7 Ekim 2015 Çarşamba

Erdoğan Nasıl Gitmez, Nasıl Gider, Nasıl Gitmeli?

Halkın dediği gibi, “bu dünya Sultan Süleyman’a kalmamış, elbet Erdoğan’a da kalmaz”. Elbet bir gün gidecektir.
Bir Çin atasözü, “bir nehrin kenarında uzun zaman durursanız, bütün düşmanlarınızın cenazelerinin önünüzden birer birer geçtiğini görürsünüz” der. Elbet bir gün Erdoğan’ın cenazesi de yeterince uzun yaşayanların önünden geçecektir.
Son zamanlarda neredeyse bütün yazarların ve Facebook yorumcularının, korkularını bastırmak için, karanlıkta ıslık çalarca tekrarladıkları gibi sonunda “demokrasi kazanacaktır.”
Elbet Erdoğan gidecektir ve bu günler de geçecektir.
Ama yine halkın dediği gibi “elbet geçer ama deler de geçer”.

26 Eylül 2015 Cumartesi

Milliyetçiliğin Milliyetçi ve Sosyolojik Tanımları

Sınıf mücadelesinde en büyük ve başarılı hile, kendi normatif tanımınızın sanki sosyolojik bir tanımmış gibi kabul edilmesidir. Bu durumda size karşı çıkanlar bile sizin tanımınızı kabul ederek size karşı çıktıklarından aslında size hizmet ederler.
Ne demek istiyoruz?
Bunu biraz açalım çünkü bunu anlamadan hiçbir şeyi anlamak mümkün değildir.
Örneğin, bugün her yerde din bir “inanç” olarak tanımlanır. Herkes bunu kabullenmiştir. Kimse artık bu kabul ve tanımın yanlışlığından şüphe etmeyi aklına bile getirmez. Kimse “İnanç nedir? Bu kullanımda inanç nasıl tanımlanmaktadır. Sosyolojik olarak inanç diye bir kategori var mıdır?” gibi sorular sormaz.
İşte klasik kavramlarla ifade edilirse “ideolojik egemenlik” ya da sosyolojik kavramlarla bir dinin yerleşmesi tamı tamına budur.

25 Eylül 2015 Cuma

Toplum’un Ortaya Çıkışı ve Kurban’ın Sosyolojisi

Bugün Kurban Bayramı.
Kurban ve Bayram! Kurban ölümdür, bayram yaşam ve sevinci.
Böylesine birbirine zıt kavramlar nasıl olup da bir araya gelebilmektedir?
Kurban yeryüzündeki birbirinden en farklı toplumlarda bile görülen en evrensel olgulardan biridir. Bu bile Toplumsal varoluş ile Kurban arasında bir ilişki olduğunu sezdirir. Toplum’un olduğu her yerde Kurban, Kurban’ın olduğu her yerde toplum vardır.
Bu kurban bayramı vesilesiyle Kurban ve Bayram’ın bu diyalektiğini ele alıp incelemeyi deneyelim.

22 Eylül 2015 Salı

“Milliyetçilik Yabancı Bir İdeolojidir” O halde “Milli ve Yerli Vekiller” Nasıl Olmalı?

Kendilerini milliyetçi olarak tanımlayan ırkçılar, başkalarını yabancı veya dış güçlerin ajanı olmakla suçlarlar. Örneğin en son Erdoğan, “1 Kasım'da 550 tane yerli ve milli milletvekili istiyorum” dedi.
Ancak bu suçlamayı yapanların kendilerini tanımladığı milliyetçilik denen şey; yani milli ve yerli olma iddiasının kendisi bizzat bir yabancı icadıdır; “yabancı bir ideoloji”dir. Fransa’dan, Almanya’dan gelmiştir. Eskilerin deyişiyle Frenk imalatıdır.
Bu durumda kendilerini milliyetçi olarak tanımlayanların, başkalarını “milli” ve “yerli” olmamakla suçlamaları; sürekli kıçı görünen keçinin, zıplarken kuyruğu kalkan koyuna “kıçı göründü” diye sataşmasına benzer.
Ya da başka bir deyişle: “Dinime küfreden bari Müslüman olsa.”
Erdoğan’ın ifadesinin gerçek karşılığı şudur: milliyetçileri seçmeyin.
Çünkü milliyetçiliğin kendisi “milli” ve “yerli” değildir.

21 Eylül 2015 Pazartesi

Erdoğan Neden Gitmelidir? Nasıl Gider?

Bir süredir, bu günün Türkiye ve Ortadoğu’sunda en acil ve aşılması gereken sorunun Erdoğan’ın bulunduğu mevkii terk etmesi; onun oradan uzaklaştırılması gerektiğine; bunun tüm diğer kör düğüm olmuş sorunların çözümü için yakalanması gereken ana halka olduğuna dair yazılar yazıyor ve buna ilişkin somut öneriler yapıyoruz.
En somut önerimiz de şöyle özetlenebilir:
Tamamen yurttaşların seyahat ve fikrini ifade ve istediği gibi giyinme özgürlüğü bağlamında en temel haklarına dayanarak; hukuken politik olmayan ama sosyolojik olarak politik bir hareket öneriyoruz.
Yapılacak şey basittir diyoruz.
Başka hiç bir pankart, bayrak, şilt, yazılı slogan vs. olmadan; hiçbir slogan atmadan, müzik çalmadan, bağırmadan, sessizce, sadece göğsümüze gerekirse sırtımıza #Erdoğanİstifa yazarak durmak, yürümek, oturmak veya uzanmak.