29 Mart 2013 Cuma

Ortadoğu Devrimi 21 Mart 2013’te Başladı (I)


Ortadoğu Devrimi 21 Mart 2013 tarihinde başladı.
Neden ve niçin 21 Mart?
Neden ve niçin bir bayram günü?
Neden ve niçin Türkiye, Kürt veya başka bir ülke veya ulus adı değil de bir bölge, Ortadoğu?
Niçin böyle çok riskli, kendini gelecek konusuda bağlayan bir önermeyi başlığa koyduk?
Bu niçinler anlaşıldığında niçin böyle riskli bir başlık koyduğumuz da anlaşılacaktır. Veya tersinden bu riskli başlığı niçin koyduğumuz anlaşıldığında, Ortadoğu Devrimi’nin niçin 21 Mart 2013’te başladığı da anlaşılacaktır.
Ama önce biraz sabır.
Oku ileriye fırlatmak için yayı geri germek; İleriye sıçramak için geriye gidip hız almak gerekir. Önce gerilere, çoook gerilere gidelim. Çünkü çok büyük bir hız almak ve büyük bir sıçrama yapmak gerekiyor. Devrimler tarihin birikimlerinden aldıkları büyük hızlarla gerçekleşirler; Devrimleri anlatan teoriler de öyle olmak zorundadır.

28 Mart 2013 Perşembe

Sevag'ın Annesinin Mektubu ve Türklerin Kötülük Yapma Hakkına Karşı Mücadele


Bu ülkede sadece Sevag cinayetini işleyen bir Türk değildir, bütün cinayetleri işleyenler; bütün hırsızlıkları yapanlar, bütün dolandırıcılar Türktür. Çünkü bu ülkede kötülük yapmak sadece Türklerin hakkıdır.
Ezilen azınlıkların kötülük yapma hakları yoktur. Bir Türk bir cinayet işlerse, adının önüne Türk konmaz. Ama bir Ermeni, bir Rum özellikle bu ülkede dokunulmaz parya muamalesi gören Hırıstiyanlar veya o halklardan olan biri bir suç işlerse adının önüne Ermeni, Rum gibi tanımlar konmadan adı anılmaz. Adının önüne Türk sıfatı konulmadan cinayet işleme, hırsızlık yapma hakkı olanlar sadece Türk ve Müslüman olanlardır.
Bu nedenle ezilen azınlıklardan olan insanlar hep iyi insanlardır. Çünkü onlar iyi olmak zorundadırlar. Çünkü onların kötülük yapma hakları yoktur. İyilik onların biricik silahıdır. Bu ülkede kötülük yapma hakkı sadece Türklerin ve Müslümanların hakkıdır.

25 Mart 2013 Pazartesi

Öcalan’ın Dönüşü

(Aşağıdaki yazı Aralık 2005 yılında yazılmıştı. Birkaç gün önce yazılanların eskiyip hükmünün kalmadığı bir dünya ve Türkiye’de yaşıyoruz. Bugün yazılmış gibi okunabilir. Tabii “mutatis mutandis”. Yani gerekli değişiklikler yapıldığında. Önümüzdeki süreç ve nedenlerini anlamak için temel parametreleri vermektedir. Politikada öngörülerde bulunmak her zaman çok tehlikelidir. Binlerce farklı değişken vardır. Yazıdaki neredeyse bütün öngörüleri doğrulanmış ve halen doğrulanmaktadir. Yazı Marksist kavramsal araçların gücünü gösterir aynı zamanda. D.K. - 25 Mart 2013 Pazartesi)

Birkaç gündür, şu kenef basın yazarlarının, adının önüne, Genelkurmay Özel Harp Dairesi’nin direktiflerine uygun olarak “Terörist başı” rütbesini koymadan adını anmadıkları Abdullah Öcalan, ne olduysa bütün “büyük basın”ın manşetlerinin, yazar ve baş yazarlarının konusu ve konuğu oldu.
Ne var ki, Öcalan gazetelerin başköşesine sadece konuk da değil, artık “rütbe-i tenzil” eylediği de görülüyor.

20 Mart 2013 Çarşamba

Yeni Bir döneme Girilirken – Öngörüler ve Görevler

Bir süredir çok alametler belirdi. Öyle görülüyor ki, birkaç gün içinde eski parametrelerin hepsinin geçersiz kaldığı yepyeni bir dönem başlayacak. Aslında yeni dönem fiilen de başlamış bulunuyor. Alamet dediklerimiz yeni dönemin başlamışlığının ifadelerinden başka bir şey değil.
Ama herkes, henüz hala eski parametrelerle düşündüğünden yeni durum kavranamıyor.
İşin doğrusu, biz de birkaç gün öncesine kadar durumun pek farkında değildik.
Elbet birkaç ay öncesine kadar “bebek katili” ya da “terörist başı” olarak anılan Öcalan’ın birden bire resmen “İmralı” diye bir makam haline gelmesi; BDP vekillerinin İmralı’ya gitmesi; Öcalan’ın bir muhatap olarak alınması çok önemli gelişmelerdi. Ama bunlar bile henüz Erdoğan’ın Suriye ve Irak’ta sıkışmışlığıyla, başkanlık ihtiraslarıyla ve seçimlere kadar bir çatışmasızlık ortamı yaratma taktik kaygılarıyla açıklanabilirdi. (Elbet bugün de bunlar geçerliliğini koruyor. Ama başka bir bağlam içinde.)

20 Şubat 2013 Çarşamba

Gross’un (Rıza Dayı) Ardından

Gross Almancada büyük demektir. Rıza Dayı fiziksel olarak çok büyük bir insandı. Muhtemelen Almanlar ona bu nedenle Gross demiş; sonra da Türkiyeli arkadaşları, hatta eşi bile Gross diye hitap etmeye başlamış olsa gerekti. Bizler onunla konuşurken Rıza Dayı der, ama onun hakkında konuşurken genellikle kimi kastettiğimiz daha belirgin ve kolaylıkla anlaşılsın diye Gross derdik.
Gross’u görünce John Steinbeck’in göçmen işçileri anlattığı İnsanlar ve Fareler’indeki Lennie gelirdi aklıma. Rıza Dayı, Lennie gibi geri zekalı değildi. Ama o dev gibi adamın, sürekli gülen yüzü ve gözleri vardı. Gözlerinde de hiçbir zaman yaşlanmayan ve eskimeyen bir masumiyet ve hayat karşısında duyulan bir şaşkınlık ve hayret; ifadesi güç bir safiyet.