(Yayılması dileğiyle - Tamer Doğan) #Renault ’da son durum:
Fabrika girişinde solda yer alan, kısa trabzanlı ufak bir topraklık alanda, barınak vari derme çatma kurulmuş bir alanda kalan yaklaşık 300-400 kişi var. Buradaki işçiler grev sırasında vardiya sırası onlarda olmadığı için dışarıdan destek veriyor greve, ancak fabrikanın önünde bekleyişlerini sürdürmeye devam ediyolar.
İçeride, grev sırasında vardiyada olan toplam 1400 kişi varmış. Ancak bunlardan 200 kadarı zorunlu nedenlerle bugün 8.gününe giren grevi bırakmak zorunda kalmışlar.
Fabrika’dan bir kez çıkarsan bir daha girmenin olanağı yok ve işçiler arasında yayılan “çıkarsak tazminat hakkımızı kaybederiz” bilgisi içeride aralıksız süren direnişin sirküle olmasının önünde engel. Bu yanıyla da hem psikolojik, hem de fiziksel olarak koşullar çok zor.
22 Mayıs 2015 Cuma
21 Mayıs 2015 Perşembe
İmdat Freni ve Lokomotif
Marks, 19 yüzyılın
iyimserliği içinde, “devrimler tarihin
lokomotifleridir” diye yazmıştı. Tarihe ilerleyen bir süreç gibi baktığınızda
elbet devrimler bu ilerlemenin lokomotifleri gibi görünebilir.
Aslında Marks’ın bu sözü
kendi kavrayışıyla da çelişiyordu. Çünkü ilerleme nesnel ve sosyolojik bir
kavram değil; değer yüklü bir kavramdır. Tarih ilerlemez ya da gerilemez;
sadece bir proses, gidiş, süreçtir.
Dünyayı bin nesneler yığını
değil, bir süreçler karmaşası olarak görmenin kendi yöntemlerinin (diyalektik
yöntem) özü olduğunu söyleyen bizzat Marks ve Engels’in kendileriydi.
Yani özü itibariyle, Marks’ın
bu sözü, bilimsel veya sosyolojik olmaktan ziyade politik bir anlama sahipti ve
kültürel olarak rahminden çıktığı Aydınlanmaya bir göbek bağı, geçmişin bir
kalıntısı olarak görülebilirdi.
19 Mayıs 2015 Salı
Haziran Hareketi ve AK Parti İçinde Paralel Davranışlar
Birleşik Haziran Hareketi ve
Ak parti içinde, tarihteki sınıflar mücadelesinde sık sık görülen bir davranış
biçimini görüyoruz: bir yanlışı görmek ama ona karşı zamanında, o yanlış ya da
tehlike henüz küçükken, enerjik ve aktif tavır alamamak, böylece bizzat kendi
sonunu hazırlamak
Birleşik Haziran Hareketi
içinde aslında geniş bir çoğunluk bu seçimlerde HDP’ye oy verilmesinden yana ve
HDP’ye oy verecek.
Haziran Hareketi içinde olup
da HDP’ye oy verecekler, bu harekete kesin bir ültimatom verip, onu tavır
almaya zorlamıyorlar; tavır almadığı takdirde ayrılmaya bir türlü yanaşmıyorlar.
Bunu esas olarak iki gerekçeye dayandırıyorlar.
Bunu esas olarak iki gerekçeye dayandırıyorlar.
1) “Biz esas Haziran Hareketi’nin CHP’ye oy verin çağrısı
yapmasını engelliyoruz. Böyle bir tavır koyarsak, kalanlar CHP’ye oy verin
çağrısı yaparlar” diyorlar.
18 Mayıs 2015 Pazartesi
Erdoğan’ın Diktatörlük Özlemlerine Kılıçdaroğlu Desteği
Bizler Kassandra gibi ne
olursa olsun yaklaşan felaketi haber vermekle yükümlüyüz. Kaderimiz de
Kassandra gibi olabilir. Bilindiği gibi Kassandra geleceği görür ama ona kimse
inanmaz.
Bu seçimlerin aslında seçim
görünümlü bir referandum olduğu; halkın yüzde altmışı başkanlığa karşı olmasına
rağmen, yüzde kırkın oyuyla başkanlığı oturtma çabası olduğu; başkanlığa bunun
savaş ve yıkım olduğu görülmüyor.
Yüzde kırkın oyuyla yüzde
altmışın karşı olduğu başkanlığı oturtmak ise, HDP’nin baraj altında kalması ve
ona giden oyların AKP’ye milletvekili olmasıyla mümkün.
HDP barajın altında kaldığı
takdirde hem Başkanlık sistemi yerleşecek; hem de Erdoğan Başkan olacaktır.
Bu Erdoğan’ın sadece başkan
olması değil; yasama, yürütme ve yargı yetkilerini eline geçirmesi demektir.
Ve bu aynı zamanda, kendisine
bir şey söyleyebilecek, aynı göz hizasından konuşabilecek eski yoldaşlarının
hepsini tasfiye etmesi; iktidar zehirlenmesine uğramış; kaprisli, yeteneksiz ve
muhteris birinin koca devletin tüm gücünü ve kaynaklarını ele geçirmesi; bu
devleti “bir şirket gibi” kar zarar hesabıyla yönetmesi demektir. Devlet aynı
zamanda Erdoğan Partisiyle (O zaman artık AK Parti adı Ak Parti olarak kalsa da
bir Erdoğan partisi olacaktır.) iç içe geçmiş parti ve devlet ayrımı da ortadan
kalkmış olacaktır.
Diğer yapısal zincirleme sonuçları
tek tek sıralmaya gerek yok.
Bunun nasıl bir felaket
olduğu hala anlaşılmıyor.
Erdoğan aslında bugüne
kadar ki politik hayatında nereye el attıysa başarısız olmuş bir politikacıdır.
Bugün tasfiye ettiklerinin ve edeceklerinin mirasına oturmuştur ve onu
tüketmektedir.
Ekonomi ve dış politikada
Erdoğan’ın hanesine yazılmış başarıların hiç biri Erdoğan’ın başarısı değildir.
Erdoğan başkalarının başarılarının rantını yiyen bir rantiyedir.
Ekonomi Politikası, Derviş’in
çizdiği politika ve ekonominin başında olup da bugün bile Erdoğan’a “kızım sana
söylüyorum gelinim sen anla” diye eleştirenlerdir.
Dış politikadaki başarılı
gibi göründüğü dönemin ise (Avrupa Birliği ile iyi ilişkiler, Kıbrıs, Ermenistan
vs.) bütün açılımlarının Gül’ün çizgisi olduğu ortaya çıkmıştır.
Eğer Erdoğan’a atfedilecek
bir tek başarı var ise bu da “Barış Süreci”dir ki bu da yuna, Erdoğan’ın başkanlık
hayalini geçekleştirmek için taktik bir hamleden başka bir anlam
taşımamaktadır. Erdoğan Başkan olduğu gün, bu taktiğe de ihtiyacı kalmayacak ve
Savaş da başlayacaktır.
Bu koşullarda Erdoğan’ın
başkanlığını, AK Partili ve CHP’lilerin binlerce yılda birikmiş sezgileri
engelleyebilecektir.
AK Partililerden bunca
yolsuzluk, kendini beğenmişlik, lüks, gerginlik politikası; maceracı dış
politikalar ile aralarına bir mesafe koymak isteyenler; bu günaha ortak olmak
istemeyenler; girilen yolun yol olmadığını görenler; ya MHP’ye oy vererek; ya
oy vermeye gitmeyerek; ya da doğrudan HDP’ye oy vererek Erdoğan’ın başkanlığına
hayır diyecek olanlar bu gidişi durduranlar olabilecektir.
CHP’lilerden de Erdoğan’ın
başkanlığına ve bu gidişe dur demenin önemini ve bunu sağlamanın tek yolunun
HDP’ye oy vermek olduğunu görenler. Bu nedenle doğrudan HDP’ye oy verenler veya
Çocukları veya eşiyle CHP ve HDP arasında oyları dağıtarak, bir yandan CHP’ye
oy verirken, CHP’ye verilen oyun başkanlığı engellemeye yetmediği için, "Başkanlığa
hayır"ını HDP’ye de oy verilmesini sağlayanlar olacaktır.
Şimdi bu ortamda, böylesine
kritik bir noktada, Kılıçdaroğlu,
“Ama barajı aşabilsin diye HDP’ye oy verecek CHP’liler var... Kimileri
“Bu seçimde HDP’nin bana ihtiyacı var” diye düşünüyor.” Sorusuna:
“Onlar CHP’ye oy vermeyi sürdürsünler. Biz yardım kuruluşu Kızılay değiliz, partilerine sahip çıksınlar!” diyorsa
bu açıkça Erdoğan’ın başkanlığını desteklemek demektir. Kendisi ne söylerse
söylesin bakanlığa ilişkin olarak; yaptığının nesnel sonucu budur.
Böyle bir soruya karşı
Kılıçdaroğlu’nun demesi gereken, “Bunun anlaşılmayacak bir yanı oktur. HDP’nin
baraj altında kalması ülkenin felaketi ve Erdoğan’ın başkanlığı demektir
Halkımız elbet sağduyusuyla bu başkanlığı nasıl engellerim diye düşünmekte;
bizlerin alacağı oyların yetmeyeceğini görmektedir. Bu oylar aslında CHP’nin
demokratik hedeflerine verilmiş oylardır” gibi bir şeyler söyleyebilir; böylece
Erdoğan’a karşı direnişin önemini ve seçimlerin referandum özelliğini dile
getirebilir; CHP’lilere Erdoğan’ın başkanlık hayallerine dur deme kanısında
cesaret verebilir, yol gösterici olabilirdi.
Ama Kılıçdaroğlu, önünü
görmeyen bir bürokrat ya da taşra politikacısından daha fazla bir şey olmadığını
göstermiş olmaktadır.
Aslında bu kritik durumda tek
umut, bu halkın derinliklerinde kalmış; ama büyük bir hızla da aşınan binlerce
yıldan beri birikmiş; ağulardan süzülmüş sezgileridir.
Bu sezgilerle CHP’liler
eşleri, çocuklarıyla Erdoğan’ın diktatörlüğüne hayır demek için HDP’ye oy
vermek üzere iş bölümü yapacaklar; CHP’nin hiçbir şansı olmadığı yerlerde oylarını
HDP’ye vereceklerdir.
Bu sezgilerle AK Partililer
Erdoğan’ın diktatörlüğüne alet olmamak için ya seçim sandığını gitmeye
vicdanları el vermeyecek; ya MHP’ye veya CHP’ye oy verecekler; ya da doğrudan
HDP’ye oy vererek buna direneceklerdir.
Ve 7 Haziran son fırsattır.
Oylarla Erdoğan Partisiyle Devletin ayrımının kalmadığı; yürütme, Yasama ve
Yargı’nın Erdoğan’ın elinde toplandığı bir derin yapısal değişimi; savaşa ve iç
savaşı engellemek için son fırsattır. Diktatörlükten önceki son çıkıştır
Demir Küçükaydın
18 Mayıs 2015 Pazartesi
16 Mayıs 2015 Cumartesi
Blues Boy, B. B. King’in Anısına
Başlangıçta söz vardı.
Blues siyah çiftçinin sözüdür. Bugünkü neredeyse sırf sözden
ibaret Rap ve Hip Hop’un bile kökleri Blues’dadır. B. B. King, bir Blues Şarkıcısıydı.
Başlangıçta hareket vardı.
Blues’un ritmi, pamuk toplayan kölelerin emek üretkenliğini
arttırmak için izin verilen ritme, ırk ayrımcılığına uğrayan siyah köylünün hüznünü
ve dışa vurulamayan hıncını katışıdır.
Tam inmek üzere olan bir yumruk gibi gelir ve aniden
yavaşlar, bir darbe değil, hüzünlü bir dokunuş olarak kalır enerjisini içinde saklar;
sonra tekrar dolar. Blues hüzündür, Blues7un ritmi, hüznün ritmidir.
Başlangıçta Blues vardı.
Caz, Rock & Roll, Rock, Funk, Soul, R&B, Rap, Hip
Hop, hepsinin kökeninde Blues vardır.
Irk ayrımcılığına uğrayan siyah tarım işçileri ve köylülerin
geçirdiği evrim bir bakıma Blues’un metamorfozları gibi de okunabilir. B. B.
King bu evrimi yaşayan ve yansıtan bir anıt gibiydi.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)