21 Ocak 2017 Cumartesi

Garbis Altınoğlu’nun Yaklaşan Felaket Üzerine Uyarıları ve Önerisi

Aşağıdaki satırlar değerli Garbis Altınoğlu’nun bizim yazımızı da söz konusu ederek yaklaşan felaket üzerine uyarı ve değerlendirmeleridir.
Facebook’ta paylaştığı bu yazısını olduğu gibi aşağıya aktarıyoruz.
Bu kritik günlerde böylesine ayık duruşların ve örnek tavır alışların duyulmasının hayati önemi bulunmaktadır.
Bu duruş ve öneri, Garbis Altınoğlu’nun özgül durumu nedeniyle ayrıca çok değerlidir.
Meraklısı için şunu da belirtelim. Garbis Altınaoğlu ve Demir Küçükaydın, ikimiz de 68’liyiz. Kısa bir hapishane beraberliğimiz de vardır.
Ama aslında son derece farklı; hatta birbirine zıt ideolojik duruşlara sahibizdir. Resmini aldığımız kitapta örneğin Kıvılcımlı’yı eleştirmektedir.
Bilenlerin bileceği gibi, Demir “Doktorcu” gelenekten sayılır ve Kıvılcımlı’nın Marksizm’e büyük katlıları olduğu düşüncesindedir. (Elbet Küçükaydın’ın da Kıvılcımlı’ya metodolojik eleştirileri var ama çok başka noktalardan)

20 Ocak 2017 Cuma

HDP ve CHP, CHP Gelmezse Tek Başına HDP, Meclis’te “İş Yavaşlatma Grevi” Başlatmalıdır

Dün Meclis’te bağımsız milletvekili Aylin Nazlıaka’nın kendini mikrofona kelepçelemesi çok önemli dersler sunuyor.
Birincisi, aslında CHP’li olan, hatta “ulusalcı” denebilecek bir vekilin, artık bir şeyler yapma gereğini görerek kendini mikrofona kelepçelemesi, “laik yaşam tazı”ndakilerin, yani CHP’nin ve kısmen de MHP’nin tabanının, hızla gelen Erdoğan’ın diktatörlüğü altındaki İslamcı-Türk faşizmine karşı, direnişe ve sokağa çıkmaya, hâsılı her şeyi yapmaya hazır olduğunu göstermektedir.
Bunu zaten herkes günlük hayatında gözlemleyebilir. Örneğin birkaç gün önce bir e-mail grubunda biri, canlı canlı şöyle bir gözlemeni paylaşmıştı:
“Şu anda Esenyurttan Taksime taksiyle dönüyorum. Taksi şoförü MHP'li çok öfkeli. Toz şekerin, yağın fiyatını söylüyor, bu nasıl iş ben ailemi nasıl besleyeyim diyor. Bir de bir milyon dolara vatandaşlık satılmasına öfkeli.”
CHP’li tabanın öfkesi ise Aylin Nazlıaka ile Meclis kürsüsüne kendini kelepçelemiş bulunuyor.
Çok alametler belirdi. Ama anlayana.

19 Ocak 2017 Perşembe

Güvercinler, Müslümanlar, Türkler ve İnsanlar

Hrant Dink “Ruh halimin Güvercin Tedirginliği” başlıklı yazısının son satırlarında umudunu ve güvenini şu sözlerle dile getiriyordu:
“Evet, kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim, ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz.
Güvercinler kentin ta içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler.
Evet, biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce.”
Ama bu satırların Dink’in son satırlarından biri olması, aynı zamanda bu umudun ve güvenin hiçbir dayanağı olmadığını da kanıtlamış bulunuyor.
Niçin böyle?
Çünkü Hrant’ın unuttuğu bir şey vardı, biyolojik bir kavram olarak insan ile (yani küçük harflerle insan olmakla), sosyolojik olarak İnsan (büyük harflerle İnsan) olmak arasındaki farkı göremiyordu.
Yani unuttuğu “bu ülkede” İnsanların değil Türklerin yaşadığı idi.

18 Ocak 2017 Çarşamba

HDP Niçin “#HAYIR” Demiyor?

Yanlış biliyorsun? HDP “#HAYIR” diyor” demeyin.
#HAYIR, HDP “#HAYIR” demiyor.
HDP, “#HDPhayırDiyor” diyor.
Bu ikisi çok farklıdır.
#HAYIR dediğinizde politik mücadele verirsiniz. Başkalarının, hatta düşmanlarınızı bile altında toplanabileceği bir bayrak açarsınız.
#HDPhayırDiyor dediğinizde ise, kendi kendinizi tatmin etmiş; kendi reklamınızı yapmış olursunuz. Bu başkalarını, hatta size en uzak ve düşman olanları hareket geçirmek; altında yer almaktan gocunmayacağı bir bayrak, bir sembol, bir parola bulmak gibi bir derdinizin olmadığı anlamına gelir.
Politika yapmak ise her şeyden önce, verili anda, en can alıcı, “zinciri sürükleyecek” halkayı yakalamak ve onu tüm gücüyle çekmek sanatıdır.
Politika yapmak hakkındaki tasavvurunuzu, kongrelerinizi yöneten moderatörler gibi, liberal medyacılar belirlemişse; rengârenk #HAYIR’larınızın insanların sempatisin toplayıp, #HAYIR çıkmasına yol açabileceğini sanabilirsiniz.

17 Ocak 2017 Salı

#HAYIR ve Mücadele Biçimleri

Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır.”
İsyan eden köylüler dağa çıkabilir veya dağa çıkanları koruyabilirler.
Sömürgelerde bir “ilk kurşun” sömürgecinin ya da beyaz adamın dokunulmazlığı ya da yenilmezliği efsanesini yıkarak bir direnişin başlatıcısı olabilir.
Köleleşmemiş, henüz tamamıyla direnci kırılmamış toplumlarda “göze göz, dişe diş” diyen bir geleneğin sürdüğü toplumlarda, sert mücadele biçimleri çok daha büyük destek bulabilir.
Ancak Türkiye’deki gibi 5000 yıldır şark despotluğunun hükmü altında yaşamış; her umudu en kısa zamanda o devlet tarafından olmamışa çevrilmiş ve bu tarihsel tecrübeyi bilmeden bilen insanların olduğu bir ülkede, bu yöntemler bir işe yaramazlar.