28 Aralık 2016 Çarşamba

Hedef ve Görev Tanımı: Erdoğan Baş Sorundur. Erdoğan Hal Olmadan Hiçbir Sorun Hallolamaz. Nokta!..

Bir mücadelede net ve doğru bir hedef ve görev tanımının hayati önemi vardır. Hedef ve görev tanımlamanız yoksa, net değilse veya yanlış ise, daha baştan yenilgiye mahkûmsunuz demektir.
Çünkü net bir hedef ve görev tanımı, sizin yakalanacak ana halkayı doğru belirlemenizin, strateji ve taktikleri doğru tanımlayıp uygulayabilmenizin olmazsa olmaz koşuludur.
Bugünkü demokratik muhalefetin böylesine güçsüzlüğünün nedeni bir araya gelememesi falan değildir. Muhalefetin bunca zayıflığının nedeni, hedef ve görev tanımındadır. Ya yoktur, ya net değildir, ya da yanlıştır. Bu en açık biçimde muhalefetin dilinde görülebilir. Hala Erdoğan’la aynı amaç ve kaygılar içindeymişler de onu yanlışları hakkında uyarıyorcasına bir dille konuşuyorlar.
Erdoğan kendi hedef ve görev tanımlamaları içinde son derece doğru ve tutarlı hareket etmektedir.

9 Aralık 2016 Cuma

46 Yıl Önce Yayınlanan İlk Yazım


Bugün bilgisayarda bir arkadaşa söz verdiğim başka bir yazıyı ararken aşağıdaki yazıma rastladım.
Sonra gözüm Sosyalist gazetesinin ilk sayısında yayınlandığı tarihe takıldı: 8 Aralık 1970. Bugünün de aralığın sekizi olduğu aklıma geliverdi birden. İlginç bir rastlantı. Aradan 46 yıl geçmiş. Neredeyse yarım yüzyıl.
O zamanlar 21 yaşında, gencecik, işçiler arasında çalışan bir Dev-Genç’liydim. Henüz çok küçük olan yaşıma ve kısa olan politik geçmişime rağmen, ardımda TİP (Türkiye İşçi Partisi), DÖB (Devrimci Öğrenci Birliği), FKF (Fikir kulüpleri Federasyonu), Dev-Genç (Türkiye Devrimci Gençlik Dernekleri Federasyonu), YİS (Yapı İşçileri Sendikası), (FDHKC) Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi gibi örgütlerin içinde geçen yoğun bir mücadele ve deney birikimi vardı.
Ve bu ilk yazı bir bakıma, çok farklı alanlardaki bu deneylerden, işçi hareketine, özellikle de yapı işçilerine ilişkin olanların bir derleme çabasıydı.

3 Kasım 2016 Perşembe

Erdoğan Nasıl Gider? Ne Yapmalı?

“Ne Yapmalı?” Rus aydınlanmasında, devrimci demokrasisinin ve Rus Devrimini yapan aydın ve devrimci kuşakların oluşumunda büyük yeri olan Çernişevski’nin Romanının adıydı.
Troçki’nin de dikkati çektiği gibi, Romandaki Rahmetov tipi, bir sanatçı sezişiyle bir benzeri bir daha gelemeyecek Rus devrimci kuşağının erken yapılmış bir öngörüsü ve prototipi gibiydi.
Ne Yapmalı romanı, yazılışından bir asır sonra, 12 Mart rejiminin karanlıkları dağılırken Türkiye’de de yayınlanmış ve o dönemde radikalleşip politikleşmeye başlayan “78’liler” denen kuşağın sosyalizm ve sol düşünceyle bağlantı kurmasında da çok önemli bir işlev görmüştür.
Lenin, Çernişevski’nin geleneği ile bağı vurgulamak için, örgütlenme konusundaki en önemli eserlerinden birine aynı ismi vermişti: “Ne Yapmalı?”
Daha sonra dünyanın birçok ülkesinde, genellikle sosyalist parti ve gruplar çıkardıkları gazete veya dergilere bu ismi vermişlerdi: Le Amel?(Arapça), Was Tun? (Almanca), Que Fer? (Fransızca), What is to be done? (İngilizce)

31 Ekim 2016 Pazartesi

Okulların Ayrılmasının Yanlışlığı ve Anti Demokratik Karakteri Üzerine



Bu videoda Anadilde Eğitim Hakkı ile Okulların Ayrılmasının yanlışlığı ele alınıyor.
Önce sanki bu sorunların Türkiye’deki Erdoğan Diktatörlüğünü ve Ortadoğu’nun kanamasını durdurmakla ilgisi yokmuş gibi görünmesi ama aslında bunlar için tek yol olduğu; çünkü stratejik ve programatik olarak doğru bir hat olmadan hiçbir başarı kazanılamayacağı vurgulanarak acil bir sorun olduğu anlatılmaya çalışılıyor.
Bundan sonra konuya geçmeden önce bazı çok karıştırılan kavramlar kısaca açıklanıyor.
1)   Anadilde eğitim hakkı” ile “ana dili öğrenme hakkı”nın farkı, birincisinin demokratik, ikincisinin anti demokratik niteliği;
2)   Resmi Dil” ile “Ortak Konuşma Dili” (“Lingua France”)  farkı. Birincisinin karşı devrimci ve anti demokratik karakteri ile ikincisinin demokratik karakteri;
3)   Okulların Birliği” veya ayrılığı kavramlarının mekânsal değil; içeriksel karakteri;
4)   Aydınlanmanın demokratik amaçlardan kaynaklanan, standart tek dil çabalarıyla; gerici bir dile dayanan ulusçuluğun bir dili baskı aracı ve politik olanı (Devleti, ulusu) tanımlama aracı olarak kullanmasının farkı birincisinin demokratik; ikincisinin gerici karakteri.
Bundan sonra kısaca 19. Yüzyılda ve yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde işçi demokrasisinin neden ve hangi gerekçelerle “Okulların ayrılması”na karşı çıktığı; faşit, ırkçı ve gericilerin bunu desteklediğine Lenin’den alıntılarla değiniliyor.
Bu talebin anti demokratik ve karşı devrimci niteliği kısaca açıklanıyor.
Bundan sonra Rojova’da aslında okulların ayrılmasının uygulandığı gösteriliyor. Rojava’nın ve onu destekleyenlerin demokratik özlemleriyle, bu gerçekleşen programın çeliştiği; bunun mücadeleyi zorlaştırdığı gösterilmeye çalışılıyor.
Bu konudaki videoyu isterseniz. Youtube’daki kanalımızdan izleyebilirsiniz. Adresi Şöyledir:
Ayrıca indirmek veya online dinlemek için ses (mp3) dosyası olarak da Soundcloud’ta bulunuyor. Adresi şöyle:
İyi seyirler veya dinlemeler.
Demir Küçükaydın
http://demirden-kapilar.blogspot.de/

19 Ekim 2016 Çarşamba

Demokrasi Nedir ve Türkiye’de Demokrat var mı?

Birkaç gün önce, daha önce yazdığım bir yazıyla ilgili olarak, çok değer verdiğim bir gazeteci arkadaştan şöyle bir eleştiri geldi:
“Demir,
şu paragraf senin yazından alıntılandı:
“Demokrat, ulusun, yani devletin ve politik olanın, bir dille, dinle, tarihle, soyla, ırkla, kültürle vs., tanımlanmasını reddedendir.
Türkiye’de (ve Kürdistan’da) maalesef bu tanıma uyan demokrat yoktur...”
Yoktur?
Böylesi bir genelleme Demir'in tarzı değil diye düşünürdüm. Öyle düşünmeye devam edeyim mi ?”
*
Demokrasi konusuna gelen bu eleştiri ile başlayabiliriz.
Evet, bu benim görüşümdür ve yıllardır birçok yazımda, (her zaman böylesine mantık sonuçlarına varmış ve net biçimde olmasa da) birçok kez ifade ettiğim bir önermedir.