28 Mart 2013 Perşembe

Sevag'ın Annesinin Mektubu ve Türklerin Kötülük Yapma Hakkına Karşı Mücadele


Bu ülkede sadece Sevag cinayetini işleyen bir Türk değildir, bütün cinayetleri işleyenler; bütün hırsızlıkları yapanlar, bütün dolandırıcılar Türktür. Çünkü bu ülkede kötülük yapmak sadece Türklerin hakkıdır.
Ezilen azınlıkların kötülük yapma hakları yoktur. Bir Türk bir cinayet işlerse, adının önüne Türk konmaz. Ama bir Ermeni, bir Rum özellikle bu ülkede dokunulmaz parya muamalesi gören Hırıstiyanlar veya o halklardan olan biri bir suç işlerse adının önüne Ermeni, Rum gibi tanımlar konmadan adı anılmaz. Adının önüne Türk sıfatı konulmadan cinayet işleme, hırsızlık yapma hakkı olanlar sadece Türk ve Müslüman olanlardır.
Bu nedenle ezilen azınlıklardan olan insanlar hep iyi insanlardır. Çünkü onlar iyi olmak zorundadırlar. Çünkü onların kötülük yapma hakları yoktur. İyilik onların biricik silahıdır. Bu ülkede kötülük yapma hakkı sadece Türklerin ve Müslümanların hakkıdır.

Türkler ve Müsümanlar bırakalım İnsan olmayı bir yana, bir parçacık demokrat olmak istiyorlarsa, kendilerinin bu imtiyazına karşı mücadeleye girmeli, Türk ve Müslüman olmayanların kötülük yapma hakkı için savaş vermelidirler. Bunun bir tek yolu var. Her hangi bir cinayet, hırsızlık, dolandırıcılık vs. ne olursa olsun, hangi motiflye işlenmiş olursa olsun, bir Türk ve Müslüman birisi tarafından işlendiğinde ve yapıldığında her zaman adının önüne Türk ve Müslüman sıfatı koyularak anılmalıdırlar. Bütün Türk basınını, Türk gazetecilerini böyle davranmaya davet ediyorum. Türkler kendi kendilerini köle eden imtiyazlarıyla ancak böyle mücadele edebilirler. Hazreti Muhammet savaşların en kutsalı kendi nefsine karşı savaş diyordu. Türkler kendi nefislerine karşı savaşa böyle başlayabilirler.  Ölen Ermeni olduğu için öldürülmüş olmasa bile, ölen bir Ermeni olduğu sürece bütün katiller Türktür ve Türk olarak kalacaktır.
Türklerin bu utançtan kurtulması için, Türk olarak Kötülük yapma imtiyazlarına karşı mücadeleye girmeleri gerekmektedir.
Bir Türk olarak Türkleri kötülük yapma haklarına karşı, kendi imtiyazlarına karşı mücadeleye çağırıyorum.
*
Bugün buraya bir Türk tarafından öldürülen Sevag'ın anısına saygı olarak; unutmamak ve unutturmamamak için Sevag'ın Annesinin Mektubu'nu aktarmaktan başka yapabilecek birşey aklıma gelmiyor.
"Sayın Hâkim ve Savcılar,
İki yıldır, öldürülen oğlumun peşi sıra size güvenerek, gerçekleri göreceğiniz ümidiyle burada hazır bulunduk. Gidiş gelişlerimizde yolu ve coğrafyanın doğusunu sorun etmedik. Çünkü insan canının parçasının ölüm haberini aldığı ilk anda kilitleniyor. Bu yollar her defasında altımızdan akıp gitti ama bizim için zaman, oğlumuzun ölüm haberini aldığımızda donmuştu zaten.
Cinayetin kimin tarafından işlendiğini biliyor olmakla birlikte, “Neden?” sorusunun cevabını bulacağımızı umut ettik. Maalesef bizi tatmine edecek bir yanıt verilmedi. Şayet verilseydi, bu toplumda bir Ermeni olarak değil toplumun geniş kesimine ait bir birey olarak hissedecektik. Aslında bize deniyor ki; sizin oğlunuz 24 Nisan’da, hem Paskalya Bayramı olan hem de Soykırım anma gününde öldürüldü ama haşa, Ermeni olduğu için öldürülmedi. Keşke bu ülkede buna inanabileceğimiz bir zemin olsa. Keşke bu ülkede sırf Ermeni olduğu için birilerini öldürüp ‘kahraman’ olacağını zanneden zihniyet son bulsa. Bizim çocuklarımız da askere kimliğinden dolayı ezilme, aşağılanma, ötekileştirme, fişlenme tedirginliği olmadan gidebilse.
Bu sürede canımın parçası oğlumun yaşam hakkını elinden alan şahısla aynı havayı soluduk. Kâh o tetiği çeken elleri gözümüze takıldı, kâh salon dışında gayet mutlu gülen yüzü bizi oldukça rahatsız etmesine rağmen soğuk kanlılığımızı elden bırakmamaya çalışarak duruşmaları takip ettik. Eğer baba, amca veya dayı iseniz biraz empati yapmanız, bizi anlamanıza yardımcı olacaktı sanırım.
Bir insan suçsuzsa, kazara bir insanın canına kıydıysa neden şahitleri etki altına alır ki? Etki altında olmadan verilen ilk ifadeler neden göz ardı edilir? Bu cinayeti ‘kaza’ olarak nitelendirip, “görevimiz bitti” diyebilir misiniz? Bunları anlamakta zorlanıyoruz.
Neticede anladığım asıl suçlu oğlum; o tüfeğin önünde neden durmuş ki? Durursan, o gün de tesadüf ise, bu cinayetin adına da ister ‘kaza’, ister ‘ecel’, ister ‘kader’ der geçeriz.
Bizi, ‘vatanımızı’, uluslararası platformlarda zorda bırakacak kararlara imza atabilecek organizasyonlara başvurmak zorunda bırakanlar utansın diyerek soruyorum:
Bu ülkede; emeğiyle, sanatıyla, sevgisiyle yaşayan, burada doğup büyüyen bizler mi daha çok vatanseveriz, yoksa bu ülkeyi başka ülkelere rezil eden mi?
Kamuoyu bunu her 24 Nisan’da, bir buçuk milyon artı ikinci kişiyi Kıvanç Ağaoğlu’nun öldürdüğünü bizzat kendisine ve onun gibi düşünenlere hatırlatacaktır.
Sayenizde Sevag birdi, bin oldu.
Beş gün sonra doğum günü olan oğluma hediyesini götürürken, sizin ‘hediye’nizden de bahsetmekten çekinmeyeecğime emin olabilirsiniz.
Bu karardan sonra sizlerle ilgili tek dileğim; çocuklarınıza sarılırken Sevag’ın, annenize sarılırken benim gözlerim aklınızdan çıkmasın.
Sevag, tel örgülerden hâlâ şaşkın; “Abi neden?” diyerek bize bakmaya devam edecek."
*
Demir Küçükaydın
28 Mart 2013 Perşembe

Hiç yorum yok: