Gezi Hareketinin parklarda yapılan forumlarında sık sık, bir
konuşmacının çıkıp, yaklaşan mahalli seçimlerde bir aday göstermesi
gerektiğinden; hareketin bir parti olarak örgütlenmesinden veya belli bir
partiyi desteklemesinden söz edildiği görülüyor.
Hatta kimileri adayları bile öneriyor. Örneğin Sırrı Süreyya
Önder’in Gezi Hareketinin İstanbul Belediye Başkanı adayı olması en sık
rastlanan önerilerden biri.
Bu vesileyle, Gezi Hareketinin Seçimler ve Adaylar konusuna
nasıl yaklaşması gerektiği üzerinde biraz duralım.
Önce şunu unutmamak gerekiyor: Gezi Hareketi kendiliğinden
ortaya çıkmış, çok farklı ideolojik, siyasi
görüşlerden insanları ortak bazı tepkiler
ve özlemler temelinde bir araya getirmiş bir harekettir. Elbette hareketin
gidişi içinde birçok insanın şimdiye kadarki görüşlerinde köklü değişmeler de
oldu ve oluyor. Ama bu ortak politik ve ideolojik bir noktaya gelindiği
anlamına gelmez.
Hareket şimdiye kadar bu çeşitliliğini korumayı başardı ve
bunun üzerine titredi diyebiliriz. Hareketin ana destekçisi kitlede Türklerin, Alevilerin
ve “Seküler yaşam tarzındakiler”in kültürel ağırlığı zaten çok belirgin olduğundan,
özellikle Müslümanlar ve Kürtlere, onları dışlamayan ve davet eden mesajlar
vermeye çalıştı. Kandiller, İftarlar, Cuma Namazları; Lice’deki katliama karşı
destek mitinglerinin esas yapmaya çalıştığı buydu.
Hareket bütün dinamizmini ve ezberleri bozuş gücünü bu
çizgisine ve çabasına borçludur ve bu çizgiyi sürdürmelidir.
Özellikle CHP’liler ve Ulusalcıların, Hareketi bir AKP karşıtlığına
çekme denemelerine sık sık başvurduğu görülmektedir. Bu çevreler sık sık anti
AKP veya “Hükümet İstifa” gibi
sloganlar atarak, hareketi bu mecraya sokma denemelerinde bulunmaktadır. Buna karşılık
hareket elindeki kendine özgü yansız sloganları yükselterek (“Bu daha başlangıç, mücadeleye devam”; “Her yer Taksim, her yer direniş” ve
Alkış vs.) bu tuzaktan kaçınmaya çalışmaktadır.
*
Bu hareket kendisinin bir AKP veya hükümet karşıtlığına
indirgenmesine müsaade ettiği takdirde biter. Var olan politikanın basit bir
aracına dönüşür ve olsa olsa var olan partilerden birine birazcık taze kan
sağlamaktan öteye gidemez.
Benzer şekilde bir parti kurma veya seçimlerde ayrı aday
gösterme önerileri de hareketin ölümü olur.
Bu hareketin özünü iyi anlamak gerekmektedir.
Bu hareket şu veya bu partinin
veya hükümetin değil, tüm parti ve kurumlarıyla var olan sistemin, alternatifi ve eleştirisidir.
Var olması, ilerlemesi ve başarısı, onun özündeki bu tohumun
yeşerip büyümesine bağlıdır.
Henüz her şey bir embriyon (rüşeym) halindedir; yeni doğmuş
bir bebek gibidir. Henüz yürümeyi ve konuşmayı yeni öğrenmektedir. Öneriler hep
onun bu yepyeni özünü geliştirecek biçimde olmalıdır. Bizim bütün yazılarımızın
ve önerilerimizin ardında bu temel değerlendirme yatmaktadır.
Örneğin bu hareketin Park Forumları, en küçük bir birimin
bile kendi yönetimini kendisinin belirlediği; ulusun birliğinin bu birimlerin
özgürce birleşmesiyle oluştuğu bir Demokratik Cumhuriyetin tohumlarından başka
bir şey değildirler. Bu hareketin örgütlediği toplum veya ulus, Türkiye
Cumhuriyeti’nde ve binlerce yıllık şark despotluklarında olduğu gibi merkezden
atanan; merkezin bahşettiği ve her an geri alınabilir yetkilerde yönetilmeyecektir
ve yönetilmek istememektedir. Aksine, her düzeyde, özgürce birleşmiş birimlerin
merkeze bahşettiği ve her an geri alınabilir yetkileriyle kendini yönetmek
istemektedir.
Bu hareket fiilen kendini Türklükle veya Kürtlükle; Alevilikle
veya Müslümanlıkla veya başka bir şeyle tanımlamayı reddetmekte, bunlar
karşısında hepsine eşit muamele eden; bu ayrımların hiçbir politik anlamının
olmadığı; devletin bu ayrımlar karşısında kör olduğu bir cumhuriyet özlemini
dile getirmektedir. Müslümanlar bu özlemle Cem’e katılmakta; Bu özlemle Cem evi
Müslümanlara İftar vermektedir.
Bu hareket belki yarın görevi gerçeği açığa çıkarmak değil
örtmek olan bugünkü mahkemelerin karşısına; belki bir yaptırım yetkisi ve gücü
olmayan ama vicdanlarda mahkûm ederek en ağır cezaları veren kendi hukukunu
kuracaktır.
Bu hareket belki öbür gün, görevi kendi maaşını veren yurttaşların
özgürlüklerini kullanmasını engellemek olan bugünkü polis ve ordunun alternatifi
olarak; kendi demokratik toplantılarına saldırılar olursa, vatandaşların
özgürlüklerini savunacak kendi öz savunma organlar geliştirmek zorunda
kalacaktır.
Bu hareket gün gelecek, Devletin ve Sermayenin elindeki
medyaya karşı, her eğilimin, dilin, dinin, yaş grubunun, cinsin veya cinsel
tercihin kendini ifade olanağı bulabileceği, sermayenin ve devletin kontrolünde
olmayan bir medyanın tohumlarını atacaktır.
Bunları yaptığı ölçüde, bu organlarını geliştirdiği ölçüde
esas büyük dönüştürücü ve alt üst edeci işlevini kazanabilecektir.
Elbette bu çabalarında yanılgılar, güç ve zaman israfları,
Amerika’yı yeniden keşfetmeler kaçınılmazdır. Her kuşak için kaçınılmaz olduğu
gibi bu hareket için de kaçınılmazdır. Belli bir dereceye kadar bu zaman ve güç
kayıpları ilerde hastalıklara karşı direnci arttıracağı için yararlı bile sayılabilirler.
Ama bunları yaparken her adımda kendisini eski dünyanın
içine tıkmaya, oraya çekmeye çalışanlarla giderek daha kesin sınırlar çizmek ve
kopuşmalar yaşamak da zorundadır. Zaten bunlarla kopuşmayı göze almadan ileri
gidemez ve hatta kopuştuklarını eğitip değiştirme ve tekrar kazanma şansını
bile yitirebilir.
*
Seçimler ve adaylar bahsi bu eski dünyadan kopuşun en somut
sorunlarından biridir.
Gezi hareketi elbet bu konuyu gündemine almalı,
tartışmalıdır.
Hiçbir görüşü bastırmamalıdır.
Ama bu olgunlaşmış tartışma sonunda alacağı tavır veya
karar, onun bundan sonraki evrimini belirleyecektir.
Gezi hareketine gücünü veren, bugün var olan bölünmelerle
bölünmüş olmasıdır.
Onu var olan sistem içinde bir seçime zorlamak, onu var olan
bölünmelerin içine çekmek olur.
Seçimlerde kimin destekleneceği sorunu, soru olarak
yanlıştır ve hareketin bu özüyle çelişir ve onu eski bölünmelerin içine çeker.
Gezi hareketi hiçbir şekilde, şu veya bu partiyi desteklemek
veya parti kurmak; şu veya bu adayı desteklemek veya aday göstermek gibi bir
yola girmemelidir. Sorunun böyle koyuluşunun kendi sonu olduğunu bir an için
bile aklından çıkarmamalıdır.
Peki, ne yapabilir Gezi Hareketi?
Gezi hareketi, somut programlar, yapılması gerekenler
üzerine yoğunlaşmalı ve bunları tartışmalıdır.
Örneğin tartışmayı bir partiyi destekleme veya parti kurma
üzerinden yürütmez; kendisi bir program hazırlar.
Ve “işte bu program
yapılması gereken en asgari ve acil tedbirleri içermektedir. Buyurun baylar. Bunu
hanginiz kabul ediyorsunuz? Kabul eden varsa ilan etsin; kabul etmiyorsa neden
etmediğini söylesin. Elbette gezi hareketini oluşturanlar bunu değerlendirerek bir
karar vereceklerdir” demelidir.
Yani sorunu bir parti ve kişi sorunu olmaktan çıkarmalı, programa
çekmelidir.
Bu hem hareketin bir bütün olarak kalmasını sağlar; hem
sistemin bir unsuruna dönüşmesini engeller; hem var olan sistemin yanlışlığını
gözlere batırır; hem de geniş kitlelerin demokratik ve siyasi eğitimini sağlar
ve hareketin dayandığı güçleri genişletir.
*
Mahalli Seçimlerde de böyledir.
İstanbul’u ele alalım. CHP’yi veya Sırrı Süreyya’yı
destekleme önerileri daha baştan hareketi böler. Var olan sisteme entegre eder.
Bu yapı ile bir şeylerin değişebileceği hayalini yayar.
Ama diyelim ki, hareket İstanbul’daki park formlarında,
İstanbul için, Belediyelerin bütün kısıtlı imkânları ve yetkilerine rağmen
yapılabileceklerine ilişkin bir program çıkarabilir. Örneğin, kamu
taşımacılığının ve yayaların ve yeşilin önceliği; Belediyelerin tüm işlerinin,
ihalelerinin, tüm kararlarının ve uygulamalarının bütün vatandaşların açık kontrolü
altına alınması; tüm gizliliğin kaldırılması tedbirlerine yönelik bunun hangi
somut tedbirlerle gerçekleştirileceği üzerine somut bir program çıkarabilir.
Bunu tüm İstanbul halkına ilan eder. Bunun için kendisi halk toplantıları
düzenleyerek örgütlenmesini ve etkisini genişletir. Bunu uygulayacak aday veya
parti olup olmadığını sorar.
Eğer ben buları kabul ediyorum, yapacağım diyen bir aday
çıkmazsa, hepsinin ne olduğu ortaya çıkar. Eğer bir aday çıkarsa, o zaman zaten
Gezi Hareketinin özlemlerinin ifadesi olduğu için geziyi oluşturanlar elbette
kendileri bireysel kararlarıyla oylarını verirler. Gezi Hareketinin bu durumda bile
şunu ya da bunu desteklemek gibi bir karar vermesi bile yanlıştır.
Gezi Hareketi sorunu doğru olarak koyup koymama üzerinde
yoğunlaşmalı, gerisini tek tek bireylerin takdirine bırakmalıdır. Hoş bırakmasa
ne olur ki. Kimin kime oy verdiğini kim bilebilir?
İşte özü itibariyle Gezi Hareketinin ve Park Forumlarının
seçimler ve adaşlar konusundaki tavrının ne olması gerektiğine ilişkin
görüşlerimiz bunlar.
Bunların gündeme alınmasını, enine boyuna tartışılmasını
diliyoruz.
13 Temmuz 2013 Cumartesi
Demir Küçükaydın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder