6 Aralık 1998 Pazar

Bir Feministle Feminizm Üzerine Bir Tartışmadan

Sayın Aslı,

Troy'un senini kısmaya çalıştığımı nereden çıkarıyorsunuz? O yazılarını yazıyor. Buna engel olan falan yok bildiğim kadarıyla.

İkinci yanlışınız, kadınların ezilen bir cins olarak mücadelelerini desteklemediğim ya da ona ilgisiz olduğum konusundaki kanınız. Bu doğru değil. Bu konuda pek yazmamamın nedeni, erkek olarak, yani ezen cinsten bir insan olarak bu konuda yazmamın riskli olmasıdır. Yani, kadın haklarını savunur gibi yaparken pek ala çok ince bir şekilde, örneğin Troy/El Liberte gibi, erkeklerin imtiyazlarını savunuyor olabilirim. Kaldı ki, böyle olmasa bile, kadınların bir özne olarak kendi konumlarını ve haklarını savunmasının onların mücadelelerini daha geliştirici olacağına inanırım. Erkek olarak kadın haklarını önde savunmaya kalkmak, erkeğin üstün konumunu yeniden üretiyor. Yok etmek istediğini fiiliyatta yeniden yaratmış oluyor. Ben daha ziyade, kadınların mücadelelerine ezenler arasından bir sempati göstermek, kendi cinsine ihanet eden hain bir erkek olarak onları desteklemenin daha verimli olacağına inanıyorum.

Ancak, maalesef, feministlerin pek çoğu, kadınların eşitliği için mücadele edenlerin pek çoğu, tıpkı sosyalistlerin, ezilenlerin çoğu gibi, sözlerin ve davranışların ardındaki gerçek eğilimleri göremiyorlar ya da böyle bir problemleri olmuyor. Bu da daima yeni hayal kırıklıklarına ve moral bozukluklarına yol açıyor. Sizin durumunuz tipiktir. Örneğin, Troy'un yazılarında kadınların ezildiğine dair birkaç söz geçtiğine bakıp onun kadın hareketinin dostu olduğunu sanıyorsunuz. Maalesef öyle değil. Troy, aslında tipik kahve sohbeti kafasıyla yazıyor. Sadece 1980 ve 90'ların entellektüel ikliminin kimi motif ya da temalarını kimi ilginç olaylarla ilişki içinde sunduğu için, çekirdeğindeki bu tutucu özelliği göremiyorsunuz.

Troy'un yazılarını tek tek ele alacak zamanım yok. Sadece bir kaç noktaya değinmek isterim.

"Biz Turkler daima kagit uzerinde yazilanlara inaniriz.
Bu bize Osmanlidan gelen bir aliskanliktir.
Okunmasi imkansiz muhurlu, mudur imzali bir kagit parcasi uzerinde "Kendini 10.cu katin balkonundan hic dusunmeden at" yazsa, o muhur askina ve korkusuna hic dusunmeden bu emre uyar , balkondan atlar ve "Asi" olmaktan kurtuluruz..
Hep ovunmusuzdur.."Biz ulu Turk Milleti -yani sigara kokan Turk erkekleri- kadina oy hakkini daha yuzyilin baslangicinda verdik."
Verdin de ne oldu..?
Hala kadini dover, kadinini ve evdeki tum disi mahlukati kole gibi tarlada, mutfakta, evde, is yerinde calistirirsin.
"
Şimdi şu satırlara bakın. Çok parlak gibi görünüyor. Peki burada nedir anlatılan. Nargileyi eline alıp, kahvede bıyık burarak, "biz adam olmayız" diye konuşanlardan ne var ki var bu satırların. Tek farkı, kadının dövülmesini konu etmesi.

Peki kadının dövülmesi sadece Türklere has bir olay mı? Hiç de değil, ben Almanların daha az kadın dövdüğü kanısında değilim. Kadın evlerinde çalışan bir sürü tanıdıklarım da böyle diyor.

Ben Taksi şoförlüğü yapıyorum. Size ilginç bir gözlemimi anlatayım. Bir kadın ve erkek taksiye bindiklerinde ben şuna dikkat ederim. Erkek kadın arkadaşının ya da karısının yanına arkaya mı oturacaktır yoksa öne benim yanıma mı? Emin olun, Alman erkeklerin Türk erkeklere göre çok daha büyük bir bölümü benim yanıma oturuyor. Bu bilinçsiz davranış aslında birçok şeyi, yani kadının burada da Türkiye'dekinden daha az ezilmediğini, ama dış görünüş bakımından daha eşit gibi göründüğünü gösteriyor.

Bir başka gözlemim de şu. Alman kadın bir siyah ile arabaya binmişse, çoğu durumda, kadın öne, siyah arkaya oturmakta. Bu da aynı şekilde bilinçsiz bir davranış. Ezilen cins, burada ezen ırk, millet ve sınıftır aynı zamanda.

Ezilen bir cins, sınıf, ırk, ulus vs. ye ait olmak otomatikman diğer ezilme biçimlerine karşı reddi, hassasiyeti, onların ortadan kaldırılması için mücadeleyi beraberinde getirmiyor maalesef. Bütün sosyal mücadeleler tarihi bunun böyle olduğunu gösteriyor. Ama aynı mücadelenin tarihi, her baskı biçiminden doğan özneler ve mücadeleler içerisinde, sosyalist bir kanadın da daima var olduğunu, o mücadelenin içinde diğer baskı biçimlerine karşı da hassasiyet ve mücadele gerektiğini savunanlar olduğunu da gösteriyor.

İşçi ve sosyalist hareket içinde, örneğin ben ve benim geldiğim gelenek, kadınların, siyahların vs. uğradıkları özgül baskı biçimlerine karşı, otonom örgütlenmelerini savunuyoruz. Kadın hareketi içinde, sosyalist feministler, liberal ya da radikal (burjuva ya da küçük burjuva olarak da okunabilir) feministlere karşı, kadınların içindeki sınıfsal ve ırksal baskılara karşı mücadele ediyorlar. Siyah hareketi içinde de, benim gibi düşünen bir çok eğilim, kadınların ve işçilerin uğradığı baskılara karşı da mücadele için, siyah hareketi içindeki kimi liberal ve aşırı sol görünüşlü eğilimlere karşı mücadele ediyor.

Böyle bir açıdan baktığımızda, Troy'un yazılarında hiçbir şey göremeyiz. Aksine zımnen Batı'da kadın konusunda işlerin Türkiye'dekinden daha iyi olduğu yolunda bir ön yargıyı da besler.

Troy şöyle yazıyor:

"Kadinlarin elindeki en buyuk silah onlarin cinsel organidir.
Bu gercegi tum kadinlar cok cok iyi bilir."

Bu, biliyorsunuz yeni bir fikir değil. Eski Yunanlı Sofokles'in "Kadınlar I-ıh derse" diye, 60'lı yıllarda Lale Oraloğlu'nun tiyatroda oynadığı ve büyük baskılarla karşılaştığı oyun bile bu fikre dayanır.

Ancak bunu ardındaki fikir şudur: herkes kapısının önünü süpürse bütün şehir tertemiz olur. Yani dinsel bir vaaz.

Ne yazık ki hiç olmadı ve olmuyor. Kadının ezilmesi ve sömürüsü, onun parçalanması, dağıtılmasıyla oluyor. Yani işçileri sömürmek için, ister istemez onları bir araya getirir, onlara bir örgütlenme tecrübesi verirsiniz, ama kadının ezilmesi ve sömürüsü ise, tek tek çekirdek aileler aracılığıyla gerçekleşir. Burada kadının hiçbir politik direniş mekanizması kalmaz, bütün baskı bir mahremiyet perdesi altında görünmez kılınmış olur. Bu durumda kadın artık sadece erkeğin cinsel tatmin aracı haline dönmüş, insanlıktan çıkmıştır. Bu durumda, kadının tek savunma mekanizması olarak da cinselliği daha doğrusu, öyle bir ortamda insani bir cinsellik de olamayacağından, sadece cinsel organı kalır. Ama bunun hiç te, erkek egemenliğine karşı etkili bir silah olmadığı, binlerce yılın deneyiyle görülmedi mi? Bu durumda erkek daima dışarda başka bir kadın bulabilir. Ya da eve bir ikinciyi getirip, rekabeti körükleyebilir. Yani hiç de öyle göründüğü gibi akıllıca değil bay Troy'un önerisi.

Aslında bu öneri işçiler için çok daha yapılabilir bir öneridir. Kapitalizmi yıkmak için sadece hiçbir şey yapmamaları gerekir. Ama kapitalizmin bir araya getirdiği, bir örgütlenme kültürü verdiği, dünya tarihinin gördüğü en örgütlü ezilen sınıf bile bunu yapamaz.

Özetle, söylenenlerin ciddiye alınacak, kadınların ezilmesine karşı ilerletici olmak gibi bir yanı yoktur. Kahve sohbeti yapmaya yarar.

Öte yandan bu yaklaşım, kadının ezilmesini, sadece cinsellikle sınırlamış olur. Aslında, örtük olarak Troy tam da bu durumdadır. Kadının ezilmesinin bir bölümüdür cinsel ezilmişliği; cinsel ezilmişliği sosyal ezilmişliğinin bir parçasıdır.

Kaldı ki, modern toplumu göz önüne getirdiğimizde özellikle, ben aksini iddia edeceğim. Kadının, ezilen bir cins olarak mücadelesinde en zayıf noktası cinselliğidir.

Bugünkü toplum, tüm insan ilişkilerini metalaştırmış, şeyleştirmiş, ticarileştirmiştir. Bu nedenle, aslında var oluşu gereği sosyal bir yaratık olar insan, yapayalnız, soğuk bir dünyada yaşamaktadır. İnsani her türlü diyalog ve ilişki bitmiştir bugünkü modern yaşamda. Bir parça insanı sıcaklık, çıkar beklemeyen karşılıksız bir dayanışma, bütün insanların en temel özlemlerinden biridir. Ama herkes aynı durumdadır. Herkes aynı şeyleri aramakta, ama kimse de bunları verememektedir. Bu durumda insani ilişkinin tek bir olanağı kalmaktadır, insanın en içgüdüsel yanı insani ilişkinin son sığınağı olmuştur: cinsellik. Her kadın da, bir insan olarak, aynı yalnızlık ve kontaksızlığı yaşar. Bir parça sıcaklığın tek yolu, birkaç saatliğine bir diyalogun ve insani bir ilişkinin tek yolu olarak cinsellik kalmıştır. Böylece her kadın, insani yalnızlığından kurtulmak için kendini ezen cinsten biriyle aynı yatağa girmek zorunda kalır. İçlerinde daha hassas olanları, erkeklerin şiddeditine maruz kalanları, bazen bilinçli bir seçimle, bazen psikolojik olarak bu sıcaklığı kendi hemcinslerinde aralar. Ancak lezbiyen ilişkiler bile, kapitalizmin sonuçları kadın erkek ayırmadığından çok daha dar bir çevrede ve daha az seçim olanaklarıyla, daha da cehenneme dönmüş bir dünyada kadın erkek ilişkisinin benzerini yeniden üretirler.

Kadın hareketinin militanlarının çoğu, kırklarına yaklaşırken, son bir çabayla birer çocuk yaptılar. Elbet bu anlaşılır. Ama biliyorsunuz, çocuk, sizi ezen cinsten biriyle yatmadan olmuyor henüz. Maalesef durum bu. İşin ilginci, kadın hareketinin kazanımlarını yaşayan o çocuklar, analarının mücadeleleri ve feminizmi hakkında bir şey duymak istemiyorlar, onu küçümsüyorlar, onlara, biz sosyalistlere şimdiki kuşakların baktığı gibi bakıyorlar ve bir erkek bulup evlerinin hanımı olmaktan başka bir şey de düşünmüyorlar.

Siz eğer ezilen cinsten bir insan olarak, bu kurtuluşa bir parça katkıda bulunmak istiyorsanız, Troy gibilerin gizli seksizmlerinin üstündeki örtüyü açmayı öğrenmeniz ve örneğin, kadının kurtuluşunun sorunlarını, bir parça şurada değindiğim gibi, ortaya koymanız ve tartışmanız gerekir.

Her parlayan şey altın değildir.

Selam ve sevgiler

Demir

 

 

Hiç yorum yok: