Bütün Türkiye’de Parklarda toplanmış olan Forumlarda görüşülmesini
ve geliştirilip son şeklinin verilmesini dilediğim bir öneri yapmak istiyorum.
Türkiye’de tüm yasalar antidemokratiktir. Özgürlüklere
düşmandır.
Yasalar devlete karşı yurttaşı koruyacak yerde, yurttaşın
hak arayışlarına karşı devleti dokunulmaz kılmak için yazılmış ve
yapılmışlardır.
Ama bu devlet öylesine merkezi ve öylesine keyfi bir
mekanizmadır ve bu insanları öylesine yıldırmıştır ki, kendi kanunlarını bile
uygulamamaktadır.
Bu cesareti de bizzat halkın örgütsüzlüğünden almaktadır. Ve
tam da halk örgütsüz olduğu için, kanunlar da böylesine antidemokratik ve
yurttaşlık hakları düşmanıdır.
Gezi olayları başladığından beri, Başbakanından en sıradan
karakol polisine, hakiminden savcısına kadar tüm mekanizma bizzat kendi uygulamakla
yükümlü oldukları yasaları ayaklar altına almakta ama hiçbir en küçük bir kovuşturmaya
bile uğramamaktadır.
Örneğin bir Başbakan yardımcısı, bikinili bir protestocuyu
kastederek, kendimi zor tutuyorum diyebilmektedir. Bir Müslüman olarak buna
karşı olabilir. Ama bir başbakan yardımcısı olarak onun böyle konuşmaya hakkı
yoktur, aksine, kendi inançlarına ve anlayışına he kadar karşı olursa olsun, o
insanın Taksim’de istediği kıyafetle dolaşma hakkını savunmakla görevlidir. Ama
bu en masum suçlardan biri sayılabilir. Aslında hiçbir izin alınmadan gösteri
yapma hakkının ihlalinden, insanlara hedef gözetilerek atılan gaz mermilerine
veya düşmüş inanların dövülmesine; amirlerinin gözü önünde polislerin numarasız
bulunmalarına kadar yüzlerce suç kovuşturulmadan ortada durmaktadır. Bu
devletten bu suçların kovuşturulmasını ve suçluların cezalandırılmasını
beklemek ölü gözünden yaş beklemekten farksızdır.
İşte bugün İnternette karşılaştığımız tipik bir örnek. Bir avukat
uğradığı muameleyi yazıyor:
"bugün çağlayan
adliyesinde,-3 teki nezarethanedekilere bakmaya girdim. çok açız susuzuz ne
olur bişiler getirin diyen, 46 kişilik bir grup vardı, avuc ici kadar,
havalandırmasız penceresiz leş gibi kokan bir nezarethanede. bir kac
gözaltındakinin yakını ile para denklestirip su, biskrem vs bişiler aldık.
avukatım diye sadece beni soktukları nezarethanede, insanların cocuklarına,
eşlerine, yakınlarına söyle uzaktan bile olsun bakmalarına izin vermiyorlar,
45-50 yaşlarında, 10 gündür devamlı gördüğüm bir komiser gelip; aklı sıra kendi
yapması gereken işi "avukat yaptı zaten" diye saglama almak icin,
tutanak düzenleyip imzalamamı istedi. neymiş diyecekmişim ben su ve yiyecek
getirdim diye."ne tutanağı tutacakmışım, ben mi gözaltına aldım bunları da
yemeklerini sularını vermek benim görevim oldu? artık iyice saçmalıyorsunuz,
usul uyduruyorsunuz " deyip tutanak tutmayı reddettiğimde, aynı komiser
gözümün içine baka baka "sen kime artistlik yapıyorsun OROSPU
ÇOCUĞU?" dedi. 10 tane çevik kuvvetten polisin tam ortasındaydım kücücük
nezarethanenin parmaklarının önünde. ağzımı açıp tek kelime edemedim. tek
kelime etsem ağzımı yüzümü kıracaklardı. avukatım, on gündür yaklaşık 30- 35
kişinin gönüllü olarak gözaltı, savcılık ifadesi, hatta sınır dışı işlemine
katıldım. adalet sarayında bana kendisi yapması gereken işi yapmayıp, "bak
biz bunlara yemek verdik diye imzalı belge edineyim yarın biri şikayet eder
bişi yapar diye" uyanıklık yapan, üstüne de 15 20 kişinin önünde küfreden
polise, "beni de gözaltına alırlar, ağzımı burnumu kırarlar" diye tek
kelime edemiyorum. türkiye cumhuriyeti budur. ülkedeki hukuk bu durumdadır.
çook övünülen, avrupa'nın en büyük adalet sarayında, avukatların hali budur. Bilen
ERGÜDEN”
Her gün, her saat binlerce insanın başından benzerleri
geçmektedir.
Gezi Hareketi tekrar insanlara dayanışmanın gücünü,
direnmeyi hatırlattı. Şimdi parkları agoralara, forumlara, meclislere, ilk
başlangıcındaki anlamı ve işleviyle camilere, cemlere çeviren Hareket, bir
şeyler yapmak, örgütlenmek için çırpınıyor. Alternatif örgütlenme biçimleri
üzerine tartışılıyor.
Birçok hukukçu, doktor, psikolog, mühendis, programcı vs.
bilgi ve imkânlarını bu hareketin emrin vermeye hazır olduklarını ifade
ediyorlar.
Bütün bunları göz önüne alarak, Gezi Hareketinin Devletin
Yurttaşlara karşı suçlarını ele alan alternatif bir yargı sistemi oluşturmasını
öneriyorum. Bunlara Halk Vicdanı Mahkemeleri denilebilir örneğin.
Elbette gezi hareketinin bir yasama, yargı ve yürütme
yetkisi yoktur.
Ama en azından var olan kanunların uygulanmasını denetleyen
bir alternatif yargı mekanizması oluşturabilir.
Elbette bu yargının kararlarını uygulayabilecek bir yaptırım
gücü de yoktur ve olmayacaktır.
Ama insanların vicdanında ve aklında onları mahkûm edebilir.
Eve, böyle bir mekanizmayı kurabilir ve sağlamca işleyişini
sağlayabilirsek, hem devletin keyfiliklerini, kendi kanunlarını bile çiğneyişlerini,
teşhir etmiş, belgelemiş oluruz; hem de bu mekanizmanın karşısında insanların
keyfilikler karşısında en azından seslerini duyurabilecekleri, yalnızlık ve
örgütsüzlüklerinden kurtulabilecekleri dolayısıyla daha büyük bir direnme ve
mücadele gücü edinebilecekleri bir destek sağlamış oluruz.
Hatta eğer yeterince ciddi çalışılırsa, halkın ve dünya kamuoyunun
vicdanında, hiçbir yaptırım gücü olmayan bu yargı organları, sözlerine ve
hükümlerine güvenilebilir; kararlarının gerçek bir ağırlığa sahip oldukları;
Türk devletinin keyfiliğinin karşısında Demoklesin kılıcı gibi duran, bu
nedenle devletin varlıklarını hesaba katmak zorunda olacağı organlara
dönüşebilirler.
Biçimi üzerine tartışılabilir elbet ama bir fikir vermek
için söyle bir başlangıç önerisi yapılabilir.
Her Forum alanında, bir mahkeme jürisi ve bir hukukçudan
oluşan bir yargıç seçilebilir.
Devlet karşısında bir keyfi muameleye, bir haksızlığa uğrayan
herhangi bir yurttaş, hatta herhangi bir insan (çünkü Türkiye’de yurttaşlık
hakları olmayan milyonlarca insan vardır ve çalışmaktadır. Onların haklarını
koruyacakları hiçbir merci de bulunmamaktadır. Zaten hukuken hiçbir hakları da
yoktur.) bu mahkemelere dava açabilmelidir.
Yurttaşın başvuruda bulunması için, hukuki yardım da
sunulmalıdır gönüllü hukukçular tarafından.
Jüri, tamamen tesadüfe göre, kura yoluyla seçilebilir ve
seçilmelidir.
Mahkeme müracaat üzerine, tarafları belli bir gün ve saatte,
mahkemeye çağırır. Bütün mahkemeler açık olur.
Davalılardan gelmeyen olursa, gıyabında yargılanır ve yazılı
olarak sürekli suçlama, iddialar ve deliller hakkında kendisine yazılı bilgi
yollanır.
Her dava için, internette bir özel sayfa açılıp, ilgili tüm
bilgiler tüm kamuoyunun bilgisine sunulur.
Taraflar iddialarını ve delilerini sunarlar, savunmalarını
yaparlar. Bütün bunlar var olan hukuk çerçevesinde yapılır.
Eğer suçlu bulunursa, kendisinden hatasını itiraf etmesi ve
pişmanlığını bildirmesi istenir.
Bunu yaptığı takdirde kamu vicdanında affedilir.
Ama aksi durumda, kamu vicdanında mahkûm edilir ve bu her
yerde yayılır ve duyurulur.
Artık o kişi, o memur, herkesin bildiği ve toplumun vicdanı
olan mahkemeler tarafından yargılanıp suçlu bulunmuş biri olur. Devlet ya
kendisi de gerekeni yapmak zorunda kalır ya da kamu vicdanında mahkûm olmuş,
suçlu bulunmuş insanları görevlerinin başında tutar ve kendisi suçluların
koruyucusu olarak ortaya çıkar.
Yani gücünü adaleti yerine getirmek için gösterdiği
hassasiyetten, adil kararlarından alan, hiçbir fiziki gücü bulunmayan, yurttaşların
haklarını ihlal edenleri, en adil biçimde yargılayıp, onlara suçsuz olduklarını
kanıtlamaların için en geniş olanakları sunan, ama eğer suçlu bulursa onları
kamu vicdanında mahkûm eden yargı organları kurabiliriz.
Bu yargı organlarında esas olarak devletin mahkemeleri,
savcıları, hakimleri, polisleri, memurları, bakanları, baş bakanları
yargılanacaklardır. Kendilerine suçsuzluklarını kanıtlamaları için her türlü
imkan sunulacaktır. Ve mahkûm oldukları takdirde de sadece kamu vicdanında mahkûm
edilecekledir.
Örneğin, yukarıda zikredilen olayı ele alalım. Muameleye
maruz kalan Avukat veya herhangi bir yurttaş, kime yapılırsa yapılsın herhangi
bir haksızlığın her insana ve yurttaşa yapılmış olacağı; haksızlıklar ve
keyfilikler karşısında sessiz kalmanın onu desteklemek anlamına geleceği
gerçeğinden hareketle. Davacı olup, oradaki polis ve komiserlerden davacı
olabilir.
Mahkeme oradaki Komiseri, Avukatı, diğer mahkûmları,
şahitleri vs. ifadeye davet eder veya onların ifadelerini ister.
Mahkeme günü taraflar gelir deliller, iddialar tek tek ele
alınır. Her şey açıkça yapılır.
Sonunda Jüri kararını verir ve gerekçesiyle açıklar.
*
Böyle bir adım attığımızda demokratik bir ülkeyi kurmaya,
şekillendirmeye başlamış oluruz.
Devleti insandan değil, insanı devletten üstün tutan;
devletin yurttaşların üzerinde yükselmediği, onlara hizmet ettiği bir
mekanizmanın nasıl bir şey olduğunu ve olabileceğini kendimize ve herkese gösterebiliriz.
Bu öneri elbette geliştirilip olgunlaştırılmaya muhtaçtır.
Önemli olan dayandığı mantığın anlaşılmasıdır.
Bu önerinin bütün forumlarda görüşülüp, tartışılıp,
geliştirilip bir karara varılmasını öneriyorum.
Demir Küçükaydın
26 Haziran 2013 Çarşamba
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder