Kendilerine sol diyenlere egemen olan bir stil vardır: hep
kendi gücünü ve yeteneklerini övmek; hataları, zayıflıkları ve zorlukları
görmezden gelmek.
Ne var ki, bir harekete bu stil, bu meşrep egemen olduğu
zaman o hareketin hiç bir başarı şansı yoktur. Gerçekten yaptığı işi ciddiye
alanlar ise, tam aksine, hep yetersizliklerini, zaaflarını, yanlışlarını
vurgularlar.
Bu farkın farkına ilk kez Türkiye'de işçi hareketinin yetiştirdiği
tek gerçek işçi önderi olan, Zapata’ların, Panço Villa'ların hamurundan
yoğrulmuş İsmet Demir'de varmıştım.
Altmışlı yıllarda, TİP'liler, sosyalistler işçilerle ilişki
kurduklarında, onların ne kadar iyi, ne kadar cesur ve güçlü olduklarını onlara
anlatmaya kalkarlardı. Bizim İsmet Demir ise, tam tersini yapardı, işçilere beş
para etmediklerini, bir işe yaramadıklarını söylerdi. Ve işçiler de bizim İsmet
Demir'e güvenirlerdi, o diğerlerine değil. Çünkü onlar İsmet Demir'in kendi
içlerinden biri olarak onlara doğruyu söylediğini biliyorlardı.
Burjuva sosyalizmi ile işçi sosyalizmi arasında böyle bir
fark vardır. Burjuva sosyalizmi, ezilenleri, işçiyi, halkı idealize eder,
kutsar. Ve bunlar hep onun dışından bir övgü ve kutsamadır. Bu stilin müzikteki
en uç örneği Ruhi Su'dur. (Şiirde Nazım, Resimde Abidin Dino da örnek
verilebilir.) Bu nedenle Ruhi Su Burjuva sosyalizminin türkücüsüdür,
emekçilerin, halkın ezilenlerin değil, onun dışından ona ilanı aşk edenlerin.
Ama tutkularının kör ettiği bu aşıklar, aşık olduklarının gözlerinin