İnsan türünün (Homo) ve Homo Sapians’in kökeni Afrika. Özellikle
de Somali-Etyopya bölgesi ve Güney Batı Afrika (Kalahari’deki Sun halkı
muhtemelen 70.000 yıl önce yaşayan ve hepimizin geldiği birkaç bin kişilik popülâsyonun
doğrudan ahfadı.) Bugün bile oralarda koyu kahverengi ve siyah arası bir ten
rengi egemen.
Dolayısıyla insanın otantik deri renginin koyu kahverengi
ile siyah arası olduğu varsayılabilir. Zaten bu konudaki teoriler de bu yönde. Daha
koyu (Siyah) ve açık (Beyaz) renklerin daha sonra ortaya çıktığı yönünde genel
bir kabul bulunuyor.
Bunun nedeni büyük bir olasılıkla da Güneşin yaydığı mor
ötesi ışınlara karşı koruma ve ayrıca deriye rengini veren melanin, D vitamini
ve cinsellik arasındaki karmaşık ilişkilerin de bir seçme avantajı sağlaması.
Ancak cinsel seçimin de (Seksüel Seleksiyon) belli bir
etkisi olduğu yönünde teoriler de var. Örneğin Güneydoğu Asya’daki Siyah “Negritolar”ın
birçokları siyah deri renginin belli bir seçilim avantajı sağlamayacağı
yerlerde yaşamalarına, rağmen siyah olarak kalmaya devam etmişlerdir. Ama
konumuz bunlar değil.
Beyaz deri renginin birbirinden bağımsızca Asya ve Avrupa’da
iki kere ortaya çıktığı varsayılıyor en son teorilere ve verilere göre.
Ve yine en son teorilere ve verilere göre, özellikle DNA
analizlerinin gelişmesinden sonra Avrupa’daki insanların aşağı yukarı 6000
yıldır beyazlaştığı, yani beyaz deri renginin Avrupa’da egemen olmasının, neolitik
devrimin yani çiftçi ve hayvancıların Avrupa’ya gelişiyle gerçekleştiği yolunda
DNA analizlerine dayanan güçlü veriler var.
Örneğin yanda resmi görülen İspanya Valtorta’daki mağara
resimleri 13.000 yıl öncesine aittir ve bu mağaradaki resimlerde avlanan
insanların siyah renkli oldukları açıkça görülmektedir.
Yani hem 13.000 yıl önceki Avrupalı’nın siyah olduğuna dair
hem mağara resminden; hem de DNA analizlerinden; yani deri renginden sorunlu
genlerdeki mutasyonlarla ilgili bilgilerden hareketle güçlü deliller var.
Dünkü Radikal’de
yer alan bir resim habere göre: bir Fransız heykeltıraş bilimsel araştırmalara
da dayanarak, 17.000 yıl önce Fransa’nın güneyinde Dordogne’de yaşamış
insanların gerçeğe yakın benzerlerini yapmış. Onlar muhtemelen de giyinişleri,
süsleri ve dövmeleriyle bu alanında uzmanlaşmış kişinin yaptığı gibi olabilir.
Ancak bütün bunların küçük bir kusuru var. Fransız Heykeltıraşın
insanları neredeyse bugünkü Fransızlar gibi beyaz tenli.
Hâlbuki gerek DNA analizleri gerek 13.00 yıl önceki mağara
resimleri o dönemde Avrupa’da yaşayanların siyah derili olduğu yönünde güçlü veriler
sunuyor. 17.000 yıl önceki insanları yeniden canlandırırken diğer ayrıntılarda
böylesine hassas olabilen Heykeltıraş iş deri rengine gelince hassasiyetini
kaybediyor ve insanları beyaz derili yapıyor.
En fiziksel (elle tutulur gözle görülür) konularda ve güçlü
delillerle kanıtlanmış durumlarda bile bizlerin kültürel yargılarının nasıl
bilimsel çalışmaları belirleyeceğinin tipik bir örneği karşısındayız.
Muhtemelen bu heykeltıraş ırkçı biri de değildir. Yani ideolojik
kaygıları veya siyasi sonuçları da yoktur böyle yapmasının. Ama buna rağmen
ortaya beyaz renkli insanlar çıkıyor.
Bir de Tarih’in daha yakın dönemlere ilişkin olarak; politik
ve sınıfsal mücadeleler alanındaki tartışmalar bağlamında ve çoğu kez
insanların, toplumların, kurumları (din, alışkanlıklar değerler vs.) gibi daha
az elle tutulabilir gözle görülebilir özellikler üzerinden ele alınıp
tartışıldığını düşünün.
Her türlü manüplasyona açık bir alanda olunduğu; Tarih’in
tarihle değil günümüzle ilgili olduğu daha iyi ortaya çıkar.
15 Kasım 2014 Cumartesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder