“Allah’tan başka
tanrı yoktur!”
Her kabilenin (komünün) kendisinden geldiğine inandığı “put”unun
(toteminin) olduğu bir toplum yapısı, Sasani ve Bizans imparatorluklarının
çürümesi nedeniyle tıkanmış Orta Yol’dan
(İran üzeri) Güney Yolu’na (Hint
Okyanusu) kaymış dünya ticaret yolları üzerindeki, Cidde limanının antreposu
Mekke ve Medine şehirlerinde her yerde olduğundan daha fazla var olan iktisadi
ilişkilerle çelişki içindeydi. Bir yanda o zamanın ölçüleriyle dünya ticareti,
diğer yanda kendi kabilesinden ötesini görmeyen, her birinin ayrı hukuku olan,
her kabilenin birbirine düşman ve kan davalı olduğu bir toplumsal yapı.
Allah’tan başka tanrı olmadığını söylemek, bu toplumun,
artık onun yaşama ve gelişmesi önünde katlanılmaz bir engel haline gelen
kandaşlığa, yani totemlere, putlara dayanan üstyapısını parçalamak, onun yerine
tüm insanların aynı tanrının yarattığını, dolayısıyla eşit ve kardeş olduğunu söylemek, hepsini aynı hukuka bağlamak anlamına geliyordu.
Kabe’deki putların parçalanması veya yakılması; her
kabilenin kendisinin soyundan geldiğini kabul ettiği totemlerin yıkılmasının
anlamı ise, kandaşlık ilişkilerinin yıkılması; totem ya da kan kardeşliği yerine;
tüm insanların kardeşliğine inananların kardeşliğinin geçirilmesiydi.
Totem (Put), soyu ve kandaşlığı belirleyerek on binlerce yıl
boyunca, hem toplumsal örgütlenmenin temelini oluşturmuştu. Bu, yetmiş bin yıl
boyunca, insan türünün yaşam savaşından başarıyla çıkmasını sağlamış üstyapı (Din) artık uygarlığın (sınıflı toplumun) ve gelişen dünya ticaretinin önünde katlanılmaz bir engel haline gelmişti.
Marks’ın “Gelişmelerinin belirli bir aşamasında toplumun
maddi üretici güçleri, o zamana kadar içinde hareket ettikleri mevcut üretim
ilişkilerine, ya da bunların hukuki ifadesinden başka bir şey olmayan mülkiyet
ilişkilerine ters düşerler. Üretici güçlerin gelişmesinin biçimleri olan bu
ilişkiler, onların engelleri haline gelirler. O zaman bir toplumsal devrim çağı
başlar.” dediği gibi ve toplum bir devrim dönemine girmişti. Ve bu devrimin
bayrağında, “La İlahe İllalah” yazıyordu. Yani, aynı totemden gelenler değil, tüm insanların kardeş olduğuna inananlar
kardeştir.
Tüm insanların kardeş olduğuna inanmayıp da aynı totemden
gelenlerin kardeş olduğuna inananlar, yani İslam’ın deyişiyle “puta tapanlar”
ise, kardeş değil “kafir”dir. Onlara
karşı “Cihat” yani kutsal savaş, yani devrimci mücadele gerekir.
Hazreti Muhammet döneminin totemleri ve putları ne ise bu
günün dünyasının ulusal bayrakları, ulusal devletleri ve ulusal sınırları da
aynı şeydir.
Ve üstüne üstlük, Muhammet döneminin puta taparları, bir
Allah inancından butlara inanmaya doğru bir geri dönüş yapmamışlardı; onlar zaten
hep “cahiliye”de yaşamışlardı. Ama bu günün putları (yani ulusal
bayrakları, ) ve puta taparları (yani ulusçuları) ve aşiretleri (ulusları) hem
Aydınlanma gibi ulusların değil tüm insanların eşitliğini savunmaktan geriye
gidip ulusların eşitliğine; yani insanların eşitliği yerine ulusların
eşitliğini geçirmişler hem de İslam ve Hristiyanlık gibi, Allah’a inananların
kardeşliğini önermiş büyük dinlerden sonra gelip, tüm insanların kardeşliği
yerine, aynı dil, din, etni vs. ile tanımlanan bir ulusdaşlığı geçirmişlerdir.
Bu günün dünyasında, ulusal bayraklar ve uluslar, Muhammet
döneminin putlarından ve puta taparlarından bile insanlık için daha korkunç bir
engeldir. İnsanlığın varlık ve yokluk sorunu bu engelin yıkılmasına bağlıdır.
Tıpkı Hazreti Muhammet’in o putlara karşı yürüttüğü savaş ve
devrim gibi bir devrim gerekmektedir.
Tıpkı Muhammet’in o putları yakıp yıktığı gibi, bu günün
bütün ulusal bayraklarını, devletlerini, sınırlarını yıkacak bir devrim gerekmektedir.
Bu günün dünyasında gerçek Müslüman olmak, tüm ulusal
bayraklara, sınırlara, devletlere karşı her dinden, her dilden, her kültürden,
her “ulustan” insanların eşitliğini ve
kardeşliğini ve buna uygun dünya çapında bir düzeni savunmaktır.
Bu günün dünyasının ulusal devletlerin yasalarına uyan,
ulusları yıkıp bir eşit insanların dünya cumhuriyetini kurmak gibi bir derdi
olmayan Müslüman veya Hıristiyanları aslında birer milliyetçi; yani puta
tapardan başka bir şey değildirler. Bunlara karşı tıpkı bir zamanlar la ilahe
illalah bayrağıyla putlara karşı verilmiş savaş gibi; aynı ulustan olanlar
değil; tüm insanların kardeş olduğuna inananlar kardeştir bayrağıyla bir savaş
vermek gerekmektedir.
Bu kutsal savaşın nasıl bir yol izlemesi gerektiğini yine
bizlere Hazreti Muhammet göstermektedir. O, tek tek kabilelerin içinde,
kabilelerin kardeşliğini isteyenleri iktidara getirmek gibi bir ham hayalin
peşinden koşmadı; aşiretler düzeninin koruyarak onu düzeltmeye çalışmadı; onu
yıktı, yıkmak gerektiğini söyledi. Yani çeşitli putların bir araya gelmesi ve
aralarında bir uzlaşma yapması için uğraşmadı. Putları yıkma çağrısı yaptı.
Bugünün dünyasına aktarırsak, tek tek ulusları koruyarak o
uluslarda ulusların kardeşliğini savunanları iktidara getirmeye çalışmak gibi
bir hayalin peşinde koşmadı; yani ulusların bir araya gelip aralarında bir
uzlaşma ve düzen kurması çağrısı yapmadı. Ulusları yıkma çağrısı yaptı diyebiliriz.
Sosyalistlerin Enternasyonalizmi, ulusları koruyarak, onların
kardeşçe ilişkilerini savunmaya denk düşer. Uluslara karşı bir savaş ve onları
yıkma çağrısı değil; ulusları koruyarak onların barışını kurma çağrısıdır. Bunun
yanlış bir yol olduğunu göstermişti. Son ikiyüz yılın deneyleri de gösterdi.
Yani Hazreti Muhammet çok daha devrimci bir yol ve strateji
geliştirdi. Kan kardeşliğine karşı din kardeşliği. Böylece çok farklı
kabilelerden tüm insanların kardeşliğine inananları bir tek bayrak altında
birleştirerek, kan kardeşliğine karşı, yani putlara karşı savaş açmak.
Bu gün insanlığın ihtiyacı olan tam da budur. Ulusların
kardeşliği yerine insanların kardeşliğine inananların kardeşliği.
Ulusal devletlere, ulusal sınırlara, ulusal bayraklara, ulusçulara,
yani bu günün kafirlerine, puta taparlarına ve putlarına karşı kutsal savaş.
Ulusçulara ve uluslara karşı kutsal savaş.
Yani, ne ulusal ne de dinsel ayrılıkları, sınırları,
devletleri bayrakları tanımıyoruz. Tüm insanların kardeş olduğuna inananların
kardeşliğine inanıyoruz. Buna göre bir toplumsal düzen için mücadele ediyoruz.
Lailahe illalah’ın anlamı budur ve bugün gerçek Müslüman
olmak bunun için mücadele etmekten geçer.
Milliyetçiler putların düzenini savunan kafirlerdir.
21 Aralık 2004 Salı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder