Akıllı telefonlarla kolayca dinlenebilmesi için ilk elde videoları sadece ses dosyası olarak yükleyeceğim. Ayrıca bu ses dosyaları isteyen tarafından indirilebilecek, böylece sürekli online gereği olmadan da dinlenebilecek.
Aşağıda 2014 yılı Mart ayında Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesinin daveti üzerine orada yaptığımız Din konusundaki sunuş yer alıyor. Elbet isteyen Youtube'dan görüntülü olarak da izleyebilir. Din konusundaki ezberlerin bozulması ve bizim temellendirmeye çalıştığımız bilimsel ve Marksist din teorisini kavramak bakımından bir giriş gibi kabul edilebilir.
11 Ekim 2016 Salı
10 Ekim 2016 Pazartesi
“Türkiye Nereye Gidiyor?” ve Ne yapmalı?
Başlıktaki konu Mesele’nin
Ekim sayısının tartışma konusu olarak belirlenmiş. Bu konuda bir yazı yazmam istendi.
20.000 vuruşu aşmaması gerektiği söylendi. On bin vuruşu aşmamayı deneyelim.
Birinci vuruş: Türkiye
diye bir “şey” yoktur.
Bir toprak parçasının resmi adı olabilir ama bu coğrafyanın
konusudur, politik veya sosyolojik bir analizin konusu değildir.
Türkiye adı, Frenklerin Osmanlı Devletine ve onun sınırı
içinde bulunan topraklara verdiği isimdi. Osmanlı Devleti kendini Roma’nın bir
varisi ve devamı olarak görüyor ve o nedenle kendini “Devlet-i Ali” olarak adlandırıyordu.
Osmanlı’nın çöküşü sürecinde, Balkan Savaşı’ndan sonra,
Osmanlı “Devlet Sınıfları” Müslüman
ahaliden bir ulus yaratırken, bu ulusu, Frenklerin devlete ve ülkeye verdiği
isimle tanımladı.
Hayaller ve Gerçekler - (Doğa - Toplum - Bilim ve Politika - 03)
Doğa, toplum Politika ve Bilim diye bir seri halinde görsel, (Video ile) yayına başlamış ve başlangıçta iki tane (Sözlü, Yazılı ve Görsel Kültür; Doğa Boşluk Sever mi?) yapmıştık. Ne var ki, sonraki dönemde buna devam etme imkanı pek olmadı. Arada Hayaller ve Gerçekler diye üçüncü bir program da yapmış ama çok uzun olduğundan yayınlamamıştık. Şimdi yayınlara tekrar başlamayı düşünüyoruz. Biraz hatırlatma ve ısınma bağlamında o zaman uzun diye yayınlamadığımız üçüncü programı da bu vesileyle yayınlayalım. Aynı konuya tekrar dönmek zor oluyor. İsteyen tamamını isteyen atlayarak izler.
https://youtu.be/Q8BYWYz3-J8
Doğa Toplum bilim ve politika bayşlığı altında yayınladığımız üç video şuradan izlenebilir:
https://www.youtube.com/playlist?list=PLX4HUvfzUBeEvMzGYPu6zarxAFHZwTDeq
29 Eylül 2016 Perşembe
“Ermeni’yi Dövdürmeyecektik” – Başkanlık Seçimindeki İlk büyük Yanlış
Sırrı Süreyya’nın zaman zaman anlatmayı sevdiği bir mesel
vardır. Bir Türk, Kürt ve Ermeni’nin kısa vadeli ve dar görüşlülükleri,
kıytırık imtiyazlarının kölesi olarak bir tek zorba tarafından sırayla dövüldüklerine
dair. HDP’nin, 2014 Başkanlık seçimlerinde (aslında Plebisit) yapılan ilk büyük
hata da, Ermeni’nin dövdürülmesine rıza göstermeye benzer. Sonra sırayla aynı
temel yanlışa dayanan yanlışlar birbirini izledi ve hala da izliyor.
Erdoğan karşısında HDP politikalarının yanlışlığı üzerine
bir şeyler yazmayı düşünüyordum. Zaman zaman bir konuda yazmadan önce, daha
önce neler yazmışım, nerelerde yanlışım olmuş diye bir muhasebe çıkarmaya
çalışırım.
İşte böyle eski yazıları ve olayları gözden geçirirken 2014’teki
“Cumhurbaşkanlığı seçimleri” denen gerçekte ise plebisiter bir başkanlık
rejiminin onaylandığı dönemdeki yazılara bakınca, demokratik muhalefetin,
özellikle de HDP’nin ilk büyük yanlışını bu seçimde yaptığı daha bir netleşti.
İşin
20 Eylül 2016 Salı
İhtiyaç Olan Dürüst ve Cesur Gazeteciler Değildir ve Olmamalıdır (Özgür Gündem Dayanışmacıları Mahkemeye Çıkarken Medya ve Yapı Üzerine)
Bugün, Özgür Gündem’le
dayanıştığı için Ragıp Duran ve Ayşe Düzkan’ın Mahkemeye çıkarılması
vesilesiyle, Yapı’yı sorun etmeyenler, yani demokratların yokluğu bahsinde Medya konusuna girelim.
Yapı’ya yönelik olmayan eleştiri ve programların eninde
sonunda bir ahlaki eleştiri ile sonuçlanmasının en tipik örnek örnekleri medya
alanında görülebilir.
Açın bakın, Türkiye’de hala iyi kötü muhalif gazetecilik
yapan gazetecilerin “havuz medyası”
denen yayınlara yönelik eleştirilerinin tamamına, örneğin T24’e, Diken’e vs.. Hepsi
iktidarın desteklediği yayınlarda yazanları, son duruşmada, gazeteciliğe uygun
davranmamakla; yani bir bakıma “meslek
ahlakına” uymamakla eleştirmektedirler. Yani onları gereğinde aç kalmaya
ama iktidar organında yazmamaya çağırmakta; onları cesur ve ahlaklı olmaya
davet etmektedirler.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)