6 Aralık 1998 Pazar

Bir Feministle Feminizm Üzerine Bir Tartışmadan

Sayın Aslı,

Troy'un senini kısmaya çalıştığımı nereden çıkarıyorsunuz? O yazılarını yazıyor. Buna engel olan falan yok bildiğim kadarıyla.

İkinci yanlışınız, kadınların ezilen bir cins olarak mücadelelerini desteklemediğim ya da ona ilgisiz olduğum konusundaki kanınız. Bu doğru değil. Bu konuda pek yazmamamın nedeni, erkek olarak, yani ezen cinsten bir insan olarak bu konuda yazmamın riskli olmasıdır. Yani, kadın haklarını savunur gibi yaparken pek ala çok ince bir şekilde, örneğin Troy/El Liberte gibi, erkeklerin imtiyazlarını savunuyor olabilirim. Kaldı ki, böyle olmasa bile, kadınların bir özne olarak kendi konumlarını ve haklarını savunmasının onların mücadelelerini daha geliştirici olacağına inanırım. Erkek olarak kadın haklarını önde savunmaya kalkmak, erkeğin üstün konumunu yeniden üretiyor. Yok etmek istediğini fiiliyatta yeniden yaratmış oluyor. Ben daha ziyade, kadınların mücadelelerine ezenler arasından bir sempati göstermek, kendi cinsine ihanet eden hain bir erkek olarak onları desteklemenin daha verimli olacağına inanıyorum.

10 Haziran 1993 Perşembe

Göçmen Azınlıkların Hedefi Ne Olmalı?

Solingen'deki kundaklama olayından sonra gösterilen tepkilerin tozu dumanı arasında bu tepkilerin anlamı; çözüm önerileri üzerine az kafa yoruldu.

Ama asıl önemlisi Avrupa'daki göçmen azınlıkların "çözüm önerileri"nin ne olacağı. Bu ise her eyden önce göçmen azınlıklar içinde hedefler yani program konusunda bir tartışma gerektirir.

Avrupa'nın çeşitli ülkeleri; ABD vs. Almanya'daki bu ırkçı vahşeti öne çıkarır ve lanetlerken aslında tek kaygısı Alman kapitkalizmini bu bahaneyle biraz köşeye sıkıştırmak ve başka alanlarda bazı tavizler koparmaktır.

Türkiye'nin de olaya bakışı farklı değildir. O da bu olayıdan yararlananrak Almanya'dan bazı tavizler peşinde. Yani Türkiye'lileri dış politikasının basit bir aracı olarak görüyor.

5 Ocak 1993 Salı

Hayat Hızlı Gideni Cezalandıracaktır (5 Ocak 1993 - Özgür Gündem)

İnsanın hiç bir zaman bugünkü kadar çok zamanı olmadı ama hiç bir zaman da bugünkü kadar zaman sıkıntısı çekmedi. Geçen yüzyılda iş saatleri haftada 80 saati buluyordu; bugün birçok ülkede 48 saat yasalaşmış durumda, hatta birçok ileri ülkede 40 veya 35 saatlik iş haftaları giderek kural oluyor. Buna rağmen günümüzün insanının en büyük problemlerinden biri sürekli zaman kıtlığı çekmek; modern toplumda herkes zamanın çok süratli akıp gittiğinden şikayetçi.

Yeryüzündeki insan sayısından daha fazla üretilmiş tek sofistike tüketim aracı belki de saat. Modern şehirlerde hemen hiç bir büyük alan, istasyon, salon yoktur ki orada bir kocaman saat bulunmasın. Zamanı kontrol altına almak için yatırılmış bu muazzam emeğe rağmen insanın zamana köleliği giderek pekişiyor.

14 Nisan 1990 Cumartesi

Adını Sen Koy

 

Bu sayının adı yok ve sayısı sıfır.

Sıfır!.. Sıfırın keşfi, insanlık tarihinde ateşin ya da tekerleğin keşfiyle kıyaslanabilecek önemdedir. Sıfır olmasaydı, bugünkü uygarlık, bu hesaba kitaba dayanan hesapsız uygarlık da olmazdı. Bugünkü hesaba kitaba dayanan hesapsız kitapsız uygarlığı bilgisayarların, gen teknolojisinin keşfi nasıl kurtaramayacaksa, sıfırın keşfi de onu keşfeden uygarlıkları, Hint ve Maya uygarlıklarını kurtaramadı.

Sıfırın olmadığı bir dünyada eksiler; eksilerin olmadığı bir dünyada artılar da olamazdı. Ancak sıfırın olanaklı kıldığı yüksek soyutlama düzeyi sayesindedir ki, gerçek sayılardan çok daha gerçek olan, gerçek olmayan sayılar alemi bulunabilmiştir.

Sıfır bir doğum ya da ölüm noktası olarak ele alınabilir. Gerçekte her doğum bir başka ölümdür de. Eski uygarlıklarda her sülale tarihin ve takvimin ilk yılını kendisiyle başlatırdı. O başlayan aynı zamanda bir başka uygarlığın sonu demekti.

18 Mart 1985 Pazartesi

Marksist Terminolojiyle Metafizik Sosyoloji – Yılmaz Öner’in “Din Üretim Biçimleri”

Yılmaz Öner pek okunmayan, okunduğu zaman da pek anlaşılmayan bir yazardır. Geçenlerde, İletişim Yayınları arasında Yılmaz Öner'in çevirisi olan "Tarihsel Uzlaşma" adlı derleme yayınlandı. Kitapta Murat Belge'nin "Tarihsel Uzlaşma Üzerine" başlıklı giriş yazısından başka, bir de Yılmaz Öner'in "Din üretim Biçimleri Üstüne" başlıklı "özgün incelemesi” yer alıyor. Bu vesile ile Y. Öner'in kısa bir eleştirisini yapmak gerekiyor.
Gerekiyor, çünkü: Y. Öner Marksizm adına ve Marksizm’i doğa bilimlerindeki son gelişmelerin ışığında geliştirme iddiasıyla Marksist terminolojiyle Metafizik Sosyoloji kurmanın çok tipik bir örneğini sergilemektedir. Gerekiyor, çünkü: Y. Öner'in, bu gericilik döneminde ve İletişim Yayınları arasında ön plana çıkması bir rastlantı değildir.
Okuyucunun pek bilgisinin olmadığını varsayarak kısaca Y. Öner'den söz edelim. Yalnız öncelikle şunu not edelim ki, bu notları yazarken elimizde Y. Öner'in bu incelemesinden başka yazısı yok. Bu nedenle, iki yıl önce okuduğumuz kitap ve yazılarındaki kimi görüşlerden söz ederken hafızamıza dayanmak zorundayız.