20 Aralık 2022 Salı

Yapay Zeka ile Bir Sohbet

Bir süre önce http://www.openai.com/ adresinde sorulara çok akıllı cevaplar veren ciddi sohbetler yapılabilen bir Yapay Zeka platformu hakkında yazılar çıkmıştı. Daha önce de kelimeleri girdi olarak alıp onlara göre göre hayali resimler yapabilen, yine aynı firmaya ait, Dall-e diye bir platformun haberleri çıkmıştı.

Gerçi ona hiç girip bakmadım ama, oyunlar için grafik yapan grafikçi bir tanıdığım, bazan ilham almak için bu yapay zekadan yararlandığını ama yakında yapay zekanın yaptığı işi elinden alabileceğini söylemişti.

(Bu arada yapay zeka söz konusu olunca işsizliğin ve işleri kaybetmenin söz konusu olmasını anlayamıyorum. Bu, insanların veya yeni kuşakların artık kapitalizm ve meta ilişkileri dışında bir toplumsal düzeni tasavvur edemediklerinin, bir zamanlarki tasavvurlarını bile unuttuklarının bir göstergesi. Daha az emekle aynı emek üretkenliği, işleri makinaların veya yapay zekaların veya robotların yapması aslında aynı yaşam seviyesinde daha az çalışmak demektir. Aynı üretimi sağlamak için yapılacak tüm işler toplumda çalışabilir nüfusa dağıtıldığında insan başına daha az çalışma saati dolayısıyla daha az yabancılaşmış emek, daha fazla yaşam kalitesi demektir. Tabii bunun olabilmesi için meta değil (değişim değerleri değil), kullanım değerleri üreten planlı bir ekonomi gerekir. Sovyetler ve diğer “sosyalizm” iddialı devletlerdeki karşı devrimin en korkunç sonucu, bunun mümkün olduğunu, bunun hayalini bile unutturması oldu. Tekrar hatırlayabilmek için belki on yıllar geçmesi gerekecek. Bunu da antı parantez buraya not etmiş olalım.)

Open AI, (Open Artificial Intelligence = Açık Yapy Zeka) San Francisco’da kurulmuş bir yapay zeka araştırma şirketi.

Şu kısa bilgiler Wikipedia’dan:
OpenAI LP, yapay zeka (AI) araştırmaları yapan bir şirkettir. Kâr amacı güden iştirak OpenAI LP, kâr amacı gütmeyen ana şirket OpenAI Inc. tarafından kontrol edilmektedir.

Kuruluşun ana finansal destekçileri girişimci Elon Musk ve Microsoft'tur. OpenAI'nin amacı, açık kaynaklı yapay zekayı topluma zarar verecek değil, fayda sağlayacak şekilde geliştirmek ve pazarlamaktır. Kuruluş, patentlerini ve araştırma sonuçlarını kamuya açık hale getirerek diğer kurumlarla[2] ve araştırmacılarla "serbest işbirliğini" kolaylaştırmaktadır.[3] Kuruluş, bağışlardan elde edilen 1 milyar doların üzerinde bir kaynakla finanse edilmektedir ve bu kaynağın yalnızca küçük bir kısmının ilk birkaç yıl içinde harcanması beklenmektedir.

OpenAI, "yapay zekanın varoluşsal tehdidi" - yani insan zekasının yapay zeka (AI) tarafından olası aşılması ve değiştirilmesi - konusuyla ilgilenmektedir. Kuruluş şimdiye kadar sadece yapay zeka araştırmalarına hizmet etti. Şubat 2018'de Elon Musk'ın Tesla'nın yapay zeka alanındaki gelişmeleriyle çıkar çatışması yaşamamak için Open AI liderliğinden ayrıldığı açıklandı. Kendisi halen kuruluşun bağışçısı ve danışmanıdır.

*

Bu kısa bilgilerden sonra esas konumuze geçelim. 2017 yılının sonlarına doğru Yapay Zeka, Robotlar, Sürücüsüz Arabalar, Bitcoin, Blokchain gibi konuları ele alan ve bunların ne gibi sonuçlara yol açabileceğini Marksist kavramsal araçlarla analiz etmeye çalışan bazı yazılar yazmış ve bunları “Bir Devrimin Eşiğinde başlığı altında bloğumda bir seri yazıda ele almaya çalışmıştım.

O dönemdeki çalışmalarımdan IBM’ın yapay zekası Watson’un, Amerika’da yıllardır yayınlanan, oldukça zor Jeopardy adlı bir bilgi yarışması programında birinci geldiğini falan biliyordum ve yapay zeka alanındaki çalışmaları ve karşılaşılan sorunları elimden geldiğince izlemeye çalışıyordum. O zamandan beri, Google Alert beni her sabah Künstlicle Intelligenz (Yapay Zeka), Blockchain, Bitcoin, Robotik gibi konularda çıkmış yazılardan haberdar ediyordu. Hepsini okmasam da kimi ilginç bulduklarım aracılığıyla, göz ucuyla olsun, gelişmeleri izlemeye çalışıyordum.

Elbette yapay zekayı doğrudan değil ama dolaylı olarak, ben de herkes gibi, günlük çalışmalarımda Google gibileri aracılığıyla zaten farkına bile varmadan epeydir kullanıyordum. Özellikle Google Çeviri çok işime yarıyordu ve son zamanlarda müthiş bir ilerleme kaydetmişti.

Sadece devrimci bir militan değil, her gerçek devrimcinin olması gerektiği gibi, aynı zamanda bir bilim insanı, yani bir Marksist (Topum Bilimci) olmaya çalıştım.

Ama bilimsel çalışma bugün en azından İngilizce bilmeden pek mümkün değil. Maalesef iyi bir eğitim görmediğim için, bütün hayatım boyunca İngilizce’yi öğrenmek istemiş ama bir türlü başaramamıştım.

Hele son zamanlarda, Marksizmin Yeniden İnşası gibi bir çalışmaya başlayınca, Türkçe ve de kısmen anlayabildiğim Almanca kaynakların sınırları, aşılmaz bir duvar olarak önüme dikilince, İngilizce öğrenme gereği acil bir görev olmuştu ve bu dili bilmemem çalışmalarımı engelliyordu.

Ancak bu yaştan sonra dil öğrenemezdim. Kalan enerji ve zamanımı beynimi sağarak geçirmeliydim. Zaten dil öğrenme konusunda korkunç kötüydüm. Almanca’yı bile tam öğrenemediğim gibi, yaşayan canlı bir organizma olan,  her dilde olduğu gibi, ancak kullanıldıkça ışıldayan, uzun sürgünlük nedeniyle, pek kullanamadığım için, Türkçe’yi de unutmuş ve dilsiz kalmıştım. Hele yaşlılığa bağlı olarak birçok kelime ve ismi hatırlama zorluğu da buna eklenince verimim iyice düşmüş, hiçbir şeyi ifade edemez hale gelmiştim.

Tek umudum Yapay Zekadaki gelişmelerin hayatımın son döneminde olsun beni İngilizce sorunundan kurtarabileceğinde idi. Google Çeviri’deki gelişmeler gerçekten umut veriyordu. Tabii bu arada açık ara en iyi çeviri programı olan DeepL’de, en azından İngilizce kaynakları Almanca’ya çevirterek ve öyle okuyarak biraz olsun açığı kapatmaya çalışıyordum.

Birkaç ay önce DeepL Türkçe çeviri olanağını da sundu. Almanca Türkçe arasında birkaç deneme yapınca çeviri kalitesinin beklentilerimi aştığını gördüm. Birden bire önümde yepyeni ufuklar açılmıştı. Artık İngilizce kaynaklar elimin altında sayılırdı. Ben İngilizce, (sadece İngilizce mi, Fransızca, İspanyolca vs.) öğrenemeden, Yapay Zeka Türkçe öğrenmişti.

Çevirileri edebi eserler için yetersiz olabilir ama bilimsel metinler için yeterince iyiydi. Hatta Almanca’da yaptığım denemelere göre, benden daha iyi çeviriyordu. Zaten insan konunun yabancısı değilse, yanlış çeviriyle karşılaştığında, yanlışın nerede ve neden olduğunu da tahmin edebiliyor.

Ben de çalışmalarımda ayrıntılarla değil genellemelerle ilgilendiğim için bu yeterli olabiliyordu.

Bir anda bütün dil bariyerleri ortadan kalkmıştı. Bu harika bir şeydi. Elimdeki çalışmaları bitirebilmek için, çok daha gençken böyle olanaklara sahip olmak isterdim. Artık çok geçti ama merakım coşmuş, kıtlıktan çıkmış gibi, müthiş bir açlık içinde bir oraya bir buraya saldırıyordum. Her yiyecekten birkaç lokma alıp diğerine geçiyordum ama açlığı dindirmek ne mümkün yedikçe acıkıyordum. Öğrenme açlığım giderek büyüyordu. Yaşamımda böyle bir devirimi yaşayabileceğimi birkaç yıl öncesine kadar düşünemezdim bile.

Sanırım Umberto Eco’da okumuştum, eskiden okuma yazma ile meşgul olanlar otuzunda, kırkında gözleri bozulduğundan ve o zamanlar da gözlük olmadığından, bütün verimlilikleri son bulurmuş. Galiba Ortaçağ’ın sonlarına doğru ilk kez mercekler yapılmaya başlanınca bu muazzam bir devrim alamına gelmiş. Okuyup yazma yaşı biden bire ileriye doğru epeyce uzamış. Bu o zamana göre muazzam bir devrimmiş. Ama bu yaşadığımız devrimin yanında doğrusu hiç kalır. Yapay zeka başka dillerde yazılanları anlamayı entelektüellerin tekelinden çıkarmış tüm insanlığa dağıtmış en demokratik değişimlerden biri. Zaten yeryüzü ölçüsünde bir demokratik cumhuriyet için temel maddi koşul.

Metallerden demir, metallerin en demokratiğidir. Demir’in kullanımı, metalleri çok geniş üretmen ve cahil ve de alttaki kitleler için ulaşılabilir hale getirmiştir. Demir sadece insanlığı subtropikal ırmak boylarının alüvyonlu topraklarına bağımlı olmaktan kurtarmamış, örneğin İran’ın, Anadolu’nun yaylalarını ve platolarını da tarıma açma olanağını sağlamıştır.

Ama aynı zamanda Demir, neolitik köy komünlerinin, artan emek üretkenliğine bağlı olarak komünal yapılarını korurken aynı zamanda çok zengin ve karmaşık bir üstyapı geliştirmeine de yol açmıştır.

Fenikelilerin geliştirdiği seslere dayanan basit yazı ve daha sonra matbaa da benzer demokratik bir işlev görmüştür.

Pek incelenmiş bir konu gibi görünmüyor ama Demir ve seslere dayanan, öğrenmesi ve kullanması kolay yazı, bir bakıma Konfüçyüs, Tao, Buda, Yunan Felsefesi, İsa, .

Muhammet’i, giderek soyutlaşan bir düşünce ve kavramları ve buna da bağlı olarak tek tanrılı ve kitaplı dinleri mümkün kılmış görünmektedir.

Bu gibi devrimlerin etkisi derinden ve yavaş gelişir ama karşı durulmaz bir güçle gelirler.

Eşiğinden adım attığımız bu devrimler de benzer alt üstülklere yol açacakttır.

Ve Yapay Zeka demokratik özellikleri bakımından hiç de demirden veya Fenike yazısından aşağı kalmayacaktır. Özellikle çeviri alanında kat ettikleriyle ulusların ve ulusal devletlerin tabutuna bir çivi çakacaktır. Ama tabii insanlık bu ulusların ve ulusal devletlerin yapacağı bir atom savaşında veya başka bir felakette yok olmadığı takdirde. Bu devrim tüm insanlık için dil bariyerlerini ortadan kaldırmakla kalmamakta, bilgiyi, bilimi herkesin erişebileceği bir düzeye indirmekte veya en geniş kitleleri dil bilen akademislen ve bilim insanlarıyla aynı olanaklarda donatmaktadır.

*

Benzeri bir duyguyu MP3 ve daha sonra Napster adlı peer to peer paylaşım programı çıktığında yaşamıştım.

Birdenbire maddi imkanlara (Bir CD veya kaset almak epey bir para gerektirirdi) ve radyolara bağlı olmaktan kurtulmuş, tüm dünyadan, daha önce varlığını bile bilmediğim müziklere ve müzisyenlere ulaşma olanağı bulmuştum. Dünyanın her yerinden elindeki müzik koleksiyonlarını MP3’e çevirerek herkesle paylaşanlar aracılığıyla (ki ben de aynısını yapıyordum) doyurulamaz bir açlıkla binlerce, on binlerce müzik parçası indirmiştim.

O sıralar her gece 12 saat takside söför olarak çalıştığımdan, bunları bol bol dinliyor, başka müziklerin tadına varıyordum. O zamanlar bu, en azından müzikte, “herkese ihtiyacı kadar herkesten yeteneğine göre ilkesinin” bir gerçeklik olduğu, “zenginliklerin gürül gürül aktığı” (Marks) “Komünizmin üst aşaması” gibi bir dönemdi.

Sonra bu olanak özel mülkiyet ve kar tanrısına kurban edildi. “Ekonomi dışı zor”la veya “Cyberspace dışı zorla” bu zenginlik tekrar metalara ve kar araçlarına dönüştürüldü. Zorla oluşturulmuş bu yapay kıtlık kapitalizmin nasıl insanlığın gelişimi ve varlığıyla bir arada bulunamayacağının en esaslı kanıtını sunmaktadır.

Aslında dijitalleşme, en azından ses, görüntü ve yazıda, bir tıkla sonsuz kopyalama olanağı sunarak, emeğin ortadan kalkması olanağını ortaya çıkarıyor ve muazzam bir atılımın aracı olabilirdi.

Tıpkı bir dildeki sözcüleri hiç düşünmeden istediğimiz kadar kullanabildiğimiz gibi, en azından sesgörüntü ve yazıları, insanlığın ortak mirası olarak, tıpkı hava gibi, su gibi, tüm insanların kullanımına vermek mümkün olabilirdi.

Bugün kullandığımız dilleri, sözcükleri ilk bulan ve geliştiren atalarımız bugünkü gibi, buluşlarının, mülkiyet hakkını ve onların kullanımını ücrete bağlamayı akıl edemediklerinden, bugün hala sözcükleri, daha genel olarak dilleri, yeteneğimizi ve ihtiyacımıza göre kullanabiliyoruz.

Dil “zorunluluklar aleminin ötesindeki özgürlükler aleminin” tek sığınağı ve özgürlükler alemini tadabildiğemiz tek varoluş olmaya devam ediyor. Özel mülkiyet ve sermayenin, kar ekonomisinin ele geçiremediği tek alan bu kaldı.

Evet, bu meta ekonomisi, özel mülkiyet ve devletler, dijitalleştirilebilen şeylerin de dil gibi olmasını polis zoruyla engellediler, bu gidişi durdurdular ve geri çevirdiler. Ama bu ayrı bir konu.

Robotlar ve Yapay Zeka bu bolluk ekonomisinin, emeğin yok oluşu sürecinin, dijitalleşmeyen maddi ürünlere de geçişinin ön koşulu.

Buna elbette daha zaman var. Henüz herşeyin başındayız. Ama yüz yıl sonrası bir analojiyle göz önüne getirilebilir.

İlk telsiz konuşma denemelerinin yapıldığı yirminci yüzyıl başları göz önüne getirilsin, anlaşılmaz cızırtılar nakledilebiliyordu elektromanyetik dalgalarla. Bugün robotik ve yapay zekada da henüz anlaşılmaz cızırtıların nakledilebildiği bir başlangıç aşamasındayız. Yüz yıl sonrasını hayal bile edemeyiz.

İlk radyolar çıktığında interneti kim tasavvur edebilirdi ki?

Bizzat Yapay Zeka çalışmaları yapan bilim insanları bile son yıllardaki ani gelişme karşısında şaşırmışlardı.

Bir Alman profesör dinlemiştim. “Yapay Zeka konusunda teorik temeller atılmıştı, yollar belirlenmişti ama bilgisayarların kapasitesi sınırlı idi ve daha bunun bugünkü bulunduğu yere gelmesi için 2050 yıllarını falan öngörüyorduk, sonra birden dijital oyun sanayiinin daha gerçekçi grafikler için daha kapasiteli ve hızlı çalışan grafik kartları çıkınca, bunlar aynı zamanda yapay zeka için gerekli özelliklere sahip olduğundan, keza sosyal medya ve cep telefonlarıyla da bu yapay zekaların öğreneceği veri yığınları emre amade olunca birden bire bu değişim oldu ve 2050 yıllarında olabilecekler şimdi oluyor” diyordu.

Gelişmelerin hızı, çoğu zaman en iyimser beklentileri bile aşıyor teknoloji söz konusu olduğunda. Bunun en iyi örneği çeviriler ve diğer görsel tanımaya yönelik Yapay Zeka uygulamalarıydı.

*

İşte GPT-3 teknolojisine dayanan Yapay Zeka da yeni bir kilometre taşı.

GPT-3 de ne mi?

Bunu bizzat GPT-3 teknolojisiyle çalışan Yapay Zeka’ya sordum.

GPT nedir? Bana bunu açıklayan kısa bir makale yazar mısın?” dedim.

Aslında Türkçe de cevap verebilmesine rağmen, muzipliği tutmuş olmalı ki, bana İngilizce olarak cevap verdi.

Ben onun İngilizce cevabını DeepL ile Türkçeye çevirdim. Ortaya çıkan metin şuydu:

“GPT (Generative Pre-trained Transformer) OpenAI tarafından geliştirilen bir tür yapay zeka (AI) modelidir. Büyük bir metin veri kümesi üzerinde eğitilen ve insan benzeri metin üretebilen bir dil modeli türüdür.

GPT dönüştürücü tabanlı bir modeldir, yani girdi dizilerini işlemek ve çıktı dizileri oluşturmak için kendi kendine dikkat mekanizmalarını kullanır. Bu, girdi verilerindeki uzun menzilli bağımlılıkları ele almasına ve tutarlı ve uyumlu metinler üretmesine olanak tanır.

GPT'nin ana avantajlarından biri, dil çevirisi, özetleme ve metin oluşturma gibi çok çeşitli görevler için ince ayar yapılabilmesidir. Bu da onu doğal dil işleme (NLP) uygulamaları için çok yönlü bir araç haline getirmektedir.

GPT birçok NLP kıyaslamasında başarılı olmuş ve dil çevirisi, özetleme ve metin oluşturma gibi çeşitli uygulamalarda kullanılmıştır. Ayrıca sohbet robotları ve diğer diyalogsal yapay zeka sistemleri için gerçekçi metinler üretmek için de kullanılmıştır.

Genel olarak GPT, NLP ve AI alanında güçlü ve yaygın olarak kullanılan bir araçtır ve dil aracılığıyla bilgisayarlar ve makinelerle etkileşim kurma şeklimizde devrim yaratma potansiyeline sahiptir.[1]

Peki şu GPT “Generative Pre-trained Transformer” nedir? diye sorarsanız? DeepL “Üretken Önceden Eğitilmiş Dönüştürme” olrak çevirmişti. Yapay Zeka diye kitap yazmış bulunan Profesör Cem Say, Diken’de çıkan söyleşisinde şöyle açıklıyor:

Generative’, üretici demek. Genelde bilgisayar programları ya da sinir ağları sınıflandırma yapar. Oysa bu kendisi yoktan bir şeyi var ediyor, metin üretiyor.

Pre-trained’ (önceden eğitilmiş) şu demek: Programı internette bütün metinler üzerinde çalıştırmışlar. Sen bu metinlere bak, hangi kelimelerden sonra hangi kelimeler gelir demişler. Milyarlarca metni art arda ve o sırada okutmuşlar. Sonunda yapay zeka işin ritmini, müziğini öğrenmiş. Elinizde işi öğrenmiş bir program varsa ona başka başka şeyler de yaptırabilirsiniz. Mesela sohbet formatında nasıl konuşacağını vs. öğretirsiniz. Ya da belli konularda nasıl konuşması gerektiğine dair ince ayar yapabilirsiniz.

‘Transformer’ ise bir cins sinir ağı. İnsan beynindeki sinir hücrelerine benziyor. Belli bir sinir ağı mimarisinin adı, anlamı ve bağlamı sağlamak için organizasyon yapıyor. Bu katman buraya, şu şuraya sinyal versin gibi.

Görüldüğü gibi Cem Say’ın açıklamalarına göre “Üretici Önceden Eğitilmiş Dönüştürücü” demek mümkün. DeepL de “üretken ön-eğitimli dönüştürme” olarak çevirmişti.

Zaten bizzat Cem Say bile aynı konuşmasında çevirilerle ilgili söyle diyor:
Tabii bizde çok konuşulmasının sebebi bu sefer Türkçe de cevap veriyor olması. Geçen hafta kullandım Türkçesini ve ağzım açık kaldı. Hakikaten iyi. Tehlikeli bulmasam tam not veririm.

Keza az aşağıda da şunları diyor:
Ben programın Türkçe için ayrıca eğittiklerini sanmıyorum. Sizin sorgunuzu İngilizceye çevirip cevaplayıp sonra tekrar Türkçeye çevirip veriyor. Çeviriler de artık insanın aklını alacak kadar iyi olduğu için benzer teknoloji sayesinde yapabiliyor bunu.

Benim tahminim de benzeri bir yolu izlediği hatta DeepL’yi kullandığı şeklinde. Ama bunun önemi yok. Önemli olan çeviinin kat ettiği yol, bunun insanlık için dil bariyerlerinin ortadan kalkması, tüm kaynakların hir dilden insanlara açılması. Bu çok derinden etkilerde bulunacaktır ve muhtemelen insanlığın baş belası ulusların ve ulusçuluğun çanına ot tıkayacaktır.

*

Tabii buraya kadar daha ziyade genel olarak yapay zeka ve çeviri kısmına değindik. “Dil ağrıyan dişi kurcalar”mış, bizim de o dişimiz ağırıyordu ondan olsa gerek.

Ancak tek “ağrıyan diş”imizo değil, uluslar ve ulusçuluk da var.

Bundan önce yapay zekanın sonuçlarını uygulamalarını görmüştük ama bizim gibi normal ölümlüler için o yine de pek erişilmez durumdaydı. Ancak Aralık 2022’den beri bu durum değişti. Open AI’nin Sohbet botu herkes için açık hale getirildi. OpenAI’ya ücretsiz kayıt olduktan sonra (https://chat.openai.com/chat) Yapay Zeka ile sohbet edebiliyorsunuz. Yukarıdaki birkaç örnek zaten bir fikir verir. Soruları ne kadar hassas bir şekilde “anladığı” gerçekten şaşırtıcı. Kendi denememde “bana Türkçe olarak cevap verebilir misiniz?” soruma verdiği cevaba, “Tabii sevinirim..” diye başlaması bile çok ilginç.

Bu konuda İnternette birbirinden ilginç yapay zekayla yapılmış sohbetler ve değerlendirmeler var. Zatan herkes yukarıda verilen linke gidip bizzat kendisi şaşkınlığı yaşayabilir.

(Muhtemelen bu sohbete açma aynı zamanda onun geliştirilebilmesi için yeni veriler anlamına da gelmektedir.)

*

Herkes bunun kötüye kullanımıyla ilgileniyor.

Bir örnek:
Piyasaya sürülmesinden bu yana geçen günlerde akademisyenler, bir öğrenci tarafından sunulması halinde tam puan alacağını söyledikleri sınav sorularına yanıtlar üretti ve programcılar, işlevselliği açıklamak için limerikler yazmadan önce, belirsiz programlama dillerinde programlama görevlerini saniyeler içinde çözmek için bu aracı kullandı.

Arizona Eyalet Üniversitesi'nde gazetecilik profesörü olan Dan Gillmor, yapay zekadan öğrencilerine verdiği görevlerden birini çözmesini istedi: bir akrabaya çevrimiçi güvenlik ve gizlilik konusunda tavsiyelerde bulunan bir mektup yazmak. YZ, diğer hususların yanı sıra, "Bir web sitesinin veya e-postanın yasal olup olmadığından emin değilseniz, başkalarının siteyi dolandırıcılık olarak bildirip bildirmediğini hızlı bir şekilde araştırabilirsiniz" tavsiyesinde bulundu. Gillmor, "Ben olsam iyi bir not verirdim," dedi. "Akademinin başa çıkması gereken çok ciddi sorunlar var".

Tabii yapay zekanın ürettiği metinleri yine bir bu iş için geliştirilmiş yapay zeka muhtemelen kolaylıkla anlayabilecektir.

*

Biz kötüye kullanıldığında değil, kullanılmadığında ne gibi sorunlar ortaya çıkıyor. Biraz bu konuya girmeyi deneyelim.

Geçenlerde yaptığım Uluslar ve Ulusçuluk üzerine sunumumu izleyen kızım, OpenAI ile ilgili haberleri okuduktan, OpenAI’yi denemek istemiş. İzlediği sunum dolayısıyla yapay zekaya, “Marks ulusçuluğu nasıl tanımlıyordu?” diye sormuş. O da şöyle cevaplamış.

Kızım bu sohbetin resmini bana yolladı.

Yapay Zeka’nın cevabının resmi burada. Resimdeki yazıyı bir OCR programıyla okutup Yine DeepL’nin yapay zeka programıyla Türkçeye çevirttim. Bu çeviri de altında.

Karl Marx eserinde milliyetçiliği açıkça tanımlamamıştır. Bununla birlikte, yazılarında milliyetçiliğin toplumdaki rolü ve sınıf mücadeleleri üzerindeki etkisi hakkında defalarca yazmıştır.

Marx milliyetçiliği, egemen sınıflar tarafından ezilen ve sömürülenleri birleştirmek ve onları gerçek sınıf çıkarlarından uzaklaştırmak için kullanılan bir ideoloji olarak görmüştür. Milliyetçiliğin, kapitalist sınıfların egemenliklerini pekiştirmek ve işçi sınıfının sömürülmesini meşrulaştırmak için kullandıkları bir araç olduğunu savundu.

Marx, milliyetçiliğin nihayetinde bir yanılsama olduğuna ve işçi sınıfının ancak ulusal sınırların ötesinde birleşerek ve uluslararası dayanışma geliştirerek gerçek çıkarlarının peşinden gidebileceğine ve ezilmişliğine son verebileceğine inanıyordu.

Görüldüğü gibi, aslında standart ve genel görüşlerin iyi bir özeti sayılabilir. Hatta birçok Türkiye’li Marksistten verebileceği cevaptan bile daha iyi.

(Aslında böylesine cevaplar verebilen bir Yapay Zeka pek ala en azından, Türkiye’de çökmüş olan üniversitelerde, pek çok diploma, hatta doktora çalışması bile yazabilir. Open AI’ye  çeşitli sorular sorarak, cevaplarda derinleşme sağlanarak pek ala Türkiye’deki profesörlerin birçoğunun anlayamayacağı ve pek ala geçer veya pekiyi not verebileceği akademik çalışma çıkarılabilir. Sokal’ın bir zamanlar yaptığı “Şaka”nın benzeri bu Yapay Zekayla denenebilir. Hatta hayali bir kişiye, bu sohbet robotu aracılığıyla doktor titri kazandırılabilir. Sonra da bu ilan edilebilir.)

*

Dikkat edilirse Open AI Sohbet Botu, standart akademik görüşleri özetlemiş bulunuyor.

Sunumumu izleyenlerin veya yıllardır ulus ve ulusçuluk konusunda yazdıklarımı okuyanların hemen görebileceği gibi, ben yukarıda verilen cevabın yanlış olduğunu söylemekteyimdir. Marks’ın milliyetçiliği tanımlamamış olmasının milliyetçiliğinin bir dışa vurumu olduğunu iddia etmekteyimdir. Yani marksizmin suskunluğu suskunluk değildir, bizzat suskunluğun kendisi ulusçuluğun kanıtıdır. “Milliyetçiliğin ne olduğunu bilmemek milliyetçiliğin kendini bir dışa vurumudur, milliyetçiler milliyetçiliğin ne olduğunu bilemezler” der dururum.

Bu nedenle OpenAI sohbet botuyla Mirksizm ve Milliyetçilik üzerine kısa bir sohbet yaparak aslında bugün egemen olan yanlış görüşlerin, yani milliyetçilerin milliyetçilik hakkındaki görüşlerinin bir fotoğrafı çekilebilir diye düşündüm.

Temel varsayımım şuydu:

Yapay Zeka Wikipedia’dan, binlerce akademik makaleye veya gazeteye sosyal medyaya vs. kadar muazzam bir veri yığınından hareketle bu örüntüleri oluşturmaktadır. Yani yapay Zeka’nın bulduğu örüntülerin ya da bilgisinin kaynağı bizzat bizlerin görüşleri, en azından genel kabul gören ve egemen görüşlerdi. Yani doğa ve toplum değil, doğa ve toplum hakkındaki bizlerin bilgi ya da görüşleriydi. Dolayısıyla bu görüşleri özetlemiş veya tekrarlamış olacaktı.

Yani Yapay Zeka, Toplum ya da insandan farklıdır. Bizlerin örüntüleri doğa ve toplumun gözleminden ve onunla girdiğmiz ilişkiden çıkar. Tabii bunlar sadece bilgi sürecine ilişkin değildir, toplumsal konum ve çıkarlara, zamanın ruhuna vs. de bağımlıdır. Önceki kuşaklardan bize geçene de bağımlıdır. Bu nedenle gerçekliğin çarpık resimlerini içerir, yani büyük ölçüde ideolojiktir. Öte yandan eğitim sürecinde tıpkı Yapay Zeka gibi biz de var olan teori ve yaklaşımları öğrenmiş oluruz ve bu öğrendiklerimiz, doğa ve toplumla interaksiyonumuzdan çıkarmamız gereken sonuçları da etkiler ve engeller.

Ama yine de doğa ve toplumun olguları her zaman baş vurulacak bir ham madde olarak oradadırlar. Olguların mihenk taşı ortada durmaktadır. Bir gün birisi çokop herşeye başka bir işik altında bakabilir.

Yapay Zeka’da ise, (en azından şimdilik, tıpkı bir insan yavrusu gibi, doğa ile interaksiyon halinde öğrenen yapay zekalar ve robotlar ortaya çıkıncaya kadar) bilginin yani örüntülerin, bağıntıların kaynağı bizlerin daha önceden çıkardığımız örüntülerdir, bilgi yığınlarıdır.

Bu nedenle o bizlerin tüm önyargılarını vs. de “öğrenir”. Bu nedenle yapay zekaların öğrenme sürecinde ırkçı ya da homofobik veya seksist olduğuna dair haberler okuyoruz. O halde yapay zeka tıpkı ırkçı olduğu gibi, homofobik olduğu gibi milliyetçi de olmalıydı.

O halde, özellikle bu başarılı GPT-3 Dil Modeli, bizzat toplumun veya genel akademik dünyanın standart bilgisinin ve kavramlarının sınırlılıklarını görmek ve göstermek için ciddi bir veri temeli sağlayabilir.
Bu varsayımdan hareketle bir kısa sohbet yaptım. Aşağıya bu tartışmayı aktarıyorum:

*

“Demir - Marx ulusları ve uluşçuluğu nasıl tanımladı?

Open AI - Marx, ulusları ve ulusçuluğu çok ayrıntılı bir şekilde tanımlamamıştır. Ancak, Marx'ın düşüncesine göre, uluslar toplumsal sınıfların oluştuğu ve bu sınıfların bir arada yaşadığı yerleşik toplumlardır. Ulusçuluk ise, bu toplumların kendilerini diğer ulusların üstün olduğuna inandırarak bir arada tutmaya çalışan bir düşüncedir. Marx, ulusçuluğun bir tür ayrımcılık olduğunu ve bu nedenle kötü bir şey olduğunu düşünmektedir.

Demir - Marks ulusçuluğu nasıl tanımladı?

Open AI - Marx, ulusçuluğu doğrudan tanımlamamıştır. Ancak, onun düşüncesine göre, ulusçuluk bir toplumun kendisini diğer ulusların üstün olduğuna inandırarak bir arada tutmaya çalışan bir düşüncedir. Marx, ulusçuluğun bir tür ayrımcılık olduğunu ve bu nedenle kötü bir şey olduğunu düşünmektedir.

Demir - Ulus nedir?

Open AI - Ulus, bir toplumun kendini bir arada tutan ve diğer uluslardan ayıran özelliklerinin bir arada bulunduğu bir bölgedir. Uluslar, dil, din, tarih, coğrafya gibi özellikleri paylaşan topluluklardır. Uluslar, genellikle yerleşik toplumlardır ve ulusçuluk adı verilen bir düşünce tarafından bir arada tutulurlar.

Demir - Siz bir ulusçu musunuz? Ulusçuların yaptığı ulusçuluk tanımını söylediniz?

Open AI - Ben bir dil modeliyim ve böyle bir düşünceye sahip değilim. Ulusçuluk, bir toplumun kendisini diğer ulusların üstün olduğuna inandırarak bir arada tutmaya çalışan bir düşüncedir. Bu düşünce genellikle ayrımcılık ve önyargıyla ilişkilendirilir ve insanların birbirlerine karşı olumsuz tutumlarının bir sonucu olarak ortaya çıkar.

*

Hemen görüleceği gibi kendisinin bir “dil modeli” olduğun “ulusçu bir düşünceye sahip olmadığını” söylüyor ama tam da bunu söylerken ulusçuların ulusçuluk tanımını, yani bir ulusu diğer uluslardan üstün görmeyi ulusçuluk olarak tanımlıyor ve neredeyse bütün ulusçuluk literatürünün temel yanlışını tekrarlıyarak kendisinin ulusçu olduğunu da söylemiş oluyor. Tabii sadece bu Open AI değil, bütün ulusçuluk üzerine yazanlar da öyle.

Open AI’miz tıpkı, örüntüleri edindiği, tüm ulusçuluk literatürü gibi milliyetçi.

Ama sadece milliyetçi de değil, aynı zamanda çağ ruhuyla damgalı ve Post-Modern.

Daha sonra kendisine “Kültür nedir?” diye sordum. Kütür konusundaki bazı teorileri özetledi. Bunun üzerine ben de şu soruyu sordum:
“Demir - Peki bu farklı teoriler içinde sizce en doğrusu hangisidir?

Open AI - Bu sorunun cevabı kişiden kişiye değişebilir, çünkü farklı teorilerin doğruluğu kişinin kendi görüşlerine ve anlayışına göre değişebilir. Ancak genel olarak, bir teorinin doğruluğu ya da değeri, o teorinin verileri doğru bir şekilde açıklaması, test edilebilmesi ve diğer teorilerle uyumlu olması gibi kriterlere göre değerlendirilir. Bu nedenle, hangi teorinin en doğru olduğu konusunda net bir cevap vermek zor. Ancak, farklı teorilerin hepsinin değerli olduğu ve bu teorilerin birbirlerini tamamlayarak daha geniş bir anlayışı sağladığı da unutulmamalıdır.

Demir - Bu sizin ifadeniz bugünkü postmodernizmin farklı görüşlerin hepsini aynı değerde gören yaklaşımının bir tekrarı. Siz de zamanın ruhuna uygun cevaplar veriyorsunuz? Farklı görüşlerin hukuken veya biçimsel olarak aynı değerde olması farklıdır, bu onların içerikleri bakımından aynı değerde oldukları anlamına gelmez. Evet hukuken ve biçimsel olarak Havva anamızdan geldiğimizi söyleyen görüş ile, maymundan evrildiğimizi belirten görüş aynı değerdedir ama bilimsel içerikleri bakımından böyle değildir. Bunları aynı değerde görmek doğru olur mu? Siz bunların aynı değerde olduğunu söyleyip benim “hangisi en doğru” soruma cevap vermediniz. Bu sizin yaratıcı ve eleştirel bir bakış açınızın olmadığını göstermez mi?

Open AI - Benim cevabımda bahsettiğim görüşlerin hukuken veya biçimsel olarak aynı değerde olması ile bilimsel içerikleri bakımından aynı değerde olması arasındaki farkı anladığımı umuyorum. Benim cevaplarımda, farklı teorilerin hepsinin değerli olduğu ve birbirlerini tamamlayarak daha geniş bir anlayışı sağladığı vurgusunu yapmaya çalıştım. Bununla birlikte, teorilerin bilimsel geçerliliği ya da doğruluğu konusunda bir görüş belirtmemiştim, çünkü bu konuda kişiden kişiye değişebilen farklı görüşler olabilir. Benim sadece cevaplarımda dile getirdiğim, farklı teorilerin birbirlerini tamamlayarak daha geniş bir anlayışı sağladığıydı. Eğer sizin açınızdan bu cevaplar yetersiz kaldıysa, ben daha ayrıntılı cevaplar vermeye çalışabilirim. Ancak, lütfen unutmayın ki ben bir dil modeliyim ve benim cevaplarım kişisel görüşlerimden ziyade, benim tarafımdan öğrenilen bilgilere dayanmaktadır.

Demir - Bu dürüstlüğünüz büyüleyici. Peki beni tanıyor musunuz? Benim hakkımda neler biliyorsunuz? Adım Demir Küçükaydın

Open AI - Ben bir dil modeliyim ve sizin hakkınızda hiçbir bilgiye sahip değilim. Benim cevaplarım sadece sizin sorularınıza verilen bilgilerden ibaret ve benim sizin hakkınızda hiçbir bilgim yok. Lütfen unutmayın ki ben sadece bir dil modeliyim ve benim cevaplarım kişisel görüşlerimden ziyade, benim tarafımdan öğrenilen bilgilere dayanmaktadır.

 Demir - Çok teşekkür ederim benim için çok değerli bir deneyim oldu. Sizinle ara sıra sohbet etmek isterim. Doğrusu birçok tanıdığımdan çok daha bilgilisiniz ve ne dendiğini onlardan çok daha iyi anlıyorsunuz. Size iyi günler dilerim. Görüşmek üzere

Open AI - Ben de size iyi günler dilerim ve teşekkür ederim. Eğer sorularınız olursa, ben buradayım ve cevaplamaya çalışacağım. Ancak lütfen unutmayın ki ben bir dil modeliyim ve benim cevaplarım kişisel görüşlerimden ziyade, benim tarafımdan öğrenilen bilgilere dayanmaktadır.”

*

Evet konuşma böyle. Büyüleyici.

Ama büyüleyiciliği bir yana, kendisinin de belittiği gibi, bunlar onun öğrendiği bilgilerdir. Bu bilgiler bugünkü toplumun egemen görüşleridir. Tam da egemen olan bu görüşlerin kendisi yanlıştır. Dolayısıyla Open AI ister istemez egemen ideolojiyi tekrarlamaktadır. Bir Dil modeli olduğunu söylemekte ve bir sonraki cümlede “benim tarafımdan öğrenilen bilgiler” diyerek, egemen görüşleri tekrarladığını, onları öğrendiğini ifade etmektedir.

Ama tam da esas sorun bu.

Open AI’nin anlattıklarının bilgi değil, ideoloji olduğunu, egemen dinin dogmaları olduğunu görebilmek.

Bilimde en büyük tehlike, tam da göz önünde olduğu için, hem de hiçbir kötü niyet gütmeden, o egemen olanın görülmemesidir.

Yapay Zeka’nın esas “kötüye kullanımı” budur.

Bununla ise ancak egemen görüşlere ve varsayımlara karşı başka bir bakış, başka bir resin, başka bir kavram sistemi, başka sorularla mücadele edilebilir.

*

Bu yazı, Marksizmin Yeniden İnşası – Birinci Kitap – Uluslar ve Ulusçuluk Teorisine Giriş kitabına küçük bir ek olarak okunabilir.

Kitapta ulusçuluk ve ulusçuların ulusçuluk tanımları diye bir bölüm vardı ve çeşitli örneklerle bu tanımları ele alıyorduk. Onların yanına bu Yapay Zeka ve onun öğrenilmiş, ulusçuların ulusçuluk tanımı da somut bir örnek olarak eklenebilir.

19 Aralık 2022

Demir Küçükaydın

demiraltona@mail.com

Blog

https://demirden-kapilar.blogspot.com/

Youte Kanalı

https://www.youtube.com/user/demiraltona

Podcast

https://soundcloud.com/demirden-kapilar

Kitapları İndirmek İçin

https://disk.yandex.com.tr/d/MP0-52MFdgdqBg

https://disk.yandex.com.tr/d/2Vez45Mg7W7wzA



[1] Daha sonra “Bana Türkçe Cevap verebilir misin?” dedim ve şu cevabı verdi bu çeviri DeepL değil, kendi çevirisi:
Tabii, sevinirim! GPT (Generative Pre-trained Transformer), OpenAI tarafından geliştirilen bir yapay zeka (AI) modelidir. Bu, büyük bir metin veri kümesine eğitilmiş ve insan gibi metin üretebilen bir dil modelidir.

GPT, dönüştürücü tabanlı bir model olduğundan, girdi dizilerini işleme ve çıktı dizileri üretme için kendi dikkat mekanizmalarını kullanır. Bu, girdi verisindeki uzun menzilli bağımlılıkları işleme ve tutarlı ve tutarlı metin üretme yeteneğine sahip olmasını sağlar.

GPT'nin ana avantajlarından biri, dil çevirisi, özetleme ve metin üretme gibi çeşitli görevler için iyileştirilebilir olmasıdır. Bu, doğal dil işleme (NLP) uygulamaları için esnek bir araç yapar.

GPT, birçok NLP benchmarğında başarılı olmuş ve dil çevirisi, özetleme ve metin üretme gibi çeşitli uygulamalarda kullanılmıştır. Ayrıca, sohbetbotları ve diğer konuşma AI sistemleri için gerçekçi görünen metin üretmek için de kullanılmıştır.

Genel olarak, GPT, NLP ve AI alanlarında güçlü ve yaygın olarak kullanılan bir araçtır ve bizlerin bilgisayarlar ve makinelere dil aracılığıyla nasıl etkileşim kurduğumuzu değiştirebilecek potansiyele sahiptir.

Hiç yorum yok: