“Yeldeğirmeni Dayanışması'ndan dostlarıyla
Yeldeğirmeni'nde bir kafe açmak istiyordu Nuh, ben de orada yemek yapacaktım,
birlikte mutluluk yaratacaktık, başka türlü bir şey yaratacaktık...
Eski "askı" sistemini getirecektik
kafemize... Yemek yiyenler bir de "askı"ya para bırakacaklardı parası
olmayanlar da yemek yiyebilsinler diye... Mekân olarak bizim de
"askı"larımız olacaktı... Kobane için, sokak çocukları için, şiddet
mağduru kadınlar için...
Rüyalarımız vardı...
Sevdiği bir kadın vardı, onu çok seven...
Canım arkadaşım bir kadın...
Kartopu oynarken öldürüldü, kartopu oynarken
o güzel kalbinden bıçaklandı...
Ölürken son sözü: "Ne olur bu bir rüya
olsun.." olmuş Nuh un...
Ne olur bu bir rüya olsun...
İçim parçalanıyor...
Arkadaşı R. Mine’nin Facebook Paylaşımı’ndan
Özgecan’ın
başına gelenler hergün, her an herkesin başına gelebilir. Hergün, her an,
herkesi “teğet geçiyor”. Yeldeğirmeninde dün akşam kartopu oynayan Nuh Köklü’nün
öldürülmesi; aynı saatlerde Meclis’te faşit yasayı çıkarmak için vekillere
keyfice söz vermeyen ve bunu protesto eden HDP’li kadın vekillerine saldırı ve saldıranları
engellemek isteyen Ertuğrul Kürkçü’nün başına inen çekiç. “Esnaf, gerektiğinde hakimdir,
polistir, askerdir” diyen bir Erdoğan. Meclis’e getirilen faşit güvenlik
yasası. Yasaya direnen vekillere şiddet. Kadıköy’de “Hocalı Katliamı” protestosu
diye Ergenekon’un tekrar piyasaya çıkarılması.
Manzara
hiç değişmez. En temelde bu baskıcı, militer, keyfi, her şeyi kontrol altına
alıp halkı bir çıplak et gibi örgütsüz bırakan; en küçük örgütlenme çabasını
daha doğarken boğan; binlerce yıllık, firavunlar, nemrutlar çağından gelen ama
en modern teknolojinin cihazlarıyla örgütlenmiş devlet.
Geçmişin
kamburu olan bu devlete, yine tam da bu devlet nedeniyle örgütsüz bırakıldığı
için direnemeyen ezilenlerin kendini savunma olanaklarından bile yoksun olduğu için
en küçük bir sınırlaması bile bulunmayan
bir kapitalizm kamburu binmiş.
Bu
devlet ve kapitalizm çifte kamburu altında, ne modern demokrasinin modern
sınıflar mücadelesiyle elde edilmiş demokratik yurttaşlık hakları; ne de eski
çağın firavun ve nemrutlarına karşı onların egemenliğini sınırlamaya yönelik,
senden büyük Allah var diyen; insanlar arası ilişkileri düzenleyen eski çağın
dinleri, tarikatleri kadar bile savunma mekanizması olmayan bir nüfus.
Bu
geleneklerinin en küçük kalıntılarını bile her gün medyasıyla, okuluyla sürekli
bir bombardıman altında yok edilişi
Bütün
bunlmara ek olarak, kendisinden hiçbir hak ve hukukun çıkarılamayacağı, ırkçı
ve fetihçi bir Türklük ve en gerici İslam yorumlarıyla desteklenmiş bir eğitim
sistemi ve medya.
Ve
nihayet Özel savaş aracılığıyla bu derisi yüzülmüş bir et gibi kalmış halktan
devşirilmiş, hepsi birer profesyonel katile dönüştürülmüş; devletin kendilerini
koruyacağından emin her yere sızmış,
kanın tadını almış bir katiller yığını. Bunlardan kadro bulunanlara
Polis, kadro bulunamazsa koruma, sivil emniyet görevlisi, kapıcı, o da olmazsa
bir hatta bir minibus, veya göz yumularak bir işyeri, bir dükkan, bir işportacı
tezgahı vs.
Bundan
sonrası kendiliğinden gelir.
Bu
kara delik çekirdeği tüm toplumu, kendi ağırlığı altında kendine benzetir,
yutar, boğar. En aydını, en entelektüeli bile ufunetin kokusuna alışıp o kokuyu
almayan tabakhane işçisine döner.
Bu
kara delik en küçük bir ışığın bile çıkmasına izin vermez.
Kartopu
oynayan gençlerin neşesi ve sevinçleri bile onun için bir tehlikedir; bu
egemenliğe karşı bir suikasttır.
Resimlerde canlı renklere bile tahammülü yoktur.
Ve
de ceza suçun cinsindendir. Kürdistan’da yürütülmüş özel savaşın tüm pislikleri
şimdi Mersin’de, İstanbul’da ortaya çıkıyor. Kürdistan’daki savaş karşısında
susan Batı ve Türkler o yılanın şimdi kendi ayaklarına dolandıklarını
görüyorlar.
Bu
askerci, bürokratik, keyfi, militer, kırtasiyeci devlet mekanizması parça parça
edilmeden; tamamen yurttaşların kuntrolünde; özgürlükleri ve hakları savunmaya
yönelik bir cihaz kurulmadan en küçük bir değişme olması söz konusu değildir.
Mini etekle protestolar, kendimi suçluyorum demeler veya kapitalizmi veya AKP
iktidarını suçlamalar vs. hepsi havanda su dövmektir. Bu devlet parçalanmadan;
bu kanser tümörü yok edilmeden hiçbir şey değişmez. Değişeceğini sananlar sahte
hayaller yayarak o kansere hizmet ederler.
Söyleyecek
söz kalmıyor.
Nuh
Köklü’nün öldürülmesi üzerine, Yeldeğirmeni’nden arkadaşları, arkadaşlarımız Tamer
Doğan ve Rabia Mine’nin yazdıklarına ne eklenebilir ki?
18
Şubat 2015 Çarşamba
Demir
Küçükaydın
Tamer Doğan’ın olayı anlatan paylaşımı:
Yoldaşımızı, canımızı, can arkadaşımızı, Nuh Köklü’yü yitirdik…
Yeldeğirmeni
Dayanışması ve Forza Yeldeğirmeni’nden arkadaşımız Nuh Köklü’yü psikopat bir
esnaf gözümüzün önünde katletti.
Altıyol
Boğa’da saat 20:00’da “İç Güvenlik Paketi”ne karşı #direnözgürlük nöbeti
tuttuktan sonra mahallemize dönerken kar topu oynamaya başladık. Karakolhane
Caddesi’ne geldiğimizde camına sadece bir kar topu isabet eden Aktar
dükkanından çıkan KATİL küfürlü bir şekilde, camının kırılma ihtimali üzerine
bağırmaya başladı.
Sakinleştirme
çabamıza rağmen üslubunu değiştirmeyen KATİL “silahı getirir hepinizi
öldürürüm, raporum var ertesi gün de elimi kolumu sallar çıkarım” diyerek
dükkana koştu ve elinde bir beyzbol sopasıyla dışarı çıktı. Sopayı savurduğu
anda elinden alıp olayı kapatmak için ısrar etmemize rağmen tekrar içeri koşup
elinde ekmek bıçağıyla çıkan KATİL önce kendisini engellemeye çalışan kadın
arkadaşımıza bıçağı savurdu ve şans eseri bıçak omzunun üstünden geçti. Onu
itip erkek arkadaşımıza ulaşan KATİL bıçağı ile montunu kesti ancak
yaralayamadı. Ardından karşı kaldırımda kalan başka arkadaşa yönelen KATİL çöp
konteynırının arkasına onu sıkıştırıp itince NUH yardıma koştu ve KATİLE
müdahale etti ve kayıp düştü. O esnada NUH’a dönüp doğrudan göğsüne saplayan
KATİL ayağa kalkarak bıçağı önüne gelene savurmaya devam etti.
On
onbeş adım atan NUH yere yığıldı ve sağlıkçı arkadaşımız tampon yapmaya
başladı. Bu esnada psikopat halen “bana bir şey olmaz yarın çıkarım” diye
bağırıyordu.
Arkadaşlarımız
Nuh’u taksi ile hastaneye götürdüler. Bütün bu olanlara ve toplanan yaklaşık
150 kişinin kınamalarına rağmen küfürlerine, kadın arkadaşlara tacizlerine
devam eden KATİL dükkana girip bıçağı ve ellerini yıkadıktan sonra telefonda
sırıtarak biriyle konuşmaya başladı. Dışarı çıkıp önüne gelene küfür etmeye
devam edince mahalleli psikopata müdahale etti ve bu esnada yere düşerken
dükkanın kapısındaki camı kırıldı. Bunu açıklama nedenimiz, haberlerde sanki
kartopu camı kırmış gibi takdim edilmesidir.
Gezi
Direnişinden beri omuz omuza olduğumuz hayat dolu bir yoldaşımızı kaybetmenin
hüznü ve öfkesiyle yazıyoruz bu satırları...
Bu
bir nefret cinayetidir!
Neşe
içinde kartopu oynayan, kadınlı-erkekli bir gruba duyulan nefretin sonucuydu bu
olay.
Esnafa
polislik yetkisi veren iktidarın yarattığı bir ölümdü… Tahammülsüz, psikopat
bir toplumda bir Devrimcinin bu kadar kolay ölmesini hazmedemiyoruz. Bu kadar
kolay olmamalı!
O
kadar canımız yanıyor ki anlatamayız…
Bu
akşam saat 19:00’da NUH yoldaşın katledildiği Karakolhane Caddesi’nin girişinde
karanfillerle anma yapacağız. Bizi bu zor günümüzde ne olur yalnız bırakmayın…
*
Rabia Mine’nin Paylaşımı
DOSTUMUZ, ARKADAŞIMIZ, YOLDAŞIMIZ, YELDEĞİRMENİ DAYANIŞMASI AKTİVİSTİ,
GAZETECİ - YAZAR NUH KÖKLÜ KATLEDİLDİ!
Çok ölüm gördük biz
Çocuk cinayetleri..
Kadın cinayetleri..
Töre cinayetleri
Etnik cinayetler
Eylemlerde polisçe işlenen cinayetler
Toplu katliamlar...
Toplu katliamdan beter iş kazaları...
Hepsi birbirinden korkunçtu; kalbimizde bıçak yarası gibi
taşıyoruz hepsini...
Ama kartopu oynarken öldürülmek yaa... Kartopu oynarken
öldürülmek...
Hem de içgüvenlik paketine karşı tuttuğu nöbetten dönerken,
eylem arkadaşları ve sevdiği kadınla birlikte kalbinde bir çocuk neşesiyle
kartopu oynarken öldürülmek!
Ölümün, mahallesinde daha aynı sabah alışveriş yaptığı içi
kin dolu bir esnafın eliyle gelmesi..
Neş'eden, mutluluktan, kızlı erkekli gördüğü her topluluktan
nefret eden, kartopundan bile nefret eden, kokuşmuş dükkânının üç kuruşluk
camının "kırılma ihtimalini", çok sevilen bir adamın hayatından çok
daha kıymetli bulan bir canavarın eliyle gelmesi ölümün...
İnanılmaz bir güvenle bas bas bağırarak "46'lık olduğu
için kendisine hiçbir şey olmayacağını" ilan eden ve cinayetinden sonra
güle oynaya "ilgili yerlere" telefon eden arsız, hayasız bir alçağın
eliyle gelmesi...
Cumhurbaşkanından aldığı yetkiye dayanarak, rahman ve rahim
olan yaradanına sğınarak, polis abilerinin amcalarının tam gaz verecekleri
desteğe ve polis devletinin yalan olmuş yargısının vermeyeceği cezaya güvenerek
bıçağa sarılan bir yobazın eliyle gelmesi...
Başka bir arkadaşını korumak için üzerine kapandığında,
yerdeyken ve hiçbir şekilde kendini savunma şansı ya da silahı yokken, direkt
ve tereddütsüz bir şekilde kalbine saplanan bir bıçak darbesiyle gelmesi...
Eylemden dönerken, kalbi o gün de insan olma adına bir şey
yapmanın huzuru ile dolu, dostlarıyla ve sevgilisiyle neşe içinde kartopu
oynarken gelmesi...
Böylesine uzak gözüktüğü anda bir anda, hiç ama hiç ama hiç
nedensiz gelmesi...
Ölürken: "Ne olur bu bir rüya olsun..." demiş Nuh
Ama, rüya bile olamayacak kadar uzak olduğu bir anda gerçek
olmuş ölüm...
Ve Nuh Köklü, birkaç saatlik yaşam mücadelesinden sonra
ölmüş...
Ne çok acımıştır canı... Özgecan gibi...
Keşke bir rüya olsaydı....
Bu akşam, katledildiği yer olan Yeldeğirmeni, Karakolhane
Caddesi'nin Halitağa Caddesi'nden girişinde, Saat: 19:00'da karanfillerle anma
yapılacak...
"Bizi bu zor günümüzde ne olur yalnız
bırakmayın!.." demiş Yeldeğirmeni Dayanışması
Orada olacağız.
Ne çok ağladık, ne çok ağlatıldık! Niye ki?
Bu katil de çok dindardı... Tanrısı çok büyüktü... Dini çok
büyüktü... Ne zaman top karabiber almaya gitsem, namaz kılarken bulurdum...
O her dakika rahman ve rahim olmasıyla övündükleri tanrıları
bu kadar mı kötüymüş?
Durmadan kötülük mü fısıldamış kulaklarına da bu kadar
kıyıcı olmuşlar?
Niye ki?.. Bu kadar keder, bu kadar nedensiz acı niye ki.?..
Çok güzel bir insandı Nuh Köklü!..
Keşke kanın yerde kalmayacak diyebilseydim sevgili dostum,
ama diyemiyorum ve en çok da bu koyuyor... Umarım daha iyi bir yerdesindir.
rabia mine
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder