Zaman zaman aynı tarihte çok önceki yıllarda yazılmış
yazılara bakarım. Bu, unutulmuş olayları hatırlamayı; olaylara daha geniş bir
açıdan bakmayı; öngörüler ve değerlendirmelerin isabetli olap olmadığı
bakımından özdenetimi de sağlıyor.
Bugün de daha önceki yıllarda bu gün ne konularda yazmışım
diye baktım.
İki yıl önce, tam da bu günlerde, 7 Haziran saçimleri
arifesinde “HDP’ye Oy Ver, Barajı Yık, Diktatörü
Durdur, Barışı Sürdür Girişimi” kurulmuş.
O zaman bu girişimde neden yar aldığıma dair bir yazı yazmışım.
Yazıyı okuyunca “HDP’ye
Oy Ver” yerine “Referandum’da #HAYIR
Ver” sözcükleri geçirildiği takdirde, söylenenlerin aynen bu gün de geçerli
olduğunu gördüm.
Bugün bakıldığında orada söylenenlerin çoğu artık bugün
herkesçe söylendiğinden (örneğin biz Erdoğan’ı sevenlerin bile eğer ona iyilik
etmek istiyorlarsa HDP’ye oy vermeleri ve Erdoğan’ın projesini engellemeleri
gerektiğini yazıyorduk, o zamanlar bu gibi argümanlar pek anlamlı görülmüyordu,
bugün ise Levent Gültekin, Fehmi Koru gibilerin argümanları böyle bir mantığa
dayanıyor) çok sıradan gibi görülebilir. Ama o zamanlar durum böyle değildi.
HDP’nin seçimlere parti olarak girmesini, bazı CHP’liler ve Hazirancılar “Erdoğan’la
anlaştılar, barajı aşamayacaklarını bildikleri için, Parti olarak girdiler”
diye yorumluyorlardı. (Bugün de benzeri bir söylem aynı çevrelerden elttan alta
yayılmaya çalışılıyor.)
O zamanlar sadece Erdoğan’ı durdurmaya yönelik bir strateji
anlamlı bulunmuyor, kurulan benzer başka girişimler seçimlerden sonrasına
ilişkin olarak kendilerini tanımlıyorlardı; HDP ise bütün seçim propagandasını
güzel günler edebiyatı üzerinden yürütüyordu.
Yaşananlar bizim o zamanki yaklaşımımızın ne kadar doğru olduğunu
gösterdi ve bugün fiilen herkes tekrar o zamanlar bizim durduğumuz yere gelmiş
bulunuyor.
Bugün tarih bize Erdoğan’ı durdurabilmek için ikinci bir
şans vermiş bulunuyor. Bu olmayabilirdi.
Bugün tekrar iki yıl önce bulunulan noktada sayılırız.
Bu sefer olsun referandumdan sonrasına hazırlanmaya
başlayalım ve bu sefer olsun tarihin verdiği bu şansı kullanalım.
*
“HDP’ye Oy Ver “ Girişiminde Niçin Yer Alıyorum?
Adı “HDP’ye Oy Ver,
Barajı Yık, Diktatörü Durdur, Barışı Sürdür” olan bir girişim kuruldu.
Kısa adıyla “HDP’ye Oy
Ver”
Ben de bu girişimin kurucularından biriyim.
Neden böyle bir girişimde yer alıyorum; neden sizleri de bu
girişime çağırıyorum?
Bunu kısaca açıklamak istiyorum.
Elbet girişimin şimdi üzerinde konuşulan ve
kararlaştırılacak bir metni olacaktır.
Ama HDP’ye Oy Ver Girişimi’ndeki herkesin farklı yanlarına
vurgu yapabileceği, kendi meşrebince açıklayabileceği, kendi farklı gerekçeleri
olabilir ve olacaktır.
Bizler disiplinin temelini itaatte değil inisiyatifte gören
bir yaklaşım içindeyiz.
Çünkü bu girişim alışılmış yöneticileri, komisyonları, belli
bir hiyerarşisi olan bir örgüt değil; bir “Ağ”, bir “Net”tir.
Burada HDP’ye oy isteme amacına yönelik olarak herkes uygun
gördüğünü söyleyebilir, yazabilir ve yapabilir. Özel olarak görüşülüp karar
alınmamışsa kendini bağlar.
Ben de kendi gerekçelerimi açıklayayım.
*
Ben HDP’li değilim.
HDP’nin program, örgütlenme, strateji ve taktiklerine
ilişkin farklı görüşlerim ve ciddi eleştirilerim var. Bunları çeşitli
yazılarımda da zaten dile getiriyorum. Özetle “Ortadoğu Demokrasi Girişimi”nin Programını, Stratejisini, Örgütlenme
anlayışını savunuyorum.
Elbet, HDP’yi bugün var olan ve seçimlere katılan partilerin
de en iyisi, en demokratik programa sahip
olanı olarak görüyorum.
Ama bu seçimlerde “HDP’ye
Oy Ver” dememin gerekçesi bu değildir.
Öyle olsaydı, HDP’nin kurduğu, seçimde HDP’ye tam da bu
nedenlerle oy isteyen çalışmalarda yer alır veya çalışmalarımın ağırlığını
oraya yöneltirdim.
Parti olarak HDP, kendisi elbet çalışmasını bu yönden
yapabilir ve yapmalıdır.
Bu onun hakkı ve görevidir.
*
Kısa ve özce söylemek gerekirse, HDP’ye oy verilmesini
istememin esas nedeni, bu seçimin çok özgül koşullarından dolayı, HDP’nin yüzde
on barajını aşmasının Erdoğan’ın bir şirketi yönetircesine kişi diktatörlüğüne
geçmesini engelleyebilecek biricik ve son imkân olmasıdır.
Çünkü Erdoğan’ın “Türk tipi” diye vaftiz ettiği başkanlık
sistemine geçilmesi demek, her türlü yasal kontrolden uzak bir kişi
diktatörlüğü sistemine geçilmesi demektir. Ve bu sistemin başına geçecek kişi
çoğunluk beni destekliyor o halde her şeyi yapmak benim hakkımdır diyen
demokrasiyle ilgisi bulunmayan bir anlayışı demokrasi diye satan ve uygulayan
bir anlayışa sahiptir. Padişahlar ve Krallar bile en azından kâğıt üzerinde
kendilerinin üzerinde tabi olacakları ilkeler ve kurallar olduğunu kabul
ederlerdi. Erdoğan ise, çoğunluğun oyunu almayı Demokrasi ile özdeşleştirerek,
herşeyi yapmaya hakkı olduğunu düşünmektedir. Demokrasi, çoğunluğun kararına
rağmen temel haklara dokunulamaması ve bu hakların tanımlanması demektir veya
çoğunluğun haklar üzerine karar alamaması demektir.
Böyle bir sistem, demokrasiyle fazla bir ilişkisi olmayan
bugünkü 12 Eylül sistem ve Anayasası’na bile rahmet okutacak bir devlet
yapısına geçilmesi anlamına gelecektir.
Böyle bir durumda tüm ülke frenleri patlamış bir arabaya
dönecektir.
Bu frenleri patlamış arabanın direksiyonunda ise, aslında
bağımsız bir ruh doktorları heyeti tarafından hakkında çalışabilir diye rapor
verilmesi gereken Erdoğan oturacaktır.
Bu gidişi ve felaketi engellemek bugünün an acil görevidir.
Bu, hiçbir kanunun, hiçbir kontrol mekanizmasının olmadığı
kişi diktatörlüğü sadece Türkiye’de değil, tüm Ortadoğu’da çok kanlı ve acılı
bir süreci başlatacaktır.
*
Bu bir kehanet değildir.
Bunu bugünden bile görmek mümkündür.
Erdoğan aslında şu an bile suç işlemekte, en azından
biçimsel olarak tarafsız olması gereken bir cumhurbaşkanı sıfatıyla, seçim
meydanlarında AKP’ye oy istemekte, Anayasa ve Yasaları fiilen ayaklar altına
almaktadır. Buna dur diyebilecek hiçbir güç yoktur.
Normal olarak, bir politikacı hakkında bir yolsuzluk iddiası
varsa, bağımsız mahkemeler tarafından yargılanmayı ve adını temizlemeyi talep
etmesi gerekirken, Erdoğan böyle bir aklanmayı kabul emek bir yana; tüm yargıyı
hallaç pamuğu gibi atarak bunu engellemektedir. Yetkilerini ve gücünü kendini
korumak için kullanmaktadır. Bu suçtur. Ama bu suçluyu tutuklayıp mahkemeye
çıkaracak bir güç yoktur.
Normal olarak bir politikacı başkanlık sistemini savunduğunu
söyleyebilir ve o makamda oturabilir. Ama o sisteme resmen geçilmediği sürece
kanunlara riayet eder, seçimlerin sonuçlarını bekler, tarafsızlığını korur.
Erdoğan ise neredeyse tek başına seçim kampanyası yürütüyor.
Aslında her an, her dakika suç işliyor. Yurttaşların
vergilerinden alınmış paralarla mevkiinin verdiği olanakları kullanarak kendi
politikasının propagandasını yapıyor, seyahat ediyor, Televizyon kanallarını
işgal ediyor.
Bir parça kontrol mekanizması kalmış bir ülkede Erdoğan’ın
bulunacağı yer, sadece mevkisini ve yurttaşlardan alınan vergileri kendi
amaçları için kullandığı için bile cezaevi veya cezai ehliyeti yoksa bir
hastane olabilir.
Ama Türkiye’nin o merkezi ve anti demokratik devlet yapısı,
bu yapının başına geçenin henüz kanunlaşmamış olsa bile, bütün bunları yapması
ve buna karşı hiçbir şey yapılamaması sonucunu da doğurmaktadır.
*
İşte bu kritik durumda bu freni patlamış arabayı
durdurabilecek bir tek ve son imkân var: HDP’nin yüzde on barajını aşması.
HDP’ye oy vermek, İmdat frenini çekmek ve uçuruma giden bir
treni durdurmaktır.
Bir zamanlar Walter Benjamin diye bir düşünür, Marks’ın “Devrimler tarihin lokomotifleridir”
sözüne bir gönderme olarak, bir felakete doğru giden bugünün dünyasında, “Devrimler
tarihin imdat frenleridir” demişti.
Bugünkü Türkiye ve Ortadoğu’nun da durumu aynıdır.
Bu seçimlerde HDP’ye oy vererek imdat frenini çekmek, aynı
zamanda bir devrim anlamına bile gelecektir.
*
Eğer yüzde on barajı olmasaydı ve HDP’nin de yüzde onu aşma
olanağı olmasaydı veya yüzde onu aşma gibi bir sorunu bulunmasaydı, meclis
aritmetiği bundan böyle etkilenmez, bu nedenlerle HDP’ye oy istemek gereksiz ve
anlamsız olurdu.
Bütün bu koşulların olağanüstü kombinasyonu sonucu, HDP’nin
yüzde on barajını aşmasının, Erdoğan’ın planlarına son vermenin; freni patlamış
bir şekilde uçuruma giden arabayı durdurmanın biricik yolu olması gibi bir
durum ortaya çıkarmıştır.
Bu nedenle HDP’ye oy vermek gerekiyor, bu nedenle barajı
yıkmasını ve Meclis’e girmesini sağlamak gerekiyor.
*
Bu yapıldığı an, sadece Erdoğan’ın sınırsız ve denetimsiz
kişi diktatörlüğü; Firavunluk hayalleri engellenmiş olmaz; iki büyük kazanç
daha olur.
Birincisi, aynı zamanda dünyanın en yüksek ve anti
demokratik barajı fiilen işlevsiz kalmış, yıkılmış olur.
İkincisi, bugünkü “tahkim edilmiş ateşkes” veya “barış
süreci”nin en azından sürdürülmesi mümkün olur.
Barajın aşılamadığı, Erdoğan’ın istediği türden bir
diktatörlük sisteminde, bugünkü tahkim edilmiş ateşkesin veya barışın sürmesi
olanaksızdır. Bu da tekrar savaşta ölenlerin cenazelerinin gelmeye başlaması,
gerilimler ve nihayet iç savaş demektir.
Kan akmasının yeniden başlamasını engellemek için bile;
nispeten daha barışçıl, daha yumuşak, daha az acılı bir şekilde çözümler aramak
için bile, HDP’ye oy vermek; barajı aşmasını sağlamak gerekiyor.
*
Batı demokrasisinin temeli olarak Magna Carta gösterilir.
Bilindiği gibi batı ve İngiliz demokrasisin temelinde kralın
sınırsız yetkilerine direnen aşiret şeflerinin, “bize sormadan vergi
koyamazsın” direnişi ve bunu krala
silahlarıyla kabul ettirmesi vardır.
HDP’nin yüzde on barajını aşması bir bakıma küçük bir Magna Carta olacaktır.
Bugün HDP’ye oy vererek, Erdoğan’ın sınırsız ve kontrolsüz
yetkilerle diktatörlük özlemlerine dur demek, oyları bir silah olarak
kullanarak dayatmalara dur demek; kralı hizaya getirmek, bir tür Magna Carta
yapmak mümkündür.
Bunun için HDP’ye oy vermek gerekiyor.
*
Büyük peygamberler, Erdoğan’ın bin odalı Aksarayı gibi, göğe
erişen Babil Kuleleri yapan Nemrutlara; dağlar gibi Piramitler yapan
Firavunlara karşı, “senden büyük Allah var” diyerek, onların sınırsız ve
kontrolsüz egemenliklerine bir son vermek veya sınırlamak için gelmişlerdir.
HDP’ye Oy Vererek, halk Erdoğan’a sınırını gösterebilir,
çoğunluğu hakların önüne geçiren ve her türlü hakkı sadece kendine tanıyan bin
odalı sarayın hakimine, “Senden büyük Allah var” diyebilir. İbrahim’in
Nemrut’a, Musa’nın Firavun’a direnişi geleneği sürdürebilir.
Kitaplardaki mesellerin sembolik ve derin anlamları vardır.
HDP’ye oy vererek, aşılmaz denizde yol açmak, Firavun ve
askerlerini sular içinde boğmak mümkündür.
Bu nedenle HDP’ye Oy Vermek gerekiyor
*
AKP’nin hükümet olması bir yanıyla eşit aşiret şeflerinin
bir uygarlığın başkentini ele geçirmesi gibiydi.
Ama bütün uygarlıkların gösterdiği bir şey daha vardır.
Uygarlıkları ele geçirenler ele geçindikleri uygarlık tarafından ele
geçirilirler.
Ve bununla birlikte, eşitler içinde birinci olanın,
firavunlaşma, mutlak egemenliği elinde tutma; kendisinin dayatmalarına
diklenecek olabilen dünkü yoldaşlarını tasfiye süreci başlar.
Bu Firavun namzetleri, kendi emirlerine itaat edecek
kapıkullarından bir ordu kurarlar.
Gözlerimizin önünde bunun modern çağdaki bir versiyonunu
görüyoruz.
İbni Haldun, bunun için eski çağlarda yüz yıl ömür biçmişti
her hanedana. Günümüzün hızlı zamanlarında ise bu yüz yıl on yılda kat edilmiş
bulunuyor.
Erdoğan bütün eski yoldaşlarını tasfiye etmekte; etrafında
jöleli kapı kullarından oluşan bir ordu kurmaktadır. Tasfiyeden son kalanları
da, üç dönem kuralını kendi dışındaki herkese uygulayarak, tasfiye etmektedir.
Üç dönem kuralını sadece kendisi için uygulanmaz yapmaktadır.
Bu nedenle Erdoğan’ın dünkü yoldaşları bile, AKP’nin, hatta
bugünkü kontrolden çıkmış halini gören eski yoldaşları bir veya duygusuyla
Erdoğan’ın iyiliğini istiyorlarsa, HDP’ye oy ver demeleri gerekmektedir
Bu nedenle HDP’ye Oy Ver diyoruz.
Bu nedenle sadece AKP’nin muhaliflerini değil; AKP’lileri,
hatta Erdoğan’a bir insan olarak sempati duyan ve felakete doğru gittiğini
görüp acıyanları bile, yani tehlikeyi gören herkesi Erdoğan’ı durdurmaya ve
bunun için de HDP’ye oy vermeye çağırıyoruz.
*
Testi kırıldıktan sonra yol gösteren çok olur.
Ama bir testinin kırılması geri dönüşsüz (irreversible) bir
süreçtir.
Geri dönüşü olmayan bir noktaya gelmeyi engellemek için
HDP’ye oy ver diyoruz.
*
Bu nedenle bütün partilerden veya partisiz herkesi bu
girişime çağırıyoruz.
Bizim çağrımızın özü bu tehlikeyi kavratmak ve elimizdeki
tek çıkış yolunu göstermektir: HDP’ye oy Vermek.
HDP’yi beğenmesek, tutmasak, hata karşı olsak bile HDP’ye oy
vermemiz gerekiyor kendimizi hatta tüm Ortadoğu’yu kötü kaderden kurtarmak
için.
*
Benzer kaygıyı duyup bir şeyler yapmak isteyenlerle birlikte
hareket etmek için bu girişimde yer alıyorum.
*
Bu girişim son derece somut, açık tanımlanmış bir amaca
sahiptir.
Hedefi ve İşlevi 7
Haziran seçimlerine kadar geçerlidir.
Bu girişimin amacı klasik bir örgüt kurmak değil; bir ağ oluşturmak; çalışmaların koordinasyonunu sağlamaktır.
Bu girişimde herkesin
herkese doğrudan ulaşabilir olması temel prensiptir.
Bu girişimde herkesin
her şeyi denetleyebilmesi temel prensiptir.
Bunun için elimizdeki araç
bir e-mail grubudur.
Bir e-mail grubu, sizin gruba yolladığınız her mektubun
herkese ulaşmasını sağlayan araçtır.
Bunu bir köy meydanında toplanmış, herkesin herkesi gördüğü,
herkesin herkese sözünü doğrudan söyleyebildiği bir doğrudan demokrasi gibi
düşünebiliriz.
Zaten boşuna internete “Global
Köy” denmiyor. İnternet bu doğrudan demokrasi olanağını çok geniş ve büyük
birimler için bile mümkün kılmakta; zamandan ve mekândan
bağımsızlaştırmaktadır.
Yüz binlerce insan bir alanda toplanıp, tartışıp karar
alamaz. Bu fizik olarak mümkün değildir.
Öte yandan herkesin her an veya aynı anda bir toplantıya
gidecek boş zamanı olmayabilir.
Ama bir e mail grubu binlerce insanın hiçbir zaman baskısı
vs. de olmadan tartışıp karar alabileceği sürekli çalışan, “zamandan ve
mekândan münezzeh” bir meclis gibidir.
Elbette bu mail grubunun yöneticileri pek ala bu
yetkileriyle diyelim ki bazı kişileri veya mektupları engelleyebilirler.
Biz böyle tehlikeleri bertaraf etmek için, isteyenin yönetici olabileceği; böylece
yöneticilerin yaptıklarının başkalarınca her an denetlenebildiği açık bir
sistemle çalışıyoruz.
Grubun tüm
yazışmaları, tartışmaları, kamuoyuna açıktır.
Ama elbet tartışmalara
ve oydaşmalara katılmak için grubun üyesi olmak gerekmektedir.
*
Kararları oylama değil, oydaşma
yöntemiyle alıyoruz. Oydaşma daha
demokratik, uzlaşmaları teşvik eden, firavunlaşmalara olanak tanımayan en modern ve en eski karar alma yöntemidir.
Oylamada herkes sadece
kendi seçtiği görüş ve kişiye oy verir; sadece onu iyi bilmekle yetinir. Oydaşma’da
herkes tüm görüş ve kişilere bir ret puanı verir. Bunun içinde hepsini
iyi
Oylamada en çok oyu
alan kazanır; oydaşmada en az ret puanı alan kazanır.
Oylama yönteminde,
alternatif görüşler asgari sayıya indirilmeye ve elenmeye çalışılır
Oydaşmada ne kadar çok ve farklı, nüanslı öneri varsa o kadar doğru karar alma
olanağı artar.
Oyadaşmada, herkes her alternatif öneri hakkında kendisi
için kabul edilebilirlik (veya reddedilirlik) derecesini belirten bir puan
verir. (Bu puanlama yazılı biçimlerde 10 dereceli, günlük ve sözlü biçimlerde 3
dereceli olarak yapılabilir.)
Böylece klasik oylamada en çok oyu alan kazanırken, bu
yöntemde en az ret puanı alan kazanır.
Bu yöntem uzlaşmalara imkân sunar, herkes için en kabul
edileni bulmayı sağlar.
Bütün bu farklar nedeniyle karar alma mekanizmasına Oyalama
değil, Oydaşma diyoruz.
Buna Doğrudan Demokrasi ve Oydaşmanın birliği olduğu için
kaba oylama demokrasisinden farklı olarak Doğrudan Oydaşma Demokrasisi
diyoruz.
Aslında bu yöntem, tarihin
en eski, en yaygın, arkadaş gruplarında bilinçsizce ve kendiliğinden uygulanan
bir yöntemidir. Suda yaşayan balıkların suyu bilmemesi gibi özel bir adı bile
yoktur.
Üç beş arkadaş bir akşam buluşup iyi bir gece geçirmek için
bir yere gitmeye karar verirlerken bilinçsizce bu yöntemi kullanır. Herkes
önerilerini yaparken, diğerlerine kendi arzularını kabul ettirmek üzerinden
değil; diğerlerinin de kendilerini en iyi hissedeceği yerler ve alternatifler
üzerinden yapmaya çalışır. Nereye gidileceğine de böyle karar verilir. Çünkü
arkadaşınız kendini iyi hissetmezse sizde iyi bir gece geçiremezsiniz.
Yaptığımız bu yöntemi sistemleşmiş bir biçimde ve bilinçlice
uygulamaktan başka bir şey değildir.
*
Kabaca böyle.
Ayrıntılısı ilerde.
Eğer siz de hangi gerekçeyle olursa olsun “HDP’ye Oy Ver” diyorsanız.
Bu yönde bir şeyler yapmak, bu son olanağı kullanmak;
uçuruma giden trenin imdat frenini çekmek istiyorsanız, her şeyden önce sizin
kaygılarını duyanlarla bir araya gelmeniz gerekir; bunun için de tek yol mail grubuna üye
olmaktır.
Gruba üye olmak için hdpye-oy-ver+subscribe@googlegroups.com
adresine bir boş e-mail atmanız yeter. Bu çok zor bir iş değildir. Yukarıdaki
veya bu hdpye-oy-ver+subscribe@googlegroups.com şeklinde yazılmış mavi renkli
mail adresine mausunuzla tıklarsanız, büyük bir ihtimalle mail programınız
harekete geçecek ve karşınıza adres hanesinde bu adres olan boş bir mail
gelecektir. Sadece gönder ya da yolla tuşuna basmanız yeter.
Eğen bunu yapamadıysanız hdpye.oyver@gmail.com adresine bir
mail yollamanız ve gruba katılmak veya üye olmak istiyorum demeniz yeter.
Ayrıca eğer Facebook’ta iseniz HDP’ye Oy Ver Grubuna
katılınız ve Sayfasını beğeniniz.
Gruba katılmak için
https://www.facebook.com/groups/hdpyeoyver/
adresine gidiniz.
Sayfayı beğenmek için:
https://www.facebook.com/hdpyeoyver
adresine gidebilir ve sayfayı beğenebilirsiniz.
Böylece sizin gibi düşünen başkalarının ve grubun
çalışmaları ve haberlerine kısa ve seri yoldan ulaşma ve kendi çalışmalarınızı
başkalarına duyurma olanağınız olur.
Bundan başka eğer Twitter’de hesabınız varsa
https://twitter.com/hdpyeoyver veya
@hdpyeoyver adresini izleyiniz. Böylece
her türlü gelişmeden daha kısa zamanda haberiniz olabilir.
Bunlar ağ oluşturmak için başlangıç araçlarıdır.
Ne kadar çok insan bu ağa katılırsa yapabileceklerimiz o
kadar nitelikli ve çeşitli olabilir.
İmdat frenini çekmek için gruba üye olunuz ve çalışmalara
katılınız.
Demir Küçükaydın
30 Mart 2015 Pazartesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder