Gerçi ona hiç girip bakmadım ama, oyunlar için grafik yapan grafikçi bir tanıdığım, bazan ilham almak için bu yapay zekadan yararlandığını ama yakında yapay zekanın yaptığı işi elinden alabileceğini söylemişti.
(Bu arada yapay zeka söz konusu olunca işsizliğin ve işleri
kaybetmenin söz konusu olmasını anlayamıyorum. Bu, insanların veya yeni
kuşakların artık kapitalizm ve meta ilişkileri dışında bir toplumsal düzeni
tasavvur edemediklerinin, bir zamanlarki tasavvurlarını bile unuttuklarının bir
göstergesi. Daha az emekle aynı emek üretkenliği, işleri makinaların veya yapay
zekaların veya robotların yapması aslında aynı yaşam seviyesinde daha az
çalışmak demektir. Aynı üretimi sağlamak için yapılacak tüm işler toplumda
çalışabilir nüfusa dağıtıldığında insan başına daha az çalışma saati
dolayısıyla daha az yabancılaşmış emek, daha fazla yaşam kalitesi demektir.
Tabii bunun olabilmesi için meta değil (değişim değerleri değil), kullanım
değerleri üreten planlı bir ekonomi gerekir. Sovyetler ve diğer “sosyalizm”
iddialı devletlerdeki karşı devrimin en korkunç sonucu, bunun mümkün olduğunu,
bunun hayalini bile unutturması oldu. Tekrar hatırlayabilmek için belki on
yıllar geçmesi gerekecek. Bunu da antı parantez buraya not etmiş olalım.)
Open AI, (Open Artificial
Intelligence = Açık Yapy Zeka) San Francisco’da kurulmuş bir yapay zeka
araştırma şirketi.
Şu kısa bilgiler Wikipedia’dan:
“OpenAI LP, yapay zeka (AI) araştırmaları
yapan bir şirkettir. Kâr amacı güden iştirak OpenAI LP, kâr amacı gütmeyen ana
şirket OpenAI Inc. tarafından kontrol edilmektedir.
Kuruluşun ana finansal
destekçileri girişimci Elon Musk ve Microsoft'tur. OpenAI'nin amacı, açık
kaynaklı yapay zekayı topluma zarar verecek değil, fayda sağlayacak şekilde
geliştirmek ve pazarlamaktır. Kuruluş, patentlerini ve araştırma sonuçlarını
kamuya açık hale getirerek diğer kurumlarla[2] ve araştırmacılarla
"serbest işbirliğini" kolaylaştırmaktadır.[3] Kuruluş, bağışlardan
elde edilen 1 milyar doların üzerinde bir kaynakla finanse edilmektedir ve bu
kaynağın yalnızca küçük bir kısmının ilk birkaç yıl içinde harcanması
beklenmektedir.
OpenAI, "yapay
zekanın varoluşsal tehdidi" - yani insan zekasının yapay zeka (AI)
tarafından olası aşılması ve değiştirilmesi - konusuyla ilgilenmektedir.
Kuruluş şimdiye kadar sadece yapay zeka araştırmalarına hizmet etti. Şubat
2018'de Elon Musk'ın Tesla'nın yapay zeka alanındaki gelişmeleriyle çıkar
çatışması yaşamamak için Open AI liderliğinden ayrıldığı açıklandı. Kendisi
halen kuruluşun bağışçısı ve danışmanıdır.”
*
Bu kısa bilgilerden sonra esas konumuze geçelim. 2017
yılının sonlarına doğru Yapay Zeka, Robotlar, Sürücüsüz Arabalar, Bitcoin,
Blokchain gibi konuları ele alan ve bunların ne gibi sonuçlara yol
açabileceğini Marksist kavramsal araçlarla analiz etmeye çalışan bazı yazılar
yazmış ve bunları “Bir Devrimin Eşiğinde” başlığı altında bloğumda bir seri
yazıda ele almaya çalışmıştım.
O dönemdeki çalışmalarımdan IBM’ın yapay zekası Watson’un, Amerika’da yıllardır
yayınlanan, oldukça zor Jeopardy adlı bir bilgi yarışması programında
birinci geldiğini falan biliyordum ve yapay zeka alanındaki çalışmaları ve
karşılaşılan sorunları elimden geldiğince izlemeye çalışıyordum. O zamandan
beri, Google Alert beni her sabah Künstlicle Intelligenz (Yapay Zeka), Blockchain, Bitcoin, Robotik gibi
konularda çıkmış yazılardan haberdar ediyordu. Hepsini okmasam da kimi ilginç
bulduklarım aracılığıyla, göz ucuyla olsun, gelişmeleri izlemeye çalışıyordum.
Elbette yapay zekayı doğrudan değil ama dolaylı olarak, ben
de herkes gibi, günlük çalışmalarımda Google
gibileri aracılığıyla zaten farkına bile varmadan epeydir kullanıyordum.
Özellikle Google Çeviri çok işime
yarıyordu ve son zamanlarda müthiş bir ilerleme kaydetmişti.
Sadece devrimci bir militan değil, her gerçek devrimcinin
olması gerektiği gibi, aynı zamanda bir bilim insanı, yani bir Marksist (Topum
Bilimci) olmaya çalıştım.
Ama bilimsel çalışma bugün en azından İngilizce bilmeden pek
mümkün değil. Maalesef iyi bir eğitim görmediğim için, bütün hayatım boyunca
İngilizce’yi öğrenmek istemiş ama bir türlü başaramamıştım.
Hele son zamanlarda, Marksizmin
Yeniden İnşası gibi bir çalışmaya başlayınca, Türkçe ve de kısmen
anlayabildiğim Almanca kaynakların sınırları, aşılmaz bir duvar olarak önüme
dikilince, İngilizce öğrenme gereği acil bir görev olmuştu ve bu dili bilmemem
çalışmalarımı engelliyordu.
Ancak bu yaştan sonra dil öğrenemezdim. Kalan enerji ve
zamanımı beynimi sağarak geçirmeliydim. Zaten dil öğrenme konusunda korkunç
kötüydüm. Almanca’yı bile tam öğrenemediğim gibi, yaşayan canlı bir organizma
olan, her dilde olduğu gibi, ancak
kullanıldıkça ışıldayan, uzun sürgünlük nedeniyle, pek kullanamadığım için, Türkçe’yi
de unutmuş ve dilsiz kalmıştım. Hele yaşlılığa bağlı olarak birçok kelime ve
ismi hatırlama zorluğu da buna eklenince verimim iyice düşmüş, hiçbir şeyi
ifade edemez hale gelmiştim.
Tek umudum Yapay Zekadaki gelişmelerin hayatımın son
döneminde olsun beni İngilizce sorunundan kurtarabileceğinde idi. Google Çeviri’deki gelişmeler gerçekten
umut veriyordu. Tabii bu arada açık ara en iyi çeviri programı olan DeepL’de, en azından İngilizce
kaynakları Almanca’ya çevirterek ve öyle okuyarak biraz olsun açığı kapatmaya
çalışıyordum.
Birkaç ay önce DeepL Türkçe
çeviri olanağını da sundu. Almanca Türkçe arasında birkaç deneme yapınca çeviri
kalitesinin beklentilerimi aştığını gördüm. Birden bire önümde yepyeni ufuklar
açılmıştı. Artık İngilizce kaynaklar elimin altında sayılırdı. Ben İngilizce,
(sadece İngilizce mi, Fransızca, İspanyolca vs.) öğrenemeden, Yapay Zeka Türkçe
öğrenmişti.
Çevirileri edebi eserler için yetersiz olabilir ama bilimsel
metinler için yeterince iyiydi. Hatta Almanca’da yaptığım denemelere göre,
benden daha iyi çeviriyordu. Zaten insan konunun yabancısı değilse, yanlış
çeviriyle karşılaştığında, yanlışın nerede ve neden olduğunu da tahmin
edebiliyor.
Ben de çalışmalarımda ayrıntılarla değil genellemelerle
ilgilendiğim için bu yeterli olabiliyordu.
Bir anda bütün dil bariyerleri ortadan kalkmıştı. Bu harika
bir şeydi. Elimdeki çalışmaları bitirebilmek için, çok daha gençken böyle
olanaklara sahip olmak isterdim. Artık çok geçti ama merakım coşmuş, kıtlıktan
çıkmış gibi, müthiş bir açlık içinde bir oraya bir buraya saldırıyordum. Her
yiyecekten birkaç lokma alıp diğerine geçiyordum ama açlığı dindirmek ne mümkün
yedikçe acıkıyordum. Öğrenme açlığım giderek büyüyordu. Yaşamımda böyle bir
devirimi yaşayabileceğimi birkaç yıl öncesine kadar düşünemezdim bile.
Sanırım Umberto Eco’da okumuştum, eskiden okuma yazma ile
meşgul olanlar otuzunda, kırkında gözleri bozulduğundan ve o zamanlar da gözlük
olmadığından, bütün verimlilikleri son bulurmuş. Galiba Ortaçağ’ın sonlarına
doğru ilk kez mercekler yapılmaya başlanınca bu muazzam bir devrim alamına
gelmiş. Okuyup yazma yaşı biden bire ileriye doğru epeyce uzamış. Bu o zamana
göre muazzam bir devrimmiş. Ama bu yaşadığımız devrimin yanında doğrusu hiç
kalır. Yapay zeka başka dillerde yazılanları anlamayı entelektüellerin
tekelinden çıkarmış tüm insanlığa dağıtmış en demokratik değişimlerden biri.
Zaten yeryüzü ölçüsünde bir demokratik cumhuriyet için temel maddi koşul.
Metallerden demir, metallerin en demokratiğidir. Demir’in
kullanımı, metalleri çok geniş üretmen ve cahil ve de alttaki kitleler için
ulaşılabilir hale getirmiştir. Demir sadece insanlığı subtropikal ırmak
boylarının alüvyonlu topraklarına bağımlı olmaktan kurtarmamış, örneğin
İran’ın, Anadolu’nun yaylalarını ve platolarını da tarıma açma olanağını
sağlamıştır.
Ama aynı zamanda Demir, neolitik köy komünlerinin, artan
emek üretkenliğine bağlı olarak komünal yapılarını korurken aynı zamanda çok
zengin ve karmaşık bir üstyapı geliştirmeine de yol açmıştır.
Fenikelilerin geliştirdiği seslere dayanan basit yazı ve daha
sonra matbaa da benzer demokratik bir işlev görmüştür.
Pek incelenmiş bir konu gibi görünmüyor ama Demir ve seslere
dayanan, öğrenmesi ve kullanması kolay yazı, bir bakıma Konfüçyüs, Tao, Buda,
Yunan Felsefesi, İsa, .
Muhammet’i, giderek soyutlaşan bir düşünce ve kavramları ve
buna da bağlı olarak tek tanrılı ve kitaplı dinleri mümkün kılmış görünmektedir.
Bu gibi devrimlerin etkisi derinden ve yavaş gelişir ama
karşı durulmaz bir güçle gelirler.
Eşiğinden adım attığımız bu devrimler de benzer alt
üstülklere yol açacakttır.
Ve Yapay Zeka demokratik özellikleri bakımından hiç de demirden
veya Fenike yazısından aşağı kalmayacaktır. Özellikle çeviri alanında kat
ettikleriyle ulusların ve ulusal devletlerin tabutuna bir çivi çakacaktır. Ama
tabii insanlık bu ulusların ve ulusal devletlerin yapacağı bir atom savaşında
veya başka bir felakette yok olmadığı takdirde. Bu devrim tüm insanlık için dil
bariyerlerini ortadan kaldırmakla kalmamakta, bilgiyi, bilimi herkesin
erişebileceği bir düzeye indirmekte veya en geniş kitleleri dil bilen
akademislen ve bilim insanlarıyla aynı olanaklarda donatmaktadır.
*
Benzeri bir duyguyu MP3
ve daha sonra Napster adlı peer to peer paylaşım programı
çıktığında yaşamıştım.
Birdenbire maddi imkanlara (Bir CD veya kaset almak epey bir
para gerektirirdi) ve radyolara bağlı olmaktan kurtulmuş, tüm dünyadan, daha
önce varlığını bile bilmediğim müziklere ve müzisyenlere ulaşma olanağı
bulmuştum. Dünyanın her yerinden elindeki müzik koleksiyonlarını MP3’e
çevirerek herkesle paylaşanlar aracılığıyla (ki ben de aynısını yapıyordum)
doyurulamaz bir açlıkla binlerce, on binlerce müzik parçası indirmiştim.
O sıralar her gece 12 saat takside söför olarak
çalıştığımdan, bunları bol bol dinliyor, başka müziklerin tadına varıyordum. O
zamanlar bu, en azından müzikte, “herkese
ihtiyacı kadar herkesten yeteneğine göre ilkesinin” bir gerçeklik olduğu, “zenginliklerin gürül gürül aktığı”
(Marks) “Komünizmin üst aşaması” gibi
bir dönemdi.
Sonra bu olanak özel mülkiyet ve kar tanrısına kurban
edildi. “Ekonomi dışı zor”la veya “Cyberspace dışı zorla” bu zenginlik tekrar metalara ve kar araçlarına dönüştürüldü. Zorla oluşturulmuş bu yapay
kıtlık kapitalizmin nasıl insanlığın gelişimi ve varlığıyla bir arada
bulunamayacağının en esaslı kanıtını sunmaktadır.
Aslında dijitalleşme, en azından ses, görüntü ve yazıda, bir
tıkla sonsuz kopyalama olanağı sunarak, emeğin ortadan kalkması olanağını
ortaya çıkarıyor ve muazzam bir atılımın aracı olabilirdi.
Tıpkı bir dildeki sözcüleri hiç düşünmeden istediğimiz kadar
kullanabildiğimiz gibi, en azından sesgörüntü ve yazıları, insanlığın ortak
mirası olarak, tıpkı hava gibi, su gibi, tüm insanların kullanımına vermek
mümkün olabilirdi.
Bugün kullandığımız dilleri, sözcükleri ilk bulan ve
geliştiren atalarımız bugünkü gibi, buluşlarının, mülkiyet hakkını ve onların
kullanımını ücrete bağlamayı akıl edemediklerinden, bugün hala sözcükleri, daha
genel olarak dilleri, yeteneğimizi ve ihtiyacımıza göre kullanabiliyoruz.
Dil “zorunluluklar
aleminin ötesindeki özgürlükler aleminin” tek sığınağı ve özgürlükler
alemini tadabildiğemiz tek varoluş olmaya devam ediyor. Özel mülkiyet ve
sermayenin, kar ekonomisinin ele geçiremediği tek alan bu kaldı.
Evet, bu meta ekonomisi, özel mülkiyet ve devletler,
dijitalleştirilebilen şeylerin de dil gibi olmasını polis zoruyla engellediler,
bu gidişi durdurdular ve geri çevirdiler. Ama bu ayrı bir konu.
Robotlar ve Yapay Zeka bu bolluk ekonomisinin, emeğin yok
oluşu sürecinin, dijitalleşmeyen maddi ürünlere de geçişinin ön koşulu.
Buna elbette daha zaman var. Henüz herşeyin başındayız. Ama
yüz yıl sonrası bir analojiyle göz önüne getirilebilir.
İlk telsiz konuşma denemelerinin yapıldığı yirminci yüzyıl
başları göz önüne getirilsin, anlaşılmaz cızırtılar nakledilebiliyordu
elektromanyetik dalgalarla. Bugün robotik ve yapay zekada da henüz anlaşılmaz
cızırtıların nakledilebildiği bir başlangıç aşamasındayız. Yüz yıl sonrasını
hayal bile edemeyiz.
İlk radyolar çıktığında interneti kim tasavvur edebilirdi
ki?
Bizzat Yapay Zeka çalışmaları yapan bilim insanları bile son
yıllardaki ani gelişme karşısında şaşırmışlardı.
Bir Alman profesör dinlemiştim. “Yapay Zeka konusunda teorik
temeller atılmıştı, yollar belirlenmişti ama bilgisayarların kapasitesi sınırlı
idi ve daha bunun bugünkü bulunduğu yere gelmesi için 2050 yıllarını falan
öngörüyorduk, sonra birden dijital oyun sanayiinin daha gerçekçi grafikler için
daha kapasiteli ve hızlı çalışan grafik kartları çıkınca, bunlar aynı zamanda
yapay zeka için gerekli özelliklere sahip olduğundan, keza sosyal medya ve cep
telefonlarıyla da bu yapay zekaların öğreneceği veri yığınları emre amade
olunca birden bire bu değişim oldu ve 2050 yıllarında olabilecekler şimdi
oluyor” diyordu.
Gelişmelerin hızı, çoğu zaman en iyimser beklentileri bile
aşıyor teknoloji söz konusu olduğunda. Bunun en iyi örneği çeviriler ve diğer
görsel tanımaya yönelik Yapay Zeka uygulamalarıydı.
*
İşte GPT-3 teknolojisine dayanan Yapay Zeka da yeni bir
kilometre taşı.
GPT-3 de ne mi?
Bunu bizzat GPT-3 teknolojisiyle çalışan Yapay Zeka’ya
sordum.
“GPT nedir? Bana bunu açıklayan
kısa bir makale yazar mısın?” dedim.
Aslında Türkçe de cevap verebilmesine rağmen, muzipliği
tutmuş olmalı ki, bana İngilizce olarak cevap verdi.
Ben onun İngilizce cevabını DeepL ile Türkçeye çevirdim. Ortaya çıkan metin şuydu:
“GPT (Generative
Pre-trained Transformer) OpenAI tarafından geliştirilen bir tür yapay zeka (AI)
modelidir. Büyük bir metin veri kümesi üzerinde eğitilen ve insan benzeri metin
üretebilen bir dil modeli türüdür.
GPT dönüştürücü
tabanlı bir modeldir, yani girdi dizilerini işlemek ve çıktı dizileri
oluşturmak için kendi kendine dikkat mekanizmalarını kullanır. Bu, girdi
verilerindeki uzun menzilli bağımlılıkları ele almasına ve tutarlı ve uyumlu
metinler üretmesine olanak tanır.
GPT'nin ana
avantajlarından biri, dil çevirisi, özetleme ve metin oluşturma gibi çok
çeşitli görevler için ince ayar yapılabilmesidir. Bu da onu doğal dil işleme
(NLP) uygulamaları için çok yönlü bir araç haline getirmektedir.
GPT birçok NLP
kıyaslamasında başarılı olmuş ve dil çevirisi, özetleme ve metin oluşturma gibi
çeşitli uygulamalarda kullanılmıştır. Ayrıca sohbet robotları ve diğer
diyalogsal yapay zeka sistemleri için gerçekçi metinler üretmek için de
kullanılmıştır.
Genel olarak GPT, NLP
ve AI alanında güçlü ve yaygın olarak kullanılan bir araçtır ve dil
aracılığıyla bilgisayarlar ve makinelerle etkileşim kurma şeklimizde devrim
yaratma potansiyeline sahiptir.”[1]
Peki şu GPT “Generative
Pre-trained Transformer” nedir? diye sorarsanız? DeepL “Üretken Önceden Eğitilmiş Dönüştürme” olrak çevirmişti. Yapay
Zeka diye kitap yazmış bulunan Profesör Cem Say, Diken’de çıkan
söyleşisinde şöyle açıklıyor:
‘Generative’, üretici
demek. Genelde bilgisayar programları ya da sinir ağları sınıflandırma yapar.
Oysa bu kendisi yoktan bir şeyi var ediyor, metin üretiyor.
‘Pre-trained’ (önceden
eğitilmiş) şu demek: Programı internette bütün metinler üzerinde
çalıştırmışlar. Sen bu metinlere bak, hangi kelimelerden sonra hangi kelimeler
gelir demişler. Milyarlarca metni art arda ve o sırada okutmuşlar. Sonunda
yapay zeka işin ritmini, müziğini öğrenmiş. Elinizde işi öğrenmiş bir program
varsa ona başka başka şeyler de yaptırabilirsiniz. Mesela sohbet formatında
nasıl konuşacağını vs. öğretirsiniz. Ya da belli konularda nasıl konuşması
gerektiğine dair ince ayar yapabilirsiniz.
‘Transformer’ ise bir
cins sinir ağı. İnsan beynindeki sinir hücrelerine benziyor. Belli bir sinir
ağı mimarisinin adı, anlamı ve bağlamı sağlamak için organizasyon yapıyor. Bu
katman buraya, şu şuraya sinyal versin gibi.”
Görüldüğü gibi Cem Say’ın açıklamalarına göre “Üretici Önceden Eğitilmiş Dönüştürücü”
demek mümkün. DeepL de “üretken
ön-eğitimli dönüştürme” olarak çevirmişti.
Zaten bizzat Cem Say bile aynı konuşmasında çevirilerle
ilgili söyle diyor:
“Tabii bizde çok konuşulmasının sebebi bu
sefer Türkçe de cevap veriyor olması. Geçen
hafta kullandım Türkçesini ve ağzım açık kaldı. Hakikaten iyi. Tehlikeli
bulmasam tam not veririm.”
Keza az aşağıda da şunları diyor:
“Ben programın Türkçe için ayrıca
eğittiklerini sanmıyorum. Sizin sorgunuzu İngilizceye çevirip cevaplayıp sonra
tekrar Türkçeye çevirip veriyor.
Çeviriler de artık insanın aklını alacak kadar iyi olduğu için benzer teknoloji
sayesinde yapabiliyor bunu.”
Benim tahminim de benzeri bir yolu izlediği hatta DeepL’yi
kullandığı şeklinde. Ama bunun önemi yok. Önemli olan çeviinin kat ettiği yol,
bunun insanlık için dil bariyerlerinin ortadan kalkması, tüm kaynakların hir
dilden insanlara açılması. Bu çok derinden etkilerde bulunacaktır ve muhtemelen
insanlığın baş belası ulusların ve ulusçuluğun çanına ot tıkayacaktır.
*
Tabii buraya kadar daha ziyade genel olarak yapay zeka ve
çeviri kısmına değindik. “Dil ağrıyan
dişi kurcalar”mış, bizim de o dişimiz ağırıyordu ondan olsa gerek.
Ancak tek “ağrıyan diş”imiz” o değil, uluslar ve ulusçuluk da var.
Bundan önce yapay zekanın sonuçlarını uygulamalarını
görmüştük ama bizim gibi normal ölümlüler için o yine de pek erişilmez durumdaydı.
Ancak Aralık 2022’den beri bu durum değişti. Open AI’nin Sohbet botu herkes
için açık hale getirildi. OpenAI’ya ücretsiz kayıt olduktan sonra (https://chat.openai.com/chat) Yapay
Zeka ile sohbet edebiliyorsunuz. Yukarıdaki birkaç örnek zaten bir fikir verir.
Soruları ne kadar hassas bir şekilde “anladığı” gerçekten şaşırtıcı. Kendi
denememde “bana Türkçe olarak cevap
verebilir misiniz?” soruma verdiği cevaba, “Tabii sevinirim..” diye başlaması bile çok ilginç.
Bu konuda İnternette birbirinden ilginç yapay zekayla
yapılmış sohbetler ve değerlendirmeler var. Zatan herkes yukarıda verilen linke
gidip bizzat kendisi şaşkınlığı yaşayabilir.
(Muhtemelen bu sohbete açma aynı zamanda onun
geliştirilebilmesi için yeni veriler anlamına da gelmektedir.)
*
Herkes bunun kötüye kullanımıyla ilgileniyor.
Bir örnek:
“Piyasaya sürülmesinden bu yana geçen
günlerde akademisyenler, bir öğrenci tarafından sunulması halinde tam puan
alacağını söyledikleri sınav sorularına yanıtlar üretti ve programcılar,
işlevselliği açıklamak için limerikler yazmadan önce, belirsiz programlama
dillerinde programlama görevlerini saniyeler içinde çözmek için bu aracı
kullandı.
Arizona Eyalet
Üniversitesi'nde gazetecilik profesörü olan Dan Gillmor, yapay zekadan
öğrencilerine verdiği görevlerden birini çözmesini istedi: bir akrabaya
çevrimiçi güvenlik ve gizlilik konusunda tavsiyelerde bulunan bir mektup
yazmak. YZ, diğer hususların yanı sıra, "Bir web sitesinin veya e-postanın
yasal olup olmadığından emin değilseniz, başkalarının siteyi dolandırıcılık
olarak bildirip bildirmediğini hızlı bir şekilde araştırabilirsiniz"
tavsiyesinde bulundu. Gillmor, "Ben olsam iyi bir not verirdim,"
dedi. "Akademinin başa çıkması gereken çok ciddi sorunlar var".
Tabii yapay zekanın ürettiği metinleri yine bir bu iş için
geliştirilmiş yapay zeka muhtemelen kolaylıkla anlayabilecektir.
*
Biz kötüye kullanıldığında değil, kullanılmadığında ne gibi
sorunlar ortaya çıkıyor. Biraz bu konuya girmeyi deneyelim.
Geçenlerde yaptığım Uluslar ve Ulusçuluk üzerine sunumumu
izleyen kızım, OpenAI ile ilgili haberleri okuduktan, OpenAI’yi denemek
istemiş. İzlediği sunum dolayısıyla yapay zekaya, “Marks ulusçuluğu nasıl tanımlıyordu?” diye sormuş. O da şöyle
cevaplamış.
Kızım bu sohbetin resmini bana yolladı.
Yapay Zeka’nın cevabının resmi burada. Resimdeki yazıyı bir
OCR programıyla okutup Yine DeepL’nin yapay zeka programıyla Türkçeye
çevirttim. Bu çeviri de altında.
“Karl Marx eserinde milliyetçiliği
açıkça tanımlamamıştır. Bununla birlikte, yazılarında milliyetçiliğin
toplumdaki rolü ve sınıf mücadeleleri üzerindeki etkisi hakkında defalarca
yazmıştır.
Marx milliyetçiliği,
egemen sınıflar tarafından ezilen ve sömürülenleri birleştirmek ve onları
gerçek sınıf çıkarlarından uzaklaştırmak için kullanılan bir ideoloji olarak
görmüştür. Milliyetçiliğin, kapitalist sınıfların egemenliklerini pekiştirmek
ve işçi sınıfının sömürülmesini meşrulaştırmak için kullandıkları bir araç
olduğunu savundu.
Marx, milliyetçiliğin
nihayetinde bir yanılsama olduğuna ve işçi sınıfının ancak ulusal sınırların
ötesinde birleşerek ve uluslararası dayanışma geliştirerek gerçek çıkarlarının
peşinden gidebileceğine ve ezilmişliğine son verebileceğine inanıyordu.”
Görüldüğü gibi, aslında standart ve genel görüşlerin iyi bir
özeti sayılabilir. Hatta birçok Türkiye’li Marksistten verebileceği cevaptan
bile daha iyi.
(Aslında böylesine cevaplar verebilen bir Yapay Zeka pek ala
en azından, Türkiye’de çökmüş olan üniversitelerde, pek çok diploma, hatta
doktora çalışması bile yazabilir. Open AI’ye çeşitli sorular sorarak, cevaplarda derinleşme
sağlanarak pek ala Türkiye’deki profesörlerin birçoğunun anlayamayacağı ve pek
ala geçer veya pekiyi not verebileceği akademik çalışma çıkarılabilir. Sokal’ın
bir zamanlar yaptığı “Şaka”nın
benzeri bu Yapay Zekayla denenebilir. Hatta hayali bir kişiye, bu sohbet robotu
aracılığıyla doktor titri kazandırılabilir. Sonra da bu ilan edilebilir.)
*
Dikkat edilirse Open AI Sohbet Botu, standart akademik
görüşleri özetlemiş bulunuyor.
Sunumumu izleyenlerin veya yıllardır ulus ve ulusçuluk
konusunda yazdıklarımı okuyanların hemen görebileceği gibi, ben yukarıda
verilen cevabın yanlış olduğunu söylemekteyimdir. Marks’ın milliyetçiliği
tanımlamamış olmasının milliyetçiliğinin bir dışa vurumu olduğunu iddia
etmekteyimdir. Yani marksizmin suskunluğu suskunluk değildir, bizzat
suskunluğun kendisi ulusçuluğun kanıtıdır. “Milliyetçiliğin ne olduğunu
bilmemek milliyetçiliğin kendini bir dışa vurumudur, milliyetçiler milliyetçiliğin
ne olduğunu bilemezler” der dururum.
Bu nedenle OpenAI sohbet botuyla Mirksizm ve Milliyetçilik
üzerine kısa bir sohbet yaparak aslında bugün egemen olan yanlış görüşlerin,
yani milliyetçilerin milliyetçilik hakkındaki görüşlerinin bir fotoğrafı
çekilebilir diye düşündüm.
Temel varsayımım şuydu:
Yapay Zeka Wikipedia’dan, binlerce akademik makaleye veya
gazeteye sosyal medyaya vs. kadar muazzam bir veri yığınından hareketle bu
örüntüleri oluşturmaktadır. Yani yapay Zeka’nın bulduğu örüntülerin ya da
bilgisinin kaynağı bizzat bizlerin görüşleri, en azından genel kabul gören ve
egemen görüşlerdi. Yani doğa ve toplum değil, doğa ve toplum hakkındaki
bizlerin bilgi ya da görüşleriydi. Dolayısıyla bu görüşleri özetlemiş veya
tekrarlamış olacaktı.
Yani Yapay Zeka, Toplum ya da insandan farklıdır. Bizlerin
örüntüleri doğa ve toplumun gözleminden ve onunla girdiğmiz ilişkiden çıkar.
Tabii bunlar sadece bilgi sürecine ilişkin değildir, toplumsal konum ve
çıkarlara, zamanın ruhuna vs. de bağımlıdır. Önceki kuşaklardan bize geçene de
bağımlıdır. Bu nedenle gerçekliğin çarpık resimlerini içerir, yani büyük ölçüde
ideolojiktir. Öte yandan eğitim sürecinde tıpkı Yapay Zeka gibi biz de var olan
teori ve yaklaşımları öğrenmiş oluruz ve bu öğrendiklerimiz, doğa ve toplumla
interaksiyonumuzdan çıkarmamız gereken sonuçları da etkiler ve engeller.
Ama yine de doğa ve toplumun olguları her zaman baş
vurulacak bir ham madde olarak oradadırlar. Olguların mihenk taşı ortada
durmaktadır. Bir gün birisi çokop herşeye başka bir işik altında bakabilir.
Yapay Zeka’da ise, (en azından şimdilik, tıpkı bir insan
yavrusu gibi, doğa ile interaksiyon halinde öğrenen yapay zekalar ve robotlar
ortaya çıkıncaya kadar) bilginin yani örüntülerin, bağıntıların kaynağı
bizlerin daha önceden çıkardığımız örüntülerdir, bilgi yığınlarıdır.
Bu nedenle o bizlerin tüm önyargılarını vs. de “öğrenir”. Bu
nedenle yapay zekaların öğrenme sürecinde ırkçı ya da homofobik veya seksist
olduğuna dair haberler okuyoruz. O halde yapay zeka tıpkı ırkçı olduğu gibi,
homofobik olduğu gibi milliyetçi de olmalıydı.
O halde, özellikle bu başarılı GPT-3 Dil Modeli, bizzat
toplumun veya genel akademik dünyanın standart bilgisinin ve kavramlarının sınırlılıklarını
görmek ve göstermek için ciddi bir veri temeli sağlayabilir.
Bu varsayımdan hareketle bir kısa sohbet yaptım. Aşağıya bu tartışmayı
aktarıyorum:
*
“Demir - Marx
ulusları ve uluşçuluğu nasıl tanımladı?
Open AI - Marx,
ulusları ve ulusçuluğu çok ayrıntılı bir şekilde tanımlamamıştır. Ancak,
Marx'ın düşüncesine göre, uluslar toplumsal sınıfların oluştuğu ve bu
sınıfların bir arada yaşadığı yerleşik toplumlardır. Ulusçuluk ise, bu
toplumların kendilerini diğer ulusların üstün olduğuna inandırarak bir arada
tutmaya çalışan bir düşüncedir. Marx, ulusçuluğun bir tür ayrımcılık olduğunu
ve bu nedenle kötü bir şey olduğunu düşünmektedir.
Demir - Marks
ulusçuluğu nasıl tanımladı?
Open AI - Marx,
ulusçuluğu doğrudan tanımlamamıştır. Ancak, onun düşüncesine göre, ulusçuluk
bir toplumun kendisini diğer ulusların üstün olduğuna inandırarak bir arada
tutmaya çalışan bir düşüncedir. Marx, ulusçuluğun bir tür ayrımcılık olduğunu
ve bu nedenle kötü bir şey olduğunu düşünmektedir.
Demir - Ulus
nedir?
Open AI - Ulus, bir
toplumun kendini bir arada tutan ve diğer uluslardan ayıran özelliklerinin bir
arada bulunduğu bir bölgedir. Uluslar, dil, din, tarih, coğrafya gibi
özellikleri paylaşan topluluklardır. Uluslar, genellikle yerleşik toplumlardır
ve ulusçuluk adı verilen bir düşünce tarafından bir arada tutulurlar.
Demir - Siz bir
ulusçu musunuz? Ulusçuların yaptığı ulusçuluk tanımını söylediniz?
Open AI - Ben bir dil
modeliyim ve böyle bir düşünceye sahip değilim. Ulusçuluk, bir toplumun
kendisini diğer ulusların üstün olduğuna inandırarak bir arada tutmaya çalışan
bir düşüncedir. Bu düşünce genellikle ayrımcılık ve önyargıyla ilişkilendirilir
ve insanların birbirlerine karşı olumsuz tutumlarının bir sonucu olarak ortaya
çıkar.
*
Hemen görüleceği gibi kendisinin bir “dil modeli” olduğun “ulusçu
bir düşünceye sahip olmadığını” söylüyor ama tam da bunu söylerken
ulusçuların ulusçuluk tanımını, yani bir ulusu diğer uluslardan üstün görmeyi
ulusçuluk olarak tanımlıyor ve neredeyse bütün ulusçuluk literatürünün temel
yanlışını tekrarlıyarak kendisinin ulusçu olduğunu da söylemiş oluyor. Tabii
sadece bu Open AI değil, bütün ulusçuluk üzerine yazanlar da öyle.
Open AI’miz tıpkı, örüntüleri edindiği, tüm ulusçuluk
literatürü gibi milliyetçi.
Ama sadece milliyetçi de değil, aynı zamanda çağ ruhuyla
damgalı ve Post-Modern.
Daha sonra kendisine “Kültür nedir?” diye sordum. Kütür
konusundaki bazı teorileri özetledi. Bunun üzerine ben de şu soruyu sordum:
“Demir - Peki bu farklı teoriler
içinde sizce en doğrusu hangisidir?
Open AI - Bu sorunun
cevabı kişiden kişiye değişebilir, çünkü farklı teorilerin doğruluğu kişinin
kendi görüşlerine ve anlayışına göre değişebilir. Ancak genel olarak, bir
teorinin doğruluğu ya da değeri, o teorinin verileri doğru bir şekilde
açıklaması, test edilebilmesi ve diğer teorilerle uyumlu olması gibi kriterlere
göre değerlendirilir. Bu nedenle, hangi teorinin en doğru olduğu konusunda net
bir cevap vermek zor. Ancak, farklı teorilerin hepsinin değerli olduğu ve bu
teorilerin birbirlerini tamamlayarak daha geniş bir anlayışı sağladığı da
unutulmamalıdır.
Demir - Bu sizin
ifadeniz bugünkü postmodernizmin farklı görüşlerin hepsini aynı değerde gören
yaklaşımının bir tekrarı. Siz de zamanın ruhuna uygun cevaplar veriyorsunuz?
Farklı görüşlerin hukuken veya biçimsel olarak aynı değerde olması farklıdır,
bu onların içerikleri bakımından aynı değerde oldukları anlamına gelmez. Evet
hukuken ve biçimsel olarak Havva anamızdan geldiğimizi söyleyen görüş ile,
maymundan evrildiğimizi belirten görüş aynı değerdedir ama bilimsel içerikleri
bakımından böyle değildir. Bunları aynı değerde görmek doğru olur mu? Siz
bunların aynı değerde olduğunu söyleyip benim “hangisi en doğru” soruma cevap
vermediniz. Bu sizin yaratıcı ve eleştirel bir bakış açınızın olmadığını
göstermez mi?
Open AI - Benim
cevabımda bahsettiğim görüşlerin hukuken veya biçimsel olarak aynı değerde
olması ile bilimsel içerikleri bakımından aynı değerde olması arasındaki farkı
anladığımı umuyorum. Benim cevaplarımda, farklı teorilerin hepsinin değerli
olduğu ve birbirlerini tamamlayarak daha geniş bir anlayışı sağladığı vurgusunu
yapmaya çalıştım. Bununla birlikte, teorilerin bilimsel geçerliliği ya da
doğruluğu konusunda bir görüş belirtmemiştim, çünkü bu konuda kişiden kişiye
değişebilen farklı görüşler olabilir. Benim sadece cevaplarımda dile
getirdiğim, farklı teorilerin birbirlerini tamamlayarak daha geniş bir anlayışı
sağladığıydı. Eğer sizin açınızdan bu cevaplar yetersiz kaldıysa, ben daha
ayrıntılı cevaplar vermeye çalışabilirim. Ancak, lütfen unutmayın ki ben bir
dil modeliyim ve benim cevaplarım kişisel görüşlerimden ziyade, benim
tarafımdan öğrenilen bilgilere dayanmaktadır.
Demir - Bu dürüstlüğünüz
büyüleyici. Peki beni tanıyor musunuz? Benim hakkımda neler biliyorsunuz? Adım
Demir Küçükaydın
Open AI - Ben bir dil
modeliyim ve sizin hakkınızda hiçbir bilgiye sahip değilim. Benim cevaplarım
sadece sizin sorularınıza verilen bilgilerden ibaret ve benim sizin hakkınızda
hiçbir bilgim yok. Lütfen unutmayın ki ben sadece bir dil modeliyim ve benim
cevaplarım kişisel görüşlerimden ziyade, benim tarafımdan öğrenilen bilgilere dayanmaktadır.
Demir - Çok teşekkür ederim benim için çok
değerli bir deneyim oldu. Sizinle ara sıra sohbet etmek isterim. Doğrusu birçok
tanıdığımdan çok daha bilgilisiniz ve ne dendiğini onlardan çok daha iyi
anlıyorsunuz. Size iyi günler dilerim. Görüşmek üzere
Open AI - Ben de size
iyi günler dilerim ve teşekkür ederim. Eğer sorularınız olursa, ben buradayım
ve cevaplamaya çalışacağım. Ancak lütfen unutmayın ki ben bir dil modeliyim ve
benim cevaplarım kişisel görüşlerimden ziyade, benim tarafımdan öğrenilen bilgilere dayanmaktadır.”
*
Evet konuşma böyle. Büyüleyici.
Ama büyüleyiciliği bir yana, kendisinin de belittiği gibi,
bunlar onun öğrendiği bilgilerdir. Bu
bilgiler bugünkü toplumun egemen görüşleridir. Tam da egemen olan bu
görüşlerin kendisi yanlıştır. Dolayısıyla Open AI ister istemez egemen
ideolojiyi tekrarlamaktadır. Bir Dil modeli olduğunu söylemekte ve bir sonraki
cümlede “benim tarafımdan öğrenilen bilgiler”
diyerek, egemen görüşleri tekrarladığını, onları öğrendiğini ifade etmektedir.
Ama tam da esas sorun bu.
Open AI’nin anlattıklarının bilgi değil, ideoloji olduğunu, egemen dinin dogmaları olduğunu
görebilmek.
Bilimde en büyük tehlike, tam da göz önünde olduğu için, hem
de hiçbir kötü niyet gütmeden, o egemen olanın görülmemesidir.
Yapay Zeka’nın esas “kötüye kullanımı” budur.
Bununla ise ancak egemen görüşlere ve varsayımlara karşı
başka bir bakış, başka bir resin, başka bir kavram sistemi, başka sorularla
mücadele edilebilir.
*
Bu yazı, Marksizmin Yeniden
İnşası – Birinci Kitap – Uluslar ve Ulusçuluk Teorisine Giriş kitabına
küçük bir ek olarak okunabilir.
Kitapta ulusçuluk ve ulusçuların ulusçuluk tanımları diye
bir bölüm vardı ve çeşitli örneklerle bu tanımları ele alıyorduk. Onların
yanına bu Yapay Zeka ve onun öğrenilmiş, ulusçuların ulusçuluk tanımı da somut
bir örnek olarak eklenebilir.
19 Aralık 2022
Demir Küçükaydın
Blog
https://demirden-kapilar.blogspot.com/
Youte Kanalı
https://www.youtube.com/user/demiraltona
Podcast
https://soundcloud.com/demirden-kapilar
Kitapları İndirmek İçin
https://disk.yandex.com.tr/d/MP0-52MFdgdqBg
https://disk.yandex.com.tr/d/2Vez45Mg7W7wzA
[1]
Daha sonra “Bana Türkçe Cevap verebilir misin?” dedim ve şu cevabı verdi bu
çeviri DeepL değil, kendi çevirisi:
“Tabii, sevinirim! GPT (Generative
Pre-trained Transformer), OpenAI tarafından geliştirilen bir yapay zeka (AI)
modelidir. Bu, büyük bir metin veri kümesine eğitilmiş ve insan gibi metin
üretebilen bir dil modelidir.
GPT, dönüştürücü
tabanlı bir model olduğundan, girdi dizilerini işleme ve çıktı dizileri üretme
için kendi dikkat mekanizmalarını kullanır. Bu, girdi verisindeki uzun menzilli
bağımlılıkları işleme ve tutarlı ve tutarlı metin üretme yeteneğine sahip
olmasını sağlar.
GPT'nin ana
avantajlarından biri, dil çevirisi, özetleme ve metin üretme gibi çeşitli
görevler için iyileştirilebilir olmasıdır. Bu, doğal dil işleme (NLP)
uygulamaları için esnek bir araç yapar.
GPT, birçok NLP
benchmarğında başarılı olmuş ve dil çevirisi, özetleme ve metin üretme gibi
çeşitli uygulamalarda kullanılmıştır. Ayrıca, sohbetbotları ve diğer konuşma AI
sistemleri için gerçekçi görünen metin üretmek için de kullanılmıştır.
Genel olarak,
GPT, NLP ve AI alanlarında güçlü ve yaygın olarak kullanılan bir araçtır ve
bizlerin bilgisayarlar ve makinelere dil aracılığıyla nasıl etkileşim
kurduğumuzu değiştirebilecek potansiyele sahiptir.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder