17 Temmuz 2013 Çarşamba

Parklarda Öcalan Posteri veya Kürt Renkleri Niçin Gereklidir?

Gezi Hareketi de Kürt Özgürlük Hareketi de aynı demokratik özlemlerden kaynaklandığı için nesnel olarak müttefiktirler ve birleşmek zorundadırlar. Bu buluşma er veya geç gerçekleşecektir ve gerçekleşmelidir.
Ancak toplumsal mücadelelerde, hele zamanın hızlandığı zamanlarda sınıfların, farklı güçlerin aynı noktaya eş zamanlarda değil de farklı zamanlarda gelişleri, bir buluşmayı engelleyebilir ve taraflarda bir aldatılmışlık duygusu, kırılma yaratabilir.
Zaten şu an Gezi Hareketinin karşısında Kürt hareketinin gösterdiği soğukluk; zaman zaman temsilcilerle, beyanat düzeyinde ve “misafir sanatçı”lıktan öteye gitmeyen bir destek; yani harekete uzak durma;  bir yanıyla Kürt Hareketinin uzun yıllar süren bekleyişine, kimsenin gelmemesinin yarattığı kırgınlığın bir görünümünden başka bir şey de değildir.

Kürt Hareketi yıllarca, “bu demokrasi mücadelesi tek ayakla yürümez” dedi. Türkiye’de bir demokratik hareket yaratma eğilimi veya potansiyeli gördüğü her girişimi veya eğilimi destekledi. Olmadı kendisi “Türkiyelileşmek” diyerek, bu demokratik hareketi yaratmaya çalıştı. Bütün bu çabaları karşılıksız veya başarısız kaldı. Bu durum Kürt hareketi içinde burjuvazinin konumunu güçlendirdi.
Ancak, Özgürlük Hareketi prestijini ve ağırlığını koyarak burjuvazinin bu gücünü dengelemez ve sınırlamaz; bir an önce bu soğuk ve uzak duruşa bir son vermez ise, yarın çok geç olabilir.
*
Taksim Gezi Parkı direnişiyle başlayan hareket, şimdi Parklara çekilmiş orada gücünü toparlamaya, örgütlenmeye, kendini tanımaya, birbirini tanımaya, direnişini sürdürmeye çalışıyor.
Ancak bu parklar, parklardaki forumlar, bundan daha fazlasıdırlar.
Parklar, henüz kendileri bunun bilincinde olmasa da, Türklükle ve Pozitivist (Kemalist) veya Emevi Usulü bir Sünni İslam’la (AKP, Politik İslam) tanımlanmış; Parlamento’nun ayıbını örten bir asma yaprağından başka bir şey olmadığı; keyfi, baskıcı, kırtasiyeci, bürokratik ve militer cumhuriyetin alternatifi olabilecek bir Demokratik Cumhuriyet’in tohumlarıdırlar.
Parklar, “Gezi Hareketi” denen ipekböceği kurdunun bir Demokratik Cumhuriyet kelebeğine dönüşebileceği kozalardır.
Yirminci Yüzyılın başında, bir böceğe dönüşmüş Gregor Samsa’nın, tekrar bir insan ve yurttaşa dönüşmeye başlayabileceği yerlerdir.
Gezi Hareketi, bu eğilimi taşımaktadır, böyle bir özü olduğunu göstermiştir.
Harekette bu eğilim güçlenmediği, bu dönüşümü başaramadığı takdirde, kozasının içinde, yumurtasının kabuğunu kıramayan bir civciv veya anasının karnından çıkamayan bir bebek gibi ölmeye mahkûmdur. Gezi Hareketi ya bir Demokratik Cumhuriyet kelebeğine dönüşmek zorundadır ya da bu merkezi, bürokratik ve keyfi “Türk ve Müslüman” Cumhuriyeti, onu Parklar kozası içinde boğacaktır.
Peki, ölmemesi ve bir Demokratik Cumhuriyet kelebeğine dönüşmesi için ne yapması gerekiyor?
*
Anti Kapitalist Müslümanlar, Pozitivizm veya Emevi Müslümanlığı karşısında, bir de otantik, demokratik, şimdiye kadar bastırılmış, unutulmuş bir ezilenlerin Müslümanlığının da var olduğunu göstererek ve Gezi Hareketi’nde yer alarak var olan düzen partilerinin hareketi sokmak istedikleri laikçi-İslamcı çemberini kırmasına muazzam bir destek verdiler.
Eğer 31 Mayıs devrimci hareketin başı ise, Ramazanın ilk günü İstiklal Caddesinde yapılan “Yeryüzü İftarı”, bu devrimin kendi içinde ikinci bir devrimdir. Ve devrim, bir devrim olarak kalabilmek için bu ikinci devrimi yapmak zorundaydı.
Bu devrim kendi içinde yapacağı devrimlerle ilerleyebilir. Önünde yapması gereken bir devrim daha bulunuyor.
Bu devrimin yapılabilmesinde, sayıca küçük de olsa olsalar, İhsan Eliaçık ve çevresindeki gençler belirleyici önemde olmuşlardır.
Başlangıçta, ulusalcılar ve ulusalcılardan kopmak istemeyen sözüm ona sosyalist gruplar, hareketi böler diyerekten, antikapitalist Müslümanların Taksim’de Gezi Parkı’nda Cuma Namazı kılmalarına karşı çıkıyorlardı. Eğer sosyalistlerin hala devrimci, demokratik gelenekleri sürdüren radikal eğilimleri bunlara direnmeseydi; antikapitalist Müslümanlara “siz namazınızı kılın biz sizi koruruz, kimse sizin kılınıza dokunamaz” demeseydi ve onları korumasaydı (ki bunlar genellikle HDK saflarında yer alan; Kürt hareketinin yanında saf tutan radikal sosyalist eğilimlerdi) bugün Gezi Hareketi tüm gücünü tüketmiş; demokratik mesajı laikçilerin gürültüsünce bastırılmış; tam da Tayyip Erdoğan’ın, ulusalcıların ve CHP’nin çekmek istediği noktaya gelmiş olurdu.
Antikapitalist Müslümanların varlığı; kandilleri ve iftarları, harekete laikçiler karşısında şunu deme olanağı sundu. “Bizim insanların dini, imanı, giyinişi ile sorunumuz yok. Aksine biz insanların bu tercihlerine karışılmamasını istiyoruz. Bu hareket başı açık pozitivistler hareketi değildir. Bu hareket insanların giyimlerine, inançlarına karışılmaması hareketidir. Onların bu haklarını savunmak da bizim görevimizdir.”
Demek ki, küçük de olsa, egemen bölünmeyle bölünüldüğüne vurgu yapma imkânı tanıyan bir gücün, örneğimizde antikapitalist Müslümanların, hareket içinde var olması hayati önemde olmuş; onun nitel ve nicel olarak yeni ufuklara açılmasını mümkün kılmıştır.
*
Benzeri insanların cinsel tercihleri konusunda da oldu. Demokratik özü ifade edebilme olanağını 30 Haziran’da yapılan LGBT onur yürüyüşü de sağladı.
Bu yürüyüşe katılarak ve destek vererek Gezi Hareketi, insanların cinsel tercihleriyle sorunu olmadığını da vurgulama olanağı elde etti. Bugün “#direnayol” gibi “hashtag”lar veya “Nerdesin Aşkım?” “Burdayım Aşkım!”;Velev ki ibneyiz..” parolaları her yerde yankılanabiliyor.
*
Ama ortada görmezden gelinemeyecek bir paradoks var. Kürt hareketi, en azından onun PKK ve BDP gibi partilerde ifadesini bulmuş radikal ve demokratik kanadı, diğer deyişle “Özgürlük Hareketi”, yıllarca, tam da bu hedefleri öne çıkararak mücadele etmesine rağmen, tam da böyle bir hareket çıktığında kendisi ortada görülmedi.
Harekete, “benim insanların dili, “ulusu” ile de sorunum yok” mesajını açık biçimde verme imkânı sunamadı. O koca Kürt hareketi bir İhsan Eliaçık çıkarıp oraya gönderemedi.
Elbette ve şükür ki bu kadar net değil bu resim.
Hareketin ilk başlatıcılarından olan Sırrı Süreyya’nın bir BDP vekili olması; Öcalan’ın selamı; Karayılan’ın mesajı, Sebahat Tuncel’in Gezi’ye gelmesi; hatta Taksim Gezi’de birkaç gün sonra, Kürt gençlerinin Gezi’nin girişinde sürekli halay çekmeleri ve Kürt olarak görünür olmaları önemliydi ve hareketin Kürtlerle bir sorunu olmadığını göstermesi için bir olanak sundular.
Ama dikkat edilirse bunlar hep sembolik varoluşlardır. Elbette hareketin içinde sanılandan çok daha fazla, özellikle üniversitelerde eğitim görmüş Kürt de vardır ve bunların Gezi Hareketine,  ulusalcı bir çizginin damgasını vurmasının engellenmesinde, çok önemli ve görünmez bir yerleri vardır. Ama hem bunlar birer Kürt olarak değil, birer bilişimci, hukukçu veya birer öğrenci olarak oradaydılar.
Müslümanlar sayıca azdılar ama azlıklarına rağmen varoluşları sembolik değildi, içindeydiler tüm varlıklarıyla; Kürtler çokturlar ama varoluşları semboliktir; varlıklarıyla hareketin içinde değildirler.
Parklarda durum Taksim’deki Gezi Parkından da kötüdür.
Gezi Parkında en azından Gezi’nin girişinde halay çeken, Apo Bayrağı taşıyan Kürt gençleri vardı. Bunlar Kemalistleri uzaklaştırmak ve susturmak için bir imkân sunuyorlardı. Gezi Hareketine “sen Atatürk ve Türk bayrağı taşıyorsan, Kürtlerin de Öcalan bayrağı taşıma hakları vardır” deme olanağı sunuyordu. Ve bu sayede hareket diğer bütün bayrakların kaldırılmasını fiilen uygulamaya geçebiliyordu.
Ama Parkların hepsinde Atatürk ve Türk Bayrağı, katılanların çoğu karşı olmalarına rağmen sembolik de olsa durmaya devam ediyor. Ve artık Apo posterleri veya Kürt renkleri yok. Taksim’de yapılan sembolik katılım bile Parklarda yapılsaydı, bugün oralarda ya her Türk bayrağı ve Atatürk resminin yanında bir Apo resmi yer alır veya hareket “eğer siz bunu asıyorsanız onların da bunu asma hakkı vardır, ya ikisi de kalksın ya ikisi de kalsın” deme olanağı elde ederdi.
Hareket “ulusal sorun”da, inanç sorununda, yeryüzü iftarları, cumaları, kandilleri olmayan bir Gezi Hareketi durumundadır.
Kürtlerin, bırakalım kitlesel katılımını bir yana, sembolik katılımının bile yokluğu, Hareketin Türk milliyetçisi görünümden kurtulmasını engellemektedir. Ve bir an önce bu yokluğa son verilmezse, bir fasit dairenin ortaya çıkması kaçınılmaz olacaktır. Kürtler olmadığı için, Türk Milliyetçisi vurgu varlığını ve gücünü arttırarak sürdürecek; Türk milliyetçiliğinin damgası güçlendikçe de Kürtler daha uzak hatta düşmanca bir tavır almaya hatta muhtemelen Müslümanlar bile uzaklaşmaya başlayacaklardır.
Taksim’de Türk bayrağı ve Atatürk’ün yanında Kürt renkleri ve Apo’nun resmi de vardı. Bu bir arada var oluş sayesinde Öcalan ve Atatürk resimleri aynı karede buluyor ve Hareketin en azından semboller, imgeler aracılığıyla “Atatürk ve Öcalan ile sorunumuz yok” mesajı vermesine imkân sağlıyordu.
Ama bugün hareket parklara çekilince Kürtler de hareketten çekildi. Her Park yerinde tıpkı Taksim’deki gibi Kürtlerin de sembolleri olması gerekirken bunlar yok.
Bunlar olmayınca hareket Atatürk ve Türk bayrağı sembollerine, yasakçı olmamak için bunları kaldırın diyemiyor. Ama bu da yanlış bir algının oluşmasına yol açıyor. Sanki hareket ulusalcı bir hareketmiş gibi algılanıyor ve gelecek olanlar gelmiyor. Hareket ulusalcı ve CHP’li bir destekçi kitlesine hapsoluyor. Dayandığı tabanı genişletemiyor mesajını yayamıyor.
Ayrıca Ulusalcı medya araçları da hareket hakkında bu izlenimi besleyen imgeleri yayıp duruyorlar.
Aslında hareket Kürtlere davetini de yaptı, gelin saflarımıza bizi yalnız bırakmayın dedi. Lice dolayısıyla Kadıköy ve Beşiktaş’ta yapılan yürüyüşler; Ertesi günkü büyük protesto bir bakıma Gezi hareketinin Kürt hareketine çağrılarıydı.
Kürt hareketi bu çağrıya cevap vermekte daha fazla gecikirse, parklara çekilmiş hareketin, ulusalcıların bu saldırısına daha fazla direnme olanağı da pek bulunmamakta.
Buradan hem genel olarak Kürt hareketine hm de özel olarak Özgürlük Hareketine bir kez daha çağrıda bulunuyoruz.
Türklerin yıllar yılı bulunduğu konumda kalmayın. Sizin tecrübeniz, politik birikiminiz çok büyük. Buna layık olarak davranın.
Yarın öbür gün koşullar değişip de geldiğinizde, parklarda demokratik bir hareketle değil, demokratik özü iğdiş edilmiş bir ulusalcı hareketle karşılaşabilirsiniz.
Gezi Hareketi kurdunun Demokratik Cumhuriyet kelebeğine dönüşmesi için, tıpkı “Antikapitalist Müslümanlar” gibi, demokratik Kürtler de bu hareketin içinde yer almalı ki, varlıklarıyla, laikçiler ve ulusalcılar karşısında bir denge oluşturabilsin.
Ve ancak bunların birbirini nötralize etmesi ile hala ince bir tabaka olan modern, şehirli, genç ücretlilerin demokratik özlemleri harekete damgasını vurabilsin.
Vurabilsin ki bu demokratik damga esas yoksul yığınları demokratik özlemler için çekebilsin ve onlara çağrısını iletebilsin.
Bu zincirleme reaksiyonun başlayabilmesi için, Kürtlerin varlığı şart.
Kürtlerin varlığı için de Özgürlük Hareketinin bunca tecrübe ve birikimine; demokratik özlemlerine uygun davranması.
Hareketin kendi içinde ikinci bir devrim daha yapması gerekiyor ki gerçek bir toplumsal devrimin tohumu olarak kalabilsin.
Demir Küçükaydın

17 Temmuz 2013 Çarşamba

Hiç yorum yok: