Birçokları aritmetik ve matematiği aynı anlamda kullanırlar,
Aritmetik esas olarak dört işleme dayanan basit matematiktir. Matematik ise çok
daha geniş bir anlama sahiptir, tüm nicelikleri, sembolleri, sayıları kapsar.
Aritmetikte 2+2=4 eder, matematikte ise 2+2 bazen dört,
bazen beş, bazen sıfır, bazen de eksi dört eder.
Politik mücadelede basit aritmetik değil, matematik, yani
yüce cebir, gerekir.
Muhalefet saflarında şunu görüyoruz. Kaba bir hesapla anketlerin
sonuçlarına veya önceki seçimlerde alınan oylara veya bunların bugüne nasıl
yansıyacakları hesaplanıyor ve buradan da partilerin alabilecekleri oyların iktidar
blokunun oylarından fazla olup olmadığına bakılıyor.
Yani sonuçlar bu basit aritmetikten, bu basit toplamadan
çıkarılmaya dolayısıyla da seçim stratejileri böyle bir akıl yürütmeden
çıkarılmaya çalışılıyor.
Örneğin birçokları şöyle bir hesap yapıyor: CHP+İyi
Parti+Saadet Partisi bunların oy toplamı yüzde elliyi bulmuyor. HDP bunlara
eklenince AKP+MHP iktidarının oylarını aşacak bir niceliğe ulaşma olanağı
ortaya çıkıyor.
Böyle bir hesaptan hareketle seçim stratejileri,
politikaları ve önerileri getiriliyor. Hatta bu hesaptan hareketle örneğin Selahattin
Demirtaş, “sonucu kesinlikle bizim
tutumumuz belirleyecek” diyor.
Evet sonucu kesinlikle “HDP’nin
tutumu belirleyecektir” ama hiç de HDP’lilerin veya Demirtaş’ın kastettiği
bu basit matematik toplam anlamında değil, tamamen zıttı anlamda.
Çünkü bu hesap yanlış bir akıl yürütmeye dayanmaktadır
Ne dediğimizi açıklamak için önce bu hesabın yanlışlığını
görelim.
Hesapta, dört partinin oylarının toplamı yüzde elliyi
buluyor veya geçiyorsa, bir de bunların ortak bir adayda anlaşmalarının
yaratacağı “sinerji” düşünülüyor.
HDP de aklınca bu anahtar durumunu kullanarak diğer
partileri kendisiyle ittifak kurmaya zorlamak, kendini onlara kabul ettirmek ve
böylece tecritten kurtulmak istiyor. Demirtaş’ın sonucu bizim tutumumuz
belirleyecektir sözleri de bunun bir ifadesi.
Ancak bu hesapta yanlış olan şudur: HDP’nin önündeki eksi işareti görülmemektedir.
HDP’nin bu üç partiyle bir araya gelmesi ve onlarla ortak bir aday üzerinde
anlaşması, muhalefetin yenilgisi ve Erdoğan’ın kesin zaferi anlamına gelir.
Çünkü diğer üç partinin seçmenleri içinde hiç
küçümsenmeyecek kadar, hatta HDP’nin getirdiğinden daha çok oyun AKP+MHP’ye
gitmesine yol açacak anti HDP, yani anti Kürt, demokrasi düşmanı bir seçmen
kitlesi bulunmaktadır.
HDP bu gerçeği görmek istememektedir.
Diğer partiler ise bu gerçeği gördükleri ve bildikleri için,
bir yandan demokrasi düşmanı, anti Kürt, anti HDP kitleyi yitirmemek, bir
yandan da HDP’yi çok karşıya almadan onun seçmeninin hayırhah bir tavrını
sağlamaya çalışmaktadırlar. Özel savaş döneminin içişleri bakanı Akşener’in
Kürtleri gözeten demeçleri (Örneğin Afrin sırasında söyledikleri, Van’a gidişi,
CHP’lilerin Demirtaş’ı ziyaretleri ve övgü dolu sözler etmeleri vs.) bu
bağlamda anlaşılabilir.
Yani diğer partiler kendi çıkarları açısından son derece
akıllıca ve ince bir düşünceyle hareket etmektedirler.
Peki bizim HDP nasıl davranıyor?
Bu gerçeği görmezden gelerek, diğer partileri kendisinin
onay vereceği adaylar göstermeye, kendisiyle masaya oturtmaya çalışıyor. Yani
kaba deyimiyle “at pazarlığı” yapıyor.
Sadece kendisi kaybetmiyor muhalefet cephesinin
kaybetmesinin de yolunu döşüyor.
Halbuki devrimci ve demokrat bir parti böyle davranmaz.
Nasıl davranır ve davranmalı?
Öncelikle HDP’nin şu gerçekten yola çıkması gerekir.
CHP+İyi Parti+Saadet+HDP’nin oy toplamı basit matematikle
yüzde elliden fazla çıkabilir ama yüce cebirle yüzde elliden çok daha küçük bir
sonuç verir.
Çünkü HDP’nin bu ittifaka kazandıracağı oy kaybettireceği
oyu karşılamaz. HDP ya da Kürt ve demokrasi düşmanlığı (ya da bölünme korkusu)
birçokları için hala Erdoğan diktatörlüğü korkusundan çok daha güçlüdür ve
baskındır.
Zaten Erdoğan ve Bahçeli tam da bunu iyi bildikleri için
ittifak yasasını çıkarıp muhalefeti de ittifaka zorlayan bir değişiklik
geçirdiler. Muhalefet partileri HDP ile birleştikleri takdirde iktidara oy
kaybederler, birleşmedikleri takdirde (bunu HDP’yi dışarda bırakmak olarak
anlayın) oyları yetersiz kalır.
Soru şudur?
Bu verili durumda HDP’nin ne yapması gerekir?
Bu verili durumda HDP’nin ne yapması gerekir?
HDP organlarının, HDP üyelerinin bu gerçekten hareketle bir politika ve strateji belirlemesi gerekir.
Burada yakalanacak ana
halkanın ne olduğu, vuruş yönünün ne olacağı bu nedenle çok
önemlidir.
*
Birinci yaklaşım şudur:
“Sonuç ne olursa olsun
nasıl olsa Kürtler hep altta kalacak, yesin Türkler birbirini, biz nasıl olsa
baştan kaybetmişiz” diyerek belli tavizler verene (yani muhalefet veya
Erdoğan da olur fark etmez) yanaşmayı esas politika olarak belirlemek. Bu bir
politikadır.
Ama bu Öcalan’a karşı olan Kürt ulusalcılarının
politikasıdır. Ve maalesef HDP’de bu politikanın ağırlığının arttığı ve tüm
hesaplara damga vurduğu görülmektedir.
Aslında Öcalan’ın çizgisi Kürt Özgürlük Hareketinde tasfiye
edilmiş bulunuyor. Başta HDP Kürt özgürlük hareketinin son iki yıldaki bütün
yenilgi ve başarısızlıklarının ardında Öcalan’ın çizgisinin terk edilmesi
bulunmaktadır.
*
Ama bir başka politika daha vardır ve mümkündür.
“Kürtlerin üzerindeki
baskı ancak Türkiye ve Ortadoğu çapında Kürt özgürlük hareketinin bütün egemen
ulusun gayrı memnunlarını de kazanacak ve onları birleştirecek bir demokrasiyi
hedef alarak ortadan kaldırılabilir. Böylece Kürtler kendisini ezenleri
kurtararak kendini de kurtarabilir.”
Böyle bir çizgi, egemen ulustan olanlara benim acılarım
karşısında niye ilgisizsiniz diye sitem etmez. Aksine tıpkı bilinçlendirmeye
çalıştığı işçiler tarafından dışlanan, dövülen, hor görülen, polise ihbar veya
teslim edilen bir devrimcinin davrandığı anlayış ve mantıkla hareket eder. “Onların
nesnel çıkarı şuradadır, onların öznel olarak da nesnel çıkarlarının bilincine
varmaları gerekir, ben onların hangi sorunların dokunayım ki onlar kendi
sorunlarını çözebilmek için harekete geçsinler, örgütlensinler ve bu mücadele
içinde kendilerini değiştirebilsinler?” diye bıkmaksızın sorar ve buna cevaplar
aramaya çalışır.
Öcalan’ın perspektifi, yapmaya çalıştığı buydu. Doğru olan
buydu. Bunu yaparken şu veya bu cevabı yanlış olabilir. Ama bunlar doğru
sorulara verilmiş yanlış cevaplardır, kimi matematik öğretmenlerinin deyimiyle,
“gidiş yolu doğrudur, hesap hataları sonucu değiştirmez”. Matematik olarak
doğrudur, aritmetik olarak yanlış olabilir.
*
HDP ve Kürt Özgürlük hareketi, önce sorunu böyle ele alıp
almayacağına bir karar vermelidir.
Maalesef böyle ele almamaktadır.
Retorikte Öcalan’a yapılan bağlılık yeminleri, Öcalan
kampanyaları vs. gerçekte Öcalan’ın perspektifinden uzaklaşmanın örtüsüdür.
O halde biz bir demokrat olarak, demokrasi mücadelesini
örgütlemek isteyen, bunun için ne yapmalıyım diyen; Kürtleri kurtarmak için
Türkleri kurtarmak gerektiğini anlayan bir Kürt Özgürlük Hareketi ve HDP
açısından şu sorunu ortaya koyalım ve tartışalım.
Eğer esas sorun Türkiye’deki demokrasi mücadelesini
örgütlemek ise, bunun için de “şu an Türkiye’de
demokrasi mücadelesinde yakalanacak ana halka nedir, en acil ve en geniş
kesimleri birleştirecek hedef nedir?” diye sormak gerekir.
Yani hangi ana halka
yakalanmalı, hangi hedefe
yoğunlaşmalı, güçlerin en irisini hangi zayıf
noktaya yığmalı diye sorulmalı.
Bizce cevap açıktır.
Acil hedef öncelikle Erdoğan-Ergenekon diktatörlüğünün
tecridi, bölünmesi ve yenilgisidir.
Bu elbette demokrasinin gelmesi anlamına gelmez, ama
demokrasi mücadelesi için daha geniş hareket alanı ve daha elverişli koşullar
anlamına gelir.
Bu seçimin sonuçları asimetriktir. Kazanırsak bizler sadece
bir muharebeyi kazanırız, savaşı değil; ama kaybedersek savaşı kaybederiz.
Şunu iyi görmeli, biz bu muharebeyi
kaybedersek, sadece muhabereyi değil savaşı da yitireceğiz. Onlarca yıl
sürecek ve değişmesi için belki bir iki kuşak geçmesi gerekecek bir dikta
rejimi oturacak. Yani bu seçim Erdoğan açısında bu bir savaşın kazanılması anlamına gelecektir. Ama biz kazanırsak savaşı
değil, sadece bir muharebeyi kazanacağız ama hiç olmazsa savaşı yitirmemiş
olacağız.
*
Soruyu böyle koyan demokrasiyi hedeflemiş bir ciddi parti
veya hareket, yukarıda kısaca açıklanan cebirsel sonuç karşısında ne yapar?
Öncelikle şu soruyu sorar? “Ben ne yapmalıyım ki, Erdoğan karşıtı cephenin oy kaybetmesine yol
açmadan hem bu cepheyi güçlendireyim hem de onları daha tutarlı davranmaya
zorlayayım ve en önemlisi demokrasi düşmanı kitlelerin ön yargılarını yıkayım, onları
demokrasi mücadelesine kazanayım?”
*
Biz sorunu böyle koyuyoruz ve bütün cevaplarımız bu bağlamda
anlaşılmalıdır. Eleştirilerimizi HDP’ye yapmamızın nedeni de onu hala kendimize
en yakın en önemli demokrasi gücü görmemizdir. Çünkü Kürt Özgürlük hareketi tüm
eksiklerine rağmen şu an türkiyedeki biricik canlı ve öğrenebilen harekettir.
Tekrar etmekten bıkmayalım. Eleştiri dostlara yapılır,
ittifaklar da korkaklarla, kaypaklarla, tutarsızlarla, alçaklarla, savaş da
düşmanlarla yapılır.
HDP’nin yapabileceği muazzam işler vardır. Ama bunun ön
koşulu doğru bir politika ve perspektiftir.
Bunun için de soruyu bizim (veya Öcalan) gibi sorması ve
öyle cevap araması gerekiyor.
*
HDP bu seçim sürecinde üç alanda (Adaylar, OHAL’e direniş ve
Sandıklar) kombine bir şekilde hareket ederek sonucu belirleyebilir. Evet, sonucu
Demirtaş’ın dediği gibi, “HDP’nin tutumu belirleyecektir” ama bizim
burada ele aldığımız anlamda.
Bunun için de ön şart HDP’nin bir parti olmaktan çıkması,
bir parti gibi davranmayı ve akıl yürütmeyi bırakmasıdır.
HDP diğer partilerle ittifak, ortak bir aday belirlemek için
pazarlıklar yapma, onları kendisiyle aynı masaya oturtma gibi şimdiye kadar
izlediği çizgiyi terk etmelidir. Bunun yukarıdaki cebirsel hesap nedeniyle bile
yenilgiye yol açacağı ortadadır.
Bir parti gibi değil, alternatif “bir demokratik devlet”
gibi, bir “karşı iktidar”, “iktidar olmayan bir iktidar” gibi davranmalıdır.
Ne demek istiyoruz? Seçim ve adaylar örneğinde somutlayalım.
Partiler esas olarak kendi adaylarının kim olacağı üzerinde
yoğunlaşıyorlar ve her parti muhtemelen bir tek aday belirleyecek. Bu adayı
belirlerken akıllı olanlar diğer kesimlerden de oy alabilecek adaylar
göstermeye çalışacak.
HDP de bu kafayla hareket ediyor.
Bu kafayla çok akıllıca seçilmiş bir aday bile çıkarsa, bu
hiçbir şeyi değiştiremez.
Peki bir alternatif “demokratik devlet” gibi düşünen ve
hareket eden bir parti ne yapar?
Kimi aday göstereyim ki en fazla oy alsın ve ikinci tura
kalsın diye düşünmez. Benim adayım ikinci tura kalırsa Erdoğan karşısında zafer
kazama şansı olur mu diye düşünür? Ama burada da kalmaz daha da ileri gidir.
Bugünkü aday gösterme sisteminin kendisine karşı az çok demokratik
bir devlette bu işler nasıl olurdu diye sorup, kendi olanakları içinde böyle
bir devletin tohumu olacak girişimlerde bulunur.
Örneğin bu iktidar, seçimi erkene alarak büyük bir
olasılıkla İyi Parti’nin seçimlere katılmasını veya aday göstermesini
engellemeye çalıştı.
O halde HDP İyi Parti’ye (gerekiyorsa Saadet’e de) “biz senin görüşlerine karşıyız ama bunların
idari tedbirler ve kanun hileleriyle seçimlere katılmasının engellenmesine de
karşıyız. Fransız aydınlanmacılarının dediği gibi senin görüşlerine karşıyım
ama bu karşı olduğun görüşlerin eşit koşullarda yarışması için ölmeye de
hazırız ve senin de bu seçimlere katılman, önüne çıkarılan bu engeli aşman için
sana imkanlarımız ölçüsünde yardım etmeye hazırız, size geçici olarak 20
milletvekilimizi verip grup kurmanızı ve engelleri aşmanızı sağlayabiliriz.
Bunun için bize hiçbir şey borçlu değilsiniz, bunun karşılığında hiçbir
beklentimiz yoktur. Biz bununla demokrasiyi savunmaya ve böyle bir anlayışı
yerleştirmeye çalışıyoruz” diyebilir.
Elbette böyle bir yaklaşımı ne Kürt ulusalcıları, ne de şimdi
HDP’ye egemen ve onu bir parti olarak yarıştırmaya çalışanlar anlamaz ve
benimsemez, ama bu örneğin, HDP’nin önündeki eksi işaretini yok edecek çok
ciddi bir hamle olur. İyi parti muhtemelen böyle bir yardımı HDP’nin önündeki
eksi işareti nedeniyle de reddedecektir ve muhtemelen başka bir çözüm arayacak
ve bulabilecektir ama burada önemli olan yaklaşımdır.
Böyle bir yaklaşım, Türkiye’deki bütün yerleşik
alışkanlıkları ve politika anlayışlarını alt üst etmekle kalmaz aynı zamanda
birdenbire politik atmosferi kökünden değiştirir.
Bu bir örnek, diğer bir örnek bağımsız adaylar sorunu.
Bağımsız birinin adaş olabilmesi için yüz bin imza
gerekiyor. Şükür ki bunları bir de noterden tasdikli olma şartı getirmediler.
Seçim kurullarında imza ile olabiliyormuş.
Ama bu bile anti demokratiktir. Çünkü örgütsüz bir bireyin
yüz bin insanla ilişki kurup onları imza vermeye ikna edebilmesi olasılığı neredeyse
sıfır olanaktır. (Buna epeydir konferanslar veren ve bu konuda destekçileri
tarafından cesaretlendirilmiş bulunan Levent Gültekin cesaret etti. Ama o bile
bütün popülaritesine rağmen bu kadar imzayı toparlayamayabilir.)
Ama burada HDP’nin değerlendirebileceği bir olanak var. Aday
göstermek için, grubu olan bir partiden yirmi milletvekilinin imza vermesi ve
aday göstermesi yetiyor. Yani bir parti bir tek aday gösterir diye bir sınır da
yok. Grubu olan bir partinin yirmi milletvekilinin imzasıyla birçok aday
gösterilebilir.
Bu durum HDP’ye alternatif ve demokratik bir devlet gibi
davranabilmek için muazzam bir olanak sunuyor. HDP şunu ilan edebilir. Biz
bugünkü 100.000 sınırını anti demokratik buluyoruz. Bu anti demokratik uygulamanın
aşılabilmesi için, kendi imkanlarımız ölçüsünde demokratik hedefleri olan ve
aday olmak isteyen herkese yirmi milletvekilimizin imza vermesini
garantiliyoruz demelidir. Ve yine aynı şekilde bunlardan hiçbir beklentisi
olmadığını, bunun demokrasi için yapıldığını ilan etmelidir.
Hatta böyle demekle de kalmamalı, Levent Gültekin, Cihangir
İslam, Ömer Faruk Gergerlioğlu, Mehmet Bekaroğlu, Rıza Tüzmen, Selahattin Demirtaş
(ve akla gelen başkaları varsa) gibi isimlere gidip, eğer isterlerse
kendilerinin aday olmaları için yirmi milletvekili imzasını sağlayabileceğini
söylemeli ve onları aday olmaya teşvik etmelidir.
Elbet HDP bunların yanı sıra yine kendi adayını da
gösterebilir ve göstermelidir ve bu adayını da belirlerken en geniş kesimleri
birleştirebilecek ve ikinci tura kaldığında Erdoğan’dan fazla kesimlerin
desteğini alabilecek isim ne olabilir sorusu üzerinden belirlemelidir.
Böyle davrandığınız zaman sadece kendi adayının seçilmesi
için uğraşan diğer partilerden tamamen
farklı davranmış olursunuz. Bu sistemin, bu yapının parçası olan partilerin
değil, var olan sistemin var olan yapının karşıtı olarak, ona alternatif olarak
davranmış olursunuz. Bir parti olmaktan çıkar alternatif bir düzenin taslağı ve
örneği olursunuz. O zaman bu muharebeyi kazanma ve muharebeden bir savaş zaferi
çıkarma olanağı da ortaya çıkar.
Görüldüğü gibi bizim yaklaşımımız ve mantığımız çok
farklıdır.
Bu küçük dükkancıların rekabetinin ötesinde farklı bir
paradigmaya ve politik mücadele verme anlayışına dayanır.
Bu iki yüz yıllık işçi ve sosyalist hareketin, binlerce yılın
te tanrılı dinlerinin derslerine dayanır.
*
Bunlar sadece iki örnek. Daha kim bilir neler düşünülebilir.
Örneğin seçim toplantılarınıza diğer muhalif partilerin
adaylarını da davet edebilir ve onların sizin kitlenizi ikna edebilmeleri veya
kendilerinin ikna olmaları) için onlara imkan sunabilirsiniz. Bu alışılmış bir
tutum değildir. Var olan yapıyı ve sistemi parçalar. Çünkü bu gibi davranışlar
var olan partilerin de bir unsurunu oluşturduğu sisteme alternatif bir yaklaşım
ve davranış olur.
Bütün bunlar elbette henüz sadece seçimlere, adaylara yönelik
öneriler. Her alanda böyle davranılması gerekiyor. Özellikle OHAL’e karşı
mücadele ve Seçim sandıkları konusu bu bakımdan acil olanlar.
Bütün bunlarda esas hedef sorun insanların HDP’ye gelmesi
veya oy vermesi değil; bu vesileyle kitlelerin devletin kontrolü ve inisiyatifi
dışında öz örgütlenmesi, hareketlenmesi, olmalıdır.
Böyle bir yaklaşımla HDP bayrağı değil, kitlelerin somut
canlı hareket ve örgütlenmeleri önemli olur. Bu bayrak çoğu kez bunların önünde
bir engel olacağından tamamıyla bir kenara bile atılabilir.
*
OHAL’e karşı mücadele
ve Seçim sandıkları güvenliğinin nasıl bir kitle örgütlenmesi ve
hareketlenmesinin dolayısıyla alternatif demokratik devletin tohumu
olabileceğini sonraki yazılarda ele alırız. Ama bu yazıda en az anlaşılan bir
konuyu daha tekrar vurgulayalım.
HDP hem partileri, hem bağımsız adaylara olanak sağlayarak
sadece alternatif ve demokratik bir devlet cihazı, bir karşı sistem, bir karşı
yapı gibi davranmış, partiler rekabeti paradigmasını aşmış olmaz; aynı zamanda ikinci
tura kalacak adayı halkın belirlemesi için azami bir olanak ve katkı sunmuş, aday
belirlemeyi büyük ölçüde partilerin tekelinden kurtarmış; halkın yaratıcılığı
ve sağ duyusuna olanak açmış olur.
Ama sadece bu kadar da değil, böyle bir davranış aynı zamanda
aritmetik olarak Erdoğan’ın işini daha da zorlaştırıp sorunun ikinci tura
kalmasını da sağlar. Çünkü ne kadar farklı düşüncelere, anlayışlara, siyasi
eğilimlere, zevklere yönelik aday varsa o kadar çok miktarda oy kulanım olanağı
artar.
Örneğin partilerinin adaylarına kafası yatmayan birçok insan
bağımsızların çeşitli versiyonları içinde kendine daha uygun isimler bulabilir
ve bu onların sandığa gitmesine yol açabilir.
Kullanılan oy miktarı ne kadar artarsa Erdoğan’ın yüzde elli
biri ilk turta tutturabilmesi için gerekli oy miktarı da o kadar yükselir ve sonucun
ikinci tura kalması olasılığı da artar. Bu nedenle ilk turda olabildiğince çok
ve farklı aday olmasının aynı zamanda Erdoğan’ın ilk turda zaferini engellemek
bakımından da büyük önemi olan bir yan ürünü olur.
Ama sadece bu kadar da değil. Her aday aynı zamanda o adayı
benimseyenlerin örgütlenmesi, mobilize olması; yani çok daha geniş bir kesimin
örgütlenmesi ve mobilizasyonu demektir. Bu da ülkedeki genel atmosferin ve güç
ilişkilerinin değişmesi anlamına gelir. Bu da muhalif güçlerin konumun ve
moralini güçlendirir.
Evet kısaca acil önerilerimiz bunlar.
Okuyucularımızdan rica ediyoruz. Bu fikirleri lüfen sadece dostlarınızla paylaşmakla yetinmeyiniz. Bunları HDP üyesi ve yöneticisi kişilere de iletiniz onları bu yaklaşımı konuşmaya ve tartışmaya zorlayınız.
Okuyucularımızdan rica ediyoruz. Bu fikirleri lüfen sadece dostlarınızla paylaşmakla yetinmeyiniz. Bunları HDP üyesi ve yöneticisi kişilere de iletiniz onları bu yaklaşımı konuşmaya ve tartışmaya zorlayınız.
Evet sonuçları HDP’nin tutumu belirleyecektir. Ama HDP’nin
tutumunu da bizlerin onun üzerinde oluşturacağımız baskı ve eleştiriler.
Unutmayalım, sıradan insanlar olarak Selahattin Demirtaş’ın tekrar
başkan seçilmesi için beş bine yakın imzayı kısa sürede topladık ve bu konunun
gündeme gelmesinden korkan Kongre yönetimi bir tek delegeye bile söz vermeyerek
ve bir ıslak imza videosiyla bu girişimden ne kadar korktuğunu ve bu
eleştirilere verecek cevabı olmadığını itiraf etti.
Bu sefer bu gidişi engelleme şansımız daha çok olabilir.
Demir Küçükaydın
20 Nisan 2018 Cuma
Bloglar:
Video:
Podcast:
İndirilebilir kitaplar:
Bu yazı ilk olarak şurada yayınlandı:
1 yorum:
Yukaridaki yazi ile yapilan durum tespiti ile ilgili .Oyunun ta basindan buyana Devletin Bütün kurum ve Kuruluslari ile HDP nin sistemi zorlayan bir yerden gedik acmasi karsisinda, HDP yi Sahadisi birakma sitratejisi ve gelinen nokta. Ben derimki Demokrasi güclerinin HDP kanali ile Var olan baskici inkarci sistemde acmis olduklari bu gedik korunmali, cünki HDP nin anlayisi AKP gitsin Kimgelirse gelsin olmamali.
Yorum Gönder