10 Şubat 2014 Pazartesi

Teori ve Politika

Teori demek, yüzey akıntısı değil dip akıntısı; görünen değil, görünenin zıttı biçimindeki özü; birbiriyle ilgisiz görünen olgular arasındaki görünmez ortaklık demektir. Teori demek genelleme demektir.
Gericilik dönemlerinde insanlar genelleme yeteneklerini yitirirler. Diğer bir deyişle teoriye olan ilgi kaybolur. Kaybolur çünkü, bilimlerin ilerlemesine pratik ihtiyaçlar yüzlerce üniversiteden daha büyük atılım verirler. Toplumsal bir hareketlenme, bir mücadele yoksa, teoriye ihtiyaç, dolayısıyla genelleme yeteneği de yok olur.
Bu nedenle toplum bilimleri alanında bütün büyük ilerlemeler her zaman modern işçi sınıfının hareketlerinin ayak izleri üzerinde gerçekleşir.
Marksizm, Fransa, İngiltere ve Almanya’daki işçi hareketinin yükselişinin çocuğudur.
Bir benzeri hala gelmemiş, o her biri bir zirve ve teorisyen olan ve o zirvelerin içinden Lenin, Troçki gibi daha büyük zirveleri çıkarmış Rus Devrimcileri kuşağı, Rusya’nın genç ve yükselen işçi sınıfı ve onun hareketi olmadan tasavvur bile edilemezdi.

8 Şubat 2014 Cumartesi

Öcalan'ın Videoları

Öcalan’ın kaçırılışı ve sonrasındaki resimleri (örneğin Türk bayrağının önünde çekilmiş veya gözleri bağlı resimleri); ifadleri (çeşitli dönemlerde bunlar yayınlandı) ve şimdi de videoları sanki yeni bir şeymiş gibi piyasaya sürülüyor. Öcalan ihanet etmiştir canını kurtarmayşa çalışmıştır mesajı verilmeye çalışılıyor.
Öcalan kaçırıldıktan ve mahkemeye çıkarıldıktan sonra, bu gibi akıl yürütmeleri tek tek ele alıp analiz etmiş; çürütmüş ve Öcalanın yaptıklarının sosyolojik, politik ve stratejik anlamlarını açıklamaya çalışmıştık. O dönemde yazdıklarımız, bugün parlak bir şekilde doğrulanmış bulunuyor.
Şimdi Öcalan’ın videoları vesilesiyle o yazılanları tekrar yayınlıyoruz. Hepsi aynen bugün için de geçerlidir. Aşağıdaki analizler 14 yıl önce yazılmıştı. Öcalan ve PKK bitti denilen zamanlarda.

7 Şubat 2014 Cuma

“La İlahe İllallah”ın Sosyolojik ve Tarihsel Anlamı ve Günümüz Dünyası (Kelime-i Tevhid’in Marksist Tefsiri)

Allah’tan başka tanrı yoktur!”
Her kabilenin (komünün) kendisinden geldiğine inandığı “put”unun (toteminin) olduğu bir toplum yapısı, Sasani ve Bizans imparatorluklarının çürümesi nedeniyle tıkanmış Orta Yol’dan (İran üzeri) Güney Yolu’na (Hint Okyanusu) kaymış dünya ticaret yolları üzerindeki, Cidde limanının antreposu Mekke ve Medine şehirlerinde her yerde olduğundan daha fazla var olan iktisadi ilişkilerle çelişki içindeydi. Bir yanda o zamanın ölçüleriyle dünya ticareti, diğer yanda kendi kabilesinden ötesini görmeyen, her birinin ayrı hukuku olan, her kabilenin birbirine düşman ve kan davalı olduğu bir toplumsal yapı.
Allah’tan başka tanrı olmadığını söylemek, bu toplumun, artık onun yaşama ve gelişmesi önünde katlanılmaz bir engel haline gelen kandaşlığa, yani totemlere, putlara dayanan üstyapısını parçalamak, onun yerine tüm insanların aynı tanrının yarattığını, dolayısıyla eşit ve kardeş olduğunu söylemek, hepsini aynı hukuka bağlamak anlamına geliyordu.

5 Şubat 2014 Çarşamba

Muhammet ve Marks – Donkişot’ta İhsan Eliaçık’ın “İslam ve Mülkiyet” Söyleşisinin Düşündürdükleri

Dün akşam, Kadıköy, Yeldeğirmeni’ndeki “İşgal Evi” Don Kişot’ta, İhsan Eliaçık’ın “İslam ve Mülkiyet” konulu söyleşisi vardı. Buz gibi havaya rağmen küçük salon tıklım tıklım doluydu. Toplantıyı tertipleyen arkadaşlar konuyu seçerlerken muhtemelen, Don Kişot’taki “işgal Evi”nin, mülkiyet hakkına bir tecavüz olarak değerlendirilebileceği gibi bir kaygıyla davranmış olmalıydılar. Gerekçesi ne olursa olsun, isabetliydi ve güzel bir toplantı oldu. “Roket soba” henüz hala verimli çalışamadığı; salonun deliklerinden buz gibi hava girdiği için buz gibi salonda; geçen yazın Gezi Günlerini aratmayan sıcak bir atmosfer vardı ve “Gezi Ruhu”nun, henüz ölmediği ve yaşadığı, hissediliyordu.
Toplantıda konuşulanların yol açtığı kimi düşüncelere geçmeden önce, Don Kişot “işgal evi” hakkında kısa bir açıklama yararlı olabilir.
*
Don Kişot “işgal evi”, aslında bir işgal evi değildir. Müteahhidin biri, 15 kadar önce, oraya bir apartman dikmeye kalkmış ve aynı binayı birbirinden farklı beş kişiye satmış. Yani dolandırıcılık yapmış. Sonra da inşaat öyle yarım kalmış. Bina yıllardır yarım kalmış bir inşaat olarak öylece duruyormuş ve adeta bir çöplüğe dönüşmüş.

3 Şubat 2014 Pazartesi

Gezi Hareketi, Forumlar, Parklar, Mahalle Dayanışmaları ve Tehlikeli Bir Gelişme

Gezi Hareketi, bir patlamadan yola çıkarak parklara, mahallelere, forumlara doğru yayıldı ve oralarda tıpkı çölde kuruyan bir nehir gibi, gücünü tüketti.
Şimdi kendi hataları ile yüzleşerek, tıpkı yere her düşüşünde topraktan aldığı güçle tekrar ayağa kalkan eski Grek tanrısı gibi, bu sefer mahallelerden, parklardan, forumlardan yola çıkarak bir demokrasi seline dönüşmek göreviyle karşı karşıyadır.
Bunu başarıp başaramayacağını ise onun bundan sonra yaptıkları ve yapmadıkları belirleyecek.
Dün (2 Şubat Pazar) biri umut verici, diğeri ise çok tehlikeli iki olay birbirine birkaç yüz metre mesafede, Kadıköy’de Yel Değirmeni’nde gerçekleşti. Önce bu iki olayı kısaca aktaralım.
Dün Yel değirmeni Dayanışması, Don Kişot sosyal dayanışma evinde çok güzel ve başarılı bir etkinlik yaptı. Bir yanda “Deli Dalgalar”dan gelen dayanışmacılar arı gibi, ustalaşmış ellerle cezaevlerine yollanacak yüzlerce kitabı ve dergiyi paketliyor; diğer yanda Kazova İşçilerinin veya diğer el ürünlerinin dayanışma amacıyla