20 Kasım 2014 Perşembe

Doğu Toplumları ve Ütopya

Doğu Toplumları ve Ütopya ilişkisini anlamak için önce “Doğu Toplumu” ve “Ütopya” kavramlarını netleştirmek gerekmektedir. Çünkü bu kavramlar, sanıldığının aksine, tarihin burjuva uygarlığınca geliştirilmiş metafizik bir kavranışına bağlı olan zaman ve mekan kavramlarına dayanırlar.
Doğu nedir? Coğrafi olarak güneşin doğduğu yön demektir. Birçok dilde doğu zaten güneşin doğduğu ülke ya da taraf anlamına gelen sözcüklerle karşılanır. Bizzat Anadolu sözcüğü de böyledir. Eski çağın Grekleri için güneş küçük Asya yarımadasından doğduğu için, buraya Güneşin Doğduğu Yer diyorlardı.
Ama dünya yuvarlaktır. Doğu da bir yer değil,  yöndür. Bu demektir ki, dünyanın her yeri doğudur.
Amerika’nın Uzak Batı’sı da Uzak Doğu’daki Japonya’ya göre Uzak Doğu’dur. Demek ki doğu sözcüğü, ancak bulunulan yere göre bir anlam taşımaktadır. Bu da bir yön olarak değil ama bir yer olarak Doğu’nun ancak belli bir koordinat sistemine göre var olabileceğini gösterir.

15 Kasım 2014 Cumartesi

Beyaz Yapılmış Siyah İnsanlar ve Tarih

İnsan türünün (Homo) ve Homo Sapians’in kökeni Afrika. Özellikle de Somali-Etyopya bölgesi ve Güney Batı Afrika (Kalahari’deki Sun halkı muhtemelen 70.000 yıl önce yaşayan ve hepimizin geldiği birkaç bin kişilik popülâsyonun doğrudan ahfadı.) Bugün bile oralarda koyu kahverengi ve siyah arası bir ten rengi egemen.
Dolayısıyla insanın otantik deri renginin koyu kahverengi ile siyah arası olduğu varsayılabilir. Zaten bu konudaki teoriler de bu yönde. Daha koyu (Siyah) ve açık (Beyaz) renklerin daha sonra ortaya çıktığı yönünde genel bir kabul bulunuyor.
Bunun nedeni büyük bir olasılıkla da Güneşin yaydığı mor ötesi ışınlara karşı koruma ve ayrıca deriye rengini veren melanin, D vitamini ve cinsellik arasındaki karmaşık ilişkilerin de bir seçme avantajı sağlaması.

13 Kasım 2014 Perşembe

Milletler ve Milliyetçilikte Olgu ve Olgunun Bilgisinin İlişkisinin Quantum Fiziğine Benzeyen Karakteri

Çağın Hayaleti ve Hayaletin Laneti

Birinci ve İkinci Dünya Savaşları ve Ulusal Kurtuluş Savaşları başta olmak üzere, son iki yüzyıldaki savaşların neredeyse tamamının, hatta “sınıfçı” olduğunu iddia edenlerin bile çoğunun, milliyetçilik temelinde yapıldığı göz önüne alınırsa, milliyetçiliğin çok tekinsiz olduğu; insanlığı adeta bir cin gibi çarptığı ve lanetiyle öldürdüğü görülür.
Dünya tarihinin en kanlı yüzyılında neredeyse bütün savaşlar ulus bayraklarıyla yapılmışlardır.
Ama lanet burada bitmez.
Eğer Sosyalizm insanlığın ve ezilenlerin umudu idiyse “sosyalist partileri”, “sosyalist hareketleri”, “sosyalist enternasyonalleri”, “sosyalist devletleri” her seferinde milliyetçilik çökertmiştir.
·         İkinci Enternasyonal’i çökerten neredeyse bütün sosyalist partilerin kendi devletlerinin ve milletlerinin yanında yer almasıydı, yani fiilen milliyetçiliğe teslim olmalarıydı.
·         Sovyet devrimi ve Üçüncü Enternasyonal, 1920’lerde -ki kaderi Sovyet devrimine bağlıydı- milliyetçi “tek ülkede sosyalizm” parolasıyla çökmüştü.
·         Ekim Devrimi’nin kalıntısı son gelenekler, İkinci Dünya Savaşı’nda, “dünyanın lanetlileri”yle başlayan Enternasyonal yerine, “Büyük Rus ulusunun perçinlediği, özgür cumhuriyetlerin parçalanmaz birliği” sözleriyle başlayan SSCB marşının almasıyla ve buna eşlik eden Üçüncü Enternasyonal’in lağvıyla yok olmuştu.

12 Kasım 2014 Çarşamba

“Türkler” Niçin Müslüman Olmadı ve Olamazdı ama Müslümanlar Niçin ve Nasıl Türk Oldu?


Okullarda okutulan ve herkesin kabul ettiği tarihe göre, Türkler 7-11 yüzyıllar arasında Müslüman olmuşlardır.
Bu hikayeyi en Marksist bilinenler bile kabul edip öyle kitaplar yazmışlardır.
Örneğin Hikmet Kıvılcımlı, “Dinin Türk Toplumuna Etkileri” diye bir kitap yazmıştır ve kitaptaki bölümlerden birinin başlığı da “Türkler ne zaman ve nasıl Müslüman oldular”dır.
Bir başkası da Erdoğan Aydın. “Türklerin Müslümanlaştırılmasının Resmi Olmayan Tarihi – Nasıl Müslüman Olduk?”diye bir kitap yazmış. (Bu iki yazının ayrıntılı bir eleştirisi şu yazıda var: “Kıvılcımlı Niçin ve Nasıl Bir Gerici Milliyetçiydi?” ve “Türklerin Müslümanlaşması mı? Müslümanların Türkleşmesi mi? (Erdoğan Aydın’ın “Nasıl Müslüman Olduk” Kitabına Eleştiri”)

10 Kasım 2014 Pazartesi

Atatürk, Çerkez Ethem, Kemalizm ve Stalinizm Üzerine

Bugün 10 Kasım, Atatürk’ün ölümünün yıl dönümü.
Aşağıda Atatürk ve Kemalizm üzerine biri yirmi yıldan daha fazla zaman önce (1992) diğerleri ondan daha fazla yıl önce yazılmış dört yazı var.
Bu yazıları yazdığımızda elbette 2004’ten sonra geliştirdiğimiz kavramsal araçlardan henüz yoksunduk. Bu nedenle bugün elbette kimi formülasyon ve kavramları daha farklı kullanırdık. Ama esas olarak oralarda belirtilen görüşlerin doğru olduğu ve olayların gelişimince de genel olarak doğrulandığı kanısındayız. Türkiye’de bu yazılarda belirtilen noktalara hala varılabilmiş bile değil.
Örneğin Kemalizm hala bir ideoloji olarak ele alınıyor ve tanımlanıyor; bu ideoloji de somut bir tarihsel biçimle sınırlanıyor. Bir başka örnek: Atatürk bir Bonapart olmasına rağmen hala bir Jakoben olarak tanımlanıyor.
Entelektüel ve Teorik sığlık sadece Atatürk’ün değil, Türkiye’nin sağcısı ve solcusuyla tüm akımlarının temel yapısal ve ortak özelliğidir.