Birinci ve İkinci Dünya Savaşları
ve Ulusal Kurtuluş Savaşları başta olmak üzere, son iki yüzyıldaki savaşların
neredeyse tamamının, hatta “sınıfçı” olduğunu iddia edenlerin bile çoğunun,
milliyetçilik temelinde yapıldığı göz önüne alınırsa, milliyetçiliğin çok
tekinsiz olduğu; insanlığı adeta bir cin gibi çarptığı ve lanetiyle öldürdüğü
görülür.
Dünya tarihinin en kanlı
yüzyılında neredeyse bütün savaşlar ulus bayraklarıyla yapılmışlardır.
Ama lanet burada bitmez.
Eğer Sosyalizm insanlığın ve
ezilenlerin umudu idiyse “sosyalist partileri”, “sosyalist hareketleri”, “sosyalist
enternasyonalleri”, “sosyalist devletleri” her seferinde milliyetçilik
çökertmiştir.
·
İkinci Enternasyonal’i
çökerten neredeyse bütün sosyalist partilerin kendi devletlerinin ve
milletlerinin yanında yer almasıydı, yani fiilen milliyetçiliğe teslim
olmalarıydı.
·
Sovyet devrimi ve
Üçüncü Enternasyonal, 1920’lerde -ki kaderi Sovyet devrimine bağlıydı-
milliyetçi “tek ülkede sosyalizm”
parolasıyla çökmüştü.
·
Ekim Devrimi’nin
kalıntısı son gelenekler, İkinci Dünya Savaşı’nda, “dünyanın lanetlileri”yle başlayan Enternasyonal yerine, “Büyük Rus ulusunun perçinlediği, özgür
cumhuriyetlerin parçalanmaz birliği” sözleriyle başlayan SSCB marşının
almasıyla ve buna eşlik eden Üçüncü Enternasyonal’in lağvıyla yok olmuştu.