Şu an Kobane kuşatma altında ve eğer İŞİD büyük askeri
gücüyle Kobane'yi ele geçirirse hem orada bir katliam yaşanır hem de Ortadoğu’daki
Demokratik güçler ciddi bir yenilgi ve moral bozukluğu yaşar. Hem de “barış
süreci” biter. Çünkü aslında Özgürlük Hareketi’nin düşmanı olan hükümet kendi
elini güçlü görür. Egemenler ancak güçsüz olduklarında taviz verirler. Barış
sürecini de başlatan özgürlük hareketinin her alanda kaydettiği ilerlemeler ve
Suriye’de elde edilen mevziler olmuştu.
Bu nedenle Kobane’nin direnişi ve oradaki kuşatmanın
kaldırılması bugün en acil ve hayati sorundur.
*
Kobane’dekiler kahramanca direniyor; moralleri yerinde
örgütlülüklerini her an geliştiriyorlar; korkup girenlerden tekrar cesaret
bulup dönenler oluyor.
Ancak Kobane’ye desteğin tüm olanakları zorladığını ve
başarılı olduğunu söylemek güç.
İşte Suruç’tan yeni gelen bir arkadaşın birkaç cümleyle
izlenimleri:
“Gözlemlerini çok kısa
ve net ifade edebilirim: Kobane'nin kuşatılması neredeyse herkes tarafından
seyrediliyor. Kürt Hareketi yeterli kitle desteğini harekete geçiremiyor.
Yardım çabaları var, ama bölgede belediyelerin ve Kürt kurumlarının yeterli bir
yardım altyapı çalışması ve hazırlığı yok. Batı'dan gelen KESK, Tabipler Odası
gibi kurumlar birkaç gün kalıp geri dönüyor. Kalıcı bir yardım altyapısı
örgütleyemiyorlar.
Bildiğiniz gibi, ABD,
Kobane çevresindeki İŞİD mevzilerini bombalamıyor. Türkiye'nin talebi ve
pazarlık şartı bu. Kobane gerçekten düşebilir. Birkaç gün bile büyük önem
taşıyor.
Herkesin elinden
geleni yapması gerekiyor. Zira yine bildiğiniz gibi Kobane düşerse katliam
yapacaklar. Tampon bölge zaten Kürtleri bastırmayı hedef alıyor.
Bunlar gerçekleşirse,
Türkiye'deki çatışmasızlığın son bulacağı kesin görünüyor. Daha büyük insan
kayıpları yaşanabilir ve uzun bir süre tekrar savaş ortamına dönülebilir.
Durum böyle...”
Bu durumda neler yapılabileceği üzerine kafa yormaya devam
edelim.
Elbet uzun vadeli ve stratejik yapılması gerekenler var.
Stratejik olarak İŞİD alanları ele geçiriyor ama insanlar ondan kaçıyor. Bu
onun yenilgisinin tohumlarını da içerir. Ama şu an askeri bir savaş var ve her
şey cepheye tabi olmalıdır.
Ama şu an kısa vadede, taktik ve askeri olarak ne
yapılabileceği üzerine kafa yormak gerekiyor. Çünkü birlikleri, tankların ve
mermilerin hızı politik ve stratejik kararların yayılma ve uygulama hızından her
zaman çok daha büyüktür.
*
Peki, askeri olarak neler yapılabilir?
İçten ve dıştan yapılacak olanlar vardır.
Örneğin Kobane’ye ve Rojava’ya ters yönde akın başlatmak. Şu
ana kadar Kobane’dekiler kaçtı ve onlardan geri dönenler oluyor. Ama şimdi ters
yönde bir akın başlatmak gerekiyor.
“Kobane’de akrabalarımla, dostlarımla birlikte ölmek
istiyorum; onları böyle bir günde İŞİD çeteleriyle yalnız bırakmak istemiyorum”
diye bir hareket başlatılabilir. Hudut köyleri ve kasabalarındakiler Hudut
kapılarına akın ederek Kobane ve Rojava’ya geçmek için bir kitlesel hareket
başlatabilir.
Bu hem hükümetin; hem diğer devletlerin hem de Türkiye ve
Dünya kamuoyu üzerinde bir baskı oluşturur. Hem de kuşatılmış durumdaki savaşçılara
muazzam bir moral destek anlamına gelir.
*
Bir diğeri, Devlet Kobane ve Rojava’ya yardım etmiyorsa
halkın yardımını engellemesin hareketi başlatıp, hududun Kobane’de ve diğer
yerlerde açılması için bir hareket başlatmak olabilir.
Ama sadece politik bir talep olarak değil, fiilen böyle bir
örgütlenmeyi de yaratmaya girişilebilir.
Hükümetin tampon bölge planlarına karşı Türkiye’de Rojava ve
Kobane’ye "Dost Bölge"; "Destek Bölgesi" ilan edebilir
köyler, kasabalar; orada kendi alternatif örgütlerini kurabilirler.
*
Ama bunların yanı sıra esas yapılması gereken ve
yapılabilecek olan İŞİD’i askeri olarak arkadan vurmak olabilir.
Bize neler yapılabileceğini bizzat canlı yayınla naklen İŞİD’liler
gösterdi.
Dün İMC TV’deki canlı yayında birtakım İŞİD savaşçısının demiryolunun
oradan Kobane’nin savunma mevzilerini arkadan kuşatma girişimine şahit olduk. Bereket
Kobane’yi savunanlar iyi bir stratejik konumda bulundukları için kuşatmaya
kalkanların ilerlemeleri mümkün olmadı ve amaçlarına ulaşamadılar.
Ama bu görüntülerden askeri bakımdan bazı dersler ve
sonuçlar çıkarılabilir. Ve bu yönde girişimlerde bulunulabilir.
Bugün olimpiyatlarda bile sporcuların koşu esnasında
stadyumdaki naklen yayın ekranlarına bakarak taktik geliştirdikleri bir çağda
yaşıyoruz. Aynısı yapılabilir. Savaşlarda ani ve kıvrak karar ve davranışların
hayati önemi vardır. Hatta televizyon kamera ve yayınları veya cep telefonları
bile İŞİD mevzilerini Kobane’de kuşatma altındakilere göstermek için
kullanılabilir. Bugün her cep telefonu bir televizyon kamerasıdır aynı zamanda.
*
Şunları veri olarak kabul edelim.
Halk aslında her zaman silahlıdır. Hele Kürdistan’da ve
hudut boylarında herkesin silahı vardır ve silah kullanmayı bilir. Askere
gitmiş olanlar daha iyisini de bilir.
Halk her zaman kendi yaşadığı bölgeyi yabancılardan daha iyi bilir.
Halk her zaman kendi yaşadığı bölgeyi yabancılardan daha iyi bilir.
Silahlı ve örgütlü halktan başka bir şey olmayan gerillanın,
partizanın gücü de buradan gelir.
Gerillanın gücü, hareket yeteneğinde ve hiç umulmadık yerde
ortaya çıkmasında; özellikle cephe savaşları ile bir arada olduğunda, düşman
safların arkasındaki eylemlerindedir.
İkinci Dünya Savaşı’nda Sovyetlerde ve bütün Avrupa’da, Hitler
ordularının arkasında, binlerce gerilla mücadele ediyordu. Çok büyük zararlar
veriyorlardı Hitler ordularına.
Bugünkü Kobane kuşatması, hatta tüm olarak Rojava kuşatması
da benzer bir durumdadır. Bir yandan kuşatılmış durumda, savunmadadır ve adeta bir cephe savaşı
yürütmektedir.
Ama aslında İŞİD için şu an ilerlediği topraklar, Kürtlerin
yaşadığı topraklar olduğundan, İŞİD için düşman topraklar ve askeri olarak bilinmeyen
topraklardır.
Bu durumda, Hudut boyunca, Türkiye tarafında uzun bir hat
boyunca, zaten silahlı ve silah kullanmayı bilen; gerek akrabaları ve yakınları
orada yaşadığı için; gerek kaçakçılık ve diğer ekonomik zorluklar nedeniyle hududun
öte tarafını da aynen bu tarafı gibi bilen ve gönlü Kobane’dekilerden yana
geniş bir nüfus bulunmaktadır.
Bu gücün, bu potansiyelin acil olarak harekete geçmesi gerekmektedir.
Bu güç örgütlenip harekete geçtiği takdirde, Kobane
kuşatması parçalanabilir ve kuşatanlar kuşatılabilir.
Savaşlarda karşı tarafın arkadan kuşatabilen güçler kazanırlar.
Savaşta her zaman, her cephede birçok zayıf nokta vardır. Önemli olan bu
noktaları görmek, karar alıp seri ve yaratıcı davranabilmektir. Bunu yapabilen
kazanır.
Kendi yaşadığımız bir tecrübeden iki örnek verelim. Çünkü birçok
bakımdan bugünkü duruma benzemektedirler.
1969 yılında İstanbul Üniversitesinde bizler bir seri askeri
başarılar ile Üniversite’yi faşistlerden temizlemiştik Ama bunlar içinde ikisi
hayati önemdeydi ve ikisi de aslında faşistleri arkadan kuşatma sayesinde
kazanılmıştı.
İlkinde savunma yapacak iyi kötü malzememiz vardı ama
Faşistlerin silah üstünlüğü karşısında onlarla açıktan savaşa girecek bir
gücümüz yoktu. Bu nedenle Merkez binayı ele geçirdik ve oraya yerleştik.
Faşistler bizi kuşattı.
Ancak geniş öğrenci kitlesi de bir seyirci gibi faşistlerin
arkasında birikmeye başladı. Bu kitlenin çok büyük bir bölümü bizim
sempatizanımız olmasına rağmen, örgütsüz ve dağınık oldukları için, faşistleri
de fiilen kuşatmış olmalarına rağmen, hiçbir şey yapmıyorlar, hareket
etmiyorlardı; seyirci konumundaydılar.
Aslında onlar bir parçacık örgütlü olsa, biz ve onlar koordineli
bir şekilde, biz içerden onlar dışarıdan saldırıya geçtiğimizde faşistlerin o
saniyede işi bitebilirdi.
Biz bu durumu görüyorduk ama o zamanlar cep telefonu falan
da olmadığından kendimizden habercileri veya böyle bir davranışı
örgütleyebilecek olanları da dışarı yollayamadığımızdan, bunu
gerçekleştiremiyorduk.
Akşama kadar biz içerde faşistler dışarıda karşılıklı
bekleştik. Mermiler sıkıldı, taşlar atıldı. Ve akşama doğru faşistler
muhtemelen arkalarında örgütsüz ama kendilerine düşmanca bakan seyircilerden de
çekinip kuşatmayı kaldırdılar ve biz bir zafer kazanıp binadan çıktığımızda o
seyirci kalabalık bizim zaferimizin kutlamasına katıldı.
Bugün Kobane’de benzer bir durum var. Hududun bu tarafında
kalbi Kobane ile çarpanlar seyirci durumundadır. Örneğin var olan huduttan Türk
devletinin İŞİD’e yardım geçirmemesi için sembolik nöbet tutmaktadır. Ama bu
yanlış bir stratejidir.
Ulusal devletlerin koyduğu bu hududu tanımayarak, yardım
için girişimler başlatılabilir. Bu biçimde Polis’in gazına ve saldırısına maruz
kalınmaktadır. Güçler dağıtılarak, her yerden karşıya kitlesel geçişler
denenebilir mesela. Protesto değil, doğrudan eylem ve doğrudan eylem aracılığıyla
protesto daha etkili bir yöntem olarak kullanılabilir. Türk Devletinin
sınırlarını korumaktan, sorgulamaya geçilebilir.
Onların gücünü güçsüzlüğe çevirecek; bizim güçsüzlüğümüzü
güce dönüştürecek taktik ve mücadele biçimleri ortaya çıkarılabilir. 500 kişi
polisin gazını yiyeceğine, onar kişilik elli grupla tüm hudut boylarında çok
farklı şeyler yapamaz mı?
*
İkincisi de Kesin zaferi kazandığımız bir çatışmadır. Bizler
yine Hukuk anifsinin oradaydık, yani yine binadaydık. Faşistler yine dışarıya
egemendi ve bize saldırıyorlardı. Onların yine silah üstünlüğü vardı. Geniş
öğrenci kitlesi ki büyük bir çoğunluğu yine bizlere sempati duyuyordu, yemekhanenin
oradaki yemek kuyruğunda bekliyor ve çatışmayı izliyordu.
Bizler o noktada orada savunmada kaldığımız takdirde
yenileceğimizi; çok elverişsiz bir durumda olduğumuzu görüyorduk. Ama daha
kıvrak düşünüp daha seri hareket ettik. Küçük bir grupla (sanırım sekiz on
kişiydik), içerdeki arkadaşlar faşistleri oyalarken, arkadan çevirdik; koşarak
ve sloganlar atarak saldırınca, çok küçük ve ateş gücü düşük bir güç olmamıza
rağmen, faşistler bozguna uğradı ve panik içinde kaçmaya başladılar. Kelimenin tam
anlamıyla onları Bakırcılar Çarşısı’na döktük. Bunlar olurken tabii her zaman
olduğu gibi, kuyrukta bekleyenler bizim zafer kazanacağımızı görünce hemen faşistlerin
kovalanmasına katıldılar ve bizlerin yanında yer aldılar.
Şu an Kobane’deki durum benzeridir. Hudut boyundaki nedeyse
bütün yerleşim birimleri Kobane’nin sempatizanıdır. Ama tıpkı bize sempati
duyan öğrenci kitlesi gibi askeri olarak hiçbir davranışta bulunmamaktadır.
Hâlbuki bölgenin ahalisi, sınırın neresinde ne olduğunu ve
sınırın öte tarafını bilir. Canlı yayında nasıl İŞİD’in demiryolunu kullanarak
Kobane savunmasını arkadan kuşatmasına şahit olduysak; bunun aynısını çok daha
iyi olarak, Türkiye tarafından ve özellikle bölgenin insanları ve gençleri
tarafından yapmak mümkündür. Yüzlerce kilometrelik sınır vardır. Bu sınırda Türk
askerleri bekliyor ama yine de boşluklar, özellikle hava karardıktan sonra,
bulunabilir ve zaten oranın ahalisi bunları herkesten iyi bilir.
Ahalinin bu bilgisi, gerillanın savaş taktikleriyle
birleştirilebilirse İŞİD kuşatması arkadan kuşatılabilir ve can alıcı noktalara
vurulabilir. Bu kritik durumda her yolu göze almak gerekir.
Pek ala sınırın bu tarafından İŞİD mevzileri gözlenebilir. Geceleri
demiryolu ve mayın tarlaları geçilerek (ki çoğu yerde mayın da yok artık
bildiğimiz kadarıyla) İŞİD Mevzilerine arkadan saldırılar yapılabilir. Böylece
hudut boyu İŞİD için tehlikeli ve riskli uzak durulması gereken bir bölge
haline getirilebilir. Daha derine gece akınları yaparak, Lojistik destek
hatları kırılabilir. Birkaç küçük ve etkili eylem bile muazzam askeri sonuç
yaratır. İŞİD o andan itibaren, Türkiye tarafından gelecek saldırılara karşı konumlanmak
zorunda kalır. Ama bölgeyi bilen köylüler pek ala onları kolayca
avlayabilirler.
*
Gerilla’nın en büyük özelliği hareket yeteneğidir. Ve
karanlık gerillanın en büyük dostudur. Karanlıkta çemberleri yarabilir, düşman
hatlarının içinden geçebilir; onu arkadan vurabilir.
Kobane’de YPG, geceleri ve karanlığı, fedai saldırıları
düzenleyerek İŞİD’in gündüz aldığı mevzileri karşı saldırılarla yeniden ele
geçirmek için başarıyla kullandı. Ama bütün bunlara rağmen savaş esas olarak
bir mevzi savaşı olarak kalmaya devam etmektedir.
Kobane’nin yerlileri kendi bölgelerini en iyi bilenlerdir.
Bu bilgi, Gerilla’nın hareket gücüyle birleştirilebilirse, mevzii savaşının
yanı sıra gerilla savaşı ile İŞİD mevzilerini arkadan vurmak mümkün olabilir.
Küçük ve hareketli gruplar, İŞİD mevzilerinin arkasına geçerek benzer
tacizlerde bulunup karşı tarafın savaş gücüne çok ciddi darbeler
indirebilirler.
*
Bugün slogan şu olmalıdır: kuşatanları kuşatalım.
Hududun her yerinden İŞİD’in elindeki bölgelere geçip
oralarda gerilla saldırıları düzenlenebilir. Bunu bizzat mahalli halk
yapabilir. Un ve şeker vardır sadece bundan helva yapacak ustalar eksiktir.
Bunu örgütleyecek bilgi, ilişkiler vs. hepsi bölge halkında
ve Kürt Özgürlük hareketinde vardır. Yapılması gereken, bunu düşünmek;
inisiyatif gösterip harekete geçmek ve kararlı küçük gruplarla uygulamaya
geçmektir.
Elbet bunları düşünenler olabilir ve muhtemelen vardır.
Ama bazen öyle olur ki, herkes nasıl olsa birileri bunu düşünüyordur;
yapıyordur diye düşündüğü için kimse bir şey yapamaz.
Bu nedenle bu satırları yazıyoruz. Belki birilerinin aklına
bir şeyler düşer.
Merkezi bir organizasyon beklemeden her köyden, her kasabadan
gençler, insanlar, gönlü Kobane ile çarpanlar böyle küçük gruplar kurup
harekete geçebilirler.
Kobane’yi savunmak barışı savunmaktır. Barış için savaş.
02 Ekim 2014 Perşembe
Demir Küçükaydın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder