Ortadoğu Devrimi 21 Mart 2013 tarihinde başladı.
Neden ve niçin 21 Mart?
Neden ve niçin bir bayram günü?
Neden ve niçin Türkiye, Kürt veya başka bir ülke veya ulus
adı değil de bir bölge, Ortadoğu?
Niçin böyle çok riskli, kendini gelecek konusuda bağlayan
bir önermeyi başlığa koyduk?
Bu niçinler anlaşıldığında niçin böyle riskli bir başlık
koyduğumuz da anlaşılacaktır. Veya tersinden bu riskli başlığı niçin koyduğumuz
anlaşıldığında, Ortadoğu Devrimi’nin niçin 21 Mart 2013’te başladığı da
anlaşılacaktır.
Ama önce biraz sabır.
Oku ileriye
fırlatmak için yayı geri germek; İleriye sıçramak için geriye gidip hız almak gerekir. Önce
gerilere, çoook gerilere gidelim. Çünkü çok büyük bir hız almak ve büyük bir
sıçrama yapmak gerekiyor. Devrimler tarihin birikimlerinden aldıkları büyük
hızlarla gerçekleşirler; Devrimleri anlatan teoriler de öyle olmak zorundadır.
*
21 Mart, kuzey yarı kürenin ılıman iklim kuşağında, hem
baharın başlangıcı, hem de gece ve gündüzün, aynı uzunlukta bulunduğu bir
tarihtir.
Ve bu tarih bir bayramdır?
Neden böyledir?
Bu çakışmanın ardında bir başka zorunluluk vardır. Ama o
zorunluluğun ardında da çok başka bir kozmik rastlantı vardır.
Önce 21 Mart’ın (İlkbaharın) nasıl mümkün olduğundan
başlayalım.
Dünya kendi etrafında, güneşin etrafında döndüğü hayali
düzleme dik değil, 21 derecelik bir eğimle döner. Mevsimler bu nedenle vardır.
Gece ve gündüzün uzunlukları bu nedenle hem mevsimlere hem de bulunulan paralel
dairesine göre değişir. Eğer bu eğiklik olmasaydı, bütün bu mevsimler, gece ve
gündüz uzunluklarının değişimleri olmayacaktı.
Peki, neden ekseni “eğiktir” Dünya’nın?
Bunu bize Ay’ın neden ve nasıl var olduğuna ilişkin teori
açıklamaktadır.
*
Ay’ın doğuşuna ilişkin üç teori bulunuyordu. Habbecik Teorisi;
Yakalama Teorisi; Çarpma Teorisi. Bunlar içinde en çılgıncasının doğru olduğu
son yıllarda kesinleşmiş gibidir.
Habbecik teorisi kabaca, Dünya eskiden daha hızlı dönüyordu
ve henüz kabuğu soğuyup katılaşmamıştı, bu henüz sıvı yeryüzünde dönüş
esnasında med ve cezir dalgalarının yayılış hızı dönüş hızından daha yavaş
olduğundan, bu dalgaların yükselişi üst üste binerek bir habbecik oluşturmuş,
bu habbecik de dünyadan kopmuştur biçimindeydi.
Bir küvete veya leğene su koyun, elinizle küçük küçük
dalgalar yapmaya çalışın, farklı frekanslarla denerseniz belli bir frekansta o
küçük dalgaların, karşı kıyıdan yansıyanlarla da üst üste binip suyun küvet ya
da leğenin kenarından taştığını görebilirsiniz. Uygun adımla yürüyen askerlerin
köprüleri yıkmasını da açıklayan bu yasaların, Ay’ın oluşunu açıklamadığı bugün
artık neredeyse kesinleşmiş bulunuyor. Yani Ay güneşin çekiminin yarattığı med
dalgalarının çakışmasının yarattığı bir habbecikten oluşmadı.
İkinci teori, yakalama teorisiydi. Buna göre, Ay, Güneş
Sisteminin başka bir yerinde oluşmuş bir küredir. Bir şekilde yörüngesinden
fırlamış ve çeşitli gezegenlerin ve güneşin çekim gücü etkisi altında uzayda
başıboş dolaşırken ve tesadüfen Dünya’nın yakınından geçerken, Dünya tarafından
yakalanmıştır. Bunun da doğru olmadığı artık biliniyor. Çünkü Ay’dan getirilen
taşlar, Ayı oluşturan maddenin Dünya’dakiyle özdeş olduğunu gösterdi.
Üçüncü ve en çılgın teoriye göre, Dünyanın oluştuğu dönemin
daha ilk başlarında, Merih büyüklüğünde bir gezegen Dünyaya çarpmıştır, bu
çarpışmadan uzaya dağılan tozlar Dünya’nın etrafında bir süre döndükten sonra,
tıpkı güneşin etrafında gezegenlerin oluşması gibi Ay da oluşmuştur.
Son yıllarda toplanmış bütün veriler ve yapılan hesaplar bu çılgınca
teorinin doğru olduğunu kanıtlamaktadır. Ve bu teori aynı zamanda Dünya’nın
neden eğik olduğunu da bir yan ürün olarak açıklar. Dünyanın kendi etrafında
dönüş ekseninin eğriliği o çarpmanın izidir.
Ve de Dünya eğik olarak döndüğü için mevsimler vardır
günlerin uzunlukları değişir.
O gezegen dünyaya çarpmasayrı, dünya eğik olmayacaktı, eğer
dünya eğik olmasaydı, yeryüzünün ekvatordan kutuplara kadar bütün
paralellerinde her zaman hep aynı ısı bulunacaktı ve dolayısıyla mevsimler
olmayacaktı. Çünkü güneşin ışınları hep aynı eğimde geleceklerdi. Gün ve gece arasındaki farklar
hiç değişmeyecekti. Dolayısıyla ne mevsimler olacaktı ne de gece ve gündüzün
eşit olduğu istisnai günler bulunacaktı. Deliye hergün bayram gibi, hergün 21
Mart gibi aynı uzunlukta olacaktı.
Hatta şimdiki eğiklikte bile, eğer neolitik devrim ekvator
bölgesinde olsaydı 21 Mart’ın özel hiçbir anlamı olmayacaktı. Çünkü orada mevsimler
yoktur ve gece ile gündüz de hep aynı uzunluktadır.
Ve de ilk neolitik devrim güney yarı kürede olsaydı (İnkalar
orada çok daha sonra Lama ve Patates’e dayanan başka bir Neolitik devrim yaptılar)
orada ilkbahar burada sonbahar olduğundan, 21 Mart değil, 23 Eylül bir bayram
olacaktı.
Buraya kadar, mevsimlerin ve ilkbaharın niçin ve nasıl
mümkün olabildiğini gördük.
Biraz da bayramların niçin ve nasıl mümkün olabildiği
üzerine birkaç söz etmek gerekiyor.
Bu da diğer yazının konusu olsun.
Adım adım günümüze ve geleceğe doğru gidelim.
Demir Küçükaydın
29 Mart 2013 Cuma
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder