Gezi parkı direnişine katılan arkadaşlara bir öneride
bulunmak istiyorum. Üzerine düşünelim, tartışalım, bir fikir oluşturalım ve
geniş bir destek bulursa uygulayalım diye.
Türkiye'deki özgürlük mücadelesi ileri giderken aynı zamanda
daha da gerilere gidip bugünkü keyfiliğin, anti demokratikliğin köklerine de
yönelmek zorundadır. Bu geriye bakışta herkes ve gezi parkının özgürlükçü
hareketi, ister istemez Ermeni Katliamı ve Anadolu'nun Hıristiyan haklarının
yok edilmesi ve sürülmesi gerçeğiyle karşı karşıya gelecektir.
Gezi parkı direnişi hepimizi hızla eğitmektedir. Onlarca
yılda kat edebileceğimiz yolları bir iki günde kat ediyoruz. Bunu göz önüne
alarak, bir öneri yapmak istiyorum.
Gezi parkında eskiden 1915'te katledilen Ermeniler için bir
anıt vardı. Bu anıt yıllar önce kaşla göz arasında yok edildi.
Keza bugünkü Gezi Parkı’nın olduğu yerlerde özellikle Harbiye
yönünde bir Ermeni mezarlığı vardı. (Mezarlığın ve anıtın kısa hikayesi aşağıda
ek olarak var.)
Bunu göz önüne alarak. Gezi parkını Hıran Dink Parkı olarak
adlandıralım ve oraya aynı anıtı yapamayacağımıza göre bütün sanatçı ve heykeltıraş
arkadaşlarımızın yapacakları anıtları orada sergileyip en çok beğenileni oraya
koyarak, özgürlükçü mücadelemizin tarihsel köklerini de derinle daldıralım diye
düşünüyorum.
Köklerimiz ne kadar derinlere giderse, dallarımız o kadar yükseklere
çıkar; meyvelerimiz o kadar büyük ve lezzetli olur.
Tartışılması dileğiyle.
Demir Küçükaydın
Ek: Gezi Parkı ve anıtın tarihçesi hakkında kısa bilgi:
"Taksim
Meydanından Harbiye askeri müzesine kadar uzanan, İstanbul Radyosu Binası ve
çevresini de içine alan arazi 1560-1865 yılları arası, mezarlık olarak
mülkiyetini elinde bulunduran Ermeni Cemaati tarafından kullanılmış. 1865
yılında veba salgını nedeniyle mezarlık kapatılmış. Vanlı Margos Natanyan’ın
1929 yılında yazdığı mektuba göre mezarlığın Ermenilerin mülkiyetine
geçme öyküsü şöyle: Almanlar Osmanlı Padişahı Kanuni Sultan Süleyman’ı
zehirlemek için komplo kurarlar, Kanuni’nin baş aşçısı Manuk Karaseferyan’dır,
Kanuni Sultan Süleyman, Manuk Karaseferyan’ın bilgisi dışında hiç birşey
yememektedir. Almanlar Manuk Karaseferyan’dan komplo için yardım isterler.
Manuk yardımı derhal red eder ve komployu meydana çıkararak önler,
Sultan Manuk Karaseferyan’ı ödüllendirmek ister ve Manuk Karaseferyan,
ondan İstanbul Ermenileri için bir mezarlık ister, Sultan da İstanbul’un o
zamanlar şehir dışı sayılan Elmadağ-Pangaltı semtindeki çok geniş araziyi
Ermenilere verir.
1872 yılında mezarlık
kışlaya verilmek üzere cemaatten alınmak istenir, ancak Sultan Abdülaziz
fermanı ile buna mani olur, 1926 yılında Beyoğlu Belediyesi, Tapu Genel
Müdürlüğüne baş vurarak mezarlığın kendi adına kayd edilmesini
talep eder. Ermeni kilisesi mezarlığın tapusunu ibraz ederek itiraz eder ve
mezarlığın sahipsiz ve metruk olmadığını belgelemesine rağmen, Beyoğlu
Belediyesi mezarlığa el koyar, itirazlar sonuç vermez, mahkeme mezarlığın
sahipsiz ve metruk olduğuna ve 1931 yılında mezarlığın Beyoğlu Belediyesine
geçmesine karar verir. Ermeni Patrikhanesi Yargıtaya gider ve karşı dava açar,
ancak 3 Aralık 1933 yılında Sultanahmet Adliyesi yanar ve mezarlığa ait
belgeler kül olur. Kül olan belgelerin birer kopyası Tapu’da ve
Belediye’de olmasına rağmen davaların gidişi değişmez. Mezarlığın
girişindeki “Ermeni Mezarlığı” yazısı ve “Haç” kaldırılır.
1935 yılında Vakıflar
Genel Müdürlüğü mülkiyetin kendisine ait olduğunu iddia eder ve araziye ortak
çıkar. 1939 Mezarlık tümüyle istimlak edilir arazi parsellenip satılır,
mezarlığın taşları Gezi Parkının basamak inşaatında ve
İstanbul-Eminönü meydanında kullanılır (Armaveni Miroğlu-Toplumsal Bilimler
Habercisi-Ermeni Mezarlıkları-Ermenistan Bilimsel Ulusal Akademisi 2008).
Bügün bu mezarlığın
yerinde, Koç Holding’in Divan Oteli bulunmaktadır:
İddia’ya göre, bu
mezarlık alanı içinde, 1915 de İttihatçılar tarafından katledilen ve mezar yeri
dahi bilinmeyen Ermeni aydınlarının ve şehitlerinin anısına toplu tevkifatın ve
tehcirin (Ermeni Soykırımı’nın-‘Akunq’ web sayfası yöneticileri) 4.cu
yılında 1919 tarihinde 11 Nisan Anıtı adlı bir anıt dikilmiş ve anıt 1922’ye
kadar burada kalmış, sonra efsanevi bir şekilde yok olmuş, gizemli bir biçimde
kaybolmuş."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder