19 Ocak 2017 Perşembe

Güvercinler, Müslümanlar, Türkler ve İnsanlar

Hrant Dink “Ruh halimin Güvercin Tedirginliği” başlıklı yazısının son satırlarında umudunu ve güvenini şu sözlerle dile getiriyordu:
“Evet, kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim, ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz.
Güvercinler kentin ta içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler.
Evet, biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce.”
Ama bu satırların Dink’in son satırlarından biri olması, aynı zamanda bu umudun ve güvenin hiçbir dayanağı olmadığını da kanıtlamış bulunuyor.
Niçin böyle?
Çünkü Hrant’ın unuttuğu bir şey vardı, biyolojik bir kavram olarak insan ile (yani küçük harflerle insan olmakla), sosyolojik olarak İnsan (büyük harflerle İnsan) olmak arasındaki farkı göremiyordu.
Yani unuttuğu “bu ülkede” İnsanların değil Türklerin yaşadığı idi.

18 Ocak 2017 Çarşamba

HDP Niçin “#HAYIR” Demiyor?

Yanlış biliyorsun? HDP “#HAYIR” diyor” demeyin.
#HAYIR, HDP “#HAYIR” demiyor.
HDP, “#HDPhayırDiyor” diyor.
Bu ikisi çok farklıdır.
#HAYIR dediğinizde politik mücadele verirsiniz. Başkalarının, hatta düşmanlarınızı bile altında toplanabileceği bir bayrak açarsınız.
#HDPhayırDiyor dediğinizde ise, kendi kendinizi tatmin etmiş; kendi reklamınızı yapmış olursunuz. Bu başkalarını, hatta size en uzak ve düşman olanları hareket geçirmek; altında yer almaktan gocunmayacağı bir bayrak, bir sembol, bir parola bulmak gibi bir derdinizin olmadığı anlamına gelir.
Politika yapmak ise her şeyden önce, verili anda, en can alıcı, “zinciri sürükleyecek” halkayı yakalamak ve onu tüm gücüyle çekmek sanatıdır.
Politika yapmak hakkındaki tasavvurunuzu, kongrelerinizi yöneten moderatörler gibi, liberal medyacılar belirlemişse; rengârenk #HAYIR’larınızın insanların sempatisin toplayıp, #HAYIR çıkmasına yol açabileceğini sanabilirsiniz.

17 Ocak 2017 Salı

#HAYIR ve Mücadele Biçimleri

Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır.”
İsyan eden köylüler dağa çıkabilir veya dağa çıkanları koruyabilirler.
Sömürgelerde bir “ilk kurşun” sömürgecinin ya da beyaz adamın dokunulmazlığı ya da yenilmezliği efsanesini yıkarak bir direnişin başlatıcısı olabilir.
Köleleşmemiş, henüz tamamıyla direnci kırılmamış toplumlarda “göze göz, dişe diş” diyen bir geleneğin sürdüğü toplumlarda, sert mücadele biçimleri çok daha büyük destek bulabilir.
Ancak Türkiye’deki gibi 5000 yıldır şark despotluğunun hükmü altında yaşamış; her umudu en kısa zamanda o devlet tarafından olmamışa çevrilmiş ve bu tarihsel tecrübeyi bilmeden bilen insanların olduğu bir ülkede, bu yöntemler bir işe yaramazlar.

16 Ocak 2017 Pazartesi

Sade ve Yalın bir #HAYIR Niçin Hayati Önemdedir?

OHAL ile zaten fiilen kurulmuş olan tek kişinin diktatörlüğünü vaftiz edecek olan Anayasa değişikliğinin Meclis’ten geçeceğine kesin gözüyle bakılabilir.
Erdoğan, gelen ekonomik kriz; Suriye’de tekrar çıkmaza saplanma (Örneğin El Bab önlerine takılıp kalma ve büyük kayıp verme); şu an “beka sorunu” diyerek kendisini destekleyen Ergenekon ve Ordu ile papaz olma ihtimallerini ve bunların ortaya çıkaracağı kendi durumunu sarsacak dalgalanmaları minimuma indirmek için, yangından mal kaçırırcasına Referanduma gidecektir.
Elinden gelse hemen yapmak ister. Ancak teknik nedenlerle (Referandumun hazırlıklarının gerektirdiği zorunlu zaman nedeniyle) aşağı yukarı iki veya iki buçuk ay içinde Referandum’un yapılacağına kesin gözüyle bakılabilir.

15 Ocak 2017 Pazar

Dünya’da ve Türkiye’de Neden Güçlü Demokratik Hareketler Yoktur?

Gerek Türkiye’de; gerek dünyada demokrasi mücadelesinin böylesine güçsüz olmasının ve son duruşmada ardında bilince çıkmamış demokratik özlemler bulunan toplumsal hareketlerin demokrasiye düşman politikaların aracı haline gelmelerinin, biri üst diğeri alt sınıflardan kaynaklanan iki temel nedeni vardır.
Birincisi egemen sınıfın korkaklığıdır; yani Burjuvazinin korkaklığı. Ama bunu şöyle de ifade etmek mümkündür: sınıfların çıkarları ve karakterleri özdeş değildir veya çakışmaz.
Kapitalizm (Ya da bir bütün olarak burjuvazinin tarihsel ve genel çıkarı) kendi saf mantığı içinde, demokrasi ile yani insanların biçimsel eşitliği ile çelişmez.
Çünkü işgücü denen metanın maddi ve manevi özellikleri onun kullanım değeri üzerinde herhangi bir etkide bulunmaz. Bütün diğer metalarda ise o malın maddi ve manevi özellikleri onun kullanım değerini belirler.