10 Ekim 2016 Pazartesi

“Türkiye Nereye Gidiyor?” ve Ne yapmalı?

Başlıktaki konu Mesele’nin Ekim sayısının tartışma konusu olarak belirlenmiş. Bu konuda bir yazı yazmam istendi. 20.000 vuruşu aşmaması gerektiği söylendi. On bin vuruşu aşmamayı deneyelim.
Birinci vuruş: Türkiye diye bir “şey” yoktur.
Bir toprak parçasının resmi adı olabilir ama bu coğrafyanın konusudur, politik veya sosyolojik bir analizin konusu değildir.
Türkiye adı, Frenklerin Osmanlı Devletine ve onun sınırı içinde bulunan topraklara verdiği isimdi. Osmanlı Devleti kendini Roma’nın bir varisi ve devamı olarak görüyor ve o nedenle kendini “Devlet-i Ali” olarak adlandırıyordu.
Osmanlı’nın çöküşü sürecinde, Balkan Savaşı’ndan sonra, Osmanlı “Devlet Sınıfları” Müslüman ahaliden bir ulus yaratırken, bu ulusu, Frenklerin devlete ve ülkeye verdiği isimle tanımladı.

Hayaller ve Gerçekler - (Doğa - Toplum - Bilim ve Politika - 03)

Doğa, toplum Politika ve Bilim diye bir seri halinde görsel, (Video ile) yayına başlamış ve başlangıçta iki tane (Sözlü, Yazılı ve Görsel Kültür; Doğa Boşluk Sever mi?) yapmıştık. Ne var ki, sonraki dönemde buna devam etme imkanı pek olmadı. Arada Hayaller ve Gerçekler diye üçüncü bir program da yapmış ama çok uzun olduğundan yayınlamamıştık. Şimdi yayınlara tekrar başlamayı düşünüyoruz. Biraz hatırlatma ve ısınma bağlamında o zaman uzun diye yayınlamadığımız üçüncü programı da bu vesileyle yayınlayalım. Aynı konuya tekrar dönmek zor oluyor. İsteyen tamamını isteyen atlayarak izler.


https://youtu.be/Q8BYWYz3-J8
Doğa Toplum bilim ve politika bayşlığı altında yayınladığımız üç video şuradan izlenebilir:
https://www.youtube.com/playlist?list=PLX4HUvfzUBeEvMzGYPu6zarxAFHZwTDeq


29 Eylül 2016 Perşembe

“Ermeni’yi Dövdürmeyecektik” – Başkanlık Seçimindeki İlk büyük Yanlış

Sırrı Süreyya’nın zaman zaman anlatmayı sevdiği bir mesel vardır. Bir Türk, Kürt ve Ermeni’nin kısa vadeli ve dar görüşlülükleri, kıytırık imtiyazlarının kölesi olarak bir tek zorba tarafından sırayla dövüldüklerine dair. HDP’nin, 2014 Başkanlık seçimlerinde (aslında Plebisit) yapılan ilk büyük hata da, Ermeni’nin dövdürülmesine rıza göstermeye benzer. Sonra sırayla aynı temel yanlışa dayanan yanlışlar birbirini izledi ve hala da izliyor.
Erdoğan karşısında HDP politikalarının yanlışlığı üzerine bir şeyler yazmayı düşünüyordum. Zaman zaman bir konuda yazmadan önce, daha önce neler yazmışım, nerelerde yanlışım olmuş diye bir muhasebe çıkarmaya çalışırım.
İşte böyle eski yazıları ve olayları gözden geçirirken 2014’teki “Cumhurbaşkanlığı seçimleri” denen gerçekte ise plebisiter bir başkanlık rejiminin onaylandığı dönemdeki yazılara bakınca, demokratik muhalefetin, özellikle de HDP’nin ilk büyük yanlışını bu seçimde yaptığı daha bir netleşti. İşin

20 Eylül 2016 Salı

İhtiyaç Olan Dürüst ve Cesur Gazeteciler Değildir ve Olmamalıdır (Özgür Gündem Dayanışmacıları Mahkemeye Çıkarken Medya ve Yapı Üzerine)

Bugün, Özgür Gündem’le dayanıştığı için Ragıp Duran ve Ayşe Düzkan’ın Mahkemeye çıkarılması vesilesiyle, Yapı’yı sorun etmeyenler, yani demokratların yokluğu bahsinde Medya konusuna girelim.
Yapı’ya yönelik olmayan eleştiri ve programların eninde sonunda bir ahlaki eleştiri ile sonuçlanmasının en tipik örnek örnekleri medya alanında görülebilir.
Açın bakın, Türkiye’de hala iyi kötü muhalif gazetecilik yapan gazetecilerin “havuz medyası” denen yayınlara yönelik eleştirilerinin tamamına, örneğin T24’e, Diken’e vs.. Hepsi iktidarın desteklediği yayınlarda yazanları, son duruşmada, gazeteciliğe uygun davranmamakla; yani bir bakıma “meslek ahlakına” uymamakla eleştirmektedirler. Yani onları gereğinde aç kalmaya ama iktidar organında yazmamaya çağırmakta; onları cesur ve ahlaklı olmaya davet etmektedirler.

19 Eylül 2016 Pazartesi

Yapı ve Politika: Cemaatlerin “Sızma” Hakkını Savunmak

Açın bakın en demokrat bilinenlerin eleştirilerine ve önerilerine, hepsi Politika’nın eleştirisine takılıyorlar ve yapıyı gündeme almayan politika eleştirisinin, bu yapının sürmesi varsayımına dayanan egemen gündeme ayaklarıyla oy vererek, zımnen ve fiilen var olan Yapı’yı savunmak anlamına geldiğini unutuyorlar.
Bir demokrat, bir devrimci ya da bir sosyalist ise Yapı’yı eleştirir, onun alternatiflerini oluşturmaya ve egemen kılmaya çalışır; tartışmayı yapı üzerine çekmeye; gündeme yapıyı getirmeye çalışır.
Bu çabalar günlük politikanın bataklıklarında debelenenlerce ve bir ömür yitirenlerce hor ve etkisiz görülebilir; ütopyacılık olarak değerlendirilebilir.
Ama uzun vadede kalıcı etkiler yaratacak olan; örneğin Gezi gibi, “yıldızın parladığı anlar”da yol açıcı olabilecek olan, her zaman böyle çabaların tortusudur.
Gezi’nin en büyük zaafı böyle bir “tortu”dan, “miras”tan, “hazırlık”tan yoksunluğu idi. O nedenle şimdi izi ve tozu kalmadı.