Demokrasi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Demokrasi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Eylül 2016 Salı

İhtiyaç Olan Dürüst ve Cesur Gazeteciler Değildir ve Olmamalıdır (Özgür Gündem Dayanışmacıları Mahkemeye Çıkarken Medya ve Yapı Üzerine)

Bugün, Özgür Gündem’le dayanıştığı için Ragıp Duran ve Ayşe Düzkan’ın Mahkemeye çıkarılması vesilesiyle, Yapı’yı sorun etmeyenler, yani demokratların yokluğu bahsinde Medya konusuna girelim.
Yapı’ya yönelik olmayan eleştiri ve programların eninde sonunda bir ahlaki eleştiri ile sonuçlanmasının en tipik örnek örnekleri medya alanında görülebilir.
Açın bakın, Türkiye’de hala iyi kötü muhalif gazetecilik yapan gazetecilerin “havuz medyası” denen yayınlara yönelik eleştirilerinin tamamına, örneğin T24’e, Diken’e vs.. Hepsi iktidarın desteklediği yayınlarda yazanları, son duruşmada, gazeteciliğe uygun davranmamakla; yani bir bakıma “meslek ahlakına” uymamakla eleştirmektedirler. Yani onları gereğinde aç kalmaya ama iktidar organında yazmamaya çağırmakta; onları cesur ve ahlaklı olmaya davet etmektedirler.

29 Aralık 2015 Salı

Demokrasi Mücadelesinin ve/veya HDP’nin Sorunları (1) Radikal, Kapsamlı ve Sistematik Olma Gereği ve Sorunu

Gerek nesnel çıkarları, gerek doğrudan veya dolaylı ifade edilmiş eğilimleri ve politik talepleriyle, bütün dünyada olduğu gibi, Türkiye'de de demokratik güçler nüfusun hiç de küçümsenemeyecek bir niceliğini, daha doğrusu büyük çoğunluğunu temsil ederler.
Ne var ki bu nesnel çıkarlar, eğilimler, doğrudan ifade edildiğinde bile yeterince radikal, yeterince kapsamlı ve yeterince sistematik olmadıkları için; yani demokrasiyi tutarlı olarak sonuna kadar savunmadıkları için, politik mücadele arenasında adeta buharlaşırlar, yok olurlar, ifadelerini ve temsilcilerini bulamazlar.
Ve daha da kötüsü, nesnel olarak çıkarları ortak olmasına rağmen, bu demokratik güçler yeterince radikal, kapsamlı  ve sistematik olmadıkları için, sadece yok olmazlar, bir eksiye dönüşürler; birbirlerinin gücünü nötralize ederek, Türkiye'nin gerçek egemeni Askeri Bürokratik Oligarşinin egemenliğini sürdürebilmesinin bir aracı olmaktan öteye gidemezler.

30 Ekim 2015 Cuma

Dünya’da ve Türkiye’de Neden Güçlü Demokratik Hareketler Yoktur?


Gerek Türkiye’de; gerek dünyada demokrasi mücadelesinin böylesine güçsüz olmasının ve son duruşmada ardında bilince çıkmamış demokratik özlemler bulunan toplumsal hareketlerin demokrasiye düşman politikaların aracı haline gelmelerinin, biri üst diğeri alt sınıflardan kaynaklanan iki temel nedeni vardır.
Birincisi egemen sınıfın korkaklığıdır; yani Burjuvazinin korkaklığı. Ama bunu şöyle de ifade etmek mümkündür: sınıfların çıkarları ve karakterleri özdeş değildir veya çakışmaz.
Kapitalizm (Ya da bir bütün olarak burjuvazinin tarihsel ve genel çıkarı) kendi saf mantığı içinde, demokrasi ile yani insanların biçimsel eşitliği ile çelişmez.
Çünkü işgücü denen metanın maddi ve manevi özellikleri onun kullanım değeri üzerinde herhangi bir etkide bulunmaz. Bütün diğer metalarda ise o malın maddi ve manevi özellikleri onun kullanım değerini belirler.

16 Eylül 2015 Çarşamba

Türkiye’de Niçin Demokratik Bir Hareket veya Parti Yoktur?

Aslında sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada da demokratik bir hareketin ve partinin olmadığı bir dönemde yaşıyoruz?
Diyebiliriz ki, yüz yıldır, ondokuzuncu yüzyıla ve yirminci yüzyılın başlarına göre, bugün demokrasi mücadelesinde çok daha geri bir yerde bulunuyoruz.
Bunun nedenlerini bu yazıda biraz araştıralım. Çünkü bir demokratik hareketin ortaya çıkarılabilmesi aynı zamanda bu nedenlerin anlaşılabilmesine de bağlıdır.
Ama önce demokrasi veya demokratik ne demektir on net olarak tanımlayalım ve açıklayalım.
Demokrasi( …) biçimsel eşitlik demektir” (Lenin)[1] Demokratik demek “biçimsel olarak eşit” demektir; demokrat demek, “biçimsel eşitliği savunan” demektir.
Ne demektir “biçimsel eşitlik”?

15 Mayıs 2015 Cuma

Sosyalistler Niçin HDP’ye Oy Vermeli?

Demokrasi demek insanların “biçimsel eşitliği” (Lenin) demektir.
Tüm yeryüzündeki insanların biçimsel, yani hukuki hakları bakımından eşit olduğunu kabul etmeden; bunun için mücadele etmeden ve bunu en baş mücadele hedefi olarak koymadan demokrat olunamaz.
Tüm yeryüzündeki insanlar biçimsel bir eşitliğe (yani insanların dili, dini, soyu, sopu, rengi, cinsi, tercihi, siyasi, felsefi vs. görüşü ne olursa olsun eşit haklara sahip olması) ise ancak sınırların ve ulusal devletlerin olmadığı bir dünyada, bir dünya cumhuriyetinin eşit haklı yurttaşları olarak ulaşabilirler.
Bugün yeryüzündeki sistem, insanları değil, ulusları eşit olarak kabul eder. Herhangi bir devletin veya ulusun vatandaşı diğer ulusun ya da devletin topraklarına bile giremez ve oraya bir turist gibi girse bile o devletin veya ulusun vatandaşlarının hiçbir hakkına sahip olamaz.

8 Nisan 2015 Çarşamba

Taner Akçam’ın Yazısı, CHP’nin Önseçimi ve Seçimler

Çok tekrarlanan bir söz var: parti için demokrasi olmadan olmaz. İşte CHP parti içi demokrasi uyguladı, adaylarını seçimle belirledi.
Örneğin bugün Taner Akçam, “Siyaset zor Zanaat” diye bir yazı yazmış ve benzer fikirleri başka bir bağlamda tekrarlıyor.
 “HDP adayları demokratik mekanizmalarla seçilmiyor; atanıyorlar. Ancak ve ancak İmralı ve Kandil’in onay verdikleri aday gösterilebilecek! Aday atamak anti-demokratik bir yöntem! Parti içi demokrasisi olmayan bir partinin, ne kadar demokrasi savaşçısı olabileceği ciddi bir soru!” (Taner akçam, “Siyaset Zor Zanaat”, Taraf)
(Akçam’ın anlattıklarının ne kadar gerçeği yansıttığı ayrıca tartışılabilir ama varsayalım ki öyledir. Özü gözden yitirmemek için öyle olduğunu varsayalım.)

19 Ekim 2014 Pazar

Demokratlar İçin Altın kurallar

Kürt Özgürlük Hareketinin geçirmesi gereken dönüşüm ve bunu yapıp yapamayacağı üzerine Kobane Savunması bağlamında imkân buldukça yaptığımız değinmelere devam edeceğiz.
Ancak bu arada Türkiye’de özellikle Kobane Protestosu vesilesiyle çıkan olaylara ilişkin olarak kendini “Demokrat” olarak tanımlayanlar arasında bile yaygın olarak görülen yanlışlara kısaca değinelim ve Türkiye’de demokrasi için politik mücadele yürütmek niyetinde olanların hiçbir zaman akıllarından çıkarmamaları gereken en temel altın kurallara dikkati çekelim.
*
Sıradan yurttaşlar için, neredeyse evrenselleşmiş; hatalardan koruyucu bir hukuk kuralı vardır: aksi bağımsız bir mahkeme kararıyla kesinleşinceye kadar herkes suçsuzdur. Yurttaşın suçlu olduğunu kanıtlamak, itham edenlerin ve/veya devletin görevidir.
Bu ithamların da ayrıca öyle olur olmaz yapılmasını engellemek için, güçlü deliller olmadan yapılan suçlamalar gerçek çıkmadığı takdirde, suçlayan ve/veya itham edenlere yönelik müeyyideler (para cezaları veya insanlar arası ilişkide ayıplamalar vs.) vardır.

10 Haziran 2014 Salı

Türk Bayrağı, Kürt Bayrağı ve Beyaz Bayrak

Bugünün Türkiye’sinde üç program, “üç tarzı siyaset” üç bayrakta ifadesini bulmaktadır: Türk Bayrağı, Kürt Bayrağı ve Beyaz Bayrak. Bunlar her şeyden önce ulusun nasıl tanımlanacağına ilişkin programlardır.
Birinci “Tarzı siyaset”in sembolü Türk bayrağıdır.
Bugünün Türkiye’sindeki bütün partiler, ulusun Türklükle tanımlanmasını savunmakta ve bunda bir sorun görmemektedirler. Türklüğün de kan, ırk ve Orta Asya’dan kaynaklanan bir tarihle tanımlanmasını savunurlar ve bunda da bir sorun görmezler.
Dolayısıyla bütün partiler, hepsi sömürgecilik ve 19. Yüzyıl usulü biyolojik ırkçılığa dayanırlar ulusu ve Türklüğü tanımlarken. Onun da geç gelmiş ve geç geldiği için de daha da saldırgan Alman emperyalizminden kaynaklanan versiyonuna dayanırlar.

29 Mayıs 2014 Perşembe

Demokrasi ve Özgürlük Birbirinden Ayrılamaz

Önceki “Demokrasi ve Özgürlük Neden Bir Arada Bulunamaz?” başlıklı yazımız, demokrasi ve özgürlüğün bir arada bulunamayacağını kanıtlarken bu sefer tam tersini iddia ederek demokrasi ve özgürlüğün birbirinden ayrılamayacağını savunacağız.
Bu bir çelişki değil mi?
Daha önce de belirttiğimiz gibi değil.
Önceki yazıda demokrasi ve özgürlüğü sosyolojik anlamlarıyla ele alırken, şimdi politik ya da hukuki anlamlarıyla ve de politik ve hukuki alana ilişkin kavramlar olarak ele alacağız. Aynı kavram ve sözcüğün bu tamamen farklı ve zıt anlamları üzerinde böyle durmamızın nedeni, bu ayrımın yapılmayıp, üzerinde durulmayıp, karıştırılmasının bizzat demokrasiye karşı mücadele veren ve onu tasfiye edenlerin bir yöntemi olmasıdır.
*
Özgürlük kavramı, Fransız toplumsal mücadeleler geleneğinde politik alana ilişkin haklar olarak da tanımlanmıştır.
Yani bunun ardında, politik ve politik olmayan gibi bir ayrım vardır[1]. Bu anlamda, tıpkı dinin politik olmayan olarak tanımlanması gibi politik alana ilişkin olarak tanımlanmıştır. Modern toplumun politik ve politik olmayan ayrımı olmasa, özgürlük kavramı da olamazdı. Klasik uygarlıkların ve dinlerin hiç birinde özgürlüğün sözünün edilmemesi, böyle bir kavramın bulunmaması; örneğin İslam’da Özgürlük değil de adalet aranması bizzat bu ayrımın yokluğuyla ilgilidir.

28 Mayıs 2014 Çarşamba

Demokrasi ve Özgürlük Neden Bir Arada Bulunamaz?

(8 Haziran’da Kadıköy’de Yoğurtçu Parkında yapılacak olan “Özyönetim ve Demokrasi” başlıklı “Forum-Çalıştay”ın Demokrasi Kavramının ve Tanımının ele alınacağı ilk bölüm için bir kavramsal açıklık ve altyapı oluşturmak üzere konuyu adım adım ele almaya ve aynı zamanda bu kavramsal açıklığı önemsiz göstermenin kendisinin nasıl politik ve ideolojik bir anlamı olduğunu göstermeye devam edelim.)
Hepimizin kafasında demokrasinin özgürlükler olmadan var olamayacağına ilişkin sarsılmaz bir yargı vardır. Yani Demokrasi ve Özgürlük kavramları birbirinden ayrılmaz görülür. Ancak bizler böyle düşünürken aslında demokrasiyi ve özgürlüğü bilimsel veya sosyolojik değil; politik veya hukuki kavramlar olarak tanımlamış oluruz.
Demokrasinin ve özgürlüğün sosyolojik anlamları üzerine kafa yorduğumuzda demokrasi ve özgürlüğün ayrılmazlığı bir yana, bir arada bulunamayacağını görürüz. Neden ve nasıl?
Sosyolojik olarak, yani bilimsel bir demokrasi kavramına ulaşmak için, demokrasinin işlevi ve hangi koşullarda var olabileceği konusunda bir açıklığımız olması gerekir.
Demokrasi kararların nasıl alınabileceği ve alınması gerektiği sorusuyla ilgilidir. Ama bunun için öncelikle karar alma gibi gerekliliğin ve imkânın nasıl ve hangi tarihsel koşullarda ortaya çıkabileceği sorusuna cevap vermek gerekir.

10 Mayıs 2014 Cumartesi

Demokrasi ve İslam ("Demokratik İslam Konferansı" vesilesiyle)

Bu hafta sonu Diyarbakır’da “Demokratik İslam Konferansı” toplanıyor. Bu vesileyle Demokrasi ve İslam ilişkisini sosyolojik, yani Marksist kavramlara ele alıp incelemeye ve Konferansın somut anlamını kavramaya çalışalım.
Allah’ı fizik veya metafizik bir olgu olarak (Allah var mıdır? Varlığı kanıtlanabilir mi? İnsan yaratılmış mıdır yoksa maymundan mı gelmiştir?) veya epistemolojik bir sorun (Allah’ın varlığı kanıtlanabilir mi? Akıl mı inanç mı?) olarak veya hukuki bir sorun (yani bir inanç ve vicdan hürriyeti sorunu) olarak ele almak, kavramsallaştırmak tam da Aydınlanma’nın Din ve Allah kavramlarıyla düşünmenin tam kendisidir.
Diğer bir ifadeyle sosyolojik (toplumsal) bir olguyu, fizik, epistemolojik veya hukuki kavramlarla ele alıp tanımlama girişimi olmaktan öteye gitmezler. Ama bu girişimin kendisi sosyolojik olarak bir dinin, yani modern toplumun dininin, yani Aydınlanma ve onun karşı devrimci biçimi olan ulusçuluğun din kavrayışı ve tanımlamasından başka bir şey değildir.

11 Nisan 2014 Cuma

Demokrasi Nedir? Bir Anlayamamaya Çalışma Denemesi (1)

Bir iki gün önce “Radikal Demokratik Bir Hareketin Oluşabilmesinin Sorunları ve Bir Öneri” başlıklı yazımıza yankı veren, “T.C. Vatandaşı” rumuzlu bir okur “Ne demektir Demokrasi? Demokrasiden ne anlamalıyız?” diye sormuş?
Bu soruyu vesile ederek demokrasinin ne olduğunu anlamaya çalışalım.
Ama “bir şeyi anlamanın en iyi yolu önce onu anlayamamakla işe başlamaktır” diye bir söz, hatta bir metodolojik ilke vardır.
Bu nedenle önce anlayamamaya çalışalım.
Tabii biz demokrasinin ne olduğunu anlamaktan söz ederken, bundan onun sosyolojik olarak ne olduğunu anlamayı anlıyoruz. Amacımız bir bakıma sosyolojik bir demokrasi tanımına veya kavramına ulaşmaktır.
Tabii bizim Sosyoloji’den anladığımız Marksizm olduğundan ve bilinen bütün sosyolojilerin bilim değil, ideolojiler olduğunu düşündüğümüzden, sosyolojik olarak Demokrasinin ne olduğunu anlamaya çalışmak; Marksist bir demokrasi teorisine ulaşma çabası olarak da tanımlanabilir.

22 Kasım 2013 Cuma

Demokrasi ve Zor

En olağan ve biçimsel anlamıyla Demokrasi: “azınlığın çoğunluğa uymasını prensip olarak kabul eden rejimdir” (Lenin).
Bu en biçimsel demokrasi tanımı ister istemez demokrasinin olmazsa olmaz iki koşulunu ifade edilmemiş bir var sayım olarak içerir: zor ve özgürlükler.
Bu tanıma göre, Azınlıklar ve çoğunluklar demokrasinin olmazsa olmaz koşuludur.
Ama azınlık ve çoğunlukların oluşabilmesi için de insanların farklı alternatifler etrafında yoğunlaşmaları gerekir.
Bunun için de, tam bir fikir ve örgütlenme özgürlüğü ortamında farklı görüşlerin, eşit biçimsel koşullarda ortaya çıkmaları ve birbirleriyle yarışmaları gerekir.

16 Ekim 2013 Çarşamba

Doğu ve Batı

Ulusçuluk çağında şark modernleşmesi
Bu gün kullandığımız anlamıyla “Doğu” ve “Batı” kavramları kapitalizmin Avrupa’da zafer yürüyüşüne başlamasıyla doğduğundan, burjuva uygarlığına göre bir koordinat ekseninden tanımlanmışlardır. “Orta Doğu”, “Uzak Doğu” gibi kavramlar hep Avrupa’ya göre tanımlanmıştır.
Bu ideolojik karakterini unutmadan, Doğu ile Batı arasındaki temel farka baktığımızda ne görürüz?
Birinde zengin ülkeler ve demokratik rejimler vardır, diğeri yoksuldur ve anti demokratik rejimler vardır. Doğu’dakilerin en parlamenter biçimlerinde bile, halkın seçilmiş temsilcilerinin gerçek bir iktidarı, gerçek özgürlükler yoktur. Batı da ise, en “mavi kanlı” kralların ve kraliçelerin bile, en sıradan bir şark karakolundaki jandarma veya polis kadar olsun, insanların kaderi üzerinde karar verecek gücü ve yetkisi yoktur.

17 Temmuz 2013 Çarşamba

Parklarda Öcalan Posteri veya Kürt Renkleri Niçin Gereklidir?

Gezi Hareketi de Kürt Özgürlük Hareketi de aynı demokratik özlemlerden kaynaklandığı için nesnel olarak müttefiktirler ve birleşmek zorundadırlar. Bu buluşma er veya geç gerçekleşecektir ve gerçekleşmelidir.
Ancak toplumsal mücadelelerde, hele zamanın hızlandığı zamanlarda sınıfların, farklı güçlerin aynı noktaya eş zamanlarda değil de farklı zamanlarda gelişleri, bir buluşmayı engelleyebilir ve taraflarda bir aldatılmışlık duygusu, kırılma yaratabilir.
Zaten şu an Gezi Hareketinin karşısında Kürt hareketinin gösterdiği soğukluk; zaman zaman temsilcilerle, beyanat düzeyinde ve “misafir sanatçı”lıktan öteye gitmeyen bir destek; yani harekete uzak durma;  bir yanıyla Kürt Hareketinin uzun yıllar süren bekleyişine, kimsenin gelmemesinin yarattığı kırgınlığın bir görünümünden başka bir şey de değildir.

15 Temmuz 2013 Pazartesi

Azınlıklar Sorunu, Demokrasi ve Gezi Hareketi

Birbirinden özden farklı iki azınlıklar sorunu vardır.
Matematik azınlıklar ile politik veya hukuki azınlıklar. Bunlar ayrı azınlıklar sorunlardır ve ayrı çözümler gerektirirler. Bu farkı biraz açıklayalım.
Matematik azınlıkların hukuki ve politik durumları çoğunluktan farklı değildir. Ortada matematik olarak azınlık olmaktan doğan, fiili yaşamda doğan sorunlar vardır.
Bu sorunların çözümünde, toplumun gücü ve zenginliği ölçüsünde bu azınlıkların fiili eşitsizliklerini dengeleyecek düzenlemeler yapması beklenir.
Kelimenin gerçek anlamıyla, demokratik bir ülkede azınlıklar tartışması bu düzeyde olur.
Şöyle bir örnek verelim. İdeal demokratik bir ülke düşünelim. Tüm yurttaşlar hiçbir dinsel, dilsel, kültürel vs. ayrımcılığa uğramıyorlar. Böyle bir ülkede bile, örneğin yollar, merdivenler, kapılar, tuvaletler vs. sağlam yurttaşları gözetilerek yapıldığından; özürlü yurttaşlar, diğer yurttaşlarla aynı haklara sahip olmalarına rağmen, fiili olarak bu hakları kullanamama durumunda olacaklardır. Örneğin herkesin istediği yere gitme, yerleşme, seyahat hakkı vardır. Ama yollar uygun değilse, felçli ve tekerlekli sandalyeye bağımlı bir yurttaş; bu hakkı hiçbir zaman kullanamayacak demektir.

13 Temmuz 2013 Cumartesi

Seçimler, Partiler Adaylar ve Gezi Hareketi

Gezi Hareketinin parklarda yapılan forumlarında sık sık, bir konuşmacının çıkıp, yaklaşan mahalli seçimlerde bir aday göstermesi gerektiğinden; hareketin bir parti olarak örgütlenmesinden veya belli bir partiyi desteklemesinden söz edildiği görülüyor.
Hatta kimileri adayları bile öneriyor. Örneğin Sırrı Süreyya Önder’in Gezi Hareketinin İstanbul Belediye Başkanı adayı olması en sık rastlanan önerilerden biri.
Bu vesileyle, Gezi Hareketinin Seçimler ve Adaylar konusuna nasıl yaklaşması gerektiği üzerinde biraz duralım.
Önce şunu unutmamak gerekiyor: Gezi Hareketi kendiliğinden ortaya çıkmış, çok farklı ideolojik, siyasi görüşlerden insanları ortak bazı tepkiler ve özlemler temelinde bir araya getirmiş bir harekettir. Elbette hareketin gidişi içinde birçok insanın şimdiye kadarki görüşlerinde köklü değişmeler de oldu ve oluyor. Ama bu ortak politik ve ideolojik bir noktaya gelindiği anlamına gelmez.

12 Temmuz 2013 Cuma

Gezi Hareketi Genişlemek, Genişlemek İçin de Radikalleşmek Zorundadır

Nasıl “yanlış bir hayat doğru yaşanmaz” (Adorno) ise, stratejik hatalar da taktik başarılarla telafi edilemez.
Forumlarda, İnternette ve Sosyal Medya’da Gezi Hareketi katılımcılarının hareketin genişleme; henüz bu harekete uzak duran hatta karşı duran yeni katmanlara ulaşma ve onları kazanma gerekliliğinin sık sık dile getirildiğini görüyoruz.
Genellikle birebir ilişkileri temel alan iki yol öneriliyor.
Birincisi: Daha mahalli (örneğin mahalle meclisleri kurmak) veya daha özel konularda yoğunlaşmak (Örneğin hukuk; beyaz yakalılar veya daha çok özel konularda atölyeler, gruplar kurmak)
İkincisi:  başka yerlere ve insanlara gitmek derdi oralarda onlara anlatmak (bunu bireyler olarak veya topla olarak yapmak).
Hareketin toplumun yeni kesimlerine yayılması ve onları kazanması gereği elbet son derece doğru bir tespittir ve hayati önemdedir. Ayrıca elbet önerilenler de yapılmalıdır. Ama bunlar zaten hareketin her zaman ve durumda yapması gerekenlerdir.

9 Temmuz 2013 Salı

Gezi Hareketi ve Halkların Demokratik Kongresi

Hafta sonu, (7 Temmuz Pazar) Taksim Hill otelde ''Gezi Direnişi, Çözüm Süreci ve
Türkiye’nin Demokratik Geleceği'' başlıklı bir “forum” düzenlendi.
Çoktandır HDK defterini kapatmış, oradan hiçbir şey çıkmayacağı sonucuna ulaşmıştık. Çünkü, bütün HDK, Kongre’de bize yapılan haksızlığı ve usulsüzlüğü bilmesine, bunu defalarca yazmamıza[1] rağmen, susmuş, bu suça ortak olmuştu.
İşin kötüsü aynı tecrübeyi, aynı suskunluk ve suça ortak olmayı, sonra bir de, HDK’nın minyatürü olan, şimdi “Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi” (SYKP) olan, SYK’da (O zamanlar sadece adının “Partisi” eksikti) yaşamıştık.
2007’den beri “Çatı Partisi”, “Demokrasi İçin Birlik Hareketi”, “Halkların Demokratik Kongresi”, “Sosyalist Yeniden Kuruluş”a harcadığımız muazzam zaman ve enerjinin, kalburla su taşımaktan farklı olmadığı sonucuna ulaşmıştık. Bunlara verdiğimiz enerji ve zamana acıyorduk. Bu nedenle HDK’nın toplantılarına artık izleyici olarak bile gitmiyorduk.

5 Temmuz 2013 Cuma

Darbe Karşıtı Darbeciler

Nasıl savaşlara karşı olmak ve lanetlemek savaşları ortadan kaldırmaz ve tam aksine savaşın gerçek nedenlerini gündeme getirmeyi ve ortadan kaldırmayı gündemin dışına atarak yeni savaşların yolunu açarsa; darbelere karşı olmak da darbeleri ortadan kaldırmaz, yeni darbelerin yolunu açar.
Herkes, Mısır’daki darbe nedeniyle, bir darbe lanetleme yarışına girmiş bulunuyor. Sanki darbeler lanetlenirse demokrat olunurmuş ve darbeler engellenebilirmiş gibi.
Bu tavırlar en basit şu gerçeği atlıyor: Bir hastalığı yok etmek istiyorsanız onun nedenini ortadan kaldırmanız gerekir.