25 Ekim 2013 Cuma

HDP Kurulurken Uyarılar ve Öneriler

Deveye sormuşlar “boynun niye eğri?” diye.
Deve de cevap vermiş: “Nerem doğru ki?”
Bu hafta sonu (yarın) HDK (Halkların Demokratik Kongresi) Üçüncü Olağan Genel Kurulunu yapacak. Ertesi gün de HDP (Halkların Demokratik Partisi) 1. Olağanüstü Kongresi’ni yapacak
HDP’nin kuruluşunda herşey yanlış ve çelişkili. Öyle ki bir noktada saçmalığa (grotesk) dönüşüyor.
Sadece bir kaçına değinelim.
HDP’nin Gezi ile ortaya çıkan hareketin kendisi olduğunu veya olacağı söyleminden geçilmiyor. Ama HDP ne parklarda ne de Gezi hareketinin ortaya çıkardığı başka organlarda tartışılmadı, hatta oralarda gündeme bile gelmedi. Bu hareketin kendisinin tartışıp, gündemine alıp ortaya çıkarmadığı bir partinin, bu hareketin kendisi veya organı veya politik ifadesi olmaktan söz etmesine ne denilebilir?
Haydi, bunu bir yana bırakalım.
HDK’nın resmi internet sayfasına girin bakın. HDP, o sayfada menüde bir başlık.
Sanılır ki, HDK diye bir kitle örgütlenmesi ve hareketi var, o benzer programı savunan bir de Parti Kurma kararı almış ve kurulmuş. HDP, HDK’nın siyasi ifadesi.
Ama HDP’nin seçimlere girip girmeyeceğine ve nerede gireceğine, HDK veya HDP’de değil, BDP’de karar verildi.

24 Ekim 2013 Perşembe

Gidenlerin Ardından

“Bizden evvel giden dostlara selam olsun erenler”

Gidenlerin Ardından’ı Sunuş

Bu derlemede, İbrahim Sevimli (“Ali Dayı”), Orhan Müstecaplıoğlu, Mihri Belli, Ziya Yılmaz, Sakine Cansız, Rıza Dayı (“Gross”), Nail Satlıgan, Marin Vasilev (“Ciguli’nin Kardeşi”) gibi bugün aramızda bulunmayan yoldaş ve dostların ardından yazdığımız yazılar yer almaktadır.
Birçok okuyucu, birçok kereler, bizden evvel gidenlerin ardından yazdığım yazıları derlemem ve kitap olarak çıkarmam yönünde dileklerini iletmişlerdi.
Onlara bunu yapacağımı söylüyor ama yeni çalışmalardan eski yazıları derlemeye bir türlü zaman bulamıyordum.

20 Ekim 2013 Pazar

“Ciguli’nin Kardeşi” Altonalı Hemşehrim Marin Vasilev’in Anısına

“Ciguli’nin Kardeşi”nin öldüğünü evvelki gün bir toplantıda öğrendim. Adının Marin Vasilev olduğunu da. O bizler için hep “Ciguli’nin Kardeşi” idi. Almanlar için adı Marin Vasilev’miş. Muhtemelen gerçek adı ise, bir Müslüman adıydı ve herkes için bilinmez kalacak.

“Ciguli’nin Kardeşi”, Ciguli’nin kardeşi değildi ama çok yakın bir akrabasıydı. Bir keresinde söylemişti ama unuttum. Zaten fiziği bu yakınlığın en büyük kanıtıydı.

Adı da muhtemelen Marin Vasilev değildi. Marin Vasilev, muhtemelen Bulgar hükümetinin Bulgar isimleri verme ve zorla Bulgarlaştırma döneminde verdiği isimdi. Çünkü Ciguli, yıllar önce kendisiyle yapılmış bir söyleşide şöyle diyor:

“Yok hocam, Roman ne demek? Ben burada duydum bu sözleri. Gerçekleri konuşalım, ben Roman değilim. Romanca iki laf bilmiyorum. Annem babam Müslüman Türk. Adları, yerleri belli Haskova'da. Biz beş kardeşiz, ağabeyim İbrahim kalpten rahmetli oldu. Babam Hüseyin rahmetli Haskova'da hamaldı. Annem de fabrikalarda süpürgecilik yapardı, ağır işlerde çalışırdı. Ben küçükten beri düğünlerde kazandığım paralarla kardeşlerimi okuttum, çok yardım ettim onlara. Bulgarlar zorla adımızı değiştirdiklerinde bana Ahmet yerine Angel  Yordanov  Popov  adını verdiler. Ama artık yok böyle şey, herkes istediği adı alır. Haskova'da beni Ahmet diye kimse bilmez, Ciguli dersen bebek bile benim eve getirir seni.”

16 Ekim 2013 Çarşamba

Doğu ve Batı

Ulusçuluk çağında şark modernleşmesi
Bu gün kullandığımız anlamıyla “Doğu” ve “Batı” kavramları kapitalizmin Avrupa’da zafer yürüyüşüne başlamasıyla doğduğundan, burjuva uygarlığına göre bir koordinat ekseninden tanımlanmışlardır. “Orta Doğu”, “Uzak Doğu” gibi kavramlar hep Avrupa’ya göre tanımlanmıştır.
Bu ideolojik karakterini unutmadan, Doğu ile Batı arasındaki temel farka baktığımızda ne görürüz?
Birinde zengin ülkeler ve demokratik rejimler vardır, diğeri yoksuldur ve anti demokratik rejimler vardır. Doğu’dakilerin en parlamenter biçimlerinde bile, halkın seçilmiş temsilcilerinin gerçek bir iktidarı, gerçek özgürlükler yoktur. Batı da ise, en “mavi kanlı” kralların ve kraliçelerin bile, en sıradan bir şark karakolundaki jandarma veya polis kadar olsun, insanların kaderi üzerinde karar verecek gücü ve yetkisi yoktur.

14 Ekim 2013 Pazartesi

Kurban ve Bayram’ın Doğuşu ve Sosyolojisi

Bugün Kurban Bayramı.
Kurban ve Bayram! Kurban ölümdür, bayram yaşam ve sevinci.
Böylesine birbirine zıt kavramlar nasıl olup da bir araya gelebilmektedir?
Kurban yeryüzündeki birbirinden en farklı toplumlarda bile görülen en evrensel olgulardan biridir. Bu bile Toplumsal varoluş ile Kurban arasında bir ilişki olduğunu sezdirir. Toplum’un olduğu her yerde Kurban, Kurban’ın olduğu her yerde toplum vardır.
Bu kurban bayramı vesilesiyle Kurban ve Bayram’ın bu diyalektiğini ele alıp incelemeyi deneyelim.
*
Homo Sapiens, yani bizler, ateşin çocuğuyuzdur.
İnsan türü, cansız aleti kullanabildiği için; bir zaman ağaçlarda yaşarken asıldığı dalları, yerde ayağa kalktığında eline sopa olarak alabildiği için; Ateş’e dokunabilmiş; ateşle korunabilmiş ve ateşi korumuştur. İrsan başka hiçbir canlı ateşe dokunamadığı için, dokunulmaz bir canlı olabilmiştir.