26 Nisan 2017 Çarşamba

“Mühtedi”nin Oğlu Yaşar Kemal’in “İçinden Çıkamadığı İş”

Bugün Gazete Duvar’da Ali Duran Topuz’un “Yaşar Kemal’den bir soykırım kabusu” yazısını okuyunca, 2015 yılında, Yaşar Kemal’in ölümü vesilesiyle yazdığım “Yaşar Kemal İçin – ‘Van Muhaciri’ ‘Mühtedi’nin Oğlu ‘Kemal Sadık” başlıklı yazı geldi aklıma.
O yazıda (Yazı aşağıda yar alıyor) Sarkis Hatspanian’ın bir yazısına dayanarak Yaşar Kemal’in de aslen Ermeni olduğunu yazmıştım.
Ancak o zamanlar Yaşar Kemal’in bunu söylediğine dair bir ifadesine rastlamamıştım. Romanlarında Ermeni kırımını ele alıyor ve doğru biçimde anlatıyordu ama bu konuda kendine ilişkin olarak bir suskunluğu vardı.
Acaba gerçekten mi suskundu yoksa bu kaynak yetersizliğinden dolayı benim yanlış bir izlenimim miydi diye aklımdan geçirmiştim ve konu aklıma geldiğinde bir yenilik varmı diye bakardım.
Bu yazım üzerine bir okuyucum babasının garip mezarının resmini yollamıştı o sıralar.
Üzerinde garip şekiller olan değişik ve garip bir mezardı.

25 Nisan 2017 Salı

Referandum Sonuçları Niçin Başarısızlıktır? (Gerçeğin Özüne İnebilmek İçin Bir Temel Metodoloji Sorunu)

“Kötü bir devrimci, sadece ayakları artık yere basmayan değildir; Sadece, devrimci projenin Gerçekleştirilmesinin toplumsal objektif ve sübjektif ön şartlarıyla olan bağlarını yitiren değildir. Ama kötü bir devrimci, aynı zamanda, var olan gerçekliklere, içinde yaşanılan ana, günlük rutinin ufak tefek şeylerine saplanıp kalan; tarihin beklenmeyen ani ve keskin dönüşlerini önceden kestirebilme duygu ve düşüncesini kaybetmiş olup, geleceğe yönelikliği bir kenara iten ve yanardağ gibi patlayışlar tarafından geçilendir de. Bu anlamda da, geleceğin ufku olmaksızın, gerçekliğin doğru ve tam bir kavranışı olamaz.” (Ernest Mandel, “Tarihsel maddeciliğin Kategorileri Olarak Umut ve Antisipasyon”)
#HAYIR cephesinde, referandum sonuçlarının bir başarı hikâyesi olduğuna dair neredeyse bir görüş birliği bulunuyor. Bu nedenle referandumda ortaya çıkan #HAYIR cephesi veya hareketinin neler yapması, nasıl devam etmesi gerektiği konusuna geçmeden önce, referandum sonuçlarının bir başarı olmadığına ya da neye göre başarı olduğuna ilişkin kendi aykırı değerlendirmemizi ve bu aykırı sonuca yol açan temel bir metodolojik sorunu açıklayalım
Objektivizm ile objektif olmak genellikle çok karıştırılır.

24 Nisan 2017 Pazartesi

1 Mayıs’ı 24 Nisan, 24 Nisan’ı 1 Mayıs Yapmak

2012 yılında bir örgüte girelim de bir ucundan örgütlü mücadele verelim diye Ertuğrul Kürkçü'nün yöneticisi olduğu SYK'a (Sosyalist Yeniden Kuruluş, Şimdiki SYKP'nin atası) girdik.
Çünkü Ertuğrul, "bir program tartışması açtık, bu sefer cidden yapacağız, herkesi davet ediyoruz” demiş ve davet etmişti örgüte. Biz de ciddiye almıştık.
İlk birkaç toplantıya katılınca, "biz birleşme sürecini ve program tartışmasını başlatırken senin geleceğini düşünmemiştik, sen buraya gelme” dediler.
Davet edenler de bütün bu skandalı görmezden, duymazdan geldiler.
Bu davranışları bazı üyelerce protesto edilince de kovmaktan vazgeçtiler ama  program tartışmasına karşı program önerilerimizi bile getirmemizi engellediler ve sonunda dışlamayı başardılar.
O sıralar bu örgütte, örgütün "bir politik profili olmadığından" da söz ediliyordu.
İşte bu "profil yokluğu"na bir çare olarak, 1 Mayıs'ın gündemine Ermeni katliamını, yani 24 Nisan'ı aldırmaya çalışmayı önermiştim.

23 Nisan 2017 Pazar

“Soykırım” Demeye ve “Özür Dileme”ye Karşı Ermeni Katliamı Konusunda Bir Marksistin Özürü

Ermeni Katliamı üzerine sanırım Türkiye’deki sol içinde  ilk yazanlardan ve en radikal tavır koyanlardan biriyimdir.
Ermeni Katliamı üzerine ilk yazıyı, 1980’lerin başında ASALA’nın Türk Diplomatlarını vurmaya başlaması; böylece konunun gündeme gelmesi ve unutulmaktan çıkması vesilesiyle Niğde Cezaevi’nde yazmış, bunu gizlice dışarıya çıkarmıştım.
Almanya’da çıkan Yol (Der Weg) dergisinde yayınlanmıştı[i]. (Bu yazı ve diğer yazılarımızı Ermeni Katliamı ve “Sorunu” Üzerine Yazılar başlığı altında derledik ve bu kitap, adında yer alan linkten indirilebilir.)
Daha sonra bugünkü internet tarayıcılarının temelini oluşturan tekniğin Tim Berners-Lee tarafından henüz CERN’de geliştirildiği; internetin çok dar bir çevre dışında bilinmediği ve kullanılamadığı dönemlerde, usenet tartışma gruplarında gündemleştirmeye çalıştım. (Eğer bir yerlerde arşivleri varsa oralarda bulunabilirler.)

22 Nisan 2017 Cumartesi

“#HAYIR Bitmedi, Daha yeni Başlıyor” ve Berlin Mitingi İzlenimleri

Dün Berlin’de hem de HDK’nın çağrısıyla bir miting ve yürüyüş yapıldı. Aşağı yukarı 2000 veya biraz üstü bir katılım vardı. Yeterince ön hazırlık yapılmadan olmasına rağmen, fena bur katılım sayılmaz.
Ancak bu miting ve yürüyüşte önemli olan, nicelik değil niteliğiydi. Referandum öncesindeki üç ayda #HAYIR girişimleri biçiminde doğan ve sonra da Erdoğan’ın YSK aracılığıyla yaptığı darbe ve oldubittiyi kabul etmeyen hareketin, tohum halindeki kimi genel özellikleri bu mitinge de damgasını vurmuştu.
Bunların kısaca analiz edilmesi kanımızca önemlidir. Ama önce tipik durumlara ilişkin birkaç gözlem.
Birincisi miting ve yürüyüş çağrısını Kürt Özgürlük Hareketinin örgütlerinden biri yapmış olmasına rağmen şimdiye kadar görülmemiş yeni bir kesimin katıldığı görülüyordu. Şehirli, laik, Kemalist veya Ulusalcı tabir edilecek kesimlerden, ve özellikle de bu kesimden kadınların katılımı dikkati çekiyordu.

21 Nisan 2017 Cuma

YSK Kararı Erdoğan’ın Yeni Bir Darbesidir, Direnmek Temel Yurttaşlık Görevidir, yani Farzdır

Bir olgu ya da nesneyi nasıl tanımladığınız, nasıl kategorize ettiğiniz, özellikle politik mücadelede hayati önemdedir. Politikanızı stratejinizi ve taktiklerinizi ona göre belirlersiniz.
Çünkü A diyen B de der.
Olguları adıyla adlandırmaktan korkup A demiyorsa veya A demekle birlikte politik veya mantıki bir tutarsızlık içinde B demekten imtina ederse, kimse tarafından ciddiye alınmaz ve alınmayı hak etmez.
Bu tutarsızlıkları YSK kararı bağlamında görelim.
*
YSK kararı nedir?
YSK kararını yanlış verilmiş bir hukuki karar olarak tanımlamak ve kendini hukuken düzeltilmesi için hukuk yollarını kullanmakla sınırlamak, bu karar sonucu ortaya çıkan fiili durumu meşrulaştırmak dolayısıyla o durumun oluşmasına katılmak ve suç ortağı olmak anlamına gelir.
Bu da YSK kararı bağlamında Anayasanın çiğnenmesine ayaklarıyla oy vermek demektir.
CHP ve HDP’nin şu an yaptığı fiilen budur.

20 Nisan 2017 Perşembe

CHP’nin Cevabı: “Ben Mecliste Kalıyorum, #HAYIR Diyenler Sokaktan Çekilsin”

CHP’nin ve Kılıçdaroğlu’nun yaptığı sadece tutarsızlık değildir.
Zaten kimsenin bir parça bile tutarlılık beklediği yoktu.
Ama yaptığı, bizzat sokağa, direnmeye çağırdığı insanları sırtından hançerlemektir; vatandaşlık hakkını kullanmak üzere direnmeye çağırdıklarına ihanettir.
Neden ve nasıl?
CHP önce şunu diyor:
“"Yasa, 'Mühürsüz oy pusulası geçersizdir' diyor. Takdir hakkını hâkime bile bırakmıyor. Hukuk buna ‘Emredici hüküm’ diyor. Anayasa Mahkemesi’nin de aynı doğrultuda kararı var.”
Yani hak ve hukuku koruması gereken organlar bizzat hak ve hukuku çiğnemiştir.
Halkın dediği gibi “işi yapan kadı, kadıyı kime şikâyet edeceksin”. “Balık baştan kokmuş”.
Et kokarsa tuz basılır. Ya tuz kokarsa”.