Emekçi Dergisinin Kasım 1974 tarihli 1. sayısında Vatan Partisi Programı'nın bir eleştirisi yayınlandı. Aşağıda okuyacağınız çalışma bu eleştiriye bir cevap olacaktır. Eleştirinin eleştirisine girmeden önce Programın bazı özelliklerinden söz etmek, okuyucuya program hakkında bir fikir vermesi bakımından yararlı olacaktır.
V. P. Programı 1954 tarihini taşımakla birlikte, onun gelenekçil kökleri 1919'lara ve ilk taslakları 1930'lara kadar gider. Program "yarım asrı bulan geçmişimiz" dediğimi şeyin mantıki sonucudur. Bu olgu kavranılmadığı sürece olaylar kafamızda anarşiden kurtulup, sistemleşip, aydınlığa kavuşamaz.
Birikim dergisinin Haziran 1975 tarihli 4.'üncü sayısında, Dr. Hikmet Kıvılcımlı'nın, görünüşte geniş kapsamlı denebilecek ve geniş kapsamlı olma çabasında bir eleştirisi yapıldı. Bu eleştiri, Kıvılcımlı'ya yönelik ilk yazılı eleştiri olmasının yanı sıra, Kıvılcımlı eleştirmenlerinin tipik hatalarını taşıması ve bu hataları sistemleştirmesiyle de yazınımızda özel bir yer tutacaktır.
Murat Belge eleştirisine: "Doktor Hikmet Kıvılcımlı, Türkiye sosyalizmi tarihinde mutlaka eleştirilmesi gereken bir kişidir" diye başlar ve izleyeceği "tavrı" şöyle anlatır: "Kıvılcımlı'yı eleştirirken özellikle nesnel bir tavır takınmanın gerekliliğine inanıyorum. Yani herhangi bir politik hedefin kaygılarına kapılmadan, doğrudan doğruya Kıvılcımlı'nın kendisinin ne olduğunu, neleri, niçin temsil ettiğini anlamak (...")
İlk sayımızı okuyanlar, sayılamayacak kadar çok; dizgi, tertip yanlışı görmüşlerdir. Bunun sebebi gazete çıkarma konusundaki; bilgisizliğimiz ve tecrübesizliğimizdir.
Yanlışlardan ve eksiklerden en önemli bir kaçını burada düzeltelim.
1) "İŞVEREN SOSYALİZMİ - İŞÇİ SOSYALİZMİ" başlıklı uzun yazının yazan Dr. Hikmet KIVILCIMLI'dır. Yazı ilk kez AYDINLIK dergisinin Haziran 1969'da yayınlanan 8. sayısında basılmıştır. Biz oradan aldık. Yazarın adının eksikliğini tashih (yazıların düzeltilmesi) sırasında göremememiz, "Ağaçlardan ormanı görememek" gibi oldu.
2) "SOSYALİSTLERİN BİRİNCİ GÖREVİ" başlıklı yazıda şu paragraf eksiktir. Düzeltiriz.
"Güneşimiz ve yıldızlarımız oluşurlarken Evren: bir uçsuz bucaksız ışıklı bulutmuş. Ona Fizik bilimi Kaos (Mahşer) diyor. Bütün Güneş Sistemleri o mahşerden çıkmıştır, insanlık, Uygarlığa (Medeniyete) ulaşırken, Toplum: küçücük Kan örgütlü oymakların (Kabile ve Aşiretlerin), "Soy"ların, "Boy"ların sonsuz kaynaşması içinde Mahşer gibi kıvranır, dururmuş. Ona, Sosyal bilim Tarihöncesi diyor. Bütün uygarlık düzenleri o Kaos'tan çıkmıştır..."
Öte yandan gazete üç gün geç basılmıştır. Matbaa sahiplerine "emniyet görevlileri" gazeteyi basmama yolunda "tavsiyelerde" bulunmuşlar, gazeteyle epeyce yakından ilgilenmişler, böylece gazetenin basımını iki gün geciktirmişlerdir.
Diğer yandan zamlar yüzünden bir gün kâğıt bulamadık. Sonunda karaborsadan satın aldık.
Neyse, geç de olsa, güç de olsa yayınlamaya ve ellerinize ulaştırmaya çalıştık.
Biraz da eleştirilere değinelim: Gazete hakkında kulaktan kulağa çok şeyler söyleniyor. Şimdilik cevabımız şunlar:
1) Eleştiri mertçe, yüze karşı, açık açık yapılmalıdır.
2) Eleştiriler şahsiyata dökülmemeli, prensip ve fikirler etrafında olmalı.
Kıvılcım çıktığı günden beri yapılan en yaygın eleştiri: "Gurupçu", "Yuvarcı" olmuştur. Bu eleştiri, gerçekten, eleştirenlerin gurupçuluktan korkularını, dağınıklığa karşı gösterdikleri hassasiyetlerini, partileşme arzularını göstermesi bakımından iyi dilekli ve sevindiricidir.
Fakat iyi dilek yetmez. En az anlaşılan konu: "Gurup"un ve "Gurupçuluğun" ne olduğudur.
Guruplar, tarihi bakımdan hareketin belli bir aşamasının var oluş biçimidir.
Gurupçuluk ise, bu ilkel aşamayı ebedileştirmek, ilkelliği teorileştirmek eğilimleridir denebilir.
Evet, Kıvılcım kendi sübjektif yargıları ne olursa olsun, objektif olarak, bir guruptur.
Yanlız şunu unutmayalım; Bize "gurupçu" diyenler de – isteseler de, istemeseler de - kendi sübjektif yargıları ne olursa olsun, objektif olarak gurupturlar.
Bu bakımdan, soyut olarak "haklı" gibi görünen "gurupçu" eleştirisi, canlı hayatta somut olarak "gurupçuluğu ebedileştirme"yi göstermektedir.
Çünkü: Kıvılcım, daha ilk sayısında, bugünkü ilkellikten kurtulmanın ilk şartı olarak; "İlkelliği bilince çıkarmak" gerektiğini yazmıştır. Yani bütün guruplara "bir gurup olduklarını" bilince çıkarmaları gerektiğini göstermiştir.
Demek ki, Kıvılcım bir "gurup" olmakla birlikte, "gurupçu" değildir. Kendini inkara yönelmiş, diyalektik zıddına atlamaya hazır bir "gurup"tur.
Açıkça görülmektedir ki, Kıvılcım'a gurupçu diyenler, henüz kendilerinin gurup olduklarını bilince çıkarmış ve modern bir parti örgütleme savaşına canla, başla girmiş değillerdir.
Kıvılcım'a şöyle bir eleştiri de yöneltilmektedir: "Peki, gurupçu olmadığınızı kabul edelim, Vatan Partisi programını kabul edip, önererek, yine de kendi gurubunuzun görüşlerini öne sürmüş, uzlaşmaz bir tutum takınmış olmuyor musunuz?" Böyle bir soru sorulduğu zaman tartışma bir üst dereceye yükselir.
İnandığımız görüşleri savunmamız, uzlaşmaz bir tutum için de olduğumuzu göstermez.
Devrimci bir uzlaşma, birlik ne gibi şartlarda olabilir?
Eleştiri, bir silâhtır. Eleştiri silahını toprağa gömerek yapılacak bir "uzlaşmaya", uzlaşma denemez, ancak teslimiyet denebilir. Uzlaşma, az çok eşit şartlarda, denk silahlarla yapılabilir ise sağlıklı olur. Taraflardan birinin silahını teslim etmesi, öbürüne esir olması demektir.
Mertçe eleştiri, sağlıklı bir birliğin kaçınılmaz şartıdır. Bir gurubu, bir eğilimi eleştirmek onunla ortak noktalar aranmayacağı, uzlaşma, birleşme yapılmayacağı anlamına gelmez.
Programımızı bu anlayışla önerdik. Ama yanlış anlamalar oldu. Anlatamadıysak; hata bizdedir.
Program önererek, "Biz hemencecik bir parti kuracağız, işte program, gelen gelir, gelmeyen gelmez" demiyoruz.
İnancımız odur ki: Bir Parti Ancak, Sosyalistler Arası Bir Kongreden Doğabilir.
Böyle bir kongreye, (İsim önemli değil. Konferans veya Kurultay da denebilir) Partileşme gereğini kabul eden, Kongre'nin alacağı kararlara uymayı kabul eden; bütün guruplar, eğilimler, mahalli devrimciler vs. katılmalıdır.
(Bu yazı Kıvılcım gazetesinin 15 Nisan 1974 tarihli 6. sayısında İmzasız olarak yayınlandı. 25 Ekim 2007 Perşembe günü dijitalize edildi. D. K. )
Geçen sayımızda bu köşeden eleştirilere cevap verileceği söylenmişti. Eleştirilerini yazarak gazetemize iletenler oldu. Eleştiriler belli başlı bir kaç noktada toplanmaktadır. Şimdi sırayla eleştirileri, eleştiricilerin dilinden okuyalım:
"Kıvılcımlı'nın yazılarına yer verildiği gibi, kullanılan terimler Bilimsel Sosyalist terminolojiden uzak. Ama halka da hitap etmiyor."
"Kıvılcımlı'nın dilini anlamak için harcanack zamanda, teorik eğitimin diğer yanlarından istifade edebiliriz."
"Özellikle Doktor'un yazıları güç, anlaşılamıyor. Gazeteyi çıkaran arkadaşların Dr.'un dilini taklit ettikleri ve böylelikle özenti içinde oldukları görülüyor. Gazeteyi çıkaran arkadaşlar teorik bakımdan çok geri. (Mesuliyete göre)".
"Doktor'un üslubu benimsenmiş. Diğer yazılara da sıçramış. Üslup kullanılan şekilde olmalı. Dr. H. K.'nın üslubu benimsenecek bir şey değildir."
Her şeyden önce bu arkadaşlara eleştirilerini mertçe, yüze karşı yaptıkları için teşekkür ederiz.
Gazetenin dili neden anlaşılmıyor?..
Başlıca iki sebepten.
Birinci Sebep: Osmanlı Devletinde nasıl bir yanda üst sınıfların halkın kullandığından çok ayrı bir "Osmanlıca"ları var idi ise, Bugün de Türkiye'de özellikle Aydınlara benimsetilmiş bir uydurmaca dil vardır. Biz aydınlar genellikle hiç farkına varmaksızın bu dili benimsemişizdir. Bu olayı daha somuta indirmek için şöyle bir örnek verelim. Sık sık karşılaştığımız bir eleştiri şudur "Neden Bilimsel değil de bilimcil, neden Tarihsel değil de Tarihcil v.s."
Şimdi soruyoruz: Neden "Evcil Hayvan deniyor da "Evsel Hayvan" denmiyor, neden "İnsancıl" deriz de, neden "İnsansal denmez."
Çünkü Türkçede "CİL -CIL" eki "onunla ilgili" anlamını taşır. "SEL - SAL" eki ise küçültücü bir anlama sahiptir. Yani özellikle "Öztürkçecilerimizin" kullanmaya çok meraklı olduğu bu ekler yanlış olarak kullanılmakta ve bizlere de yanlış olarak benimsetilmektedir. Bu aydınları üretmen yığınlarımızdan koparmak ve halkı cahil bırakmak için kasıtlı olarak yapılmaktadır.
Başka bir örnek verelim: Frenkçede "Kalitatif", Arapçada "Keyfi" kavramının karşılığı bugün bizlere "Nitelik" olarak benimsetilmiştir. "Kantitatif" veya "Kemmi" sözcüğünün karşılığı ise "Nicelik" olarak bilinir.
Gerçekte halkımız "Nitelik" sözcüğü karşılığı olarak "Nicelik" sözcüğünü kullanır. Doğrusu ve Türkçe'nin gramer kurallarına uygun olanı da budur. Analarımız, babalarımız "NİCESİN" dedikleri zaman bizim yanlış olarak kullandığımız "NİTELİK"i murat ederler. Bizim "NİCELİK" olarak kullandığımız sözcüğün doğru ve halk tarafından kullanılan karşılığı ise "NEÇELİK"tir.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür Kıvılcımlı'nın dilinin özellikle aydınlarca anlaşılamamasının sebeplerinden biri budur. Bu konuda derinliğine bir etüt "Türkçenin Üreme Yollan ve Dil Devrimciliğimiz" adıyla, 1967 yılından "Tarihsel Maddecilik Yayınları" arasında basılmıştır. Şunu da not edelim: Doktor'un dilinin anlaşılamadığı şikâyeti daha ziyade aydın arkadaşlardan gelmekte, işçiler işi bu şikâyete pek katılmamakta.
İkinci sebep: Bilimcil Sosyalizm olayları açıklarken kavramlara dayanır. Bu olay yalnız sosyalizm için geçerli değildir. Bütün bilimler geliştikçe kavramtar da değişir veya anlamları derinleşir, yani olayların daha derin yönlerini bilince çıkarır.
Özellikle işçi arkadaşlar "Proletarya, Finans - Kapital, Tefeci - Bezirgan, Oportünizm v. s." gibi kavramları anlamakta güçlük çekiyorlar. Bu yalnızca gazetemizin bir sorunu olmaktan çok, toplum ölçüsünde bir olaydır.
Bilimcil Sosyalizm insanlığın binlerce yılda biriktirdiği Kültür ve Bilim mirası üzerinde yükselmiştir. Bilimcil Sosyalizmin gerçek sahibi olan işçi sınıfı ise sürekli olarak ezildiği, sömürüldüğü için ne maddece ne manaca bu kültür ve bilim mirasını hazmetmeye imkân bulamaz.
Hâlbuki sosyalizmin gerçeklik kazanabilmesi ise ancak işçi sınıfının onu benimsemesiyle mümkün olabilir. Bu problem çözümü de birlikte getirmiştir. Bilimcil Sosyalizm'in en genel, en temel kanunlarını, kavramlarını, prensiplerini çok kolay anlaşılır, öğretici (Didaktik) bir şekilde anlatan pek çok kitap yazılmış ve basılmıştır.
Okuma, yazmayı bile Alfabe'den başlayarak pek çok zorlamalarla öğrenebiliriz. Elbette Sosyalizm gibi bir Bilim öğrenilirken biraz zorlanırız ve daha basit, daha öğretici kitaplardan başlamak zorunda kalırız. Bu olay yaşadığımız toplumda kaçınılmaz bir zorunluluk olarak vardır.
Ama kaçınmamız gereken bir nokta da vardır. Eğer sosyalizmin teorisini öğrenirken sadece Didaktik (Öğretici) olma amacıyla yazılmış kitaplarla yetinerek, Teori'yi bizzat kurucuların, ustaların anıt emeklerinden yani Kaynağından inceleme zahmetine katlanmazsak; en kısa zamanda metafizik şeytanına teslim oluveririz.
Çünkü sosyalizmin alfabesi sayılacak öğretici kitaplar ister istemez olayları kolay anlaşılır kılmak için şemalar, haline sokar. Diğer bir değişle diyalektiği matefizik olarak anlatır. Diyalektiği en diyalektik olarak ise ancak Bilimcil Sosyalizm'in ustalarından öğrenebiliriz.
Gazetemiz genellikle uluslararası kavramları popularize etmek (Halkın anlayacağı şeklide kullanmak) için özel bir gayret sarf etmektedir. Örnek olarak: Aynı yazı içinde Finans - Katipalist'in hemen yanı başında veya başka bir yerde "para babası" denir, "Şirketler" denir. Böylece daha anlaşılır olmaya çalışılmaktadır.
(Kıvılcım gazetesinin 25 Mart 1974 tarihli 3. sayısında imzasız olarak yayınlandı. 26 Ekim 2007 Cuma günü dijitalize edildi. D. K.)