(Bu sunum esas olarak videoya kaydedildi ve Youtube'da yayınlandı. Ama aynı zamanda ses dosyası olarak indirilebilir. Bir wlan olan yerde akıllı telefonunuza indirip yürürken, otobüs veya trende, mutfakta yemek yaparken, veya uyuma zorluğu çektiğinizde uyuyabilmek için :) dinleyebilirsiniz. Aşağıda ayrıca sunum için aldığımız notlar da bulunuyor. Okumayı tercih edecekler veya ayrıca notlara bakmak isteyenler aşağıda onları da okuyabilir).
17 Ekim 2016 Pazartesi
Görsel Sunumlarda Yeni Dönem ve İçerik Planlaması Hakkında
(Bu sunum esas olarak videoya kaydedildi ve Youtube'da yayınlandı. Ama aynı zamanda ses dosyası olarak indirilebilir. Bir wlan olan yerde akıllı telefonunuza indirip yürürken, otobüs veya trende, mutfakta yemek yaparken, veya uyuma zorluğu çektiğinizde uyuyabilmek için :) dinleyebilirsiniz. Aşağıda ayrıca sunum için aldığımız notlar da bulunuyor. Okumayı tercih edecekler veya ayrıca notlara bakmak isteyenler aşağıda onları da okuyabilir).
11 Ekim 2016 Salı
Yirmi Birinci Yüzyılda Din - İndirip Dinleyebilmek için ses dosyası olarak
Akıllı telefonlarla kolayca dinlenebilmesi için ilk elde videoları sadece ses dosyası olarak yükleyeceğim. Ayrıca bu ses dosyaları isteyen tarafından indirilebilecek, böylece sürekli online gereği olmadan da dinlenebilecek.
Aşağıda 2014 yılı Mart ayında Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesinin daveti üzerine orada yaptığımız Din konusundaki sunuş yer alıyor. Elbet isteyen Youtube'dan görüntülü olarak da izleyebilir. Din konusundaki ezberlerin bozulması ve bizim temellendirmeye çalıştığımız bilimsel ve Marksist din teorisini kavramak bakımından bir giriş gibi kabul edilebilir.
Aşağıda 2014 yılı Mart ayında Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesinin daveti üzerine orada yaptığımız Din konusundaki sunuş yer alıyor. Elbet isteyen Youtube'dan görüntülü olarak da izleyebilir. Din konusundaki ezberlerin bozulması ve bizim temellendirmeye çalıştığımız bilimsel ve Marksist din teorisini kavramak bakımından bir giriş gibi kabul edilebilir.
10 Ekim 2016 Pazartesi
“Türkiye Nereye Gidiyor?” ve Ne yapmalı?
Başlıktaki konu Mesele’nin
Ekim sayısının tartışma konusu olarak belirlenmiş. Bu konuda bir yazı yazmam istendi.
20.000 vuruşu aşmaması gerektiği söylendi. On bin vuruşu aşmamayı deneyelim.
Birinci vuruş: Türkiye
diye bir “şey” yoktur.
Bir toprak parçasının resmi adı olabilir ama bu coğrafyanın
konusudur, politik veya sosyolojik bir analizin konusu değildir.
Türkiye adı, Frenklerin Osmanlı Devletine ve onun sınırı
içinde bulunan topraklara verdiği isimdi. Osmanlı Devleti kendini Roma’nın bir
varisi ve devamı olarak görüyor ve o nedenle kendini “Devlet-i Ali” olarak adlandırıyordu.
Osmanlı’nın çöküşü sürecinde, Balkan Savaşı’ndan sonra,
Osmanlı “Devlet Sınıfları” Müslüman
ahaliden bir ulus yaratırken, bu ulusu, Frenklerin devlete ve ülkeye verdiği
isimle tanımladı.
Hayaller ve Gerçekler - (Doğa - Toplum - Bilim ve Politika - 03)
Doğa, toplum Politika ve Bilim diye bir seri halinde görsel, (Video ile) yayına başlamış ve başlangıçta iki tane (Sözlü, Yazılı ve Görsel Kültür; Doğa Boşluk Sever mi?) yapmıştık. Ne var ki, sonraki dönemde buna devam etme imkanı pek olmadı. Arada Hayaller ve Gerçekler diye üçüncü bir program da yapmış ama çok uzun olduğundan yayınlamamıştık. Şimdi yayınlara tekrar başlamayı düşünüyoruz. Biraz hatırlatma ve ısınma bağlamında o zaman uzun diye yayınlamadığımız üçüncü programı da bu vesileyle yayınlayalım. Aynı konuya tekrar dönmek zor oluyor. İsteyen tamamını isteyen atlayarak izler.
https://youtu.be/Q8BYWYz3-J8
Doğa Toplum bilim ve politika bayşlığı altında yayınladığımız üç video şuradan izlenebilir:
https://www.youtube.com/playlist?list=PLX4HUvfzUBeEvMzGYPu6zarxAFHZwTDeq
29 Eylül 2016 Perşembe
“Ermeni’yi Dövdürmeyecektik” – Başkanlık Seçimindeki İlk büyük Yanlış
Sırrı Süreyya’nın zaman zaman anlatmayı sevdiği bir mesel
vardır. Bir Türk, Kürt ve Ermeni’nin kısa vadeli ve dar görüşlülükleri,
kıytırık imtiyazlarının kölesi olarak bir tek zorba tarafından sırayla dövüldüklerine
dair. HDP’nin, 2014 Başkanlık seçimlerinde (aslında Plebisit) yapılan ilk büyük
hata da, Ermeni’nin dövdürülmesine rıza göstermeye benzer. Sonra sırayla aynı
temel yanlışa dayanan yanlışlar birbirini izledi ve hala da izliyor.
Erdoğan karşısında HDP politikalarının yanlışlığı üzerine
bir şeyler yazmayı düşünüyordum. Zaman zaman bir konuda yazmadan önce, daha
önce neler yazmışım, nerelerde yanlışım olmuş diye bir muhasebe çıkarmaya
çalışırım.
İşte böyle eski yazıları ve olayları gözden geçirirken 2014’teki
“Cumhurbaşkanlığı seçimleri” denen gerçekte ise plebisiter bir başkanlık
rejiminin onaylandığı dönemdeki yazılara bakınca, demokratik muhalefetin,
özellikle de HDP’nin ilk büyük yanlışını bu seçimde yaptığı daha bir netleşti.
İşin
20 Eylül 2016 Salı
İhtiyaç Olan Dürüst ve Cesur Gazeteciler Değildir ve Olmamalıdır (Özgür Gündem Dayanışmacıları Mahkemeye Çıkarken Medya ve Yapı Üzerine)
Bugün, Özgür Gündem’le
dayanıştığı için Ragıp Duran ve Ayşe Düzkan’ın Mahkemeye çıkarılması
vesilesiyle, Yapı’yı sorun etmeyenler, yani demokratların yokluğu bahsinde Medya konusuna girelim.
Yapı’ya yönelik olmayan eleştiri ve programların eninde
sonunda bir ahlaki eleştiri ile sonuçlanmasının en tipik örnek örnekleri medya
alanında görülebilir.
Açın bakın, Türkiye’de hala iyi kötü muhalif gazetecilik
yapan gazetecilerin “havuz medyası”
denen yayınlara yönelik eleştirilerinin tamamına, örneğin T24’e, Diken’e vs.. Hepsi
iktidarın desteklediği yayınlarda yazanları, son duruşmada, gazeteciliğe uygun
davranmamakla; yani bir bakıma “meslek
ahlakına” uymamakla eleştirmektedirler. Yani onları gereğinde aç kalmaya
ama iktidar organında yazmamaya çağırmakta; onları cesur ve ahlaklı olmaya
davet etmektedirler.
19 Eylül 2016 Pazartesi
Yapı ve Politika: Cemaatlerin “Sızma” Hakkını Savunmak
Açın bakın en demokrat bilinenlerin eleştirilerine ve
önerilerine, hepsi Politika’nın
eleştirisine takılıyorlar ve yapıyı gündeme almayan politika eleştirisinin,
bu yapının sürmesi varsayımına dayanan egemen gündeme ayaklarıyla oy vererek,
zımnen ve fiilen var olan Yapı’yı
savunmak anlamına geldiğini unutuyorlar.
Bir demokrat, bir devrimci ya da bir sosyalist ise Yapı’yı eleştirir, onun alternatiflerini
oluşturmaya ve egemen kılmaya çalışır; tartışmayı yapı üzerine çekmeye; gündeme
yapıyı getirmeye çalışır.
Bu çabalar günlük politikanın bataklıklarında debelenenlerce
ve bir ömür yitirenlerce hor ve etkisiz görülebilir; ütopyacılık olarak
değerlendirilebilir.
Ama uzun vadede kalıcı etkiler yaratacak olan; örneğin Gezi
gibi, “yıldızın parladığı anlar”da
yol açıcı olabilecek olan, her zaman böyle çabaların tortusudur.
Gezi’nin en büyük zaafı böyle bir “tortu”dan, “miras”tan,
“hazırlık”tan yoksunluğu idi. O nedenle şimdi izi ve tozu kalmadı.
15 Eylül 2016 Perşembe
ABD Fethullah Güleni Türkiye’ye Vermemelidir
Evet, ABD Fethullah Gülen’i Türkiye’ye vermemelidir.
Bunu başta HDP olmak üzere bütün muhalefet partileri açıktan
bir talep ve tavır olarak ortaya koymalıdır.
Erdoğan’ın ABD’den Gülen’i talep etmesi karşısında tarafsız
bir bekle gör tavrı fiilen Erdoğan’ın diktatörlüğüne ve darbesine hizmet
etmektedir.
Maalesef şu ana kadar muhalefetin bütün tavrı bu oldu. Başta
HDP, hiçbiri bu konuda bir tavır
açıklamadı. Sanki bir maçın seyircileri gibi davranıyorlar. Bunun derhal
değişmesi gerekiyor.
Erdoğan’ın yasa, hak ve hukuk dışı darbe rejimine karşı açık
ve net bir duruş hayati önemdedir.
Erdoğan ancak böyle bir tavırla köşeye sıkıştırılıp onun
elinden hücum önceliği alınabilir.
Tabii bunun için Erdoğan rejiminin yasa ve hukuk dışı
olduğunun ön kabulü gerekir.
Muhalefet ya da muhalif olan herkes, başta HDP olmak üzere,
Erdoğan’ın meşru kabul edildiğine dair en küçük bir izlenim verecek her türlü
tavırdan kaçınmalıdır.
Erdoğan hiçbir şekilde muhatap
alınmamalı; eline geçirdiği yetkileri hak ve hukuku ortadan kaldırıp kendi
kişi diktatörlüğünü meşrulaştırmaya çalışan bir darbeci olarak tanımlanıp ona öyle
muamele edilmelidir. Politika bu ön
kabullerden hareketle yapılmalıdır. Ancak bu takdirde Türkiye’deki gerçek duruma uygun bir politik duruş
sergilenebilir. Gerçek durum budur çünkü. Böyle bir durum yokmuş gibi har
davranış, duruş ve politika olayların duvarına çarpacaktır ve çarpmaktadır.
Böyle yapılmadığı takdirde, eninde sonunda herkes bu noktaya yine gelecektir ama iyice köşeye
sıkışmış; savunulacak hiçbir alan
kalmamış, demoralize olunmuş bir
şekilde. O zaman ise artık çok geç
olacaktır.
Başta HDP olmak üzere muhalif olan herkes her yerde ve her
biçimde tavrıyla “alan savunması” ve “pres” uygulamalıdır.
Örneğin hükümetten hala müzakere
masasına dönmeyi talep etmek fiilen bu hükümeti ve Erdoğan’ı sanki meşru ve
demokratik bir yönetimmiş gibi ele almak anlamına gelmektedir.
Yapılması gereken, Erdoğan mahkemeye çıkmadıkça ve kendini tüm
delil, iddia ve savunmaların herkesin erişimine açık; tüm mahkeme safahatının canlı
olarak tümüyle yayınlanacağı bağımsız bir mahkeme huzurunda aklamadıkça,
Erdoğan’ın tanınmayacağı açıkça ilen etmektir.
Erdoğan orada durdukça, Türkiye’de barışın hayal olacağı;
savaşın sürmesinin gerçek nedeninin Erdoğan’ın suçları ve ihtirasları olduğunu
söylemek ve buna uygun tavırlar koymaktır.
*
Eğer bu satırların yazarını adam yerine koymuyorsanız,
düşmanınızdan öğreniniz. Bakın Erdoğan’a o tam da sizlere ve muhalefete karşı
böyle davranıyor. Tam da böyle
davrandığı için sizleri ve tüm muhalefeti hallaç pamuğu gibi atıyor.
Bugün izlenen politik çizginin yanlışlığının nasıl bir şey
olduğunu ve ne gibi sonuçlar doğuracağını görmek için örneğin 7 Haziran
sonrasında HDP’nin seçim hükümetine bakan verme politikasına bakılabilir.
HDP başlangıçta açık ve net bir tavırla, seçimlerin
sonuçlarını tanımayarak bir darbe yaptığını; böyle bir hükümete katılarak oyuna
ortak olmayacağını söyleyecek ve inisiyatifi ele alıp Erdoğan’ı ve CHP’yi baskı
altına alacak yerde hükümete katıldı ve birbiri ardınca aşağılamalara maruz
kaldı; sonunda başlangıçta durması gereken noktaya geldi ve hükümetten çekildi
ama bu artık köşeye sıkışmışlık içinde hiçbir etkisi olmayan, moral bozucu bir
yenilgiden başka bir şey değildi.
15 Temmuz darbesinden beri bu politikaların ve yeni
yenilgilerin tekrarından başka bir şey görmüyoruz. Örneğin Kılıçdaroğlu da
Yenikapı’ya gitti ve orada Erdoğan’ın kitlesi tarafından yuhalanıp aşağıladı.
Çıkmam dediği saraya çıktı.
HDP’nin bizim önerdiğimiz gibi sıkı bir tavrının olmaması da
CHP’nin böyle tuzaklara düşmesini kolaylaştırmaktadır. Çünkü solundan böyle bir
baskı yoktur.
Hâlbuki CHP’nin tabanı
hiçbir zaman olmadığı kadar, Erdoğan’a karşı açık ve radikal politikaların
özlemini duymaktadır ve böyle bir politik çizgiyi desteklemeye hazırdır.
Uzlaşmaz ve radikal bir tavır, CHP’nin tabanında bulacağı yankılar
üzerinden, CHP yönetimi ve dolayısıyla da Erdoğan’ın üzerinde bir baskı
oluşturur.
Erdoğan aslında yeteneksiz ve çapsız bir politikacıdır. Onun
böyle çok yetenekli gibi görünmesinin nedeni karşısındakilerin ondan da daha
kötü politikacılar olmasıdır.
*
ABD’nin Fethullah Gülen’i Türkiye’ye vermesine karşı çıkmak
ve bunu örneğin Erdoğan’ın da mahkemeye çıkıp yargılanması koşuluna bağlamak,
şu anlama gelir: Türkiye’de insan hakları, hukuk vs. geçersizdir; ABD
mahkemeleri Fethullah Gülen’i bir darbeden suçlu olarak görse bile, bunun Türkiye’deki
mahkemelerde hakka ve hukuka uygun olarak yargılanma olasılığı yoktur.
Bu da gerçek durumdur.
Politikalar gerçek durumdan hareket etmelidir.
Elbette Gülen’in, savunduğu programın Erdoğan’dan bir farkı
yoktur. Ama Fethullah Gülen yargılanacaksa Erdoğan da yargılanmalıdır.
HDP’nin böyle (veya daha iyi düşünülmüş ama esası böyle olan)
bir duruş sergilemesi; bir politika izlemesi gerekiyor.
HDP böyle bir politika izlemediği takdirde, böyle bir duruş
sergilemediği takdirde, sonunda yine bu noktaya varacaktır ama iki seçim
arasındaki hükümete katılma yanlışında olduğu gibi artık köşeye sıkışmış olarak
ve moral bozucu yenilgilerin ardından.
15 Eylül 2016 Perşembe
8 Eylül 2016 Perşembe
Tasfiye Edilmesi Gereken Fethullah ve Fethullahçılar Değil; Bu Merkezi Bürokratik Devlet Cihazıdır
Fethullahçılara karşı
hükümetin yürüttüğü tutuklama, işten çıkarma, malları gasp etme ve diğer tüm
uygulamaların gösterdiği ve kanıtladığı bir gerçek var: maalesef Türkiye’de
demokrat yok.
Belki demokratik
özlemleri olan bireyler hatta eğilimler var ama demokratlar yok. Demokratik bir
eğilim; bir hareket, bir parti yok. HDP de dâhil, yok.
Demokrasi her şeyden
önce iki varsayımı gerektirir.
Demokrasinin birinci temel özelliği biçimsel (hukuki)
eşitliktir.
Yani dil, din, soy,
fikir, kültür ne olursa olsun devlet ve hukuk ve diğer insanlar karşısında bir
eşitlik.
Bunun ise bir tek yolu
vardır. Devletin, yani ulusun dilinin, dininin, tarihinin, kültürünün olmaması;
ulusun (veya Devletin) bunlarla veya bunlardan biriyle değil; bunlarla
tanımlanmaya karşı tanımlanması.
22 Temmuz 2016 Cuma
Şu An Yaşanan Erdoğan'ın Darbesidir. Bu Noktada Genel Olarak Derbelere veya 15 Temmuz'a Karşı Konuşmak ve Davranmak: Nesnel Olarak Bu darbeyi Dikkatlerden Kaçırmaya; Onun Bir Aracı Olmaya Yol Açar
15 Temmuz Darbe girişimine veya genel olarak darbelere karşı çıkmak; bunun için miting yapmak vs. şu an yaşanan Erdoğan'ın darbesini gözlerden gizlemek; "kuşa bak" yapmaktan başka bir anlama gelmez.
HDP açıkça ve derhal Erdoğan'ın darbeyi bahane ederek şu an gerçekleştirdiği darbesinin içinde bulunduğumuzu ifade etmeli ve bunu tüm mantık sonuçlarına götürerek öyle davranmalıdır.
Bunun bin politik güç ya da odak tarafından açıkça ifade edilmesi hayati önemdedir.
HDP bunu hala yapmadı. Derhal bunu yapmalı ve tüm halkı bu darbeye karşı direnmeye ve birlik olmaya çağırmalıdır. bu çağrının yankı bulup bulmamasının; fiili bir direnmeye yol açıp açmamasının önemi yoktur. Böyle bir tavır ve çağrı bunlara temel olur ve onların yolunu açar. HDP bunu hala yapmadı. Derhal yapmalıdır.
Hala darbe ile Kürdistan'daki savaş bağlantılarından söz edip Kürtlere o kadar kötü davranmanın ne kadar kötü olduğunu AKP'ye veya başkalarına göstermeye çalışmak politika değildir.
Politika kritik anda değişen güç konumlanışlarını ve nitelik değişikliklerini görmek ve buna uygun stratejik, taktik, örgütsel dönüşler yapabilmektir.
Şu an Erdoğan'ın bir darbe gerçekleştirdiği gerçeğini atlayan her söz ve davranış demokrasi mücadelesini zayıflatır ve yok eder; demokrasi güçlerini böler.
22. Temmuz.2016
Demir Küçükaydın
22. Temmuz.2016
Demir Küçükaydın
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)