22 Şubat 2015 Pazar

Meclis'teki Vekilleri Destekleyelim ve Meydanlarda Oturma Grevleri Yaparak Meclis'teki Darbeye Karşı Halkın Direnme Hakkını Kullanalım

Şu an saat 03.08.
Bir kaç saatten beri Türkiye'de çok önemli gelişmeler yaşanmaya başladı.
1) Mecliste başta HDP milletvekilleri olmak üzere muhalefet güvenlik yasası denen polis devleti yasasına direniyor, oturma grevi yapıyorlar ve sloganlar atıyorlar. KESK de çağrı yaptı. Vekilleri yalnız bırakmayıp Türkiye'nin her yerinde oturma ve protesto gösterileri yapılmalı.
2) Kobani'de. Gelen haberlerden çıkarabildiğimiz kadarıyla Türk devletinin ordu birlikleri YPG ile anlaşarak ve YPG'nin kontrolü ve desteğinde Süleyman Şah Türbesine doğru harekete geçmiş durumda. Bir askerin öldüğü haberi aşağı yukarı kesinleşmiş bulunuyor. Aynı saatlerde ve yerde YPG ile IŞİD arasında çok sert çatışmaların olduğu; Diyarbakır'dan sürekli uçakların havalandığı bilgisi var.
Bu durumda yarın herkes en yakınındakilere haber verip meydanlara yığılmalı ve oturma eylemine başlamalı.
Şu an hiç bir zaman olamayacak istisnai bir korelasyon oluşmuş durumda. MHP ve CHP meclisteki direnişinde HDP'nin yanında yer alıyorlar. Türk ordusu, YPG'nin izni ve desteği ile IŞİD tarafından kuşatılmış askerlerini kurtarmaya gidiyor.
Eğer Gezi'de olduğu gibi geniş kitleler sokaklara çıkarsa, Türkiye'de gerçek bir devrimci durum oluşabilir.
O olmasa bile en azından bu yasanın geçmesi engellenir ve aynı zamanda Erdoğan ilk yenilgisini tadabilir. Bu bütün politik atmosferi kökünden değiştirir.
Artık yüzde onu aşmak bile eskimiş ve küçük hedefler haline gelir.
22. Şubat 2015 - 03.21

20 Şubat 2015 Cuma

Gezi’nin Ruhu, Nuh Köklü’nün Öldürülmesi ve Programsızlık

Ne Köklü, ne Özgecan ne de diğer cinayetlerin ardındaki gerçek ilişkiler, temeldeki nedenler üzerinde hiç durulmuyor. Hukuk zaten tanımı ve doğası gereği nedenlerle ilgilenmez; nasıllara bakar. Medya’dan bunu beklemek, ölü gözünden yaş beklemektir. Medyanın işi ön önemliyi en önemsiz; en önemsizi en önemli göstermektir.
Örneğin Özgecan Cinayeti’ni yapanların davranışlarının, ardındaki ilişkilerin hiçbir incelemesi yok. Ama ciddi bir inceleme’de Türkiye’deki devletin yapısına ve nasıl çalıştığına ilişkin tüm pislikleri ortaya çıkaracaktır. Örneğin Özgecan’ın katilleri, Devletin Faşistlere desteği, Kürdistan’daki Savaş vs. bağlantılarını hiç araştıran yok. Araştırılma muhakkak bu bağlantılar ortaya çıkar. Hiç şaşmaz. Bunun ipuçlarını, bu konularla hiç ilgisizmiş gibi görünen Köklü cinayetinde görelim.

18 Şubat 2015 Çarşamba

Nuh Köklü’nün Öldürülmesi = HDP’li Kadın Vekillere Saldırı = Özgecan Cinayeti

“Yeldeğirmeni Dayanışması'ndan dostlarıyla Yeldeğirmeni'nde bir kafe açmak istiyordu Nuh, ben de orada yemek yapacaktım, birlikte mutluluk yaratacaktık, başka türlü bir şey yaratacaktık...
Eski "askı" sistemini getirecektik kafemize... Yemek yiyenler bir de "askı"ya para bırakacaklardı parası olmayanlar da yemek yiyebilsinler diye... Mekân olarak bizim de "askı"larımız olacaktı... Kobane için, sokak çocukları için, şiddet mağduru kadınlar için...
Rüyalarımız vardı...
Sevdiği bir kadın vardı, onu çok seven... Canım arkadaşım bir kadın...
Kartopu oynarken öldürüldü, kartopu oynarken o güzel kalbinden bıçaklandı...
Ölürken son sözü: "Ne olur bu bir rüya olsun.." olmuş Nuh un...
Ne olur bu bir rüya olsun...
İçim parçalanıyor...
Arkadaşı R. Mine’nin Facebook Paylaşımı’ndan

15 Şubat 2015 Pazar

16 Yıl Önce Bugün Öcalan Kaçırılmıştı

16 Yıl Önce bugün Öcalan Kaçırılmıştı ve herkes Öcalan’ın ve Kürt hareketinin bittiğinden söz ediyor; ondan uzak duruyordu. Bugün ise gelinen yer ortada. Biz ise o zamanlar günü gününe, hatta saati saatine yazdıklarımızda bugün olacakları öngörüyorduk.
Öcalan’ın kaçırılışının veya “Komplo”nun bu yılında o zaman yazdıklarımızdan yaptığımız bir derlemeyi tekrar yayınlıyoruz.
Aşağıda ilk yayınlamamızın sunuşunu ve Öcalan’ın kaçırıldığı saatlerde yazdığılız yazıyı bir fikir vermek üzere koyuyoruz.
Kitabın tamamını ücretsiz olarak aşağıdaki köprüden EPUB, MOBİ, PDF formatlarıyla indirebilirsiniz. Bilgisayarınızda, tabletinizde veya e-kitap okuyucunuzda okuyabilirsiniz.
https://yadi.sk/d/k3PlQbfhegUQX

13 Şubat 2015 Cuma

Seçimler ve HDP

(Son yazıyı 10 Ocak’ta yazmışız. Bugün 13 Şubat. Bir ayı aşkın bir süre geçmiş. Aslında artık günlük politik gelişmeler üzerine yorumlardan ziyade uzun vadeli, kalıcı bazı kitap çalışmalarına girmeyi planlıyordum. Ama öyle görülüyor ki en azından Haziran’daki seçimlere kadar bu mümkün olmayacak. En çok tartışılan ve konuşulan konudan başlayalım.)
Yüzde 9,8 aldıktan sonra HDP’nin parti olarak girmemesi, kendini inkâr olurdu.
Ayrıca Özgürlük Hareketi hedeflerini Tüm Ortadoğu’daki gelişmelere göre belirleme durumundadır. Türkiye’deki gelişmeleri de Ortadoğu bağlamında almak durumundadır. Bu hareket stratejisini ufku AKP’yi engellemekten öte bir şey görmeyenlerin perspektifiyle strateji ve taktiklerini belirleyemez ve belirlememelidir.
Parti olarak katılma Kürt Özgürlük Hareketine öncelikle, kendi rezervlerini harekete geçirme olanağını sunar ve bunun gerekliliğini dayatır.

Mısır Devrimi Yazıları (Uzaktan Yorumlar)



(Kitap PDF, EPUB ve MOBI formatlarında şuradan indirilebilir: https://yadi.sk/d/xzcGWDAEeeA5D )


Sunuş

 Mısır’da tahrir alanında ayaklanma başladığında El Cezire’nin Tahrir (Kurtuluş) alanını gösteren internet yayını üzerinden ve yayınlardan izlemeye çalışarak, kimi zaman saaati ve dakikasıyla izlediklerimizi yorumlamaya çalıştık. Elbette bu yazılar olaşların gelişimi üzerinde bir etkide bulunamazdı, ama bir devrimci olarak çok sınırlı verilerle bile olayların akışını anlamlandırabilmenin, değerlendirebilmenin ve öngörülerde bulunup bir diriş geliştirebilmenin örneklerini sunmaya çalıştık. Bir tür deney gibiydiler.
Yazılar aşağıda, okununca çok kısıtlı bilgiye ve neredeyse dakkası dakikasına yorumlar yapmamıza rağmen çok büyük bir yanılgı yoktur. Aksine olayların alacağı biçim önceden görülmüştür. Ordu’nun en azından tarafsızlığı ile devrime biraz ebelik yapar gibi olmasının, ilerde bu devrimin en büyük zaafı olacağını öngörmüştük.
Diğer yandan Müslüman (Alandan gelen Allahu ekber sesleri) ve Mısır milliyetçisi (Mısır Bayrakları) niteliğinin onun en büyük zaafı olduğu da öngörülüyordu.

10 Ocak 2015 Cumartesi

Arianne İpliği

Şu olaylar mahşerinde yol bulmak, Minotaur’un yaşadığı mağaradan çıkmaktan daha zor değildir.
Sadece biraz hafıza tazelemek yeter.
Alfabeden başlayalım.
1)      İnsanların varlıklarını düşünceleri değil; düşüncelerini varlıkları belirler.” Bunu daha açık, net ve günümüz olaylarını anlamaya daha uygun olarak şöyle formüle edebiliriz: toplumda durumu ve çıkarları farklı insan grupları vardır. Bunların düşünce ve davranışlarını her şeyden önce bu konum ve çıkarlar belirler.
2)      Eğer insan çıkarlarına aykırı olursa matematik aksiyomlar bile tartışma konusu olur.” Yani insanların şu veya bu “ideoloji” veya “dinden” veya “bilimden” olması,  konum ve çıkarını, o ideoloji, bilim, din vs. içinde artiküle etmeyi, gerekçelendirmeyi, rasyonel ve ahlaki göstermeyi, savunmayı ve bunun için bir sistem kurmayı engellemez.

8 Ocak 2015 Perşembe

Paris, Kobane, İstanbul

Paris, gelişmiş zengin ülkelerdir, Avrupa’dır, Amerika’dır.
Kobane, Kürt Özgürlük Hareketidir ve Ortadoğu’dur.
İstanbul, Türkiye’nin gizli başkenti; ekonomi ve kültürün merkezi, ama her şeyden önce Ortadoğu’daki en büyük ve yoğun işçi sınıfının bulunduğu şehirdir.
Ve şehirler modern toplumun sinir merkezleri, düğümleridir.
Nasıl bir ülkeye piyade girmeden o ülke ele geçirilmiş sayılmazsa; kırlara ve dağlara egemen olmak yetmez; büyük şehirler feth edilmediği sürece zafer kazanılmış olamaz. Büyük şehre girmek, hatta onu ele geçirmek bile onu feth etmek değildir. Şehirler kendilerini feth edenleri feth ederler. Osmanlı ya da Fatih İstanbul’u değil; İstanbul Osmanlı’yı ya da Fatih’i feth etti. Bir tarihte Amerika’ya karşı zafer kazanan Vietkong ve Kuzey Vietnam’ın Saygon’u aslında hiçbir zaman feth edemediğini okumuştum. Sonunda Saygon Vietnam’ı feth etti.

7 Ocak 2015 Çarşamba

1985’te Avrupa’da Çıkan Ne Yapmalı Dergisinin Birinci Sayısında Çıkan Yazılar

1984 yılında Avrupa’da sürgün yaşamına başaldığımazda oradaki Türkiyeli göçmen işçilere yönelik çalışmalarımız olmuştu. Bu çerçevede üç sayı çıkabilen Ne Yapmalı adlı bir dergi çıkarmış ve bu derginin telif yazılarının neredeyse hepsini, değişik imzalarla yazmıştık.
Aradan neredeyse otuz yıl geçti. Bu yazılar hem sosyalist hareketin Avrupa’daki tarihine ilişkin bir belgedirler; hem de bizim entelektüel evrimimizin bir noktasını işaretlerler. Ama aynı zamanda okunduğunda görüleceği gibi, temelde yanlış değildirler ve hala belli bir güncelliği içerirler.
Bu birinci sayıdaki yazılarımızın başlıkları şunlardır:
·         Çıkarken
·         Enternasyonalizm Nedir?
Aşağıda bu yazılar yer alıyor. Bu yazılarımızın yer aldığı Ne Yapmalı’nın birinci sayısı hem PDF hem de EPUB formatıyla şu adresten indirilebilir: https://yadi.sk/d/jAa64uHhdpTE3
Bu sayıda ayrıca Ernest Mandel ve Daniel Ben Said’in Ernst Bloch’un “Umut İlkesi” kitabı bağlamında çok önemli iki yazısı da bulunmaktadır. Bu yazılar eklerden veya indirilen dosyalardan okunabilir.
Demir Küçükaydın
07 Ocak 2015 Çarşamba

30 Aralık 2014 Salı

Geleceği Geçmişten, Geçmişi Gelecekten Kurtarmak!.. (2000’li Yıllar İçin bir Manifesto)

(Aşağıdaki denemeyi, 2000 yılı arifesinde Lettre International adlı derginin binyıl sonu dolayısıyla tertiplediği “Geleceği geçmişten Kurtarmak? Geçmişi gelecekten kurtarmak?” başlıklı deneme yarışmasını vesile ederek, 150 yıl önce yazılmış Komünist Manifesto’ya bir gönderme olarak veya onu güncelleştirme niyetiyle yazmıştık. Daha sonra bu yazıyı “Denemeler” kitabına da almış ve onun başlığı olarak kullanmıştık. Aradan epey zaman geçti, yazıyı yazdığımızda çocuk olanlar şimdi ergin insanlar oldu ve kitap da artık bulunmuyor. Yılsonu vesilesiyle bu “Manifesto”yu bir kez daha yayınlıyoruz. 2014.12.30)

Evreni sayılar mı yönetiyor yoksa? Bugünkü modern – batı uygarlığının benimsediği takvime göre ikinci bin yılın bitişi, sanki ilahi bir sağduyunun kentleri nehirlerin ortasından geçirmesi gibi, tam da bir tarihsel dönemin bitişine denk geliyor. İnsanlık tarihinde eşi benzeri olmamış bir kırılma çizgisi, bir fay, aynı zamanda, tarihin bütünü göz önüne alındığında pek önemli olmayan on yıllık bir hata payıyla, şiddet ve acıyla dolu yirminci yüzyılın ve ikinci bin yılın bitişiyle çakışıyor.