Aslında Eroğan tam da tehlikeyi gördüğü ve durumu anladığı için böyle davranmaktadır. Çünkü Kemalizm ve Politik İslam aynı madalyonun iki yüzüdür. Politik İslam’ın Kemalizm’e; Kemalizm’in Politik İslam’a hava gibi, su gibi ihtiyacı vardır. Bunun tarihsel ve sınıfsal kökleri çok derindedir. Erdoğan içgüdüsüyle, sorunun böyle koyuluşu dışında başka bir varoluş koşulu olmadığını gördüğü için varoluş koşulu olan çelişkiyi işleyerek yeni ortaya çıkan tohum halindeki bölünmeyi henüz küçükken ezmeye çalışmaktadır.
10 Haziran 2013 Pazartesi
Erdoğan Taksim’in Mesajını Anlamıyor Değil, Çok İyi Anladığı İçin Böyle Davranıyor
Erdoğan’ın konuşmalarına ve tarih algısına dikkat edilirse, onun bütün konuşmalarının ve çabasının CHP ile DP, AP, ANAP, AKP arasındaki çatışmanın bir devamı gibi ele alma ve tartışmayı bu mecraya çekerek bu tartışmaya hapsetme ve buradan puan toplamaya yönelik olduğu görülür. Neden böyledir? Çünkü AKP’nin temsil ettiği Politik İslam’ın bu varlık koşuludur bu çatışma ve bölünme. Ama sadece onun değil, Kemalist bürokrasinin de. Böyle yaparak, onları da tekrar ayağa kaldırmaya onlara el ve bel vermeye çalışmaktadır. Bu yeterince anlaşılamamaktadır. Erdoğan’ın durumu ve Taksim’de ortaya çıkan hareketi anlayamadığı için böyle yaptığına ilişkin yorumlar yapılmaktadır.
9 Haziran 2013 Pazar
Özgürlük Direnişçileri İçin Birleştirici Bir Program Önerisi
Dün, Gezi Parkı’na Hrant Dink Alanı adı verilmesi ve oraya
yıkılmış Enmeni Katliamı anıtının yerine bir yenisinin koyulması önerisi yapıldığında,
Twitter’de bir arkadaş, bunun gündeme alınmasının doğru olmadığı, esas olarak direnişin
amaçların tartışılmasının daha doğru olacağı yönünde bir eleştiri yaptı[1].
Elbette arkadaş haklı olabilir. Ayrıca bunlar birbiriyle
çelişmeyebilir de. Arkadaşın bu önerisi ve eleştirisini de göz önüne alarak
aşağıda, tartışılması, konuşulması ve görüşlerin olgunlaştırılması dileğiyle bir
Demokrasi
ve Özgürlükler Programı tartışmasına girilebilir.
Bu program her birinin kendi spesifik amaçlarını alt alta
yazmaktan daha öte, onları adeta bir cebirsel formül gibi, her spesifik amacın
da kendini bulabileceği bir program olmalıdır. Zaten bunu başardığı takdirde bu
hareket toplumda tüm muhalif ve özgürlükçü güçleri toparlayıp kapsayabilir.
Aşağıda böyle birk programın nasıl bir şey olabileceği tartışmasına bir giriş,
bir başlangıç olabilecek bir program önerisi yer alıyor. Tümüyle reddedilse
bile, en azından tartışmalara biz zemin oluşturabilir.
8 Haziran 2013 Cumartesi
Gezi Parkı'na Hrant Dink Parkı Adını Verelim. Eskiden 1915'te Katledilen Ermenilerin Anısına Yapılmış Anıtı Yeniden Dikelim
Gezi parkı direnişine katılan arkadaşlara bir öneride
bulunmak istiyorum. Üzerine düşünelim, tartışalım, bir fikir oluşturalım ve
geniş bir destek bulursa uygulayalım diye.
Türkiye'deki özgürlük mücadelesi ileri giderken aynı zamanda
daha da gerilere gidip bugünkü keyfiliğin, anti demokratikliğin köklerine de
yönelmek zorundadır. Bu geriye bakışta herkes ve gezi parkının özgürlükçü
hareketi, ister istemez Ermeni Katliamı ve Anadolu'nun Hıristiyan haklarının
yok edilmesi ve sürülmesi gerçeğiyle karşı karşıya gelecektir.
Gezi parkı direnişi hepimizi hızla eğitmektedir. Onlarca
yılda kat edebileceğimiz yolları bir iki günde kat ediyoruz. Bunu göz önüne
alarak, bir öneri yapmak istiyorum.
Gezi parkında eskiden 1915'te katledilen Ermeniler için bir
anıt vardı. Bu anıt yıllar önce kaşla göz arasında yok edildi.
Keza bugünkü Gezi Parkı’nın olduğu yerlerde özellikle Harbiye
yönünde bir Ermeni mezarlığı vardı. (Mezarlığın ve anıtın kısa hikayesi aşağıda
ek olarak var.)
Bunu göz önüne alarak. Gezi parkını Hıran Dink Parkı olarak
adlandıralım ve oraya aynı anıtı yapamayacağımıza göre bütün sanatçı ve heykeltıraş
arkadaşlarımızın yapacakları anıtları orada sergileyip en çok beğenileni oraya
koyarak, özgürlükçü mücadelemizin tarihsel köklerini de derinle daldıralım diye
düşünüyorum.
Köklerimiz ne kadar derinlere giderse, dallarımız o kadar yükseklere
çıkar; meyvelerimiz o kadar büyük ve lezzetli olur.
7 Haziran 2013 Cuma
Erdoğan’ın Anti-Demokratik Demokrasi Anlayışı, Azınlıklar ve Ulusçuluk
Recep Tayyip Erdoğan’ın demokrasi anlayışı, sadece içeriği bakımından (İslami ve Türki referanslara dayanması bakımından) demokratik değildir; demokrasi anlayışı bakımından da anti demokratiktir. Erdoğan’ın anlayışını eleştirip yanlış olduğunu söyleyenler de bu ynlışlığı tanımlamayamamakta ve onu doğru bir noktadan eleştirememektedirler. Çünkü onların demokrasi anlayışı da demokratik değildir.
Demokrasinin anti demokratik anlayışı, genel olarak demokrasinin anti demokratik bir sistemle uyuşabileceği gerçeğini kabul etmez ya da görmezden gelir. Çoğunluğun anti demokratik olabileceğini kabul etmez veya varsaymaz.
Demokratik bir demokrasi anlayışı ise, demokrasiyi sadece azınlık ve çoğunluk ilişkisiyle tanımlamaz, haklarla tanımlar. Hakların ne olduğunu belirlemeyle uğraşır. Çünkü haklar, azınlık ve coğunluk ilişkisi, yani genel olarak demokrasi ilişkisinin dışında kalırlar.
6 Haziran 2013 Perşembe
Kendiliğindenliğe Övgü
En kendiliğinden hareketlerin bile, o kendiliğindenlik boyasının altı kazınınca, altından daima isimsiz bir anarşistin, bir komünistin, bir isyancının uzayın sağır boşluklarında yok olup gittiği sanılan unutulmuş çabasının kızıl tortusu çıkar, bir kaç yıl önce ölmüş bir devrimcinin (E. Mandel) dediği gibi.
Bu kızıl tortu, tıpkı bir yağmur damlasının oluşması için toz zerreciklerinin gördüğü türden bir işlev görür kendiliğinden hareketlerin oluşmasında. Bu tortu, hareketin kendisi ya da örgütlü ifadesi değildir ama onun ortaya çıkması için bir tohum, bir katalizatör, bir maya işlevi görür.
Ama bu mayanın da etki gösterebilmesi ancak onun etkiledikleriyle aynı “doku grubu”ndan, aynı “dalga boyu”ndan olmasıyla mümkündür.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)