5 Ocak 1993 Salı

Hayat Hızlı Gideni Cezalandıracaktır (5 Ocak 1993 - Özgür Gündem)

İnsanın hiç bir zaman bugünkü kadar çok zamanı olmadı ama hiç bir zaman da bugünkü kadar zaman sıkıntısı çekmedi. Geçen yüzyılda iş saatleri haftada 80 saati buluyordu; bugün birçok ülkede 48 saat yasalaşmış durumda, hatta birçok ileri ülkede 40 veya 35 saatlik iş haftaları giderek kural oluyor. Buna rağmen günümüzün insanının en büyük problemlerinden biri sürekli zaman kıtlığı çekmek; modern toplumda herkes zamanın çok süratli akıp gittiğinden şikayetçi.

Yeryüzündeki insan sayısından daha fazla üretilmiş tek sofistike tüketim aracı belki de saat. Modern şehirlerde hemen hiç bir büyük alan, istasyon, salon yoktur ki orada bir kocaman saat bulunmasın. Zamanı kontrol altına almak için yatırılmış bu muazzam emeğe rağmen insanın zamana köleliği giderek pekişiyor.

Bir toplumun refah düzeyinin ve günlük yaşamdaki ortalama hızın artması insanların daha bol zamana sahip olmalarına değil; bir zaman kıtlığı içinde yaşamalarına yol açıyor. Modern toplumun en büyük sorunlarından biri zamansızlık. Son yılların en ilginç tarih ve sosyoloji araştırmalarının özellikle zaman kavramı üzerinde yoğunlaşmaları; Dali'den M. Ende'ye kadar bir çok sanatçının insanın zamanın kölesi oluşunu estetik imgelerle ele almaları bu problemin yansımalarıdır.

Yeni bir yıla giriş, zaman üzerinde düşünmek için bir fırsat olamaz mı?

*

Zaman fiziksel bir kavram olarak, Newton'un "dışındaki herhangi bir nesneyle ilişkisi olmadan, doğası gereği eşit şekilli ve kendi kendine akan mutlak, gerçek ve matematiksel" Zaman'ından Einstein'ın değişken ve ancak uzay ve madde ile birlikte var olabilen relatif zamanına doğru bir evrim geçirir. Fiziksel zamanın, sadece kavranışının değil ama bizzat kendisinin de bir tarihi vardır ve bugünkü bilgi seviyesine göre zamanın tarihinin popüler bir özeti Stephan Hawking'in "Zamanın Kısa Tarihi"nde bulunabilir.

İnsanın Zaman duygusu, köklerini her ne kadar Termodinamiğin İkinci Yasası'ndan ("Entropi") alsa da, insanın zaman kavrayışının ve bilincinin bir de sosyolojik boyutu vardır ve sosyolojik bir olgu olarak zaman bilincinin ve kavramının tarihi fiziksel zamanın tarihinden hiç de daha az heyecan verici değildir.

*

Doğuşu ve yaygınlaşması topu topu bir kaç yüz yıllık bir geçmişi olan burjuva uygarlığının zaman kavrayışı doğrusal ("Linear")  bir niteliktedir. Herkes ilkokuldaki dershanelerin duvarlarındaki bir ucu uzak bilinmeyen geçmişten gelen, diğer ucu bilinmeyen geleceğe giden bir doğrudan oluşan doğa ya da toplum tarihi şemalarını hatırlayabilir. Bilim kurgu film ve romanlarının en çok sevilen konularından biri olan zaman içinde ileri veya geri gidişler yine zamanın doğrusal bir yapısı olduğu varsayımına dayanır.

Kapitalizm öncesi uygarlıklarda üretim her şeyden önce bir tarım üretimiydi ve bu nedenle doğanın ritmine bağlıydı. Mısır'daki Nil taşkınları; Güneş'in, Ay'ın hareketleri; Mevsimler; hatta insanların hayatları sürekli tekrarlar değil miydi? Bu nedenle modern kapitalizmin doğuşuna kadar insanlığın zaman kavrayışı aslında doğrusal değil, dairesel ya da helezonikti.

Modern kapitalizmin doğuşu ile birlikte, üretim doğanın ritminden kurtuldukça ve artı değerin kaynağı işgücü oldukça ve emek süreci ancak zamanla ölçülebilir bir süreç olarak ortaya çıktıkça; bu "görünmez, elle tutulmaz şey"i, Zaman'ı, ölçmek ve birimlere ayırmak ihtiyacı doğdu. Doğal Zaman'dan Mekanik Zaman'a geçildi. Dairesel zaman fikrinin yerini dairesel çarklarla ölçülen ve birimlere ayrılan ama doğrusal zaman fikri aldı. Denebilir ki, insanın hayatında dairelerin (tekerlek, çark vs.) önemi arttıkça zamanın dairesel kavranışının yerini doğrusal kavranışı almıştır.

Kapitalizm öncesinde her uygarlığın kendine göre bir tarihi ve zamanı vardı. Modern kapitalizmin dünya ticaretine egemen olmasıyla birlikte Dünya Zamanı fikri (1884) doğdu ve kapitalizmin anavatanı İngiltere'deki Greenwich rasathanesine göre bütün dünya bir tek zaman birimine bağlandı (1911) ve zaman dünya ölçüsünde standardize edildi.

*

Olabildiğince az zamanda uzun yol; olabildiğince az zamanda daha çok enformasyon; daha çok üretim. İnsanoğlu hiç bu kadar hızlı değildi, ama hiç bu kadar zamansızlık da çekmedi. Denizin ortasında susuzluktan ölürcesine bir enformasyon denizi içinde enformasyonsuzluktan boğuluyoruz. Kapitalizmin bayrağında tek slogan var: "Daha Hızlı!"

Kapitalizmle ilk karşılaşan insanlar modern burjuva uygarlığının bu sürati ve dakikleşmesinin insan doğasına aykırı niteliğini seziyorlardı. Henüz artizanlığın güçlü izlerini taşıyan Paris kömünarları belki bu yüzden; burjuva devleti gibi saatleri de parçalamışlardı.

Ama sosyalist harekette bu güzel gelenekler unutuldu. Sosyalistler burjuva zaman modeli ve idealinin en ateşli savunucuları oldular. Süratte burjuvaziyle yarışa girdiler. İngiltere ya da Amerikan tekniğine; yani o sürate, yani o zamansızlığa; zaman köleliğine ulaşmak tek hedef oldu.

Bizler artık insanlara daha büyük süratler ve daha çok enformasyonlar; dolayısıyla daha az zaman değil; daha çok zaman; yani daha yavaş, daha ritmi düşük bir hayat ve üretim; daha değerli ve özgürce seçilmiş enformasyonlar vaadetmeliyiz.

Doğrusal, programlanmış, neredeyse sonsuz küçüklere bölünmüş burjuva uygarlığının mekanik zamanına karşı; insan doğasına ve doğanın ritmine daha uygun; değişen, büyük birimli ve yumuşak bir zamanı ezilenlerin bayraklarına yazması gerekiyor.

Bu gibi sorunları gündemine almayan, tartışmayan ve programına koymayan bir geri ülke devriminin; ne uluslararası kapitalizm karşısında dayanabilme ne de ona karşı bir zafer kazanabilme; yani ne insanlığın çoğunluğunu ne de zengin ve ileri ülkelerin ezilenlerini etkileme, yanına alma şansı yoktur.

*

Kemalizm Batı uygarlığını Zaman kültürüyle de örnek almıştı. Miladi takvimden, alafranga saate ve radyo saat ayarına kadar insanların günlük hayatını belirleyen; kapitalist üretime uygun kültürel koşulları oluşturan tedbirler alındı.

Biz sosyalistler Kemalizmi hiç bir zaman bu yönüyle eleştirmedik. Hatta eleştirimiz onun bu kültürel koşulları yeterince başaramaması yönünde yoğunlaştı.

Türk solu sadece burjuva zaman kültürünü idealize etmek ve bayrağına yazmak hatasını işlemedi; küçük burjuva ve kapitalizm öncesi ilişkiler ortamı nedeniyle, örgütlerin çalışmasının büyük bir bölümünü, normal olarak kapitalizmin kendiliğinden gerçekleştirdiği, modern toplumun kültürünü üye ve taraftarlarına benimsetmeye harcadı. Örneğin randevulara zamanında gelmeyi, yani modern zaman kültürünü öğretmek örgütlerin daima önemli bir sorunu olmuştu. Bırakalım sosyalist olmayı, burjuva anlamda bile politik olmayan; özünde kültürel nitelikteki bu çalışmalar politik çalışmanın özü ve kendisinin yerini bile aldı. Bu nedenle sosyalistlerin faaliyetlerinin çok büyük bir bölümünü, Türkiye'nin geri kapitalizminin bir türlü yeterince beceremediği, modern topluma uygun kültürel niteliklerle donatılmış insan yetiştirme çalışması aldı. Bir bakıma Tarih sosyalistleri Türk kapitalizmini güçlendirmek için kullandı. Bu anlamda Türk sosyalistleri sadece Burjuva Uygarlığını ve Kemalizmi eleştirmemekle kalmadılar; nesnel olarak Kemalizmin hedeflerine ulaşmasına hizmet eden, hem de Kemalizme rağmen hizmet eden, kültürel değişimin araçları oldular.

*

Ezilenler elbette ezenlere karşı savaşlarında, savaşın kendisinin dikte ettirdiği kurallara uymak zorundalar. Örneğin elbet dakik olmak zorundalar. Ama bunun insanın doğasına aykırı olduğunu bir an bile akıldan çıkarmadan.

Pratik çalışmada elbet: "Hayat geç kalanı cezalandırır" ya da "Geç gelmenin faziletlerinden yararlanamayanlar, geç kalmanın reziletleri içinde bunalırlar" ilkeleri geçerliliğini koruyacaktır. Ama tarihsel ve programatik düzeyde; burjuvazinin bayrağında "daha hızlı" yazdığına göre, bizim de bayrağımıza şunu yazmamız gerekiyor: "Hayat hızlı gideni cezalandıracaktır!"

 Ve de cezalandırıyor: Zamansızlıkla.

 

Demir Küçükaydın

5 Ocak 1993

Bu yazı Özgür Gündem gazetesinde yayınlanmıştı

 

 


Hiç yorum yok: