Aslında Kobane, gerek askeri gerek politik bakımdan, hiç de öyle
önemli bir stratejik yer değildir. Politik bakımdan değildir, nihayetinde orta
boy bir kasabadır. Askeri bakımdan değildir çünkü ne yolların bir düğüm
noktasıdır; ne coğrafi olarak belli bir bölgeye egemen bir konumu; ne doğal
veya başka zenginlikleri vardır.
Ancak savaşın akışı içinde güçlerin yığılışı öylesine bir
evrim gösterir ki, insan, coğrafya ya da diğer bakımlardan hiçbir önemi
olmayan; hiç bilinmeyen ve önemsiz yerde karşılıklı olarak güçler yığılır güçlerin
böyle bir yığılışı birden bire savaşın sonucu üzerinde hayati bir önem kazanır.
O isimsiz yer, birden bire tüm projektörlerin üzerine odaklandığı nokta olur.
Sonra tekrar bilinmezliğe ve unutulmuşluğa geri döner; varlığını sahnenin
karanlık köşelerinde sürdürmeye devam eder.
Stalingrad da öyleydi. Aslında stratejik bakımdan yüzlerce
kilometrelik nehir boyunda büyücek bir şehirden başka bir yer değildi. Ancak
savaşın akışı içinde, tayin edici bir önem kazandı ve Stalingrad yenilgisinden
sonra Nazi savaş makinesi hiçbir zaman kendini toparlayamadı.
Kobane de benzer bir durumdadır. Türkiye ve Ortadoğu’daki demokrasi
mücadelesinin dolayısıyla geleceğinin izleyeceği yol, Kobane’nin kenar
mahallelerindeki savaşlarda belirlenmektedir.