9 Temmuz 2013 Salı

Gezi Hareketi ve Halkların Demokratik Kongresi

Hafta sonu, (7 Temmuz Pazar) Taksim Hill otelde ''Gezi Direnişi, Çözüm Süreci ve
Türkiye’nin Demokratik Geleceği'' başlıklı bir “forum” düzenlendi.
Çoktandır HDK defterini kapatmış, oradan hiçbir şey çıkmayacağı sonucuna ulaşmıştık. Çünkü, bütün HDK, Kongre’de bize yapılan haksızlığı ve usulsüzlüğü bilmesine, bunu defalarca yazmamıza[1] rağmen, susmuş, bu suça ortak olmuştu.
İşin kötüsü aynı tecrübeyi, aynı suskunluk ve suça ortak olmayı, sonra bir de, HDK’nın minyatürü olan, şimdi “Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi” (SYKP) olan, SYK’da (O zamanlar sadece adının “Partisi” eksikti) yaşamıştık.
2007’den beri “Çatı Partisi”, “Demokrasi İçin Birlik Hareketi”, “Halkların Demokratik Kongresi”, “Sosyalist Yeniden Kuruluş”a harcadığımız muazzam zaman ve enerjinin, kalburla su taşımaktan farklı olmadığı sonucuna ulaşmıştık. Bunlara verdiğimiz enerji ve zamana acıyorduk. Bu nedenle HDK’nın toplantılarına artık izleyici olarak bile gitmiyorduk.

7 Temmuz 2013 Pazar

Siyasal İslam Nedir?

Siyasal İslam’ın ne olduğunu anlayabilmek, yaşanan tarihe yaşanabilecek başka tarihlerin aynasından bakmak; onu olası başka tarihlerden biri olarak görmekle mümkündür. Bu yöntem modern Biyoloji ve Fiziğin bugün var olan evreni anlayabilmesinin giderek olmazsa olmaz yöntemlerinden biri olmaktadır ve başarıyla kullanılmaktadır.
Var olanın özüne ancak onun dâhil olduğu daha geniş küme içinde, onu ayıranın ne olduğunu anlayarak varabiliriz. Sınıflama ve tanım böyle işler. Tüm evrenin sınırlarına vardığınızda onun ne olduğunu ancak matematik olarak hesaplanabilir başka evrenlerin kıyaslamasıyla anlayabilirsiniz. Zaman ve uzay bu evrenle birlikte ortaya çıktığından başka evrenlerin varlığı deneyle kanıtlanamaz ama matematik modellerle tasavvur edilebilir.

5 Temmuz 2013 Cuma

Darbe Karşıtı Darbeciler

Nasıl savaşlara karşı olmak ve lanetlemek savaşları ortadan kaldırmaz ve tam aksine savaşın gerçek nedenlerini gündeme getirmeyi ve ortadan kaldırmayı gündemin dışına atarak yeni savaşların yolunu açarsa; darbelere karşı olmak da darbeleri ortadan kaldırmaz, yeni darbelerin yolunu açar.
Herkes, Mısır’daki darbe nedeniyle, bir darbe lanetleme yarışına girmiş bulunuyor. Sanki darbeler lanetlenirse demokrat olunurmuş ve darbeler engellenebilirmiş gibi.
Bu tavırlar en basit şu gerçeği atlıyor: Bir hastalığı yok etmek istiyorsanız onun nedenini ortadan kaldırmanız gerekir.

4 Temmuz 2013 Perşembe

Mısır’da Darbe, Türkiye ve Gezi Hareketi

Mısır ve Türkiye’deki gelişmelerin benzerlikleri görmezden gelinemez.
Mursi yerine Erdoğan, Müslüman kardeşler yerine AKP, “laik muhalefet” yerine de “Gezi Hareketi”; Mursi’nin taraftarı Müslüman Kardeşler yerine, Erdoğan’ın hızla kemikleştirdiği ve sokağa hazırladığı taraftarları; Tahrir yerine Taksim, Kıptiler yerine Aleviler; Nasırcılar yerine Kemalistler ve Ulusalcılar koyulabilir.
Akla tabii hemen şu soru geliyor: O halde Türkiye’yi de bir darbe mi bekliyor?
Türkiye ve Gezi Hareketi, Mısır’ı tartışırken aslında kendini ve geleceğini tartışmaktadır. Gezi Hareketi, Mısır’ın aynasında kendi geleceğini görmeye çalışmaktadır.

1 Temmuz 2013 Pazartesi

Kürt Hareketi ve Gezi Hareketi

Gezi Hareketi ve Kürt Hareketi birleşmeden ikisinin de bir başarı, yani Türkiye ve Orta Doğu’nun, demokratikleşme şansı yoktur.
Ama birleşebilmeleri için önce kendi içlerinde bölünmeleri gerekmektedir.
Sınıflar mücadelesinde ve onun yoğunlaşmış ifadesi olan politikada, birilerini kaybetmeden birilerini kazanamazsınız, birileriyle bölünmeden birileriyle birleşemezsiniz.
Kanarya sevenleri birleştirmek istiyorsanız, kanarya sevmeyenlerle bölünmek zorundasınızdır.  “Yok, ben kanarya sevenleri ve sevmeyenleri de birleştireceğim, kimseyi ötekileştirmeyeceğim” diyorsanız, kanarya seven ve sevmeyenlerin birleşemeyeceğini, kanarya sevenlerin ancak kanarya sevmeyenlerle bölünerek birleşebileceğini savunanlarla bölünürsünüz, onları “ötekileştirirsiniz.  Sorun hiçbir zaman bir birleşme veya bölünme sorunu değildir. Çünkü her birleşme bir bölünmedir. Soru, kiminle birleşildiği, kiminle bölünüldüğüdür; kimin ve neyin “ötekileştirildiği”dir, “ötekileştirmemek” mümkün değildir.

29 Haziran 2013 Cumartesi

Gezi Hareketinin Evrimi

Gezi Hareketi özellikle dün akşam Beşiktaş ve Kadıköy’deki Lice’yle dayanışma gösterileriyle çok önemli bir aşama kaydetti. Müslümanlara, laikçi değiliz, sizin başörtünüzle, inancınızla, giyiminizle sorunumuz yok mesajını vermişti. Dün akşam Kürtlere, biz bildiğiniz Türklerden değiliz, sizin uğradığınız baskı ve haksızlıklar için de mücadele ediyoruz ve edeceğiz masajını verdi. Bu hareketin evriminde en kritik dönemeçtir ve başarıyla aşılmıştır.
Diğer yandan Gezi Hareketi başlayalı neredeyse bir ay oldu. Bu bir ayda nasıl bir evrim geçirdi?
Bir ilk bilanço taslağı çıkarmanın zamanıdır.
*
Hareketin patlamasıyla birlikte, bütün büyük devrimci kabarışlarda olduğu gibi, on yılların on günlerde aşıldığı zamanlar gelmişti. Devrimi eğitecek kimse yoktu ama devrim kitleleri hızla eğitiyordu. Şu bir ayda kat edilen yol, son otuz yılda kat edileni, kat be kat aşar.

28 Haziran 2013 Cuma

Bir Ulusal Hareket Olarak Gezi Hareketi

Evet, Gezi Hareketi de tıpkı Kürt Hareketi gibi ulusal baskıya karşı bir harekettir.
Gezi Hareketini “Ulusal Hareket” tanımlamak ilk bakışta herkese çok garip ve saçma gelebilir.
Ulusal hareket denince herkesin aklına Kürt Hareketi gibi bir hareket gelmektedir.
Ne var ki “Ulus nedir? Ulusçuluk nedir?” gibi sorular sorulup üzerine düşünüldüğünde, bu hareketin bir ulusal hareket olduğu görülmektedir. Sorun bizlerin ulus kavramının ulusçuların ulus kavramı olmasındadır. Olguda değil, olgunun tanımlandığı kavramlardadır sorun.
Aşağıda görüleceği gibi, Gezi hareketini “yaşam tarzı”na yönelik baskılara direniş olarak betimlemeyici olarak tanımlamak aslında onu analitik olarak ulusal baskıya karşı bir hareket olarak tanımlamaktan başka bir anlama gelmemektedir.

26 Haziran 2013 Çarşamba

Park Forumlarına Bir Öneri: Halkın Vicdanı Mahkemeleri

Bütün Türkiye’de Parklarda toplanmış olan Forumlarda görüşülmesini ve geliştirilip son şeklinin verilmesini dilediğim bir öneri yapmak istiyorum.
Türkiye’de tüm yasalar antidemokratiktir. Özgürlüklere düşmandır.
Yasalar devlete karşı yurttaşı koruyacak yerde, yurttaşın hak arayışlarına karşı devleti dokunulmaz kılmak için yazılmış ve yapılmışlardır.
Ama bu devlet öylesine merkezi ve öylesine keyfi bir mekanizmadır ve bu insanları öylesine yıldırmıştır ki, kendi kanunlarını bile uygulamamaktadır.
Bu cesareti de bizzat halkın örgütsüzlüğünden almaktadır. Ve tam da halk örgütsüz olduğu için, kanunlar da böylesine antidemokratik ve yurttaşlık hakları düşmanıdır.

Doksanlar Kuşağı ve “Gezi Hareketi” Hakkında Yirmi Yıl Önce Yapılmış Öngörüler

Aşağıda bugünkü “kreş çocukları” da denen 90’lar kuşağının henüz birer bebek olduğu veya kreşe gittiği zamanlarda gelecekte çıkacak bir hareketin sorunları üzerine onların ana-babası hatta dede-ninesi olan 68-78’lilere hitaben yazılmış bir yazı yer alıyor.
Gezi Parkı ile başlayan harekette internetin ve oradaki sosyal medyanın önemi herkesçe biliniyor.
İnternetin böylesine yaygın kullanımını mümkün kılan tarayıcıların atası olan Mosaic Netscape 0.9’un çıkış tarihi  1994’ün Ekim ayıdır. Yani bu kuşakla birlikte doğdu bu devrimin araçları.
Aşağıdaki yazının tarihi ise 1994 Ağustos ayıdır. Yani internet tarayıcılar resmen doğmadan önce, onların varlığını bile bilmeden, ama onları zımnen de öngören bir yazı.
(Türkiye’de Özel Savaş Rejimi de (1992-2002) aşağı yukarı aynı tarihlerde yerleşti.)
Yazıda gelecek bir devrimin “cyberspace”da örgütlenebileceğinden söz ediliyor.
Yazıda çevre felaketinin sorunlarına özellikle dikkat çekiliyor. Bugünkü harekette bunun önemi de herkesçe kabul ediliyor.
Yazı aynı zamanda gelecek kuşakça dilinin anlaşılamayacağını da öngörüyor.

25 Haziran 2013 Salı

“Kürt Sorunu”nun Çözümü Gerçek Bir Laiklikten Geçer

(Aşağıdaki yazı, dört yıl önce yazılmıştı. Hem bugünkü olayları anlayacak kapıyı açacak anahtarları sunuyor; hem de gerek bu yeni hareketin, gerekse “barış süreci”nin ilerlemek için ne yapması gerekitğini açıklıyor. Tarihinin eskiliğine bakmadan okuyuz lütfen. Bu harakat bizim yıllardır hazırladığımız teori ve programla buluşamazsa, sönümlenmekten kurtulamaz.  Demir Küçükaydın, 25 Haziran 2013 Salı.)
Bir aralar Mesut Yılmaz, “Avrupa’ya giden yol Diyarbakır’dan geçer” diye bir söz etmişti.
Biz o zamanlar buna nazire olarak, “Kürt sorunu”nun çözümünün işçi sınıfının demokratik hedeflere ve mücadeleye öncülük etmesi ve sahiplenmesinden geçtiğini ifade edebilmek ve Türkiye’nin ekonomist ve sendikalist sosyalistlerine temel yanlışlarını gösterebilmek için, “Diyarbakır’a giden yol İstanbul’dan geçer” demiştik.
Bu formüller özünde çok temelden bir ilişkiyi bir paradoksla ifade etmenin araçlarıdırlar. Örneklerde olduğu gibi, “Batı”ya ulaşmak için Doğu’ya gitmek ve “Doğu”ya ulaşmak için de “Batı”ya, yani tam ters yola gitmek veya onu kazanmak gerekir.
Hükümetin “Kürt Açılımı”nın yine böyle paradoksal biçimde ifade edilebilecek bir ilişki nedeniyle fazla ileri gidemeden soluğunun kesileceği şimdiden görülebilir.