Gezi Hareketi, bir patlamadan yola çıkarak parklara, mahallelere,
forumlara doğru yayıldı ve oralarda tıpkı çölde kuruyan bir nehir gibi, gücünü
tüketti.
Şimdi kendi hataları ile yüzleşerek, tıpkı yere her düşüşünde
topraktan aldığı güçle tekrar ayağa kalkan eski Grek tanrısı gibi, bu sefer
mahallelerden, parklardan, forumlardan yola çıkarak bir demokrasi seline dönüşmek
göreviyle karşı karşıyadır.
Bunu başarıp başaramayacağını ise onun bundan sonra
yaptıkları ve yapmadıkları belirleyecek.
Dün (2 Şubat Pazar) biri umut verici, diğeri ise çok
tehlikeli iki olay birbirine birkaç yüz metre mesafede, Kadıköy’de Yel Değirmeni’nde
gerçekleşti. Önce bu iki olayı kısaca aktaralım.
Dün Yel değirmeni Dayanışması, Don Kişot sosyal dayanışma
evinde çok güzel ve başarılı bir etkinlik yaptı. Bir yanda “Deli Dalgalar”dan
gelen dayanışmacılar arı gibi, ustalaşmış ellerle cezaevlerine yollanacak yüzlerce
kitabı ve dergiyi paketliyor; diğer yanda Kazova İşçilerinin veya diğer el
ürünlerinin dayanışma amacıyla
yapıldığı kermes yürüyor; üst katta Ankara’dan
dayanışma için gelenler okuma ve çalışma odası yapıyorlar; dışarıda ve içerde
gelen ziyaretçiler kalabalığı birkaç ay öncesinin yıkıntı evini
şenlendiriyorlardı. (Ortam hakkında bir fikir edinebilmek için şu video (https://www.facebook.com/photo.php?v=10152174003397230&l=5107535442512477337
) ve resimlere (https://www.facebook.com/media/set/?set=a.10152173382782230.1073741833.730122229&type=1&l=421f252dd7
) bakılabilir.)
Elbet Gezi Hareketinden kalan birçok forumun, parkın veya
mahalle dayanışmasının toplanabileceği bir yer bile yok. Çoğu toplantılarını
birkaç kişiyle yapabiliyor. Ancak bu gibi girişimler en azından havalar
ısınınca yapılabilecekler hakkında ilham verici örnekler oluyor.
Gezi’nin ruhunun hala ölmediğini gösteren bu güzel ve örnek bu
girişim olurken, akşamüstü, buraya birkaç yüz metre mesafede, gezinin ruhunu
öldüren ve öldürecek başka bir olay gelişiyordu. Olayı iki farklı kaynaktan
aktaralım:
“Kadıköy Halitağa'da
seçim standı açan AKP'liler, hayatını kaybeden Gezi eylemcilerinin
fotoğraflarını taşıyan Yel Değirmeni mahallesi halkı tarafından protesto
edildi. AKP'liler önce protestoculara saldırmak istediyse de, eylemcilerin
kararlı duruşu ve halkın tepkisi nedeniyle standlarını kapatıp ayrılmak zorunda
kaldı.
Kadıköy Halitağa'da
seçim standı açan AKP'liler, protesto sonucu Kadıköy'den uzaklaştırıldı. Ethem Sarısülük
ve Ali İsmail Korkmaz'ın fotoğraflarıyla Halitağa meydanına gelen protestocular,
burada stand açan AKP'lileri, "Katil AKP mahallemizden defol",
"Her yer Taksim her yer direniş" ve "AKP mezara halk iktidara"
sloganlarıyla protesto etti. Protesto edilen AKP'liler, eylemcilere önce
saldırıda bulunmak istedi. eylemcilerin direnmesi üzerine geri çekilmek zorunda
kalan saldırgan grup, polisin olay yerine gelmesininin ardından standını
kapayıp Kadıköy'den ayrıldı. AKP'li gruba Kadıköy halkı da sloganlarla tepki
gösterdi.” (Demokrat Haber)
“Kadıköy'de AK Parti
standında arbede çıktı
Kadıköy
Yeldeğirmeni’nde (Halitağa Çeşme ) seçim çalışması için stant açan AKP ’liler,
standa gidip Ali İsmail Korkmaz ve yolsuzluklarla ilgili sorular soran
Halkevleri üyeleri ile gerginlik yaşadı.
İki grup arasında
arbede çıktı. Polis, standın etrafını sarıp gerginliği önlemeye çalıştı ancak
gruptan bir kişinin bıçak çekmesiyle olay yeniden büyüdü.
Bunun üzerine AKP
standı kaldırıldı ancak polis ile grup arasındaki gerginlik devam ediyor.”
(Radikal)
Ben de şahsen olayı biraz izledim. CHP’li veya ulusalcı
olduğu belli olan kişiler ellerinde su şişeleriyle AKP standındakilere su
atıyorlar ve hem çalıyorsunuz, “hem de ne yüzle burada stand açıyorsunuz” diyerek
standı engellemeye çalışıyorlardı. Bunu yapanlar, Demokrat Haber’in verişinin
aksine, hiç de oranın “halkı”nı temsil etmiyordu. Genel çoğunluk bu gibi girişimlere
mesafesini koruyor ve tasvip etmediğini ifade ediyordu. Bu fiziki engelleme
çabası sürerken, engellemeyi yapanlar daha sonra da Gezi’nin sloganlarını
atıyorlardı: “Bu daha başlangıç mücadeleye devam” veya “Faşizme karşı omuz omuza”
gibi.
İşte Mahalle, Park ve Forumlara sığınmış Gezi hareketinin
geleceğini bu iki farklı davranış çizgisi belirleyecektir.
Gezi AKP’ye karşı onu yıkmayı hedefleyen bir hareket mi,
yani bir Parti mi olacak; yoksa anti demokratik, özgürlük düşmanı, merkezi ve
bürokratik TC’ye karşı alternatif bir Demokratik Cumhuriyet tohumu ve projesi
mi olacak?
CHP, Ulusalcılar ve onlarla dirsek teması içindekiler, Gezi’nin
Forumlara, Parklara, Mahalle Dayanışmalarında yaşamaya çalışan son kalıntılarını
bir anti AKP hareketine çekmek ve Gezi’yi böyle bir hareketmiş gibi göstermek
için her türlü olanağı sonuna kadar kullanıyorlar ve her yolu deniyorlar.
Gezi’nin son kalıntıları bunlara kesin direnmeli ve bugünkü
Türkiye Cumhuriyeti’ne alternatif bir Demokratik Cumhuriyet’in tohumları olma
ve onun ilişkilerini kurup yaşatmayı başarmalıdırlar. Bunu yaptıkları takdirde
ancak var olun güçler arasındaki çatışmaların bir aracı olmaktan çıkıp gerçekten
demokratik dönüşümler etrafında en geniş kitleleri birleştirecek bir harekete
dönüşebilirler ve bir alternatif olarak kalabilirler.
Forumlar, Parklar, Mahalle Dayanışmaları Türkiye Cumhuriyeti’nin
düşünceyi yasaklayan; onun ifadesini ve yayılmasını hukuki ve idari araçlarla
engelleyen yapısı karşısında; gerçek bir fikir özgürlüğünün garanti altına
alındığı özgürlük adacıkları olmalıdır. Kendi içlerinde ve bulundukları
yerlerde hiçbir fikrin zorla, hukuki veya idari araçlarla ifadesini ve
engellenmesini engellememeli ve engellenmesine karşı kesin bir tavır
koymalıdırlar.
Dün AKP standına karşı yapılan, bir fikrin ifadesi ve propagandasına
karşı fiziki şiddet uygulayarak bu hakkın kullanılmasını engellemekten başka
bir şey değildi.
Gezi hareketinin son kalıntıları, fikre karşı fiziki, idari
veya hukuki engellemeye yönelik bu gibi girişimler nereden gelirse gelsin, içeriğinden
dolayı hiçbir ayrım yapmadan, onun karşısında durmalıdır. Fikre karşı sadece
fikirle mücadeleyi savunmalıdır.
Fikre karşı şiddet girişimleri veya insanların, dili, dini,
etnisi, fikri, cinsi, cinsel tercihi, kültürü vs. nedeniyle, aşağılanması ve
hakarete uğramasına karşı kesin tavır koymalıdır.
Gezi’nin son kalıntıları, ancak böyle bir tavrı kararlı
olarak ortaya koyup savunduğu takdirde tekrar en geniş halk kesimlerini
demokrasi ortak hedefi etrafında birleştirme potansiyelini koruyabilir.
Bu nedenle, Forumlar, Parklar, Mahalle Dayanışmaları bu konuyu
gündeme alıp, Gezi sloganları atarak, gezinin mirasçısı iddiasıyla ortaya çıkıp
onun mirasını fiilen reddedenler karşısında açık ve net bir tavır
koymalıdırlar.
Dün AKP’nin standını fiziki araçlarla engellemeye çalışanlar
buna Yeldeğirmeni Dayanışmasının yaptığı etkinliktekileri de katmaya
çalıştılar. Yeldeğirmeni Dayanışmasının etkinliğinde bulananların ezici çoğunluğu
bu davranışları benimsemediğini gösterip mesafe koydu. Bu Gezi’nin ruhunun hala
yaşadığının güzel bir örneğiydi. Bu ruhun ölmesine izin verilmemeli, aksine
gelişip serpilmesine çalışılmalıdır.
Bu basit gibi görünen çok kritik ve hayati önemde bir
sorundur.
1970’lerde Türkiye’nin tarihinde gördüğü en derin ve uzun
kitle politizasyonu ve radikalleşmesi yaşanmıştı. Bu muazzam hareketin
başarısızlığının temel nedenlerinden biri faşistlerin saldırılarından
kurtarılmış hatta devletin güçlerinin bile giremediği bölgelerin, alternatif ve
demokratik bir cumhuriyetin tohumu olan alanlara dönüştürülememesiydi.
Herhangi bir hareket bir mahalle veya bölgede etkili
oluyorsa, orada başka bir hareketin gazete satmasına bile izin vermiyordu.
Kendisini fikir ve örgütlenme özgürlüklerinin koruyucusu bir demokratik
cumhuriyetin tohumu olarak değil; bir siyasetin örgütü olarak veya egemenlik
alanı olarak şekillendiriyordu. Türkiye tarihindeki o en büyük devrimci kabarış,
tam da bu nedenle yenilgiye uğradı.
Maalesef bu dönemin doğru dürüst hiçbir eleştirisi
yapılmamakta dersleri çıkarılmamaktadır.
Örneğin “Fatsa Deneyi”nden söz ediliyor. Ama Fatsa’da egemen
olan siyasetin dışında bir fikir özgürlüğü yoktu. Fatsa’daki iktidar bir
siyasetin iktidarıydı; demokratik bir cumhuriyetin tohumu değildi Fatsa. Fatsa’nın
Türkiye’nin faşistlerden temizlenmiş diğer mahallelerinden hiçbir farkı yoktu. Sadece
orada belediye seçimleri de kazanılmıştı.
Fatsa bir demokratik Cumhuriyet tohumu değil, benzeri üçüncü
dünya ülkelerinde veya Doğu Avrupa’da görülen sözde “Demokratik Halk Cumhuriyetleri”
gibiydi. Tam da bunun için yenilmişti.
Eğer 1974-79 arası yükselişte, faşistlere karşı direnenler, birer
krallık olan, Kuzey Avrupa ülkelerindekinin yarısı kadar bile demokrasi adacıkları
kurabilseydi, 12 Eylül başarıya ulaşamaz; generallerin darbesine en geniş halk kesimleri
özgürlüklerini savunmak için, tüm güçleriyle direnirler ve 12 Eylül darbe
girişimi, 1930’lar İspanyası veya Almanya’da 1920’deki Kapp darbe
girişimlerinde olduğu gibi, bir Devrimin başlangıcına dönüşebilirdi.
03 Şubat 2014 Pazartesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder