Recep tayyip Erdoğan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Recep tayyip Erdoğan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Ağustos 2015 Pazar

Veriler ve Hükümetin Yapısı Erken Seçim Olmayacağını; Olursa da Olanın Seçim Olmayacağını Gösteriyor

 “Kâbus görmektense uyanık kalmak yeğdir” diye bir söz vardır. Yazının başlığında dile getirilen ve aşağıda ele alınan tahminler gerçekleşmese bile (inşallah gerçekleşmez); en azından kâbus görmekten ve daha kötü durumlarda hazırlıksız yakalanmaktan yeğdir.
Erdoğan’ın Açmazı
Erdoğan’ın şimdiye kadar yaptıklarına bakarsak, yapılanların anlamı üzerine düşünürsek, çıkan sonuç başlıktaki önermeden başka bir şey olamaz.
Çünkü Erdoğan’ın önünde iki seçenek vardır ve kendini bu iki seçeneğe mahkûm eden de bizzat kendisidir:
Ya başkanlık rejimi ile başkanlık sarayında oturmaya devam etmek; bu fiili başkanlık rejiminin olabildiğince sürdürerek aynı zamanda bu fiili başkanlık rejiminin olanaklarını kullanarak buna yasal bir çerçeve hazırlamanın yollarını bulmak ve fırsatını kollamak zorundadır;

27 Ağustos 2015 Perşembe

Levent Tüzel Skandalının Ardından Kısa Bir Not

19 Ağustos’ta bir yazı yazmıştık. Başlığı “Ne Yapacağını Bilen ve Kararlı Erdoğan, CHP ve HDP ile Kedinin Fare ile Oynadığı Gibi Oynuyor
O yazının sonunda şu satırlar okunuyordu:
“Muhalefet, eğer böyle giderse dün kabul edilmez bulduğu şeyleri kabul eder hatta savunur durumda bulacaktır kendini. Dün saraya çıkmayız diyorlardı, bugün çıkmak için kuyruğa giriyorlar. Bugün çıkmak için kuyruğa giriyorlar; yarın ayaklarına kapanacaklar.
*
Şimdi, öylesine köşeye sıkışmış bulunuyor ki bu partiler, ne yaparlarsa yapsınlar Erdoğan’ın elini güçlendireceklerdir.
Eğer Erdoğan’ın bu koşulunu kabul etmeseler, Erdoğan, kendi istedikleriyle hükümeti kuracaktır; hem de kendilerini oyunbozan durumunda bulacaklardır.
Eğer etseler, hem Erdoğan’ı meşrulaştıracaklardır hem de onun oyuncağı olacaklardır.
Üstüne üstlük, bu durumda Erdoğan böylece bakan olarak atayacağı isimler aracılıyla, onların içine de kendi zehrini akıtma, bölme, tereddütte bırakma imkanı bulacaktır.

21 Ağustos 2015 Cuma

Sosyalistler ve Demokratlar HDP’yi Niçin ve Nasıl Savunmalı?

Yanda HDP’ye üye olmaya çağıran bir resim var.
Orada HDP’ye üye olma çağrısı yapılıyor.
Ne için?
Yeni Yaşam” için.
Bu slogan, seçimlerde de vardı.
Baştan aşağı yanlıştır ve yalandır ve sahte hayaller yaymaktadır.
Gerçekten devrimci ve demokratik bir parti sahte hayaller yaymaz.
“Yeni yaşam” falan olamayacağını anlatması gerekir HDP’nin. Yeni bir yaşamın ne kadar zor, ne kadar uzaklarda, ne kadar derin değişiklikler gerektirdiğini anlatması gerekir.
Peki, nasıl üye olunacak?
Üyeliği bir cep telefonu mesajıyla olabilirsiniz diyor ve üyelik aidatları hakkında bilgi veriyor.
Üyelik politik bir eylem olmaktan çıkmış, bir program ve tüzüğün hazmolması anlaşılması sorunu olmaktan çıkmış. Bir mesaj çekip, bir üyelik aidatı yatırmaya indirgenmiş.
Hâlbuki organ dışı üye ölü, safradır. Tıpkı vücuttaki organ dışı hücreler gibi selim veya kötü bir kanserdir, bir urdur.
Bu ilan aslında HDP’nin hali pür melalini binlerce sözden daha iyi yansıtıyor.

20 Ağustos 2015 Perşembe

HDP’yi Savunmak

Erdoğan’ın darbesini, imparatorluk tacıyla (sultan kavuğuyla) donatmasının önündeki en büyük engel HDP olmaya devam ediyor. Erdoğan, sultasını kurabilmek için ne yapıp edip HDP’nin seçimlere katılmasını engellemek veya bunu engelleyemiyorsa, seçmeni HDP’ye oy veremez durumda bırakmak zorundadır.
Bu durumda Erdoğan’ın darbesine ve dikta rejimine karşı savaşın esas alanı HDP olacaktır.
Yani HDP, Erdoğan’ın darbe ve dikta rejimine karşı mücadelenin sadece bir gücü ve bileşeni, diğer bir ifadeyle öznesi değildir; aynı zamanda bu mücadelenin en tayin edici muharebelerinin yapılacağı bir savaş alanıdır; yani mücadelenin konusu ve nesnesidir.
O halde HDP’nin varlığını sürdürmesi ve başarısı,  Erdoğan’ın darbe ve dikta rejiminin kaderini tayin edecek mücadelelerin verildiği bir savaş alanı olacaktır.

19 Ağustos 2015 Çarşamba

Ne Yapacağını Bilen ve Kararlı Erdoğan, CHP ve HDP ile Kedinin Fare ile Oynadığı Gibi Oynuyor


Erdoğan ne yapacağını biliyor: hiçbir şekilde; ne olursa olsun açıkça el koyduğunu söylediği fiili başkanlık mevkiini-mevziini terk etmemek.
Çünkü bir tek geri adımı; en küçük bir zaaf belirtisi bile hem uluslar arası mahkemelere hem de Türkiye’deki mahkemelere sanık olarak çıkmakla sonuçlanacak bir düşüşün ve gerileyişin yolunu açacaktır.
Bu akıbeti engellemek için HER ŞEYİ yapmaya hazırdır.
Bu tespiti yapmayan, bugün Türkiye’de politika yapamaz.
Bu tespiti yapan da Türkiye’deki en acil sorunun Erdoğan olduğunu; Erdoğan’ın fiili darbesine son vermek olduğunu görür ve acil hedef ve politikalarını buna göre belirler.

18 Ağustos 2015 Salı

HDP ve CHP’ye Çağrı: Erdoğan Nasıl Durdurulabilir?

Dünkü yazımızda, İsyanın temel kuralı “hücum, hücum, hücumdur” diye yazmış; isyanla oynamanın tehlikelerinden söz etmiştik.
Bu devlete ve sisteme isyan etmesi gerekenler savaş ve politika sanatının bu kuralına ve derslerine aldırış etmeden oyun oynuyorlar
Ama Erdoğan, devletin başında, başında olduğu devletin anayasasına ve yapısına fiilen isyan etmiş olarak, darbe yaptığını açıkça söyleyerek; tam da bu kuralı uyguluyor ve kendi açısından başarıdan başarıya koşuyor.
Ona başarıyı, karşısındakilerin kararsızlığı ve korkaklığı hediye ediyor.
Erdoğan son derece dar görüşlü, yeteneksiz ve kifayetsiz bir politikacıdır.
Tek bir özelliği vardır.
Karşısındakileri kararsız durumda bırakacak taktik hamleler yapmak ve son derece kararlı olarak sürekli saldırmak.
Erdoğan bugün hala bulunduğu yerde duruyorsa bunun en büyük suçluları kararlı bir mücadele yürütmeyen HDP ve CHP’dir.

12 Ağustos 2015 Çarşamba

PKK’ya Açık Mektup: PKK Derhal Tek Taraflı Ateşkes İlan Etmelidir

Bugün gazetelerde, Selahattin Demirtaş’ın çağrısı yer alıyor. Örneğin BBC Türkçe “Demirtaş: Hükümetin operasyonlarına da PKK’ya da dur diyoruz” başlığıyla canlı olarak vermiş.
Arabulucular böyle davranabilirler. Bu anlaşılabilir. Zaten HDP’nin esas misyonu da şimdiye kadar arabuluculuk, hatta tam arabuluculuk bile değil, esas olarak postacılık oldu.
Demirtaş’ın çağrısı iyi niyetli ve güzel olabilir. Ancak biz iki taraflı değil, tek taraflı ateşkes öneriyoruz. Hükümet elbette silahlarla saldıracaktır. Biz de ona karşı ateşkesle saldırmalıyız.
Bilineni bir kez daha tekrarlayalım.
Çağrılarla karşılıklı ateşkes olmaz.
Peki, ne zaman olur?
Karşılıklı ateşkes ancak savaşın ve sıcak çatışmaların iki tarafın da amaçlarına hizmet etmediği zaman olur.
Bugün Türk devletinin başında bulunun sarayda oturan sultanın ateşkesten çıkarı var mı?
Yok.

24 Temmuz 2015 Cuma

Suruç’tan Sonra

Aşağıdaki yazıyı dün sabah yazmaya başlamıştık. Ancak bitirememiş ve bugün bitirmeyi düşünüyorduk.
Ancak dün öğleden sonra çok önemli bir değişim oldu. Dün itibariyle Türk devletinin askeri birliklerinin IŞİD mevzilerini bombalaması ve bugün sabaha karşı savaş uçaklarının, hududu geçmeden IŞİD mevzilerini bombalaması Ortadoğu’da güçlerin yer alışında köklü bir değişim anlamına geliyor.
Elbet bu değişim ne Türk hükümetinin ve Erdoğan’ın ne de Amerika’nın veya diğer aktörlerin hedeflerinin değiştiği anlamına gelmiyor; ama o değişmeyen hedeflere yönelik konumlanışlarının değişmesi anlamına geliyor.

30 Mayıs 2015 Cumartesi

Erdoğan Neden Kaybedecek?

Topu topu iki yıl geçti Öcalan’ın Diyarbakır’da Newroz alanında mesajının okunmasından ve “Barış Süreci”nin başlamasından beri. O tarihlerde yazdığımız bir seri yazıya “Ortadoğu Devrimi Başladı”  diye bir başlık koymuştuk.
Bugün geriye bakınca ağır ağır gelişen bir devrim süreci daha iyi görülüyor. “Ortadoğu Devrimi”nden dünyanın anladığı, “Arap Baharı”. Bu, dünyanın henüz göremediği bir devrim süreci.
Biz o yazıyı yazdığımızdan beri iki büyük alt üstlük oldu. Yazımızın mürekkebi kurumadan, Türkiye’deki Aleviler ve Laik şehirliler Erdoğan’a karşı Gezi Ayaklanmasını gerçekleştirdiler. Bir yıl sonra Kürtler Kobani için ayaklandılar ve ardından Kobani Zaferi kazanıldı.
Bu iki ayaklanma da hem dünyanın hem de bu ayaklanmaların aktörlerinin dünyayı kavrayışında derin değişikliklere yol açtı.
Ama bu iki ayaklanma da, henüz birbiriyle senkronize değildi ve birbirinden kopuk hatta belli bir ölçüde birbirine karşı şerbetli (bağışıklıklı) kalmıştı.
Şimdi 7 Haziran seçimlerinde bu iki ayaklanma, bu sefer bir arada ve senkronize olarak seçim sandığı aracılığıyla bir üçüncü “ayaklanma”ya hazırlanıyor.

28 Mayıs 2015 Perşembe

HDP’ye Barajı Ancak Erdoğan Aşırtabilir

Kişisel kanım, HDP’nin şu an yüzde onu aştığı yönündedir.
Kürtlerin oyları ve yüzde biri zor bulan, liberal, sosyalist, demokrat denebileceklerin oyları bunlara ek olarak çok cüzi miktarda CHP’lilerden gelecek stratejik oylar; AKP’lilerden gelebilecek Erdoğan’a ders verme oyları veya sandığa gitmemeler vs., hepsi bir arada HDP’nin yüzde onu aşmasını sağlamaktadır.
Ancak HDP yüzde 10’u aşmakla yüzde 10’u aşamaz. Karayılan’ın da dediği gibi, gerçek Baraj yüzde 12 civarındadır. En az yüzde 12’lik bir oy AK Parti hükümetinin hilelerle örtemeyeceği bir şekilde, HDP’nin barajı aşmasını sağlayabilir.
Soru şudur: HDP yüzde 12’yi aşabilecek midir?
Ve biraz düşünülürse şöyle bir denklemin ortaya çıktığı görülür. HDP’nin yüzde 12’yi ancak büyük bir kıta kayması ile aşabilir. Ama bu kıta kayması gerçekleşirse, HDP yüzde 12’nin çok üstüne çıkar.

14 Nisan 2015 Salı

Başka Bir Açıdan Diyadin Provokasyonu

Defalardır yazdık, egemen sınıflar, güçler, hatta kişiler, kendi egemenliklerin sonunu dünyanın sonu olarak görürler ve onu savunmak için dişleriyle, tırnaklarıyla savaşırlar; her şeyi göze alırlar. Bütün tarih bunun kanıtlarıyla doludur. (Devrimler aslında dünyanın en kansız olaylarıdır. Eski düzen dalında olmuş bir elma gibidir, küçük bir esinti onun düşmesine yeter. Ama sonra, sonu gelenlerin bu sonu geciktirmek için korkunç direnişi başlar. Bu direnişi kırmak için devrimlerin kendini savunması, devrimin kendisiyle karıştırılır genellikle tarihçilerce ve genel imgelemde.)
Erdoğan’ın da durumu budur. O artık geri gidemez. En küçük bir geri adım; en küçük bir zayıflık belirtisinin sonu olacağını bilmektedir. Bu nedenle daha ileri gidecek, her adımda daha tehlikeli sonuçlar doğuracak adımlar atacaktır.

10 Nisan 2015 Cuma

7 Haziran “Seçim” Değil Referandumdur

Toplumsal ve siyasal mücadelelerde, süreçlerin hukuki, siyasi ve sosyolojik anlamlarının doğru tanımlanmasının hayati önemi vardır.
Egemenler genellikle hep bu anlamları karıştırarak egemenliklerini sürdürürler. Şeylerin ve süreçlerin politik ve sosyolojik anlamlarına ve özlerine uygun tanımlanmasının kendisi de bizzat bir politik mücadele konusudur.
7 Haziran’ın nasıl tanımlandığı ve tanımlanacağı da hayati önemdedir ve bizzat bir siyasi mücadele konusudur.
7 Haziran hukuki ve idari olarak bir “seçim” olabilir.
Ama politik ve sosyolojik olarak bir referandumdur.
Bu farklı tanımlamanın anlamını ve önemini gösterebilmek için bir örnek verelim.

7 Nisan 2015 Salı

Erdoğan’ı Sevenler Niçin Erdoğan’a Oy Vermemeli

Çünkü gerçek dost, dostluğu kaybetmek pahasına, dostuna hatalarını söyleyendir.
Bırakalım bütün siyaseti bir yana, Erdoğan’ın bir insan olarak iyiliğini isteyenler bile Erdoğan’a oy vermeyerek ona iyilik yapmış olurlar.
Neden böyle? Kısaca açıklayalım.
Bugün Erdoğan’ı çok seven iki tür insan vardır:
1)      Alt sınıflardan olup son on yılda, Erdoğan’ın başında olduğu AK Parti iktidarında hayatında belli iyileşmeler yaşamış milyonlarca insan, Erdoğan’ı temiz duygularla sevmektedir. Hastanesinden, genel ulaşımına; yardımından, Toki evlerine kadar hayatlarında birçok küçük ve önemli değişiklikler gerçekleşmiştir ve bunu Erdoğan’dan bilmektedirler.  Bu nedenle sadece bir politikacı olarak değil, bir insan olarak da onu sevmektedirler. Seçimler’de Erdoğan’a oy vererek bu sevgilerini ve desteklerini ifade etmeyi düşünmektedirler

10 Haziran 2013 Pazartesi

Erdoğan Taksim’in Mesajını Anlamıyor Değil, Çok İyi Anladığı İçin Böyle Davranıyor

Erdoğan’ın konuşmalarına ve tarih algısına dikkat edilirse, onun bütün konuşmalarının ve  çabasının CHP ile DP, AP, ANAP, AKP arasındaki çatışmanın bir devamı gibi ele alma ve tartışmayı bu mecraya çekerek bu tartışmaya hapsetme ve buradan puan toplamaya yönelik olduğu görülür. Neden böyledir? Çünkü AKP’nin temsil ettiği Politik İslam’ın bu varlık koşuludur bu çatışma ve bölünme. Ama sadece onun değil, Kemalist bürokrasinin de. Böyle yaparak, onları da tekrar ayağa kaldırmaya onlara el ve bel vermeye çalışmaktadır. Bu yeterince anlaşılamamaktadır. Erdoğan’ın durumu ve Taksim’de ortaya çıkan hareketi anlayamadığı için böyle yaptığına ilişkin yorumlar yapılmaktadır.
Aslında Eroğan tam da tehlikeyi gördüğü ve durumu anladığı için böyle davranmaktadır. Çünkü Kemalizm ve Politik İslam aynı madalyonun iki yüzüdür. Politik İslam’ın Kemalizm’e; Kemalizm’in Politik İslam’a hava gibi, su gibi ihtiyacı vardır. Bunun tarihsel ve sınıfsal kökleri çok derindedir. Erdoğan içgüdüsüyle, sorunun böyle koyuluşu dışında başka bir varoluş koşulu olmadığını gördüğü için varoluş koşulu olan çelişkiyi işleyerek yeni ortaya çıkan tohum halindeki bölünmeyi henüz küçükken ezmeye çalışmaktadır.

7 Haziran 2013 Cuma

Erdoğan’ın Anti-Demokratik Demokrasi Anlayışı, Azınlıklar ve Ulusçuluk

Recep Tayyip Erdoğan’ın demokrasi anlayışı, sadece içeriği bakımından (İslami ve Türki referanslara dayanması bakımından) demokratik değildir; demokrasi anlayışı bakımından da anti demokratiktir. Erdoğan’ın anlayışını eleştirip yanlış olduğunu söyleyenler de  bu ynlışlığı tanımlamayamamakta ve onu doğru bir noktadan eleştirememektedirler. Çünkü onların demokrasi anlayışı da demokratik değildir.
Demokrasinin anti demokratik anlayışı, genel olarak demokrasinin anti demokratik bir sistemle uyuşabileceği gerçeğini kabul etmez ya da görmezden gelir. Çoğunluğun anti demokratik olabileceğini kabul etmez veya varsaymaz.
Demokratik bir demokrasi anlayışı ise, demokrasiyi sadece azınlık ve çoğunluk ilişkisiyle tanımlamaz, haklarla tanımlar. Hakların ne olduğunu belirlemeyle uğraşır. Çünkü haklar, azınlık ve coğunluk ilişkisi, yani genel olarak demokrasi ilişkisinin dışında kalırlar.

1 Haziran 2013 Cumartesi

"Gezi Parkı" Direnişi Notları ve Dersleri

Aslında biraz uzunca bir demokratik birikim ve hazırlık yapılmış olsa bir demokratik devrime bile yol açabilecek saatlerde yaşıyoruz.
Ama Demokratik bir Devrim olmayacak, olamaz. Çünkü bu birikimi ve hazırlığı yok.  Örgütsel değil, fikri hazırlığı yok her şeyden önce. Michelet Fransız İhtilalı Tarihini anlatırken, devrimin aslında çok önceden nasıl kafalarda olgunlaşıp gerçekleştiğini çok güzel anlatır.
Devrimler önce insanların kafasında olur, sonra gerçekleşirler. Türkiye’de insanlar henüz demokrat değil. Bu nedenle olmayacak.
Ama olaylar demokratik bir devrimin olabilirliğinin bir göstergesi ve belki bir habercisi.
*
Mısır’da Tahrir’de olanları El Cezire’nin canlı yayınlarından izleyerek neredeyse dakikası dakikasına yorumlar yapmış, sonradan neredeyse hepsinin doğruluğu ortaya çıkan, öngörülerde bulunmuştuk. ( http://demirden-kapilar.blogspot.com/2011/02/msr-tahrire-uzaktan-yorumlar-ve.html )
O zaman olaylardan çok uzakta çok dolaylı bilgilere dayanıyorduk ve yazdıklarımızın dil farkı nedeniyle herhangi bir şekilde olaylar üzerinde etki yapması olasılığı neredeyse sıfırdı.