olan da bu sağdır.
*
Biraz o nedenle de Erdoğan’ın elinde fazla bir silah
bulunmamaktadır.
Erdoğan’ın silahları Türk - Kürt; Müslüman - Laik
bölünmesine yönelik; o zaman işe yarayan silahlardı. Türk Milliyetçileri ve
Müslümanlardan gelecek eleştiriler karşısında işlevsizdiler.
CHP’nin düşük profilli ve Erdoğan’la söz dalaşına girmeyen
stratejisi de bu durumu pekiştirdi ve Erdoğan’ın bazı silahlarını elinden aldı.
Kürt hareketinin de akıllı bir şekilde politika izlemesi de
eklenince denge değişti.
Böyle giderse, eğer Erdoğan bir çılgınlık yapacak olanağı
bulamazsa, hiç umulmadık bir şekilde yüksek bir #HAYIR bile çıkabilir. Tıpkı 7
Haziran gibi, herkes için sürpriz olacak bir oranda #HAYIR çıkabilir.
*
Bu nedenle birçok çevre ve yazarın yapmaya başladığı gibi
#HAYIR’dan sonrasını konuşmaya başlamak da gerekiyor.
İlk iş, OHAL’in kaldırılması ve Erdoğan’ın Beştepe’den ve
yasal bir temeli olmayan fiili başkanlıktan uzaklaştırılmasıdır. Orada durduğu
sürece bir tehlikedir. Denetimi yoktur çünkü ve elinde kontrol dışı bir aygıt
ve organlar bulundurmaktadır.
İlk elde Meclis OHAL’i kaldırmalı; Erdoğan’ı Beştepe’den
çıkarıp, Çankaya Köşkü’ne yollamalıdır.
Beştepe sadece büyük, binlerce odası olan bir bina değildir, o devlet içinde devlettir; Erdoğan’ın hayalindeki başkanlık sistemine göre planlanmış bir yapıdır. Anayasal karşılığı olmayan bir devlet yapısına uygun bir yerleşkedir. Referandum aslında devletin Beştepe’deki yapıya uydurulması referandumuydu.
Beştepe sadece büyük, binlerce odası olan bir bina değildir, o devlet içinde devlettir; Erdoğan’ın hayalindeki başkanlık sistemine göre planlanmış bir yapıdır. Anayasal karşılığı olmayan bir devlet yapısına uygun bir yerleşkedir. Referandum aslında devletin Beştepe’deki yapıya uydurulması referandumuydu.
Beştepe, Meclisin kontrolü dışında bir “Paralel Yapı”dır.
Ergenekon gibi, kanunlarla denetlenemeyen; örtülü ödenek ve
danışmanlar üzerinden denetimsiz olarak devleti yöneten illegal bir yapıdır.
Bu nedenle Erdoğan’ın oradan çıkartılıp sembolik görevlerine
ve o görevlere uygun bir protokol makamı olan Çankaya’ya gönderilmesi ilk hedef
olmalıdır.
Bunun için, AKP’nin bölünmesi, MHP’nin bölünmesi ve bunlarla
birlikte CHP’nin Parlamentoya tekrar gücünü verecek bir blok oluşturması
gerekir.
Referandum sonucu böyle bir sürece başlama vuruşu olur.
*
Burada en büyük sorumluluk HDP’ye düşmektedir.
HDP OHAL’in kaldırılması ve Erdoğan’ın oradan
uzaklaştırılmasını hedefe almalıdır.
Burada HDP’nin kararlılığı ve sağlam duruşu çok önemlidir.
#HAYIR çıkması MHP’de ve AKP’deki muhalifleri cesaretlendirecektir.
Bu bölünmeler mecliste, meclis’in tekrar gücü eline almasını
sağlayacak bir çoğunluk oluşmasını sağlayabilir.
Erdoğan’ı hedefe alan bir taktik, en geniş kesimleri
birleştirebilir.
Erdoğan güç kaybettikçe Ergenekon da güç kaybeder. Bu da
Devlet içi dengeleri değiştirir.
Bu Suriye’deki sıkışmayla ve YPG’nin başarılarıyla
birleşirse, Erdoğan ve Ergenekon’un etkisizleştiği bir durumda bu sefer Türk
devleti tekrar ateşkes stratejisine dönebilir.
Çünkü Türk milliyetçileri giderek, Kürtlere bireysel haklar
üzerinden Avrupa benzeri haklar verme noktasına geliyorlar.
Böyle bir durum demokratik muhalefetin daha geniş bir
hareket alanı kazanmasına ve güçlenmesine yarayabilir.
Ama demokratik muhalefetin ciddi bir şekilde programını,
stratejisini ve örgütsel yapısını değiştirmesi gerekiyor.
Kürt hareketi ise, Kürtlere bireysel hak yetmez, Kürtlüğün
tanınması diyor.
Kürt hareketi ve Demokratlar; Kürtlüğün tanınması değil;
Türklüğün de tanınmaması ve Türklüğün de bireysel haklar olması stratejisine
geçerlerse kendileriyle birlikte Türkleri ve Müslümanları da birer demokrata
dönüştürebilirler.
29 Mart 2017 Çarşamba
Demir Küçükaydın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder