Gezi'nin altıncı yılı vesilesiyle, birkaç gün önce "Gezi Direnişi Yazıları" adıyla basılan kitabımızı PDF ve EPUB olarak paylaşmıştık. (Şuradan indirilebilir: https://yadi.sk/d/m7xkMnsr3Jc3k3 )
Bu kitap 1 Haziran ve 29 Temmuz arasında Gezi'nin en canlı döneminde sıcağı sıcağına yazılmış yazılardan bir seçki idi. Bu seçki içinde ayrıca sonra yazılmış birer Gezi değerlendirmesi olan iki yazı da vardı.
Sıcağı sıcağına yazılmış yazıların derlendiği kitapta bu analiz ve dersler bir fazlalık gibi duruyorlar ve pek dikkati çekmiyorlardı.
Ayrıca daha sonra başka değerlendirmeler de yapmıştık.
Bu analiz ve derslerin içinden bir seçkiyi ayrı bir derleme içinde ayrıca toplamanın daha iyi olacağını düşündük. Okuyucu hepsini bir arada bulabilir ve bulundurabilirdi.
Aşağıda bu değerlendirmenin Sunuş ve İçindekiler'i yer alıyor.
"Gezi Hareketinin Dersleri ve Analizi" başlıklı bu kitap da yine şu adresten https://yadi.sk/d/EoCM13u0YCzgCg EPUB ve PDF olarak kolaylıkla indirilebilir.
31 Mayıs 2019 Cuma
29 Mayıs 2019 Çarşamba
Bugün istanbul Feth Edilmedi, Fars Uç Beyleri Roma-Bizans Tarafından Feth Edildi.
Bugün İstanbul'un fethi imiş. Yalan ve yanlış.
Bu tanım olayların dış görünüşüyle oyalanmaktır
Tarih'e biraz da başka bir ışık altında bakalım.
İstanbul feth edilmedi. Görünüşte (Zahiri olarak) öyledir.
Gerçekte (Batıni olarak) ise tam tersi doğrudur.
Bugün Bizans, Osmanlıları Feth etmiştir.
Aslında, feth edilen feth edilmiştir.
Yani İran'ın Roma'ya (Bizans) karşı savunma için
yerleştirdiği uç beylerinin İstanbul'u alması ile Roma-Bizans kendisine bir
gençlik aşısı yapıp ta yirminci yüzyıla kadar yaşama olanağı ve Fars
uygarlığını ta Kürdistan’ın doğusuna kadar sürme gücü bulmuştur.
Roma-Bizans, kendisini önce İslam, sonra Selçuk (yani henüz
komün gelenekleri yaşayan, İbni Haldun'un tabiriyle asabiyeti yüksek
toplulukların) gençlik aşılarıyla gençleşmiş Fars (İran) uygarlığı karşısındaki
gerilemesini, onun sınırlarına yerleştirdiği uç beylerini feth ederek durdurdu.
“İstanbul'un fethi” denen şey, bu fethin kesinleşmesidir.
27 Mayıs 2019 Pazartesi
Ulus’un, Din’in ve Toplum’un ne Olduğunu Anlamak Niçin Çok Zordur ve Çok Önemlidir?
Önce okuyucuya pek alışılmamış birkaç soru:
Ulus hakkındaki tanımınız ulusçuların ulus tanımıysa ve siz
bunu bilmiyorsanız, ulusun ne olduğunun sosyolojik (bilimsel) bir tanımına
nasıl ulaşabilirsiniz?
Din’in ne olduğuna ilişkin tanımınız bir Din’in Din
tanımıysa ve siz bunu bilmiyorsanız, Din’in ne olduğunun sosyolojik (bilimsel) bir
tanımına nasıl ulaşabilirsiniz?
Toplum hakkındaki tanımınız, bu modern toplumun kendisini
tanımlamasıysa ve siz bunu bilmiyorsanız, Toplum’un bilimsel ya da sosyolojik bir
tanımına nasıl ulaşabilirsiniz?
Yani ulus tanımınızın ulusçuların ulus tanımı, din
tanımınızın kendini bu tanım aracılığıyla var etmiş bir dinin din tanımı,
toplum tanımınızın bu modern toplumun toplum tanımı, yani aslında kendisinin kendisi
hakkındaki tanımı olduğunu da bilmiyorsanız ve bunun farkında değilseniz, bunun
farkına nasıl varırsınız? Bunu nasıl bilebilirsiniz?
23 Mayıs 2019 Perşembe
Türk Tarihi ve Türk Ulusu Üzerine: Türk Nedir?
Bizans-Osmanlı’nın doğrudan devamı, kökeni ta Sümer ve Babil’e
kadar giden, halkın Nemrut ve Firavun imgelerinde sembolleştirdiği, İbrahim ve
Musa gibi peygamber sembolleriyle keyfiliğine karşı durduğu, artı ürüne “ekonomi
dışı zorla” el koyan egemen ve her türlü
demokrasinin düşmanı Devlet Kastının (“Sünuf-u
Devlet”) bugünkü konumunun, çıkarlarının ve ideolojisinin savunucusu Oda TV’nin ve Sözcü’nın Soner Yalçın’ı, Politik İslam’ın ve Erdoğan’ın Atatürk
karşısında Osmanlı tarihine sahip çıkışları ve onu yeniden yazmalarının tarihi ve
olguları nasıl tahrif ettiğini göstermek için “Rum mu
dediniz?” diye bir yazı yazmış. Yazının tam metni de Sözcü’de yer alıyormuş.
Ahval de ırkçı ve uydurma bir Türklükle tanımlanmış bu günkü
ulus anlayışına karşı bir örnek olarak bu yazıdan kısa bir özeti aktarmış. (“'Yavuz
Sultan Selim'e göre Türk 'eşek', Vahdettin'e göre, 'soyu sopu belirsiz cahiller
sürüsü”)
Soner Yalçın’ın yazısı aslında tarihte Türk diye bir ulus
olmadığının ve onun Osmanlı devlet kastı tarafından egemenliğini ve çıkarlarını
korumak için yaratıldığının tipik kanıtlarıyla dolu.
11 Mayıs 2019 Cumartesi
Demir Küçükaydın'ın sunumu: "Ulus ve Ulusçuluk Nedir? Marksist Bir Ulus ve Ulusçuluk teorisi Neden yoktur?"
Yarın Berliner Forum'da, (Waldemar Str. 110, saat 18.00) "Ulus ve Ulusçuluk Nedir? Marksist Bir Ulus ve Ulusçuluk teorisi Neden yoktur?" başlığı altında bir sunum yapacağım. Epey ezber bozan görüşlerin özellikle eleştirilmesini çok istiyorum. Gelenlerin pişman olmayacağını düşünüyorum. Demir küçükaydın
****
Birkaç yüz yıl önce yeryüzünde ulus diye bir şey yoktu. İkiyüz yıl önce, uluslar ve ulusal devletler Atlas Okyanusu’nun iki kıyısında bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar ülke ve onların topraklarıyla sınırlıydı
Bugün ise dünyada bir ulusa ait olmayan neredeyse bir karış toprak bile yok ve ulussuz olmak mümkün ve tasavvur edilebilir bile değildir ve istisnai durumlarda yine bir ulusun veya uluslararası bir kurumun vereceği bir belgeyle olabilir.
Son iki yüz yılda neredeyse bütün savaşlar ulus bayrağıyla yapıldı ve yapılıyor. Tarihte uluslar kadar kanlı hiçbir toplumsal var oluş yoktur.
8 Mayıs 2019 Çarşamba
#HerşeyinGüzelOlmasıİçin

Aksi takdirde bu umut vadeden isyankar hava öbür uca sıçrayıp tam bir umutsuzluk ve yılğınlığa dönüşebilir ve bir ağır yenilgiyle son bulabilir.
Osmanlı'da oyun çoktur. Bir provakasyon bir anda tüm havayı tersine çevirebilir. 7 Haziran ve sonrası ortada.
O halde ne yapmalı.
1) Önce #HerseyGuezelOlacak sahte iyimserliğinin yerini #HerşeyinGüzelOlmasıİçin #NeYapmalı gündemi almalı. Herkes kafasındakini bu başlık altında dökmeli. Böylece ortak bir tartışma platformu yaratılmalı. Aynı gündemle ortak tartışamayanlar ortaklaşa iş yapamazlar.
2) Kadıköy'de veya Türkiye'nin vitrini sayılabilecek semtlerdeki sloganlı bayraklı, CHP damgalı akşam yürüyüşleri ve protestolarının yerini, hukuksuzluğa karşı olan herkesin kendini bulabileceği, hiç bir siyasi veya dini veya milli görüşün damgasını taşımayan nötr bayraklar, pankartlar, sloganlar ve herkesin katılabileceği protesto biçimleri almalı.
6 Mayıs 2019 Pazartesi
Deniz Gezmiş ve Kürt Ulusal Hareketi (2001)

Pek bilinmez ama bu satırların yazarı Deniz’in
lideri olduğu Devrimci Öğrenci Birliği’nin (DÖB) hem bir üyesi idi hem de Deniz
Geçmiş’in, arkadaş ve yoldaşlarından biriydi. Dolasıyla çeşitli dönemlerde
değinmeler biçiminde de olsa Deniz Gezmiş’e ilişkin yazdığımız yazılar vardır.
Çeşitli yazılarımızdaki bu değinmeleri “Deniz Gezmiş ve Kürt Sorunu Üzerine”
başlıklı bir derlemede toplamıştık. İşte aşağıdaki yazı bu derlemede
bulunmaktadır. Bu derleme PDF, EPUB, MOBI formatlarıyla kitap olarak aşağıdaki
adresten indirilebilir: https://yadi.sk/d/FNKFlw2c3HjymP )
Kıvılcımlı’nın Ulusal sorunda birbirinden çok farklı hatta
çelişikmiş gibi görünen tavırlarını; bu görünümün ne anlama geldiğini ve
nedenlerini ele almadan önce Kıvılcımlı’nın Kürt Ulusal Hareketi üzerindeki
etkilerini ele almaya çalışalım.
Bu etkilerin incelenmesi biraz Arkeologların yaptıkları
incelemelere benzeyecektir. Onlar buldukları bir seramik parçasındaki
desenlerden, yapılışından, stilinden onun hangi kültür ve medeniyetlerin
izlerini taşıdığını, böylece çeşitli kültürel bağlantıları açığa çıkarırlar.
Bu tür çalışmalar, küçük ayrıntılar üzerine yoğunlaşmayı
gerektirir. O farklılıkların neler olduğu ve nedenleri üzerine yoğunlaşma
olmadan da bu tür etkilerin ortaya çıkarılması ve anlaşılması olanaksızdır. Bu
nedenle bundan sonraki bölümlerde, bu etkilerin bilincine varılması için bu tür
bir yoğunlaşmaya gidilecektir.
4 Mayıs 2019 Cumartesi
Çarmıha Gerilmiş İsa, Harakiri Yapan Samuraylar – Öcalan ve Açlık Grevcileri
Açlık grevlerinin yol açacağı yenilgiyi engellemek,
birbirine paralel ve birbirini karşılıklı olarak etkileyecek iki yol üzerinden
olanaklıdır.
Birincisi demokratik kamuoyunun ve asılında onun parçası
olan Kürtlerin, yanlış buldukları ama devletle paralel konuma düşmeme
kaygısıyla ses çıkarmayarak, bunu açıkça ifade etmeyerek, bir tür pasif direniş
sergiledikleri pozisyondan daha aktif bir tavır alan bir pozisyona geçmeleri
gerekir.
Bunun ilk ifadesi en azından açılmış imza kampanyasına
katılmaktır. Elbet doğrudan konuşmalar, konuyu tartışmaya açmalar vs. gibi
birçok başka metot da vardır ama bunlar dağınık olduğu için isteyen etkiyi
göstermez.
Şu ana kadar egemen yöntem olan pasif direniş
diyebileceğimiz biçim yanlıştan dönülmesi için güç ve zaman kaybına yol açıyor.
Ama bu pasif direnişin bir nedeni, bu eylem biçimini,
zamanını ve hatta hedefinin bu şekilde ifade edilişinin çok büyük bir yanlış
olduğu görüşünde olanlar ezici bir çoğunlukta olmalarına rağmen, atomlarına
ayrılmış bulunduğundan, yani örgütsüz ve dağınık olduğundan da aktif bir tavır
gösteremiyor.
2 Mayıs 2019 Perşembe
Ahlak (Etik), Politika, Bilim ve Açlık Grevleri
Bilimimiz politiktir, politikamız bilimsel;
Ahlakımız bilimseldir, bilimimiz ahlaki.
“Sınırsız ve
dönüşümsüz açlık grevleri” yani aslında “sınırı ve dönüşümü” yoksa ve de
şeyleri adıyla çağırmak gerekiyorsa aslında bir ölüm orucu olan “Açlık Grevleri”nin bitirilmesi için hem
demokratlara, hem de seçmeninden, partisine, gerillasından, diplomatına kadar
geniş bir nebulöz gibi olan Kürt “Özgürlük Hareketi”ne yönelik olarak, ölüm
oruçlarının bitirilmesi için en son aşamada Açlık Grevcilerine de yönelen bir
imza kampanyası açık.
Çünkü binlerce ve binlerce insanın imzası ve ortak isteği ve
ağırlığı ile ancak bu gidiş durdurulabilirdi
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)