Bana yöneltilen sorular şunlar:
“-Öcalan 2010 referandumunda neden “Evet deyin” haberi gönderdi?
-Haberi hangi bakan getirdi?
-BDP o yüzden mi boykota gitti?
-2014’te Öcalan neden Demirtaş’ı adaylıktan vazgeçirmeye çalıştı?
-Son çekilme kararı da bu yüzden mi”
Cevaplarım:
Önce soruların ardındaki mantığa ya da örtük varsayıma ilişkin
kısa bir açıklama yapayım. Sorular sanki benim gerek Kürt hareketinin, gerek
devletin iç ilişkilerini ve işleyişini bildiğim, herkesin sahip olmadığı bilgi
ve enformasyona sahip olduğum yönünde bir izlenime dayanıyor gibi.
Ben aslında bu ilişkileri hiç bilmem ve pek merak de etmem.
Benim yazılarımda yaptığım, kendi programatik, siyasi, stratejik amaçlarım
açısından, yürüttüğüm politik mücadelede, toplumsal güçlerin, sınıfların,
grupların eğilimlerine, nesnel çıkarlarına, karakterlerine, içindeki farklı
stratejilere, bunların politik ifadelerine vs. bakarak birtakım analizler
yapmaya durumu doğru değerlendirmeye ve bir yol bulmaya çalışmaktır.
Bu nedenle benim yukarıdaki sorulara cevap vermem çok zor ve
bunların muhatabı olarak seçilmem gariptir.
Tek tek sorulara gelince.
“-Öcalan 2010 referandumunda neden “Evet deyin” haberi gönderdi” diye
soruyorsunuz. Ben de ilk kez bugün Selahattin Demirtaş’ın mahkemede söylediklerinden
hareketle birçok haber sitesinin yanlış izlenimler veren haberlerinden öğrendim.
Sanırım sizin sorunuz da bu yanıltıcı haberlerin kurbanı.
Böyle bir şey olmayacağını tahmin ettiğim için, haberleri
ayrıntısıyla dikkatlice okuyunca kuşkularımda haklı olduğumu gördüm. Öcalan
2010 referandumunda “evet deyin” diye bir haber yollamıyor.
Demirtaş’ın ifadesinden okuyalım:
“Boykot kararı aldık.
Ne yaptılar biliyor musunuz? “Bunlar İmralı’dan talimat alıyor” diyorlardı ya.
Abdullah Öcalan’ın el yazısıyla bakanın kendisi İmralı’dan yazı getirdi. Bana
getirdi. Niye, referandumda hem parlamentoda hem dışarıda ‘evet’ oyu vermemiz
için. İnkar ederlerse tanıkları burada dinleteceğim. Kabul etmedik. Hem yazıda
öyle bir şey yok. Abdullah Öcalan’ın el yazısı. Defalarca adada, 8 defa ben
İmralı’ya gittim.
Yazı şu: “Partimiz hangi kararı verirse saygı
duyuyoruz. Ama Anayasa değişikliği acaba yeni bir diyaloğun, çözüm sürecinin
önünü açar mı, parti olarak değerlendirmenizi rica ediyorum.”
Destekleyin ya da desteklemeyin
demiyor. Bunu İmralı’nın talimatı diye hükümet getirdi. Bizim İmralı’dan
talimat aldığımızı söyleyenler Öcalan’ın el yazısıyla getirdi.”
Demirtaş açıkça “destekleyin ya da desteklemeyin demiyor”
diyor ve zaten Öcalan’ın sözleri de evet deyin diye bir anlama gelmiyor. Yani
sorunuz yanlış.
O dönemde Norveç’te gizli müzakereler var. Öcalan bu bilgiye
sahip birisi olmasına rağmen hiçbir şekilde bu müzakereleri Erdoğan veya
Hükümetin istediği şekilde bir pazarlık konusu yapmıyor. Ayrıca kimseye talimat
da vermiyor. Sadece bir bu yanını düşünün diyor bağımsız ve aynı göz
hizasındaki bir partnere.
Barış ya da daha doğrusu ateşkes görüşmelerini kendi siyasi
amaçları için bir araç olarak, bir baskı unsuru olarak kullanmaya çalışan
hükümet, Erdoğan ve devlet.
Zaten Demirtaş da olayın bu yanını vurgulamak için bu
olaydan söz ediyor.
“-Haberi hangi bakan getirdi?”
Yukarıda da dediğim gibi bilmiyorum. Nereden bilebilirim? Bu
niye bana soruluyor ki?
“-BDP o yüzden mi boykota gitti?”
Diğer sorular yanlış olduğundan bu soru da yanlış oluyor.
Selahattin Demirtaş açıkça önceden,
kendilerinin boykot kararı aldıklarını ifade ediyor.
Hatta onların bu bağımsız kararını değiştirmek için Hükümet
Öcalan’ın hiç de öyle bir anlama gelmeyen mektubu ile onları yanıltmaya ve üzerlerinde
İmralı’nın prestijini kullanarak bir baskı kurmaya çalışıyor.
Tabii Öcalan, hem ilişkileri bir emir komuta ilişkisi
olmadığı için, hem de büyük bir olasılıkla hükümetin bu gibi hilelere de
başvurabildiğini tahmin ettiği için hükümetin istediği gibi bir anlama gelecek
hiçbir şey yazmıyor.
O dönemi hatırlayalım. Anayasa değişikliği sanki demokrasi
için şartmış gibi yapılıyor ama aslında sadece bazı makyaj değişikliği ile esas
olarak anti demokratik değişimleri yapıyordu. Bu durumda evet demek bu anti
demokratik değişikliklere alet olma anlamına gelecekti. Hayır demek ise, sanki
12 Eylül anayasasını savunmak gibi olacağından boykot kararı almıştı. Kanımca o
durumda alınabilecek en doğru tavır da buydu.
-2014’te Öcalan neden Demirtaş’ı adaylıktan vazgeçirmeye çalıştı?
Öcalan’ın demirtaş’ı adaylıktan vaz geçirmeye çalıştığını
nereden çıkarıyorsunuz?
Demirtaş’ın dedikleri şunlar:
“2014 Cumhurbaşkanlığı
seçimi. 2014’te de İmralı çözüm süreci vardı. Hiçbir şekilde Cumhurbaşkanı
adayı olma talebim yoktu. Ama partim beni aday gösterme kararı aldı. Onur
duydum. Ne yaptı? İmralı üzerinde adaylığımı geri çekme baskısı yaptı.
Tanıkları var. Devlet adına görüşmeyi yürüten heyet, “Beyefendi (Erdoğan) çok
rahatsız oldu adaylığınızdan, hem çözüm süreci yürütülüyor hem niye aday
oldunuz” dedi.
“Biz kendisinin kölesi
miyiz?” Cevabım buydu. Biz demokratik siyaseti güçlendirmek için çözüm süreci
yürütüyoruz. Biz PKK’ye silah bıraktırmak için uğraşıyoruz da, HDP’ye siyaseti
bıraktırmak hedefler arasında değil. Biz demokratik siyasette güçleneceğiz
deyince niye rahatsız oluyor? Çözüm sürecinin ruhuna bu aykırıdır.”
Buradan öyle bir anlam çıkmaz.
Yalnız burada şu notu eklemek gerekir. Demirtaş, Öcalan’la
ilişkilerinin hiç de bir emir komuta ve talimat ilişkisi olmadığının
bilindiğini var sayarak, dikkatini Hükümetin ve Erdoğan’ın yaptıklarını
anlatmaya verdiği için, Öcalan’ın böyle bir şey yapmadığını anlatmayı bile
gereksiz gördüğü için,bu “malumu ilen” olacağı için özel bir açıklamaya
gitmiyor. Yukarıdaki Anayasa oylaması ile ilgili ifadesinde eğer Öcalan’ın
sözlerini aktarmasa, vurguyu hükümetin çelişkisine yapmak istediğinden sanki
Öcalan’ın evet deyin anlamında mesaj yazdığı sanılabilir. Burada olan da tam budur.
Zaten Demirtaş, Öcalan’ın rahatsız olduğuna dair bir söz
etmiyor. “Beyefendi”nin yani Erdoğan’ın rahatsız olduğundan söz ediyor. Ve
baskı İmralı’ya da yapılıyor cümle aynen şöyle: “İmralı üzerinde adaylığımı geri çekme baskısı yaptı.”. “Üzerinden” değil, “üzerinde”.
-Son çekilme kararı da bu yüzden mi”
Bilemem. Ama “İmralı talimatı” gibi varsayımların geçerli
olamayacağını yukarıdaki yaklaşım ve örneklerden çıkarabiliriz.
Şunu iyi anlamalı. Onlar (Öcalan, kandil, HDP, Demirtaş vs.)
şu veya bu tavrı destekleyebilirler. Ama onlar da havada hareket etmezler,
canlı bir hareketin, bütün ülke ve bölge çapındaki güçlerin çıkar ve konumlarına
vs. bakarlar. Yani bizlerin ne dediği bile onların tavrını etkiler. Ortada
yukarıdan emir veren ve bu emirleri robotlarca uygulanan bir ilişki yok bu
canlı harekette. Önce olayı böyle görmek gerekiyor
Ancak ben “çekildiğini” düşünmüyorum. Kendisine karşı dürüst
olmayan yöntemler kullanıldı ve kenara itildi.
Bu işlemi “bileşenler” ve Öcalan’ın “ilkel milliyetçiler”
dedikleri birlikte yaptılar denebilir kanımca.
Kürt hareketi içinde Kürtlerin “Kürdistani” diye tabir
edilen, Barzani’ye daha yakın, Aslında Öcalan ve Demokratikleşme ve Türkiye’nin
demokratlarını kazanma gibi bir perspektifi olmayan ve buna karşı olanların
çizgisine uygun bir durumun ortaya çıktığını düşünüyorum. Kürt hareketi içinde
de farklı sınıfların, programların, stratejilerin bir mücadelesi vardır. Olayı
bu mücadele çerçevesinde görmek gerekir.
Ben de bu mücadelede, Öcalan’ın programı ve Türkiye’nin
demokratlarını kazanmaya dayanan stratejisinin daha üstün gelmesi için karınca
kaderince katkıda bulunmaya çalışıyorum.
Şunu hiç unutmamalı, Kürt Özgürlük hareketi, içinde çok sert
mücadelelerin de olduğu, (ki bu da normaldir, farklı sınıfsal, kültürel vs.
bağları olan kesimler vardır, bunların hepsi ulusal baskının kurbanıdırlar ve
her yiğidin ayrı bir yoğurt yiyişi vardır) canlı ve dinamik bir harekettir.
Öğrenmeye ve kendini geliştirmeye herkesten daha aç ve açıktır.
Bizlere düşen kendimizin pozisyonlarını sorgulamaktır.
15 Şubat 2018 Perşembe
Demir Küçükaydın
Bloglar:
Video:
Podcast:
İndirilebilir kitaplar:
Bu yazı ilk olarak şurada yayınlandı:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder