Bu ülkede sadece Sevag cinayetini işleyen bir Türk değildir,
bütün cinayetleri işleyenler; bütün hırsızlıkları yapanlar, bütün
dolandırıcılar Türktür. Çünkü bu ülkede kötülük yapmak sadece Türklerin
hakkıdır.
Ezilen azınlıkların kötülük yapma hakları yoktur. Bir Türk
bir cinayet işlerse, adının önüne Türk konmaz. Ama bir Ermeni, bir Rum
özellikle bu ülkede dokunulmaz parya muamalesi gören Hırıstiyanlar veya o
halklardan olan biri bir suç işlerse adının önüne Ermeni, Rum gibi tanımlar
konmadan adı anılmaz. Adının önüne Türk sıfatı konulmadan cinayet işleme,
hırsızlık yapma hakkı olanlar sadece Türk ve Müslüman olanlardır.
Bu nedenle ezilen azınlıklardan olan insanlar hep iyi
insanlardır. Çünkü onlar iyi olmak zorundadırlar. Çünkü onların kötülük yapma
hakları yoktur. İyilik onların biricik silahıdır. Bu ülkede kötülük yapma hakkı
sadece Türklerin ve Müslümanların hakkıdır.
Türkler ve Müsümanlar bırakalım İnsan olmayı bir yana, bir
parçacık demokrat olmak istiyorlarsa, kendilerinin bu imtiyazına karşı
mücadeleye girmeli, Türk ve Müslüman olmayanların kötülük yapma hakkı için
savaş vermelidirler. Bunun bir tek yolu var. Her hangi bir cinayet, hırsızlık,
dolandırıcılık vs. ne olursa olsun, hangi motiflye işlenmiş olursa olsun, bir
Türk ve Müslüman birisi tarafından işlendiğinde ve yapıldığında her zaman
adının önüne Türk ve Müslüman sıfatı koyularak anılmalıdırlar. Bütün Türk
basınını, Türk gazetecilerini böyle davranmaya davet ediyorum. Türkler kendi
kendilerini köle eden imtiyazlarıyla ancak böyle mücadele edebilirler. Hazreti
Muhammet savaşların en kutsalı kendi nefsine karşı savaş diyordu. Türkler kendi
nefislerine karşı savaşa böyle başlayabilirler.
Ölen Ermeni olduğu için öldürülmüş olmasa bile, ölen bir Ermeni olduğu
sürece bütün katiller Türktür ve Türk olarak kalacaktır.
Türklerin bu utançtan kurtulması için, Türk olarak Kötülük
yapma imtiyazlarına karşı mücadeleye girmeleri gerekmektedir.
Bir Türk olarak Türkleri kötülük yapma haklarına karşı,
kendi imtiyazlarına karşı mücadeleye çağırıyorum.
*
Bugün buraya bir Türk tarafından öldürülen Sevag'ın anısına
saygı olarak; unutmamak ve unutturmamamak için Sevag'ın Annesinin Mektubu'nu
aktarmaktan başka yapabilecek birşey aklıma gelmiyor.
"Sayın Hâkim ve Savcılar,
İki yıldır, öldürülen oğlumun peşi
sıra size güvenerek, gerçekleri göreceğiniz ümidiyle burada hazır bulunduk.
Gidiş gelişlerimizde yolu ve coğrafyanın doğusunu sorun etmedik. Çünkü insan
canının parçasının ölüm haberini aldığı ilk anda kilitleniyor. Bu yollar her
defasında altımızdan akıp gitti ama bizim için zaman, oğlumuzun ölüm haberini
aldığımızda donmuştu zaten.
Cinayetin kimin tarafından işlendiğini
biliyor olmakla birlikte, “Neden?” sorusunun cevabını bulacağımızı umut ettik.
Maalesef bizi tatmine edecek bir yanıt verilmedi. Şayet verilseydi, bu toplumda
bir Ermeni olarak değil toplumun geniş kesimine ait bir birey olarak
hissedecektik. Aslında bize deniyor ki; sizin oğlunuz 24 Nisan’da, hem Paskalya
Bayramı olan hem de Soykırım anma gününde öldürüldü ama haşa, Ermeni olduğu
için öldürülmedi. Keşke bu ülkede buna inanabileceğimiz bir zemin olsa. Keşke
bu ülkede sırf Ermeni olduğu için birilerini öldürüp ‘kahraman’ olacağını
zanneden zihniyet son bulsa. Bizim çocuklarımız da askere kimliğinden dolayı
ezilme, aşağılanma, ötekileştirme, fişlenme tedirginliği olmadan gidebilse.
Bu sürede canımın parçası oğlumun
yaşam hakkını elinden alan şahısla aynı havayı soluduk. Kâh o tetiği çeken
elleri gözümüze takıldı, kâh salon dışında gayet mutlu gülen yüzü bizi oldukça
rahatsız etmesine rağmen soğuk kanlılığımızı elden bırakmamaya çalışarak
duruşmaları takip ettik. Eğer baba, amca veya dayı iseniz biraz empati
yapmanız, bizi anlamanıza yardımcı olacaktı sanırım.
Bir insan suçsuzsa, kazara bir insanın
canına kıydıysa neden şahitleri etki altına alır ki? Etki altında olmadan
verilen ilk ifadeler neden göz ardı edilir? Bu cinayeti ‘kaza’ olarak
nitelendirip, “görevimiz bitti” diyebilir misiniz? Bunları anlamakta
zorlanıyoruz.
Neticede anladığım asıl suçlu oğlum; o
tüfeğin önünde neden durmuş ki? Durursan, o gün de tesadüf ise, bu cinayetin
adına da ister ‘kaza’, ister ‘ecel’, ister ‘kader’ der geçeriz.
Bizi, ‘vatanımızı’, uluslararası
platformlarda zorda bırakacak kararlara imza atabilecek organizasyonlara
başvurmak zorunda bırakanlar utansın diyerek soruyorum:
Bu ülkede; emeğiyle, sanatıyla,
sevgisiyle yaşayan, burada doğup büyüyen bizler mi daha çok vatanseveriz, yoksa
bu ülkeyi başka ülkelere rezil eden mi?
Kamuoyu bunu her 24 Nisan’da, bir
buçuk milyon artı ikinci kişiyi Kıvanç Ağaoğlu’nun öldürdüğünü bizzat kendisine
ve onun gibi düşünenlere hatırlatacaktır.
Sayenizde Sevag birdi, bin oldu.
Beş gün sonra doğum günü olan oğluma
hediyesini götürürken, sizin ‘hediye’nizden de bahsetmekten çekinmeyeecğime
emin olabilirsiniz.
Bu karardan sonra sizlerle ilgili tek
dileğim; çocuklarınıza sarılırken Sevag’ın, annenize sarılırken benim gözlerim
aklınızdan çıkmasın.
Sevag, tel örgülerden hâlâ şaşkın;
“Abi neden?” diyerek bize bakmaya devam edecek."
*
Demir Küçükaydın
28 Mart 2013 Perşembe
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder