25 Mayıs 2015 Pazartesi

Kürtler Niye AK Parti’ye Oy Vermemelidir?

İran yayaları ve Ortadoğu Akdeniz havzası, birbirinden iki ayrı uygarlık alanı olarak kalmışlardır. Kürt bu iki uygarlığın kesişme noktasında; ikisi tarafından da hiçbir zaman tam olarak fetih edilememiş dağlarda,  genellikle hayvancılıkla yaşayan göçer toplulukların genel adı olmuştur.
Göçebelik, hayvancılık, dağlar demek, uygarlığa; yani yazı, para, devlet ve sınıflara bulaşmamışlık demektir. Sınıfsız, ortaklaşmacı ve dayanışmacı toplulukların yaşamaya devam etmesi demektir.
Bugün Kürtlerin “çok muhafazakâr” olarak tanınmasının temelinde bu tarihsel arka palan ve toplumsal yapı bulunmaktadır.
Örneğin şehirlerdeki Kürtlerin ezici çoğunluğu AK Parti’ye oy vermekte ve bu muhafazakârlık olarak tanımlanmaktadır. Ancak hiçbir şey göründüğü gibi değildir. İlk bakışta güneş dünyanın etrafında döner ama gerçek dünyanın güneşin etrafında döndüğüdür.

24 Mayıs 2015 Pazar

Türk Milliyetçileri Neden HDP’ye Oy Vermelidirler?

İlk bakışta, Türk milliyetçilerinin HDP’ye oy vermesinin istenmesi bir şaka gibi görülebilir. “Türk milliyetçilerinden, Kürt Milliyetçiliğinin ürünü ve savunucusu olarak bilinen bir partiye oy istemek… Bu kadar saçmalık da olmaz” diyenler çıkacaktır.
Ancak konunun üzerine düşününce kazın ayağının hiç de göründüğü gibi olmadığı görülecektir.
Önce şunu soralım. Türk milliyetçisi kime denebilir; nasıl tanımlanabilir?
Türk milliyetçisi: “Türk milletinin (ulusunun) çıkarını, refahını, zenginliğini ve gücünü her şeyden üstün tutana denir” diye tanımlanabilir.
Zaten Türk milliyetçileri de; Milliyetçi olmadığını söyleyen Türk Sosyalistleri de, hem genel olarak milliyetçiliği hem de Türk milliyetçiliğini böyle tanımlamakta anlaşırlar.

22 Mayıs 2015 Cuma

AK Partililer AK Parti’ye Niçin Oy Vermemelidir?

Bir partinin üye ve taraftarlarından üyesi ya da taraftarı oldukları partiye oy vermemelerini istemek ilk bakışta pek mantıklı görünmeyebilir, ancak aşağıdaki satırlar okunursa bunun üzerine düşünmek gereken bir öneri olduğu görülecektir. Ayrıca bu öneriyi AK Partililere yaptığımıza göre onların sağduyularına ve iyi niyetlerine bir güven olarak görülmelidir.
Tabii sözümüz, belli bir menfaat karşılığı olmadan AK Partiyi seven ve oy verenlere; yani ona oy veren ve destekleyen büyük çoğunluğa.
*
AK Partililer AK Parti'ye oy vermemelidir, çünkü AK Parti’ye verilen olar artık AK Partiye verilmemektedir, çünkü Erdoğan AK Parti’yi tasfiye etmiş bulunuyor. Eski AK Parti ile Bugünkü AK Parti aynı parti değildir.
Bir şeyin isminin aynı olması cisminin aynı olduğu anlamına gelmez. Taze bir Armut da çürük bir armut da dışarıdan farksız görünür. Ama armut içinden çürür. Aynı görünse de ikisi aynı şey değildir.

#‎Renault‬ ’da son durum: (Oku, Okut, Paylaş ve Yay)

(Yayılması dileğiyle - Tamer Doğan) ‪#‎Renault‬ ’da son durum:
Fabrika girişinde solda yer alan, kısa trabzanlı ufak bir topraklık alanda, barınak vari derme çatma kurulmuş bir alanda kalan yaklaşık 300-400 kişi var. Buradaki işçiler grev sırasında vardiya sırası onlarda olmadığı için dışarıdan destek veriyor greve, ancak fabrikanın önünde bekleyişlerini sürdürmeye devam ediyolar.
İçeride, grev sırasında vardiyada olan toplam 1400 kişi varmış. Ancak bunlardan 200 kadarı zorunlu nedenlerle bugün 8.gününe giren grevi bırakmak zorunda kalmışlar.
Fabrika’dan bir kez çıkarsan bir daha girmenin olanağı yok ve işçiler arasında yayılan “çıkarsak tazminat hakkımızı kaybederiz” bilgisi içeride aralıksız süren direnişin sirküle olmasının önünde engel. Bu yanıyla da hem psikolojik, hem de fiziksel olarak koşullar çok zor.

21 Mayıs 2015 Perşembe

İmdat Freni ve Lokomotif

Marks, 19 yüzyılın iyimserliği içinde, “devrimler tarihin lokomotifleridir” diye yazmıştı. Tarihe ilerleyen bir süreç gibi baktığınızda elbet devrimler bu ilerlemenin lokomotifleri gibi görünebilir.
Aslında Marks’ın bu sözü kendi kavrayışıyla da çelişiyordu. Çünkü ilerleme nesnel ve sosyolojik bir kavram değil; değer yüklü bir kavramdır. Tarih ilerlemez ya da gerilemez; sadece bir proses, gidiş, süreçtir.
Dünyayı bin nesneler yığını değil, bir süreçler karmaşası olarak görmenin kendi yöntemlerinin (diyalektik yöntem) özü olduğunu söyleyen bizzat Marks ve Engels’in kendileriydi.
Yani özü itibariyle, Marks’ın bu sözü, bilimsel veya sosyolojik olmaktan ziyade politik bir anlama sahipti ve kültürel olarak rahminden çıktığı Aydınlanmaya bir göbek bağı, geçmişin bir kalıntısı olarak görülebilirdi.

19 Mayıs 2015 Salı

Haziran Hareketi ve AK Parti İçinde Paralel Davranışlar

Birleşik Haziran Hareketi ve Ak parti içinde, tarihteki sınıflar mücadelesinde sık sık görülen bir davranış biçimini görüyoruz: bir yanlışı görmek ama ona karşı zamanında, o yanlış ya da tehlike henüz küçükken, enerjik ve aktif tavır alamamak, böylece bizzat kendi sonunu hazırlamak
Birleşik Haziran Hareketi içinde aslında geniş bir çoğunluk bu seçimlerde HDP’ye oy verilmesinden yana ve HDP’ye oy verecek.
Haziran Hareketi içinde olup da HDP’ye oy verecekler, bu harekete kesin bir ültimatom verip, onu tavır almaya zorlamıyorlar; tavır almadığı takdirde ayrılmaya bir türlü yanaşmıyorlar.
Bunu esas olarak iki gerekçeye dayandırıyorlar.
1)      “Biz esas Haziran Hareketi’nin CHP’ye oy verin çağrısı yapmasını engelliyoruz. Böyle bir tavır koyarsak, kalanlar CHP’ye oy verin çağrısı yaparlar” diyorlar.

18 Mayıs 2015 Pazartesi

Erdoğan’ın Diktatörlük Özlemlerine Kılıçdaroğlu Desteği

Bizler Kassandra gibi ne olursa olsun yaklaşan felaketi haber vermekle yükümlüyüz. Kaderimiz de Kassandra gibi olabilir. Bilindiği gibi Kassandra geleceği görür ama ona kimse inanmaz.
Bu seçimlerin aslında seçim görünümlü bir referandum olduğu; halkın yüzde altmışı başkanlığa karşı olmasına rağmen, yüzde kırkın oyuyla başkanlığı oturtma çabası olduğu; başkanlığa bunun savaş ve yıkım olduğu görülmüyor.
Yüzde kırkın oyuyla yüzde altmışın karşı olduğu başkanlığı oturtmak ise, HDP’nin baraj altında kalması ve ona giden oyların AKP’ye milletvekili olmasıyla mümkün.
HDP barajın altında kaldığı takdirde hem Başkanlık sistemi yerleşecek; hem de Erdoğan Başkan olacaktır.
Bu Erdoğan’ın sadece başkan olması değil; yasama, yürütme ve yargı yetkilerini eline geçirmesi demektir.
Ve bu aynı zamanda, kendisine bir şey söyleyebilecek, aynı göz hizasından konuşabilecek eski yoldaşlarının hepsini tasfiye etmesi; iktidar zehirlenmesine uğramış; kaprisli, yeteneksiz ve muhteris birinin koca devletin tüm gücünü ve kaynaklarını ele geçirmesi; bu devleti “bir şirket gibi” kar zarar hesabıyla yönetmesi demektir. Devlet aynı zamanda Erdoğan Partisiyle (O zaman artık AK Parti adı Ak Parti olarak kalsa da bir Erdoğan partisi olacaktır.) iç içe geçmiş parti ve devlet ayrımı da ortadan kalkmış olacaktır.
Diğer yapısal zincirleme sonuçları tek tek sıralmaya gerek yok.
Bunun nasıl bir felaket olduğu hala anlaşılmıyor.
Erdoğan aslında bugüne kadar ki politik hayatında nereye el attıysa başarısız olmuş bir politikacıdır. Bugün tasfiye ettiklerinin ve edeceklerinin mirasına oturmuştur ve onu tüketmektedir.
Ekonomi ve dış politikada Erdoğan’ın hanesine yazılmış başarıların hiç biri Erdoğan’ın başarısı değildir. Erdoğan başkalarının başarılarının rantını yiyen bir rantiyedir.
Ekonomi Politikası, Derviş’in çizdiği politika ve ekonominin başında olup da bugün bile Erdoğan’a “kızım sana söylüyorum gelinim sen anla” diye eleştirenlerdir.
Dış politikadaki başarılı gibi göründüğü dönemin ise (Avrupa Birliği ile iyi ilişkiler, Kıbrıs, Ermenistan vs.) bütün açılımlarının Gül’ün çizgisi olduğu ortaya çıkmıştır.
Eğer Erdoğan’a atfedilecek bir tek başarı var ise bu da “Barış Süreci”dir ki bu da yuna, Erdoğan’ın başkanlık hayalini geçekleştirmek için taktik bir hamleden başka bir anlam taşımamaktadır. Erdoğan Başkan olduğu gün, bu taktiğe de ihtiyacı kalmayacak ve Savaş da başlayacaktır.
Bu koşullarda Erdoğan’ın başkanlığını, AK Partili ve CHP’lilerin binlerce yılda birikmiş sezgileri engelleyebilecektir.
AK Partililerden bunca yolsuzluk, kendini beğenmişlik, lüks, gerginlik politikası; maceracı dış politikalar ile aralarına bir mesafe koymak isteyenler; bu günaha ortak olmak istemeyenler; girilen yolun yol olmadığını görenler; ya MHP’ye oy vererek; ya oy vermeye gitmeyerek; ya da doğrudan HDP’ye oy vererek Erdoğan’ın başkanlığına hayır diyecek olanlar bu gidişi durduranlar olabilecektir.
CHP’lilerden de Erdoğan’ın başkanlığına ve bu gidişe dur demenin önemini ve bunu sağlamanın tek yolunun HDP’ye oy vermek olduğunu görenler. Bu nedenle doğrudan HDP’ye oy verenler veya Çocukları veya eşiyle CHP ve HDP arasında oyları dağıtarak, bir yandan CHP’ye oy verirken, CHP’ye verilen oyun başkanlığı engellemeye yetmediği için, "Başkanlığa hayır"ını HDP’ye de oy verilmesini sağlayanlar olacaktır.
Şimdi bu ortamda, böylesine kritik bir noktada, Kılıçdaroğlu,
Ama barajı aşabilsin diye HDP’ye oy verecek CHP’liler var... Kimileri “Bu seçimde HDP’nin bana ihtiyacı var” diye düşünüyor.” Sorusuna:
Onlar CHP’ye oy vermeyi sürdürsünler. Biz yardım kuruluşu Kızılay değiliz, partilerine sahip çıksınlar!” diyorsa bu açıkça Erdoğan’ın başkanlığını desteklemek demektir. Kendisi ne söylerse söylesin bakanlığa ilişkin olarak; yaptığının nesnel sonucu budur.
Böyle bir soruya karşı Kılıçdaroğlu’nun demesi gereken, “Bunun anlaşılmayacak bir yanı oktur. HDP’nin baraj altında kalması ülkenin felaketi ve Erdoğan’ın başkanlığı demektir Halkımız elbet sağduyusuyla bu başkanlığı nasıl engellerim diye düşünmekte; bizlerin alacağı oyların yetmeyeceğini görmektedir. Bu oylar aslında CHP’nin demokratik hedeflerine verilmiş oylardır” gibi bir şeyler söyleyebilir; böylece Erdoğan’a karşı direnişin önemini ve seçimlerin referandum özelliğini dile getirebilir; CHP’lilere Erdoğan’ın başkanlık hayallerine dur deme kanısında cesaret verebilir, yol gösterici olabilirdi.
Ama Kılıçdaroğlu, önünü görmeyen bir bürokrat ya da taşra politikacısından daha fazla bir şey olmadığını göstermiş olmaktadır.
Aslında bu kritik durumda tek umut, bu halkın derinliklerinde kalmış; ama büyük bir hızla da aşınan binlerce yıldan beri birikmiş; ağulardan süzülmüş sezgileridir.
Bu sezgilerle CHP’liler eşleri, çocuklarıyla Erdoğan’ın diktatörlüğüne hayır demek için HDP’ye oy vermek üzere iş bölümü yapacaklar; CHP’nin hiçbir şansı olmadığı yerlerde oylarını HDP’ye vereceklerdir.
Bu sezgilerle AK Partililer Erdoğan’ın diktatörlüğüne alet olmamak için ya seçim sandığını gitmeye vicdanları el vermeyecek; ya MHP’ye veya CHP’ye oy verecekler; ya da doğrudan HDP’ye oy vererek buna direneceklerdir.
Ve 7 Haziran son fırsattır. Oylarla Erdoğan Partisiyle Devletin ayrımının kalmadığı; yürütme, Yasama ve Yargı’nın Erdoğan’ın elinde toplandığı bir derin yapısal değişimi; savaşa ve iç savaşı engellemek için son fırsattır. Diktatörlükten önceki son çıkıştır
Demir Küçükaydın

18 Mayıs 2015 Pazartesi

16 Mayıs 2015 Cumartesi

Blues Boy, B. B. King’in Anısına

Başlangıçta söz vardı.
Blues siyah çiftçinin sözüdür. Bugünkü neredeyse sırf sözden ibaret Rap ve Hip Hop’un bile kökleri Blues’dadır. B. B. King, bir Blues Şarkıcısıydı.
Başlangıçta hareket vardı.
Blues’un ritmi, pamuk toplayan kölelerin emek üretkenliğini arttırmak için izin verilen ritme, ırk ayrımcılığına uğrayan siyah köylünün hüznünü ve dışa vurulamayan hıncını katışıdır.
Tam inmek üzere olan bir yumruk gibi gelir ve aniden yavaşlar, bir darbe değil, hüzünlü bir dokunuş olarak kalır enerjisini içinde saklar; sonra tekrar dolar. Blues hüzündür, Blues7un ritmi, hüznün ritmidir.
Başlangıçta Blues vardı.
Caz, Rock & Roll, Rock, Funk, Soul, R&B, Rap, Hip Hop, hepsinin kökeninde Blues vardır.
Irk ayrımcılığına uğrayan siyah tarım işçileri ve köylülerin geçirdiği evrim bir bakıma Blues’un metamorfozları gibi de okunabilir. B. B. King bu evrimi yaşayan ve yansıtan bir anıt gibiydi.

15 Mayıs 2015 Cuma

Sosyalistler Niçin HDP’ye Oy Vermeli?

Demokrasi demek insanların “biçimsel eşitliği” (Lenin) demektir.
Tüm yeryüzündeki insanların biçimsel, yani hukuki hakları bakımından eşit olduğunu kabul etmeden; bunun için mücadele etmeden ve bunu en baş mücadele hedefi olarak koymadan demokrat olunamaz.
Tüm yeryüzündeki insanlar biçimsel bir eşitliğe (yani insanların dili, dini, soyu, sopu, rengi, cinsi, tercihi, siyasi, felsefi vs. görüşü ne olursa olsun eşit haklara sahip olması) ise ancak sınırların ve ulusal devletlerin olmadığı bir dünyada, bir dünya cumhuriyetinin eşit haklı yurttaşları olarak ulaşabilirler.
Bugün yeryüzündeki sistem, insanları değil, ulusları eşit olarak kabul eder. Herhangi bir devletin veya ulusun vatandaşı diğer ulusun ya da devletin topraklarına bile giremez ve oraya bir turist gibi girse bile o devletin veya ulusun vatandaşlarının hiçbir hakkına sahip olamaz.

13 Mayıs 2015 Çarşamba

“HDP’ye oy ver, diktatörü durdur, barışı sürdür Girişimi”yle Söyleşi

HDP’ye oy ver girişimi nereden aklınıza geldi hangi maksatla böyle bir girişim başlattınız. Bundan neyi murat ediyorsunuz?
Gezi sürecinde, HDK-HDP sürecinde kimi çabalarım oldu. HDK- HDP’ye önerdiğim program vardı, bu program ve çalışmalarım bir yankı buldu ve bunun üzerine üzerimde  şöyle bir baskı oluştu: ‘bir şeyler yapalım’. Ben de mail üzerinden Radikal Demokrasi isimli e-mail grubu kurdum ve insanları çağırdım. O programı okumayan, Gezi dolayısıyla biraz radikalleşmiş, politize olmuş insanlar da geldi. Bu bir yıl sürdü. Fakat önerdiğim programın bir alternatifi olmayınca tartışmalar rolantiye girdi. Sonradan katılanları ve programı bilmemiş ve kabul etmemişleri de çiğnemek istemiyorduk.