9 Ekim 2014 Perşembe
8 Ekim 2014 Çarşamba
Tarihin Dersleri ve Kobane
Bu başlıklı yazıya dün
şu cümlelerle başlanmıştı:
“Çetin Altan, 1960’da
28 Nisan olaylarından sonra bir tek cümleden ibaret bir yazı yazmıştı: “Bugün
canım yazı yazmak istemiyor”.
Evet, bugün canım yazı
yazmak istemiyor.
Aklım ve yüreğim Kobane’de.
Oradaki savaşan
gencecik insanlar teker teker ölürlerken, kendilerini feda ederlerken; bir toplu
katliam yaşamaları söz konusuyken yazı yazmanın bir anlamı yok.
Kendilerinden kat kat
üstün güçlere kahramanca direndiler ve hala direniyorlar.
Dün gece bile sokak
savaşlarında (İŞ) İslam Devleti birliklerine pusular kurarak büyük kayıplar
verdirdiler.
Son savaşçı
vuruluncaya kadar da böyle yapmaya devam edecekler.
Tıpkı onlar gibi
davranmak gerekiyor.
Bulunduğumuz cephede,
korkudan ödümüz patlasa bile; aklımız ve yüreğimiz başka yerlerde olsa bile,
siperi terk etmemek gerekiyor.
Cesaret korkmamak
değildir; yürekteki korkuya rağmen siperdeki yerini terk etmemektir.
4 Ekim 2014 Cumartesi
Hükümet’in Yeni Taktiği Kobane'yi Rehin Tutup Şantaj Yapmak
Bayram gelmiş neyime
Kan damlar yüreğime
Tarihe ve bugünkü olaylara sınıf kavramı olmadan
baktığınızda onları açıklayamazsınız.
Bu hükümet neden Kobane’nin düşmesini ister?
Neden Rojava’daki kantonların varlığından rahatsızdır?
Neden kara gücü yok diye tutturan; Barzani için uçakları
harekete geçirip İŞİD’i hareketsiz bırakan “koalisyon”, İŞİD’e karşı Kobane’de
destanlar yaratan bu kara gücüne en küçük bir destek vermez
Bunu Kürtlük, Türklük, Araplık ile açıklamak olanaksızdır.
Neden belli gücün veya belli bir grup insanın hedefi ve
çıkarları şundadır da başka gücün veya belli bir grup insanın hedefi ve
çıkarları bundadır?
Bu soruyu sorup da nedenlerin nedenlerine girdiğinizde,
karşınıza iktisadi bakımdan konum ve
çıkarları farklı insan grupları, yani sınıflar, zümreler, tabakalar
(bunların hepsine birden de sınıflar denebiliyor) çıkar?
2 Ekim 2014 Perşembe
Kobane Kuşatmasını Parçalamak İçin Acil Olarak Yapılabilir Şeyler
Şu an Kobane kuşatma altında ve eğer İŞİD büyük askeri
gücüyle Kobane'yi ele geçirirse hem orada bir katliam yaşanır hem de Ortadoğu’daki
Demokratik güçler ciddi bir yenilgi ve moral bozukluğu yaşar. Hem de “barış
süreci” biter. Çünkü aslında Özgürlük Hareketi’nin düşmanı olan hükümet kendi
elini güçlü görür. Egemenler ancak güçsüz olduklarında taviz verirler. Barış
sürecini de başlatan özgürlük hareketinin her alanda kaydettiği ilerlemeler ve
Suriye’de elde edilen mevziler olmuştu.
Bu nedenle Kobane’nin direnişi ve oradaki kuşatmanın
kaldırılması bugün en acil ve hayati sorundur.
*
Kobane’dekiler kahramanca direniyor; moralleri yerinde
örgütlülüklerini her an geliştiriyorlar; korkup girenlerden tekrar cesaret
bulup dönenler oluyor.
Ancak Kobane’ye desteğin tüm olanakları zorladığını ve
başarılı olduğunu söylemek güç.
1 Ekim 2014 Çarşamba
Hudut Kapısından Tezkereye
Dün gece Kobane’nin hemen önündeki Mürşitpınar Hudut Kapısında
kimse kalmadığını; Türk devletinin memur ve askerlerinin çektiğini; orada HDP
milletvekili ve birkaç kişinin fiilen hududu kontrol ettiğini öğrendikten sonra,
bir devletin en kritik hudut noktasındaki memurlarını çekmesinin hiçbir şekilde
hayra alamet olamayacağını düşünerek İnternet üzerinden Facebook ve Twitter aracılığıyla
bu gelişmeye dikkati çekmeye çalıştık.
İşin ilginci bizim gibi ayrıntılara meraklı, çünkü “şeytan ayrıntıda gizlenir” ve “eylem ayrıntılarla ilgilenmeyi öngörür”
(Hegel), Ümit Kıvanç’ın “Sınır
kapısında ne oluyor? –Geceyarısı Esrarı” yazısında aktardıkları dışında
konu ne Kürt medyasında ne de başka önemine uygun bir şekilde hiç söz konusu
edilmedi.
İnsan “acaba böyle bir şey olmadı mı?” diye soruyor?
Biliniyor, “Körfez
Savaşı hiç olmadı”ydı (Jean Baudrillard).
30 Eylül 2014 Salı
Sabah Kaktığınızda “Barış Süreci” Bitmiş ve Kendinizi Suriye’de Bir Savaşın İçinde Bulabilirsiniz
Şu an saat, 30.09.2014 01:55.
Bu akşam IMC TV Kobane’nin tek çıkışı olan Mürşitpnar sınır
kapısında T.C.’nin hiçbir görevlisinin bulunmadığı haberini verdi.
Orada bulunan HDP Urfa Milletvekili, kendilerinin şu an kontrol
noktasında bulunduklarını; çok garip bir durum olduğunu; bilgi alma yolandaki
girişimlerinin hiçbir sonuç vermediğini söyledi.
Spiker ve TV görevlileri bu gelişmenin önemini kavramamış olmalılar ki, sonra normal bir program akışı devam etti.
Spiker ve TV görevlileri bu gelişmenin önemini kavramamış olmalılar ki, sonra normal bir program akışı devam etti.
Bu çok tehlikeli bir gelişmedir.
Gündüz Kobane’nin karşısına 50 kadar tank mevzilenmiş ve bu
tanklar namlularını Kobane’ye çevirmişti.
Geceleyin sınır kapısındaki bütün devlet görevlileri
çekiliyor.
Bu fiilen şu anlamlara gelir büyük bir olasılıkla.
Birincisi, Türk devleti ve hükümetinin, Kobane’nin tek
sarılmayan yönü olan, kuzeyi boşaltarak İŞİD’e gel buradan vur ve çembere al
davetidir.
İkincisi, daha büyük olasılık, Türk ordu birliklerinin İŞİD’in
görevini alıp, üç tarafı İŞİD tarafından çevrilmiş Kobane’ye saldırmaları ve
Kuzeyden girerek işgal etmeleridir.
27 Eylül 2014 Cumartesi
Hükümetin Caniyane Planı: Önce Kobane’yi Katlettirmek Sonra Rojava’yı İşgal Etmektir
Bu hükümetin esas düşmanı İŞ(İD) değil; Kuzey Suriye veya Batı
Kürdistan’da (Rojava) oluşmuş küçük demokrasi adacıklarıdır. Cizre, Kobane ve
Afrin.
Gerek Türk devleti, gerek bugünkü hükümet “fıtratı” gereği demokrasiyi
kendi varlığı için en büyük tehdit olarak görmektedir. Türklük ve Müslümanlık
varken ne demek, Süryanice, Arapça ve Kürtçeyi resmi dil olarak tanıyıp da
üstüne üstlük herkese ana dilinde de eğitim hakkını uygulamak? Müslümanlık
varken, ne demek Ezidiler, Hıristiyanlar, Müslümanlar. Aleviler karşısında hiç
birine imtiyaz tanımamak; gerçek bir laik yönetim kurmak? Merkezi bir devlet varken
ne demek özerk bölgeler ve İsviçre demokrasisi gibi kantonlar kurmak? Kanton
sözü bile tehlikeli ve bölücüdür.
Hükümet’i Özgürlük Hareketi ile görüşmeye Suriye’deki
gelişmeler de zorlamıştı. Kürtler fiilen özerk bölgeler ilan etmişlerdi.
22 Eylül 2014 Pazartesi
Kobane – Stalingrad
Bugün Ortadoğu’da olanlar, yirminci yüzyılın ortalarında
Avrupa’da olanların minyatür bir tekrarı gibidir. Bugünü anlamak isteyenler,
gerekli değişiklikleri göz önüne alarak İkinci Dünya Savaşı dönemine
bakabiliriler.
Emperyalist ülkeler, Sovyetler’e saldırtmak için Nazi
çetelerini besleyip büyütmüşler, Münih’te Hitler’in önüne Çekoslovakya kemiğini
atarak onu iyice cesaretlendirip, azdırmışlardı. Ancak besleyip büyüttükleri
köpek kontrolden çıkınca, sözde de olsa Sovyetler’in yanında saf tutmak zorunda
kalmışlardı. Ama o zaman bile, Sicilya veya Kuzey Afrika’da Nazilerle savaşır
gibi yaparak güçlerini saklıyor; Hitler’in muazzam güçleri Sovyetlere karşı
kullanmasını olanaklı kılıyorlardı. Normandiya Çıkartması da şimdi propaganda
edilmesinin aksine, Hitler’den ziyade, Sovyet ordularının ilerleyişini kesmek
ve Stalingrad Zaferi’nden sonra tüm Avrupa’da yükselen devrimci kabarışı
bastırmak içindi.
Şimdi de besleyip büyüttükleri İŞİD çeteleri kendileri için
de bir risk olmaya başlayınca, davranışları farklı değildir ve olmayacaktır. Hiç
hayallere kapılmaya gerek yoktur. Barzani iyice itibardan düşmemek için kuru
kuruya sözler edecek; Türk devleti İŞİD’in dolaylı desteklenmesi anlamına
gelecek şekilde “Tampon Bölge” diye bastıracak; Amerikan, Fransız veya diğer ülkelerin
uçakları nedense Kobane semalarında görünüp bir İŞİD mevzisini bile
bombalamayacaktır.
16 Eylül 2014 Salı
Bir Toplum Bilim Olarak Marksizimin Sorunları Üzerine
Aşağıdaki yazı 2003
yılında yine Marksizm'in Sorunları’nı ele alacak ve tartışacak, ama bunu tıpkı
Linux gibi herkesin katkısıyla yapacak bir internet sitesinin kuruluş gerekçesi
ve daveti olarak yazılmıştı. Ne var ki o zaman herhangi bir destek bulamadığı
için de gerçekleşememişti. Şimdi yapmaya çalıştığımız “Marksizm'in ve
Sosyalizmin Sorunları Sempozyumu” bir bakıma, aynı yönde bir yeni girişima
olarak da değerlendirilebilir.
Bu yazıda ele alınan
sorunlar, bir bakıma Marksizmin bir Toplum bilim olmasından doğan özgül
sorunlardır ve yine bunların Marksist kavramsal araçlarla bir açıklama denemesi
yapılmaktadır. Bir yanıyla Marksizm'in kendi kaderini açıklama çabasıdır.
15 Eylül 2014 Pazartesi
Çeyrek Asır Önce Marksizmin Sorunları Üzerine Yazılanlar
(Bir ay kadar sonra yapılacak Marksizmin ve Sosyalizmin Sorunları Sempozyumu’na hazrlık
bağlamında daha önce Marksizimn ve Sosyalizmin sorunları bağlamında söylenmiş
ve yazılmışları derlemeye, bir “hafıza tazelemeye” çalışıyoruz.
Geçmişte söylenenler ve yaşananlar bilinmeden ve
eleştirilmeden; Hegel’in deyişiyle hazmedilip aşılmadan (Aufhebung) daha
ötelere gidilemez hor görülap bilinmeye bile değer bulunmayanlardan gerilere
düşülür..
Birkaç gün önce Sosyalizmin
Sorunları bağlamında 1990’ların başında yazılmış iki yazıyı paylaşmıştık (“Sosyalizmin
Sorunları Üzerine Tartışmaların Tarihine Katkı”).
Bu sefer Marksizm'in Sorunları
bağlamında 1980’lerin sonunda yazılmış iki yazıyı paylaşıyoruz.
Bu yazılar, Türkiye’de “Kuruçeşme
Süreci” diye bilinen “Birlik Tartışmaları”nın
Avrupa’da yapılan paralelinde bildiri olarak sunulmuştu.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)