Az önce, Moderator arkadaş, bizleri, Denizlerin idamı
vesilesiyle onları anmaya davet etti ve kısa bir saygı duruşuyla andık. Bu
vesileyle ben de küçük bir anımı sizlerle paylaşarak bu anmaya katkıda
bulunayım.
Deniz’le arkadaştık. Devrimci
Öğrenci Birliği’den. Son olarak İstanbul’da Taşkışla’da bir kantinde buluşmuştuk.
Yollarımız artık ayrıydı ama birbirimize sevgimiz ve saygımızda bir eksilme
yoktu. Beraberce gelecekte neler yapacaklarımızı şöyle bir konuşmak üzere şöyle
bir açıldık, kantinin kalabalığından uzaklaştık. Hiç konuşmadan uzunca bir süre
yürüdük. Konuşmadan ayrılacaktık neredeyse, çünkü biliyorduk neler
düşündüğümüzü, hissettiğimizi. Sonunda laf nasıl açıldı hatırlamıyorum ama ben
aşağı yukarı “Bu mücadele çok uzun.
Milyonlarca insanın, işçinin eylemi olmadan bir şey değiştirilemez, bir
devrimci parti olmadan bunlar örgütlenemez, ben bunun için işçi sınıfı ve parti
için mücadele edeceğim, bu uzun bir yol” anlamında bir şeyler söyledim.
Deniz de “Aslında bir yanıyla haklısın ama
bu memlekette isyan geleneği yok. Bir gelenek yaratmak gerekiyor. Ben buna
çalışacağım. Sonra revizyonistler gelir, bizim ektiklerimizin meyvesini yerler
ama bunu birilerinin yapması gerekiyor” anlamında bir şeyler söyledi. Biraz
daha sessizce yürüdükten sonra sarıldık ve ayrıldık. O dediğini yaptı. Bunu
yaparken son derece gerçekçiydi ve sahte hayallerin peşinde koşmuyordu. Bir
bakıma Can Yücel’in Mare Nostrum’undaki
imgeyle ilk yüz metreyi en önde koştu. Ben de gençlik idealime bağlı olarak,
iyi bir maratoncu olmaya çalışıyorum.