7 Eylül 2014 Pazar

Tarihin Laneti (6-7 Eylül Olayları vesilesiyle - 14 yıl önce yazılmış bir yazı)

Kıta Avrupa’sı ve İngiltere arasındaki gelişim zıtlıkları, Balkanlar ve Anadolu’daki gelişim zıtlıklarına benzer.
Avrupa’da kapitalizm ya da burjuvazi, önce Hıristiyanlık içinde, Püriten/Protestan mezhepler biçiminde eğilim ve çıkarlarını yansıttı.
Ne var ki, bu Burjuva muhalefetin kaderi, Kıta Avrupa’sı ve İngiltere’de farklı yollar izledi. Püritenlik İngiltere’de iktidar olurken, aynı Protestanlar Fransa’da, Sen Barthelmi katliamlarında bire kadar kılıçtan geçiriliyordu. (Doğan burjuva dünyasının Osmanlı’ya sığınan Kılıç artıklarının, Hügontların, Osmanlı modernleşmesindeki etkileri ayrıca incelenmeye değer bir konudur.)
Bu modern, burjuva ruhun katledilmesinin sonucu, Avrupa’da burjuva gelişiminin yüz yıl gecikmesi oldu. İngiltere 1688’lerde burjuva devrimini yaparken, Fransa aynı devrimi 1789’da yapabiliyordu.
Ama devrimin şiddeti birikimin ölçüsünde sert oldu, Katoliklik adına Protestanları kesenler, yüz yıl sonra, Hollanda, İngiliz ya da ABD’yi kuran protestanlıktan da ileri giderek önceki hiçbir dinin kavramlarına göndermede bulunmayarak, hristiyanlık içinde bir parti olmaktan çıkarak, Aydınlanma denen modern toplumun dinini kurdu ve önceki dinleri politik alanın dışına iterek özel olanla tanımladı.

31 Ağustos 2014 Pazar

Politikam Bilimseldir Bilimim Politik (“Karaburun Bilim Kongresi” ve “Marksizm'in ve Sosyalizmin Sorunları Sempozyumu” Üzerine Çeşitlemeler – (2)

“Ahlakım Politiktir, Politikam Ahlaki”
Leon Troçki
“Ahlaki ilkelerimizin kaynağı proletaryanın sınıf mücadelesi gerçekleri ve ihtiyaçlarıdır.” Lenin

Bilim ve politikanın ayrı şeyler olduğu bugün adeta bir “Lapalis hakikati” gibi görülen yaygın ve egemen bir görüştür.
Bizim iddiamız ya da tezimiz veya temel önermemiz ise, bizzat bu ayrılığın kendisinin bilim dışı ve politik olduğu; yani bir ideoloji daha da doğrusu bir dinin temeli olduğudur.
Çünkü her şeyden önce bu kavrayıştaki bilim (ve politika) kavramlarının kendisi bilim dışıdır.
Bizlerin bugünkü bilim kavramı Aydınlanma ile oluşmuş ve kafalara yerleşmiştir. Örneğin bu kavrayışa göre, bir inanç (din) vardır, bir de bilim; bunlar zıtlık içinde ve birbirine karşı olarak koyulur.

29 Ağustos 2014 Cuma

“Barış Süreci”, Politika ve Bilim (“Karaburun Bilim Kongresi” ve “Marksizm'in ve Sosyalizmin Sorunları Sempozyumu” Üzerine Çeşitlemeler – (1)

“Bilim itaatsiz Olana ihtiyaç duyar” T. Adorno
Bilime bilim dışı kaygılarla yaklaşmak alçaklıktır” Marks
“de omnibus dubitandum” (“her şeyden kuşkulanırım”) Marks’ın düsturu
 “Gerçek Devrimcidir”
Yukarıya aktarılan önermede ifade edildiği gibi, gerçek devrimci ise, devrimci bir politika ancak gerçeğe dayanabilir ve gerçek de ister istemez devrimci bir politika sonucunu doğurur. O halde devrimci bir politikanın ve gerçeğin peşindeki araştırmanın aynı koşullarda var olabilir olmaları gerekir. Elbette burada “gerçek” ile kabaca olgular veya onların görünümü değil; olguların ardındaki görünmeyen ilişkiler; bilim, gerçeğin bilgisi; “hakikat” kastedilmektedir.
Marks gerçek ile devrimcilik arasındaki bu bağı, kaybedecek bir şeyi olmama üzerinden dolaylı olarak ifade etmiştir.
Manifesto’nun sonunda Proletaryanın “kaybedecek zincirlerinden başka bir şeyi” olmadığını söylerken; başka bir bağlamda da “bilime bilim dışı kaygılarla yaklaşmak alçaklıktır” derken hep bu derin ilişkiyi ifade eder. Ve bu ilişki, bizzat Marksist teorinin diğer kavramlarıyla tam bir iç tutarlılığı içindedir.
Bizzat Marksizm'in temel önermesi gereği, insanın düşüncesini belirleyen varlığı ise, bilime bilim dışı kaygılarla yaklaşmak, gerçeği çarpıtmak, değiştirmek ve varlık yani konum ve çıkarlar arasında kaçınılmaz bir ilişki bulunacağı açıktır. Varlık (çıkarlar, konum) gerçekten gerçeğin açığa çıkarılmasından ve onun bilinmesinden çıkarlı olmalıdır, bu ise ancak kaybedecek bir şeyiniz olmadığında olabilir.

28 Ağustos 2014 Perşembe

Sosyalizmin Sorunları ve Marjinal Tartışması Üzerine

Cemil Bayık’ın HDP’nin “Marjinal yaklaşımlardan kurtulmalı” sözleri üzerinden başlayan tartışma, hem tartışma olarak kendisi; hem de içeriğiyle Marksistlerin ve sosyalistlerin üzerinde durmaları gereken birçok soruyu davet ediyor.
Biz Cemil Bayık’ın “LBGT bireyler”i mi yoksa başkasını mı kastettiği konusuna girmeyeceğiz?
Varsayalım ki, sanki tabu bir sözmüş gibi kimsenin adını anmadan tartıştığı, “cinsel eğilimi ya da tercihi” genel ortalamadan farklı olanları; onların örgüt ve hareketlerini kastetti.
Onları kastetmiş olmasa sorun ortadan kalkmış olmaz. Çünkü ortada bir sorun vardır görmezden gelinemeyecek ve gelinmemesi gereken.
Bir devrimci, bir Marksist, en basit ve görünür olandan hareketle, onun ardında yatan en genel olan, en temel olan problemleri ortaya koymaya çalışır.

19 Ağustos 2014 Salı

Gogol’ün Paltosu – Mihri Belli’nin 90 Yaşı Vesilesiyle

“Hepimiz Gogol’ün paltosundan çıktık”
Dostoyevski

Mihri Belli’yi ilk gördüğüm yıl 1968’dir. Yani 38 yıl geçmiş. Demek ki, o zamanlar 52 yaşındaymış. Yani benim şimdiki yaşımdan biraz daha gençmiş Mihri ağabey o zaman. Ben 19 yaşındaymışım.
Cağaloğlu yokuşunun Nurosmaniye caddesiyle kesiştiği köşedeki binanın en üst katı Yapı İşçileri Sendikası’ydı. İsmet Demir, yer bulamayan Devrimci Öğrenci Birliği’ne Yapı İşçileri Sendikası’nda (YİS) yer vermişti. Alt katında da Türk Solu dergisi çıkıyordu. Mihri Belli Ankara’da yaşıyor ama sık sık İstanbul’a da geliyordu. Geldiğinde elbette Türk Solu’na da uğruyordu.
Deniz, “Mihri Ağabey gelecek, oturup biraz sohbet edeceğiz, sen de katıl” demişti.
Ben de kuşağımın birçok sosyalisti gibi daha lise çağlarında Türkiye İşçi Partisi içinde ilk politik ve örgütsel tecrübelerimi edinmiştim. Türkiye İşçi Partisi’nde eski komünistler hakkında genellikle küçümsemeyle konuşulurdu. Adeta onlar ve onlara ilişkin konular bir tabu gibiydi. Şimdi onların en bilinenlerinden birini yakından görmek ve dinlemek mümkün olacaktı.