18 Nisan 2014 Cuma

“Vicdani Red” Panelinde Siyaset, Örgütlenme ve Militarizm Üzerine


(Bu metin, Cezayir’de yapılan “Vicdani Red, mecburi askerlik, askeri yargı, TCK 318 ve Militarizm/Anti-militarizm bilmek sormak istediğiniz her şey” başlıklı panelde zaman darlığı nedeniyle kısaca yapılmaya çalışılmış  sunumun daha geniş ve gözden geçirilmiş biçimidir. 18.04.2014)

Yanlış Anlaşılmaya Karşı Ön Açıklama

Aşağıda söyleyeceklerimin yanlış anlaşılmamasını dilerim.
Amacım sadece yaptıklarımıza biraz daha geniş ve tarihsel çerçeveden bakmayı sağlamaktır. Tarihsel anlamını bilerek geniş bir perspektiften bakış, bizleri büyük beklentilerden ve hayal kırıklıklarından korur. Daha az umutlu ve beklentili, daha kanaatkâr, yenilgiler karşısında daha az daha az yılgınlığa ve umutsuzluğa kapılan; başarıların yol açtığı hiç beklenmeyen sonuçlar karşısında da hayal kırıklığı yaşamayan; daha uzun soluklu bir mücadele yürütmemizi sağlar.

17 Nisan 2014 Perşembe

Marksizm 2014’ten İzlenimler ve Terry Eagleton’un Konuşması Üzerine Notlar

Aslında Marksizm’in ve sosyalist hareketin sorunlarını değil de Türkiye’deki demokrasi mücadelesinin kimi sorunlarını tartışmaya yönelik; Marksistlerden ziyade liberallerin tartıştığı; ama adı hala Marksist geçmişin bir kalıntısı olarak (kuyruk sokumu ya da kör bağırsak gibi) Marksizm olmaya devam eden, Devrici Sosyalist İşçi Partisi’nin (DSİP) her yıl örgütlediği Marksizm etkinliğinin bu yılki “en baba” konuşmacısı Terry Eagleton’du.
Bu “en baba” sözü kimseyi kızdırmasın.
Zamane ruhunun her şeye sinmişliği, zamane ruhuna en karşı olduğunu düşünenlerin bile davranışlarında görülüyor ve onlar bu zamane ruhunun taşıyıcıları olmaktan kurtulamıyorlar.
Sosyalizmin ruhundaki eşitlikçiliğin bir ritüel olarak bile unutulduğu ve yok olduğu bir dünyada yaşıyoruz.
Örneğin HDP kongresinde protokol diye bir şey var. Adı bilinenler ve vekiller en önde kendilerine ayrılmış yerlerde oturuyor; konuşmacılar olarak sıradan bir üye gibi sıraya girip söz hakkı almadan protokolde önceden uzun konuşmalar yapıyorlar ve bu hiç kimseyi rahatsız etmiyor.
Aynı durumun bir başka versiyonu Marksizm 2014’ün afişinde de görülebilir. En üstte “en baba” harflerle Terry Eagleton, Alex Callinicos ve Sırrı S. Önder, sonra daha küçükçe harflerle Ahmet Ümit falan; ondan sonra da giderek küçülen harf sırasıyla diğer konuşmacılar.

16 Nisan 2014 Çarşamba

1 Mayıs İçin Yel Değirmeni Don Kişot’ta Yapılmış Bir Öneri

14 Nisan’daki olağan Yel Değirmeni Don Kişot’ta yapılan Pazartesi Forumu’nda gündem maddelerinden birisi 1 Mayıs idi. Orada söz alarak özetle şunları söylemeye çalıştım.
1 Mayıs, Taksim’de yapmanın kendi başına bir hedef haline geldiği bir mücadele olarak kalıyor. Taksim’in yasaklanması dolayısıyla da çatışmalar ve/veya Hükümet’i istifaya çağıran bir etkinlik olarak kalıyor.
Bu da, hem Türkiye’deki genel demokrasi mücadelesi açısından; hem de genel olarak işçi hareketi ve 1 Mayıs’ın gelenekleri ve anlamı açısından son derece yanlış, etkisiz bir konumlanmaya, bir tuzağa düşmeye yol açıyor.
Çünkü bu biçimler ve konumlanışlar içinde, sosyalistler toplumun önünde yeni ufuklar açmıyor, var olan çatışmaların tuzağı içinde boğuluyor.
Öncelikle bu tarz politika yapma anlayışından uzaklaşmak gerekiyor.

15 Nisan 2014 Salı

Devrimci 24 Nisan – Karşı Devrimci 1 Mayıs

Gerçeklik somuttur” Yani değişen koşullara göre, doğru her an değişebilir. Yerinde ve dozunda kullanılmazsa en şifalı ilaçlar en öldürücü zehir olurlar; yerinde ve dozunda kullanılırsa en öldürücü zehirlerden de en şifalı ilaçlar yapılabilirler.
Buradaki “doğru” veya “gerçeklik” kavramı, elbette ezilenlerin kurtuluşuna azami katkı; ezilenlerin genel ve tarihsel çıkarına uygunluk anlamındadır. Yoksa ezenler açısından doğru farklıdır, ezilenler açısından farklı.
Evet, bugünün Türkiye’sinde 1 Mayıs karşıdevrimci, en korkunç karşı devrimin yaşandığı 24 Nisan’ın gündemleştirilmesi devrimcidir.
Neden böyledir?
Çünkü bugünün Türkiye’sinde 1 Mayıs, “sınıf”,  “enternasyonalizm” vs. diyerek, demokratik görevlerden kaçmanın; böylece Türk Devletinin ve Ulusunun, varoluşunu, Türklüğünü ve doğuşunu gündemden düşürmenin, dolayısıyla onun devamına hizmet etmenin bir aracı haline gelmiştir.

11 Nisan 2014 Cuma

Demokrasi Nedir? Bir Anlayamamaya Çalışma Denemesi (1)

Bir iki gün önce “Radikal Demokratik Bir Hareketin Oluşabilmesinin Sorunları ve Bir Öneri” başlıklı yazımıza yankı veren, “T.C. Vatandaşı” rumuzlu bir okur “Ne demektir Demokrasi? Demokrasiden ne anlamalıyız?” diye sormuş?
Bu soruyu vesile ederek demokrasinin ne olduğunu anlamaya çalışalım.
Ama “bir şeyi anlamanın en iyi yolu önce onu anlayamamakla işe başlamaktır” diye bir söz, hatta bir metodolojik ilke vardır.
Bu nedenle önce anlayamamaya çalışalım.
Tabii biz demokrasinin ne olduğunu anlamaktan söz ederken, bundan onun sosyolojik olarak ne olduğunu anlamayı anlıyoruz. Amacımız bir bakıma sosyolojik bir demokrasi tanımına veya kavramına ulaşmaktır.
Tabii bizim Sosyoloji’den anladığımız Marksizm olduğundan ve bilinen bütün sosyolojilerin bilim değil, ideolojiler olduğunu düşündüğümüzden, sosyolojik olarak Demokrasinin ne olduğunu anlamaya çalışmak; Marksist bir demokrasi teorisine ulaşma çabası olarak da tanımlanabilir.