19 Mart 2017 Pazar

Korkut Boratav, Perry Anderson, Habermas, Zizek Diğerleri ve Devrim Kavramı Üzerine

Dün Korkut Boratav’ın İleri Haber’de, “Neo-faşizm ve düzen dışı sol” başlıklı bir yazısı yayınlandı.
Boratav yazısında, Le Monde diplomatique’in Mart 2017 tarihli son sayısında yayınlanan, Perry Anderson’un denemesini vesile ederek, bir bakıma dünyadaki sosyalist entelijansiyanın bugünkü bunalım ve neo-faşizm karşısındaki çıkış ve alternatif arayışlarını kısaca özetliyor ve kendi konumunu açıklıyor.
Korkut Boratav, politik olarak, her ne kadar 60’ların dünyasından izler taşıyan ulusalcı bir çizginin dışına çıkamıyorsa da bir iktisatçı ve bilim adamı olarak her zaman izlemeye, yazılarını kaçırmamaya çalıştığım, bilimsel namusuna saygı duyduğum bir iktisatçıdır.
Perry Anderson ise, devrimci ve eleştirel Marksizm’in, Troçki ve Kıvılcımlı’nın yanı sıra devam ettirmiş (Alevilikten bir kavramla ifade edersek) bir “süreği”, yani “Batı Marksizmi”ni ve “Eleştirel Teori”yi (Frankfurt Okulu) bana tanıttığı için teorik evrimimde çok önemli bir rol oynamıştır.

18 Mart 2017 Cumartesi

Alman İstihbarat Teşkilatı Başkanı’nın 15 Temmuz Yorumları

Bundesnachrichtendienst (BND) Almanya’nın dış ülkelere yönelik (Auslandsaufklärung) tek haberalma servisidir.
Bunun başkanı olan Bruno Kahl 15 Temmuz’a ilişkin olarak birtakım değerlendirmelerde bulundu ve Alman basınında yayınlanan bu değerlendirmelerin Türkçede de çevirisi yayınlandı, örneğin TR724’te.
Biz 15 Temmuz’un hemen ardından, somut bir bilgi veya istihbarata dayanmadan; ama toplumsal güçlerin konum ve çıkarlarından hareketle, yani tümden gelimle birtakım değerlendirmelerde bulunmuştuk.
Alman İstihbarat Teşkilatı Başkanı Kalh’ın değerlendirmeleri ise, somut verilerden hareketle, yani tümevarımla 15 temmuz hakkında benzer sonuçlara ulaşıyor.
Elbet bu beyanatın şimdi verilmesinin politik bir anlamı olabilir.
Muhtemelen Erdoğan’ın gerginlik politikasına karşı bir uyarı gibi bir işlevi olabilir. Yani örneğin “Bizi fazla konuşturma” gibi bir anlamı olabilir.

17 Mart 2017 Cuma

Erdoğan’ın Kumarı, Ya Herro Ya Merro

Erdoğan şu sıralar hayatının kumarını oynuyor. Tüm söz ve davranışlarıyla bütün köprüleri atıyor, Kürtçeden Türkçeye geçmiş deyimle “ya herro ya merro” diyor.
Neden hayatının kumarı?
Erdoğan en küçük bir geri adım attığında, elindeki gücü biraz olsun kaybettiğinde hızla düşüşü başlar ve öylesine büyük suçlar işlemiş bulunuyor ki uluslararası bir mahkemede veya Yüce Divan’da sanık sandalyesine oturması kaçınılmazdır.
Bu nedenle ne yapıp edip bulunduğu yerde bulunmak, daha büyük bir güç ele geçirmek ve hep ileri gitmek zorundadır.
Erdoğan bulunduğu yerde kalabilmek için HER ŞEYİ yapmaya hazırdır.
Bu tespitten yola çıkmadıkça Türkiye’de doğru dürüst bir politika yapma olanağı yoktur.
Erdoğan’ın şimdiye kadar başarılı olmasının nedeni, karşısındakilerin kararsızlığından başka bir şey değildir.

16 Mart 2017 Perşembe

Çağımızın En Büyük Hilesi: Tanımlar Üzerinden Egemenlik

Çağımızı ve onun en temel sorunlarını anlamak ve çözebilmek hem son derece kolaydır; hem de son derece zordur. Esher’in resimleri belyki de bu zorluğun imgesel ifadeleridir.
Bunun nedeni egemenliğin bizzat tanımların kendisi aracılığıyla kurulmuş olmasıdır.
Yani o egemenliğe karşı çıkarken bile o tanımları sorgulamadan, kabul ederek karşı çıktığınız için, o egemenliği yaymaya ve güçlendirmeye devam edersiniz.
Sizin öznel niyetleriniz ile tarihsel ve toplumsal olarak nesnel yaptıklarınız birbiriyle çelişir.
Aslında bu son iki yüz yılda Marksizm’in ve Marksistlerin kaderi bu olgu üzerinden açıklanabilir.
Çağımızın iki temel sorunu Din ve Ulus’tur (veya Ulusçuluk).
Bu iki temel sorun da aynı yapıdaki, yani tanımın kendisi aracılığıyla egemenlik diyebileceğimiz, iki “hile”ye dayanmaktadır.

14 Mart 2017 Salı

Erdoğan Rejiminin Karakteri ve Faşizm Üzerine

Erdoğan’ın şimdiki ve kurmak istediği rejimin karakteri sorunu, son zamanlarda, en azından kendine Marksist diyenler arasında bir tartışmaya yol açtı.
Erdoğan’a ve oturtmak istediği rejime karşı mücadelenin acil önemi nedeniyle bu konuda yazmaya hem gerek görmedik hem de zaman ve enerjimiz olmadı.
Gerek görmedik, çünkü artık yeni kuşaklar Marksizmi ve Marksist kategorileri bilmemekle kalmıyorlar, ayrıca ona ilgi de duymuyorlardı. Bu durumda o kategorilerin bilimsel ve dakik tanımlamasının ve bu tanımlamalara dayanacak rejim tanımlamalarının bir anlamı kalmıyor. Yeni kuşaklar için bu tartışmalar, bizim için kapitalizm öncesi çağların teolojik tartışmalarından daha fazla bir şey ifade etmiyorlar.
Bu nedenle, böyle marksizmin kategorileri ve buna bağlı olarak Erdoğan rejiminin karakteri konusundaki tartışmaya, konuyu somut olarak izlenecek tatikler veya stratejiler bağlamında girmeyi daha hayata yakın  ve somut bulduğumuzdan, girmedik.
Yoksa bu topa girmeyiş, bu konularda bir görüşümüz olmadığı anlmamına gelmiyordu.
Aslında bu bağlamda bir tartışma hemen 12 Mart sonrasında 12 Mart rejiminin karakterine ilişkin olarak yapılmıştı.

13 Mart 2017 Pazartesi

Erdoğan’a Açık ve Adil Bir Teklif

Erdoğan Bey,
Aslında bu mektuba, “Sayın Erdoğan” diye başlamayı isterdim.
Ama bugün siz Türk devletinin başısınız.
İtikadımca insanların elinde güç ve yetki olduğunda onlara karşı olabildiğince o yetki ve gücün zorladığı hitaplardan azade olarak hitap etmek; onlara bir an gibi gelip geçici hayatta aslında bir hiç olduklarını hatırlatmak için, o kişiye konumundan soyutlayan ifadelerle hitap etmek gerektiğini düşünürüm.
Hiçbir gücünüz ve yetkiniz olmasaydı, size “Sayın Erdoğan” diye hitap edebilirdim. Ama şimdi çok büyük yetkileriniz ve gücünüz olduğu için, size sadece “Erdoğan Bey” diyebilirim.
Ayrıca böyle hitabımın sizin dayandığınız iddiasında olduğunuz İslam’a da uygun olduğunu düşünüyorum.