25 Ekim 2013 Cuma

HDP Kurulurken Uyarılar ve Öneriler

Deveye sormuşlar “boynun niye eğri?” diye.
Deve de cevap vermiş: “Nerem doğru ki?”
Bu hafta sonu (yarın) HDK (Halkların Demokratik Kongresi) Üçüncü Olağan Genel Kurulunu yapacak. Ertesi gün de HDP (Halkların Demokratik Partisi) 1. Olağanüstü Kongresi’ni yapacak
HDP’nin kuruluşunda herşey yanlış ve çelişkili. Öyle ki bir noktada saçmalığa (grotesk) dönüşüyor.
Sadece bir kaçına değinelim.
HDP’nin Gezi ile ortaya çıkan hareketin kendisi olduğunu veya olacağı söyleminden geçilmiyor. Ama HDP ne parklarda ne de Gezi hareketinin ortaya çıkardığı başka organlarda tartışılmadı, hatta oralarda gündeme bile gelmedi. Bu hareketin kendisinin tartışıp, gündemine alıp ortaya çıkarmadığı bir partinin, bu hareketin kendisi veya organı veya politik ifadesi olmaktan söz etmesine ne denilebilir?
Haydi, bunu bir yana bırakalım.
HDK’nın resmi internet sayfasına girin bakın. HDP, o sayfada menüde bir başlık.
Sanılır ki, HDK diye bir kitle örgütlenmesi ve hareketi var, o benzer programı savunan bir de Parti Kurma kararı almış ve kurulmuş. HDP, HDK’nın siyasi ifadesi.
Ama HDP’nin seçimlere girip girmeyeceğine ve nerede gireceğine, HDK veya HDP’de değil, BDP’de karar verildi.

Hatta BDP’den kimlerin ayrılıp HDP’ye ve başına geçeceğine de.
Bu çelişkiler uzun bir liste halinde sıralanabilir.
Bunca çelişki ve yanlış ortada. Ama daha da korkunç olan şu. Bu çelişkiler ve yanlışlar kimseyi rahatsız etmiyor. Bu noktada herşey bir saçmalığa varıyor.
Herkes Michelangelo Antonioni’nin Blow Up filmindeki gibi, ortada ne bir topun ne de raketlerin olmadığı bir Tenis maçını izliyor ve oyuna katılıyor gibi.
Herşeyin saçmalığa vardığı bir dünyada HDK veya HDP’nin saçmalığı artık saçmalık olmaktan çıkıp normal bir durum, gerçeklik hatta doğru haline geliyor.
*
HDK kongre olduğu iddiasındadır. Hatta kendisini HDP’nin “hiç bitmeyen kongresi” gibi de tanımlıyor.
Bir şeylerin adı değişince kendisi değişmiş olmaz.
Ama Kongre demek , yapısal olarak ittifaktan farklıdır, ittifak demek değildir.
Yani Kongre tipi örgütlenme, örgütlerin temsili veya muhataplığı ve ittifakı üzerinden olmaz.
İnsanlar Kongre tipi örgütlenmelerde, amaçları veya sosyal konumları üzerinden bireyler olarak yer alırlar. Her birey eşit hak ve görevlerle donatılmıştır. Örgütler üzerinden bir kongre yapıyorsanız. Örgütler bireyler gibi eşit haklarla ve oylarla yer alırlar. HDK hem örgütleri hem bireyleri bir araya getirme iddiasındadır. Aslında ne örgütlerin bir ittifakıdır, ne de bir kongredir. Sadece karşılıklı bir çıkar ilişkisini yansıtan yeni bir yaşam ortaklığı, bir simbiyoz ilişkidir.
Deve kuşu gibidir. Uç denince ben deveyim uçamam der. Yük taşı denince ben kuşum taşıyamam der.
Eğer bir örgüt bireylere dayanan bir kongre tipi örgütlenmenin amaçlarını benimsiyorsa, örgüt olarak temsil aracılığıyla oraya katılmaz; üyeleri bireyler olarak katılır. En basit bayağı kesir işleminde bile paydaların eşitlenmesi gerekir. O örgütün o Kongrede örgüt olarak hiçbir politik ve örgütsel anlamı olmaz. Elbet o örgütün kongredeki üyeleri benzer pozisyonları savunabilirler ve bunların kongrede çoğunluğu kazanması için gerekli girişimlerde bulunabilirler ama bunlar o kongrenin çerçevesinde, onun üyeleri aracalığıyla onun yasallığı içinde olur.
HDK’nın ilk kuruluşunda, başlangıçtka suyu tulumbayla çekmek için içine bir parça su koymak bağlamında örgütlerle konuşulması onların katılımının sağlanması belki anlaşılabilirdi. Ama bunun bir geçici olarak katlanılması gereken bir zorunluluk olduğu bilinciyle hareket edilirse. Maalesef bu olmadı. Başlangıçtaki zaafiyet bir fazilet derekesine yükseltildi.
HDK bugün kendini Kongre olarak tanımlayan, ama ismiyle cismi asla birbirine denk düşmeyen bir ittifaktır. Hatta tam anlamıyla ittifak bile değildir. Simbiyoz bir ilişkidir. Zaten bu sayede yaşamaktadır.
Kürt hareketi bu ittifak ile kendini sadece bir Kürt hareketi olarak tecritten kurtarmakta, Türkiye politikasında hareket alanını genişletmektedir. Türk sosyalistleri ve benzeri diğer örgütler de bu sayede varlıklarını ve konumlarını güçlendirmektedir.
Bu karşlıklı çıkara dayanan simbiyoz ilişkinin kendisinin zerrece demokratik bir karakteri yoktur. Ama bu simbiyoz ilişkiden çıkarlı örgütlerin kendileri bugünün Türkiyesinde, kediye göre budu, demokratik özlemlerin taşıyıcısıdırlar.
Serengeti’yi anlatan belgesel filmlerde, büyük memeli hayvanların sırtında sürekli onların sırtındaki parazitlerle geçinen, hayvanın sırtına konan kuşlar ve üzerinde bir bulut gibi uçuşan böcekler vardır. Hayvan parazitleri temizlendiği için memnundur; kuşlar ve sinekler beslendikleri için. Böylece geçinip giderler. Benzeri Denizlerde büyşük balıklarla temizlikçi balıklar arasında da görülmektedir. Bu tür simbiyoz ilişki aslında bütün canlılar arasında çok yaygındır. İşte HDK’yı oluşturan örgütler ile Kürt hareketinin ilişkisi ve konumları da böyledir.
Aslında burada Kürt Hareketi ve Türk Sosyalist örgütleri gibi görünen ilişki, özünde Kürt Burjuvazisi ve Türk Sol örgütlerinin taşlaşmış ve ruhsuz bürokrasisidir. Bu durumdan ikisi çıkarlıdır ve bu durum onların konumlarını güçlendirir.
Bu gerici niteliği anlamak için Dünya’dan iki örneği ele alalım.
*
Bu ilişki bir yanıyla Emperyalizm ve Lübnanlaşma ilişkisi gibidir.
Bugün emperyalist olan ülklerin hiç birisi, kendi içlerinde demokrasiyi kurarken, bunu aşiretlere, dinsel veya dilsel ayrılıklara veya etnik gruplara dayandırmazlar. Aksine bütün bu tür ayrılık ve örgütleri politik alının dışına iterek, bu dışa itilişin kabulü temelinde; tüm yurttaşların birey olarak eşitliğine dayandırırlar. Bunlar (din, dil, etni, kültür vs.) yurttaşalırn fikir ve örgütlenme özgürlüğü bağlamında bir hakları olarak bir anlam kazanırlar. Politik anlamları yoktur. Politik olan (ulusal olan ya da devlet) onların politik bir anlamı olmaması üzerinde şekillenir.
Ama aynı ülkeler, geri ülkelerde, “ulus inşası” ya da “demokrasi inşası” diye, dilsel, dinsel, aşiretsel birimleri kurucu birimler kabul ederler ve onlara dayanarak sözde demokrasi kurmaya kalkarlar. Tabii buradan demokrasi değil, Lübnanlaşma çıkar. Çünkü politik olan, artık politik bir anlamı olmaması gereken bölünmeler üzerinden kurulmaya çalışılmaktadır. Bu biçim aynı zamanda bu kapitalizm öncesine ait, gerici bölünmeleri güçlendirir ve ömrünü uzatır ve böylece demokrasinin var oluş koşullarını da ortadan kaldırır. Orta Doğu’nun ve Orta Asya’nın, Afrika’nın hatta bütün geri dünyanın trajedisi, oralarda bir türlü demokrasi kurulamamasının temel nedeni budur.
İşte Kürt hareketinin Türk sol örgütleriyle ilişkisi de benzer biçimde gericiliği güçlendiren bir ilişkidir. Kürt Hareketi bu örgütleri muhatap alarak, HDP’yi bu örgütlere dayandırarak, bu örgütleri güçlendirilmekte; bireyler üzerinden bir örgütlenmenin; dilin, dinin, şu veya bu siyasi örgütten olmanın hiçbir politik anlamının olmadığı gerçek bir demokratik birliğin doğuş koşulları ortadan kaldırılmaktadır.
Burada Kürt Hareketi dedik ama aslında Kürt Burjuvasizi ve Türk Örgütlerin bürokratik yapılarıdır bu durumdan çıkarlı olanlar.
Emperyalizm de bir yandan ayiretleri, cemaatleri muhatap veya diemokrasinin kurucu birimleri olarak muhatap alır, onları birbirine karşı kullanır ve güçlendirir; bir yandan da geri ülkelerin demokratik gelenkleri olmadığından şikayet eder.
Kürt burjuvzisi de, bir yandan böyle örgütsel ilişkiler üzerinden bu küçük ve gerici örgütleri güçlendirir. Türk ve Kürt ayrımını pekiştirir, onları gücüyle irbirine karşı manüple edebilir. Diğer yandan Kürtlere dönüp, Ya bu Apo da hala eski kafayla davanıyor. Bu küçük sol örgütlerden bir şey çıkmaz der.
Halbuki, Kürt veya Türklerin veya bütün din, dil vs. herkesin birey olarak katılabildiği bir kongre tipi örgütlenmede, bunu yapması olanaksızdır. Orada Türk veya Kürt olarak değil, demokratik somut talepleri benimsemiş bireyler olarak yer alacaktır. Bu ise onların hiç istemediği bir şeydir. Bu nedenle, örgütsel değil bireysel üyelik önerilerimiz hem BDP hem de Sol örgütler tarafından hep boğulmuş, susuşa getirilmiştir.
Bu sistem elbet Kürt hareketini ve özellikle Kürt burjuvazisini rahatsız etmez, aksine ona güç verir ve hareket alanı sağlar. Her biri etkisiz ve küçük sol grupları muhatap alarak onlara dayanarak Kongre kurmanın (HDK); aşiretlere, örneğin Amerika’nın dinsel veya etnik bölünmelere dayanarak Afganistanda Loya Jirga aracılığıyla demokrasi veya ulus kurmaya kalkmasından farkı yoktur.
Araçlarla amaçlar, örgütsel yapılarla işlevleri arasında zorunlu ve derinden işleyen bir ilişki vardır. Bu nedenle Marks, burjuva devlet cihazını ezilenlerin kullanamayacağı ve onların bunu parçalayıp başka bir araç kurmaları gerektiğinden söz etmiştir.
Aynı durum, demokrasiyi engellemenin; demokratik bir uluslaşmayı engellemenin aracı olan, dil, din, etni, aşiret bölünmelerini birimler olarak kabul ederek kurulmuş organlar; demokrasiyi ve demokratik bir hareketi kurmanın ilişkisi arasında da vardır. Demokrasi veya demokratik bir hareket ancak bu tür organları ve engelleri parçalayarak kendine yol açıp kendi araçlarını yaratabilir. Bunun da alfabesinin ilk harfi, bireylerin eşit katılımı, hak ve görevleri üzerinden bir araya gelmedir
Özetle bu ilişki, Kürt hareketiyle Türk sol örgütlerin ilişkisi, emperyalist ülkelerle, dini, etnik veya aşiret bölünmelerinin ve bunların örgütlerinin ilişkisi gibidir.
*
Bu ilişki bir yanıyla da özellikle ikinci dünya savaşı öncesi ve sonrası dönemde, Sovyetler ve diğer ülkelerdeki komünist partilerin ilişkisine de, yani devlet bürokrasisiyle sendika ve parti bürokratlarının ilişkisine de benzer.
O dönemde bütün dünyadaki komünist partileri Sovyet dış politikasının araçlarıydı, politikaları Sovyet dış politikasının ihtiyaçlarına göre düzenleniyordu.
Sovyetlerin politik ve diplomatik manevraları, dönüşleri (ki bunlar da ilkesiz ve yanlış bir politikanın sonuçlarıydı) bu dönüşlere ayak uydurmaya çalışan, bir gün önce söylediğinin tersini ertesi gün söylemek zorunda kalan komünistlerin bel kemiğini kırıyordu sürekli olarak.
Dünyadaki bütün demokratik ve sosyalist hareketler, gelenekler, örgütler onlarca yıllık böyle manevralar sonucu darmadağın olup bugünkü olmamışa dönmüş duruma geldiler.
Dünyadaki demokratik ve sosyalist hareket hala bu neredeyse bütün bir yirminci yüzyıl boyunca sürmüş travmayı atabilmiş değil.
Dünya sahnesinde en azından Sovyetler yok. O komünist partileri ise milliyetçi ve/veya sosyal demokrat partilere dönüşmüş bulunuyor.
Ama Türkiye’de geçmişin bu hayali hala yaşıyor. Türkiye’nin Sovyetler’i PKK veya Kürt Hareketi; Türkiye’nin Komünist Partileri, çağu şu HDK’yı oluşturan sol örgütlerdir.
Bir zamanlar Komüntern ya da Komünform ne idiyse, bugün de HDK veya HDP aynı şeydir. İlişkinin biçimi ve karakteri aynıdır.
Geçici olarak, tıpkı Sovyetler’in ikinci dünya savaşından galip çıkması gibi, düşman kendisinden daha gerici olduğu, dolayısıyla tecrit olduğu için başarılar kazanabilir; ama uzun vadede, yenilgiye mahkum, demokratik ve sosyalist hareketin hayat damarlarını kurutan bir biçimdir bu.
Muhtemelen Türkiye’de de öyle olacak.
Evet, HDP bir sürü çelişkiyle doğuyor, ama AKP’nin ve Erdoğan’ın politikaları, kendi çıkarları açısından bile daha da saçma.
Kaldı ki, Kürt hareketi kendi hedef ve politikaları açısından saçma ve aptalca poltikalar uygulamıyor.
AKP ve Erdoğan, kendi çıkarları açısından bile saçma, öylesine yanlış ve gerici politikalar uygulyor ki, uzun vadede kendisini çöküşe götürecek şekilde en yakın müttefiklerini bile uzaklaştırıyor.
Tıpkı Hitler ve Alman emperyalizmi tehlikesi karşısında Sovyetlere yaklaşmak durumunda kalan diğer emperyalistler gibi, Askeri Bürokratik Oligarşi de (Hatta Amerika da, Esat da, Rusya da. Konjonktür ve güçlerin ve çıkarlarının dizilişi, Kürt Özgürlük hareketi için giderek çok elverişli bir hale geliyor.) Kürt Hareketine yaklaşıyor. Roller değişiyor. Bu değişim Kürt hareketinin etkisini, hareket alınını genişletiyor ve muhtemelen ona başarı da getirecek. Ama bu başarı Sovyetlerin İkinci Dünya Savaşı’ndaki başarısı gibi bir başarı olacaktır.
Bu yükseliş içinde, komşuda pişer bize de düşer diyerek HDK ve benzeri örgütlerde Kürt hareketiyle ittifak yapan Türk sosyalist örgütleri de elbet çaplarına uygun kemik parçaları elde edeceklerdir. Zaten bu nedenle her türlü eleştiri ve öneriye kulakları tıkalıdır.
Elbet Türk sosyalistleri (milliyetçileri) Kürt özgürlük hareketiyle ittifak yapabilir ve yapmalıdırlar. Ama bu ittifaka Kongre demek ve demokratik bir hareketin oluşmasını engelleyecek biçimleri teşvik edip, demokratik bir hareketin oluşum kanallarını tıkamak başka şeydir.
HDK’nın ve HDP’nin yaptığı fiilen budur.
Kürt hareketi de Türk sosyalistleri de demokrat değil milliyetçidir. Daha doğrusu şöyle diyelim, demokratik özlemleri ve eğilimleri olan ama yanı zamanda milliyetçi ve demokrasiyle ilgisiz yapılardır.
Bizim ise temel derdimiz, programatik, stratejik, örgtsel ve taktik olarak, radikal bir demokratik hareketin Türkiye’de ve Orta Doğu’da nasıl örgütlenebileceğidir.
Bütün bu nedenlerle buradaki öneri ve eleştirileri kimse dikkate almayacaktır.
Biz de sanki dinleyen varmş gibi bıkmadan söylemek ve tekrarlamak zorundayız.
Çünkü ortada ciddi bir yanılsama var. İnsanlar HDK ve HDP’de gerçek durumu değil, özlemlerini görüyorlar.
Bu nedenle de, gidecek daha uygun bir yer olmadığından birçok insan hala orada.
Bu nedenle söylemek, hayalleri yıkmak, yanılsamalarla mücadele etmek zorundayız.
VE nihayet, “söyledim ve ruhumu kurtadım” demek zorundayız.
Belki çook ilerde ortaya çıkacak bir devrimci ve sosyalist hareketin dayanabileceği ve üzerinde yükselebileceği bir gelenek bırakabilmek için.
*
Bu önerileri HDK’ya yapmıştık, şimdi hem HDK’ya hem de HDP’ye yapalım bir kez daha.
Daha da somut yazalım.
Burdan Ertuğrul Kürkçü ve Sırrı Süreyya Önder’e somut olarak çağrıda bulunuyoruz.
Bu öneri ve sorunları örgütün ve solun gündemine taşımak için açıkça mücadeleye giriniz.
Bu işler retorikle yürümez.
Sizlerin bunu yapacak gücü ve etkisi var.
Bunu yapmadığınız takdirde Tarih sizi affetmeyecektir.
Aşağıda en somut biçimiyle son derece basit ve sade öneriler var. Sondan başa, örgütselden programatiğe; en pratik ve önemsizden; en önemli ve temel olana doğru.

Örgütsel Olarak Acil yapılması Gerekenler

HDK’nın kuruluşunda, tulumbaya koyulacak bir maşrapa su olarak Türk sosyalist örgütleriyle ve diğer örgütlerle, örgütler olarak bir araya gelmek anlaşılabilirdi belki. Ama ilk kongreden sonra, örgütsel tüm temsillerin ortadan kaldırılması, katılımın sadece birey bazında olması gerekmekteydi ve gerekmektedir. Örgüt denen urlar kesilip atılmadan, HDK açısından Politik birimler ve muhataplar olarak işlevsizleştirilmeden, HDK bağımsız ve sağlıklı bir organizmaya dönüşemez.
Örgütler varlıklarını elbette koruyabilirlier; elbette HDK’daki üyeleri aracılığıyla onların niceliği ve niteliğinin etkisiyle, HDK politikası ve yönetiminde daha büyük ağırlıkla temsil edilmek için mücadele edebilirler. Bu onların tamamen meşru hakları ve hatta görevleridir.
Ama bu örgütsel temsiller aracığıyla değil; üyelerini birey olarak HDK’ya üye yaparak onların nicelikleri ve çalışmaları ölçüsünde olabilirdi ve olmalıdır. Bu kural aynen BDP için de geçerli olmalıdır. BDP de HDK içinde, HDK’ya üye olan bireylerinin ağırlığı ve etkisi ölçüsünde belirleyici olabilir ve olmalıdır.
Bu ilk adım atıldığında, Türklerin ve Kürtlerin bugünkü kültürel, örgütsel, psikolojik ve mekansal ayrışmış ve ayrılmışlığının yerini, Kürt veya Türk, (Alevi veya Sünni vs.) aynı örgütteki insanların, Kürtlük veya Türklük (Alevilik veya Sünnilik vs.) değil, demokrasi hedefine yönelik, programatik, stratejik veya taktik kriterlere göre; örneğin demokratik bir programı savunmak veya savunmamaya göre, ayrılmalarının, öbekleşmelerinin, tartışmalarının  yolu açılmış olur. Yani bugünkü bölünmelerle bölünülmüş olur. Bu modern ve demokratik bir hareketin olmazsa olmaz koşuludur. Ancak böyle bir yapıda Gezi’de başlayan; politize ve radikalize olan moden ve demokratik özlemleri ifade eden hareket kendini bulabileceği ve içinde yer alabileceği bir araç bulabilir. Ve ancak o zaman “Türkiyelileşmek” gerçekleşebilir.
Sadece bireysel üyeliğin mümkün olması, eşit sayıda üyeye eşit sayıda delege, katılım ve demokratik bir yarışmacılığı besler. Böylece taşlaşmış örgütlerden uzak duran ve aslında en sağlıklı olan unsurların tekrar aktifleşmesi ve örgütsel hayata damgalarını vurması gerçekleşir. Ayrıca bunun bir yan ürünü de, örgütlerin kabuklarının kırılması, başka örgütlerden veya bağımsızlarla bir arada iş yapmaya başlayan örgüt militanlarının kabızlıklarının azalması, kendi dar kafalı örgütlerini de sorgulamaya başlaması gibi bir yan etkisi de olur.
HDK’nın tüm Türkiye’deki bütün birimleri ve bir bütün olarak tümü, İnternette, tartışma ve haberleşmelerini tüm üyelerinin dahil olduğu bir tek mail grubundaa yapmalı ve bu grup örgüt üyesi olmayan herkes tarafından izlenebilmeli ve okunabilmelidir.
Böylece her üye tüm örgütün bütününe ulaşma ve onları görüşüne kazanma olanağına sahip olur. Bu olanak sağlanmadan bir tek adım bile atılamaz. Ayrıca bu sayede her üye, örgütün bütününün gücü faaliyeti, yaptıkları ve yamadıkları hakkında doğrudan bilgi sahibi olur. Ayrıca Örgüt dışındaki bütün insanlar da herşeyi açıkça görürler. Bizzat bu tür bir açıklık ve demokratik ortam yepyeni enerjilerin harekete geçmesine; bütün bürokratik yapıların yıkılmasına da yol açar. Türkiye’de yepyeni bir demokrasi kültürünün gelişmesine vesile olur. (Bu yönde Almanya’daki Korsanlar Partisi örnektir ve onun ve dünyadaki birçok sol örgütün kullanımına öncülük ettiği Liquid Feedback veya Liquid Demokrasi isimli bilgisayar programı da kullanılabilir.) Görülecektir ki bu tür biçim, hızla ve derhal Gezi Hareketinin politize ettiği ve radikalleştirdiği kitle tarafından da benimsenecektir.

Taktik Olarak Acil yapılması Gerekenler

Ateşkes ve Barış, (“Kürt Sorunu”nun çözümü değil) sınırsız bir fikir ve örgütlenme özgürlüğüne bağlı olarak savunulmalıdır. Kürt Sorunun çözümü ise, programatik bir sorundur ve çok uzun bir mücadele ve çok köklü bir değişim gerektirir. İlk hedef bunun için en barışçıl mücadele imkan ve araçlarını sağlamaya yönelik olmalıdır.
Bir tek kanun maddesiyle bile, fikir, örgütlenme ve gösteri özgürlüklerini kısıtlayan bütün yasalar, yönetmelikler iptal edilebilir ve edilmelidir. Böylesine tam bir özgürlük, zaten bütün siyasi hükümlülerin ve davaların dışarı çıkması anlamına gelir. Herkesin her şeyi savunabildiği ve bunun için birlikler kurabildiği bir ülkede, silaha başvurmak anlamsız olacağından, Gerilla’nın ve silahlı mücadelenin varlığı anlamsızlaşır. Böylece Ateşkes ve barış, demokrasiye bağlanır.

Programatik ve Stratejik Olarak Yapılması Gerekenler

Bugünkü program derhal kaldırılmalıdır.
Bunun yani özce Kürtlüğün tanınması ya da “Statüsü”nü talip eden program yerine Türklüğün tanınmaması veya statüsüzlüğünü talep eden program geçirilmelidir.
Daha genel ve doğru ifadeyle, Kürtlüğün ya da Aleviliğin veya başka dinsel, etnik, dilsel kimliklerin tanınması yerine; bugünkü ulusu belirleyen dinsel, etnik, dilsel vs. tanımların kaldırılması temel program olmalıdır. Yani ulusun (Milletin) Türklükle ve Sünni İslam’la resmi veya fiili tanınmasına son verilmelidir. Türklük egemen olmaktan çıkınca Kürtlük de ezilen olmaktan çıkar. Bunun için son derece net açık ve somut tedbirler özünde iki tanedir.
·         Herkese anadilinde eğitim hakkı (anadili öğrenme hakkı değil, o başka bir şeydir ve yeterince demokratik değildir).
·         Ama herkesin ana dilinde, aynı aynı Fizik, aynı Biyoloji vs. gibi aynı Tarih kitabını okuması.
Bu Tarih kitabının tüm dillerden, dinlerden, etnilerden eşit sayıda katılımcının yer aldığı bir kurulca yazılması pratik bir çözüm sağlar. (Bu tarih kitabı fiiliyatta ulusların tarihi olmadığına dair bir tarih kitabı olur. Demokratik bir ulusun tarih kitabı ancak böyle bir Tarih kitabı olur.)
İkinci temel ve esaslı program maddesi şudur:
·         Tüm düzeylerde her türlü idari birimde yetkinin ve gücün, seçimle gelmiş organ ve yöneticilerde olması; merkezi idarenin atadığı memurlara son verilmesi. Merkezin ve üst ideri birimlerin gücünün ve yetkisinin sınırlarını mahalli idarelerin belirlemesi. Bugünkü Türkiye’de ise tam tersinedir. Merkez mahalli idarelerin sınırlarını belirlemektedir.
Bu program özünde şöyle ifade edilebilir: “Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı”nın reddi; ama kendini bir dille, dinle, etniyle vs. tanımlamadığı sürece bir köyün bile ayrılma hakkının kabulü.
Bu programın adı Demokratik Cumhuriyet’tir.
En özlü biçimde Türkiye Cumhuriyeti değil Demokratik Cumhuriyet biçiminde ifade edilebilir bu program içeriği doğru tanımlandığında.
HDK’nın, HDP’nin, BDP’nin bugünkü programı ise, demokratik Kürt ve Türk Cumhuriyetidir. Bu köşeli Daire gibi bir oksimorondur. Türk veay Kürtse Demokratik olamaz; Demokratik ise Kürt veya Türk olamaz.
Birinci değişiklik yapılmadan, yani dil, din, etni, kültür körü bir ulus taımı yapılmadan bu değişiklik kendi başına tam bir Lübnanlaşmayla sonuçlanır.
Ama bu olmadan da var olan merkezi bürokratik devlet cihazı parçalanıp yerine demokratik bir cihaz kurulumaz.
Bütün dikkat ve vuruş bu iki maddelik acil programa yöneltilmelidir.
Bu Program, Türk ve Kürtlerin demokratlarını birleştirebilecek; demokratları ve demokrat olmayanları ayrıştırabilecek biricik programdır.
Bir demokratik hareket ya da oluşturulması için, ilk planda ve acil olarak yapılması gerekenler bunlardır.
Ayrıca böyle bir demokratik program ve stratejinin partisi “Türkiye Partisi” değil, “Ortadoğu Partisi” olur ve olmalıdır.
*
Biz bu programı 2004 yılında yazdık (Açılım diye bir dergi girişiminin çağrı taslağı olarak).
2005 yılında kitap olarak yayınladık (Büyük Ortadoğu Projesi ve Sosyalist Strateji)
Bu programı 2008’deki Çatı Partisi toplantısında Kitap olarak tüm delegelere dağıttık, gündeme alınmasını istedik. Kimse duymak bile istemedi. Eğer bunlar 2008’deki Çatı Partisi Toplantısı’nda yapılsalardı…
O toplantı fiyaskoyla bitince, zevahiri kurtarmak için bir Program Komisyonu kuruldu. Oraya bir öneri, tartışmalar için bir taslak olarak önerdik. Bürokratik manevralarla varlığı ve adı bile alınmadı.
Haydi, o zaman olmadı diyelim, daha sonraki Demokrasi İçin Birlik Hareketi’nin Ankara Kongresi’nde önerecektik. Gündem tartışması yaptırmayız diyerek, gündeme bile almadılar ve almamak için demokrasi oylama değildir, biz demokrasiyi aşıyoruz o nedenle gündem tartışması ve oylama yapmayacağız dediler. Tüm örgütler utanç verici bir şekilde bu yapılanlar karşısında sustular ve yapılanları görmezden geldiler.
Haydi, o zaman olmadı diyelim, Halkların Demokratik Kongresi’nin ilk kuruluş kongresinde hiç olmazsa okumuk ve bir alternatif program olarak sunmak istedik. Akın Birdal’ın başkanı olduğu Kongre divanı resmen engelledi ve okutmadı. Sadece okutmamak için koca bir günü selam konuşmalarıyla geçirttirdi.
En son Sosyalist Yeniden Kuruluş denen birlik girişiminde, Ertuğrul Kürkçü, bu sefer ciddi program tartışması yapacağız dediği için bir kez daha denedik bu alternatif programı gündeme aldırmayı, yine gündeme bile aldıramadık. Bütün bunlar karşısında kimse sesini bile çıkarmadı bir iki kişi hariç. Sonra program konusunda o seslerini çıkarmayarek bu suça ortak olanlar, kendileri tasfiyeye uğradılar ve şimdi HDP’nin üzerinden eski konumlarını elde edebileceklerini düşünüyorlar.
Sonra birçok vesileyle yine bu programı yazdık.
En son Gezi hareketi veslesiyle
Gezi’nin ayaklarıyla oy verdiği program buydu.
Sokak iftarları ve Liceyle dayanışma mitingleriyle; Parklara ve mahallelere çekilişleriyle, oralardaki agora ve forumlarıyla bu özlemleri dile getiriyordu.

25 Ekim 2013 Cuma
Demir Küçükaydın



Hiç yorum yok: