150 yıl önce, 1867’de, Karl Marks’ın “modern toplumun yüzündeki peçeyi kaldıran” ölmez eseri Das Kapital Hamburg’ta yayınlandı.
Das Kapital,
yayınlandığında görmezden gelinmiş ve hiçbir yankı uyandırmamış; tam anlamıyla,
Hikmet Kıvılcımlı’nın da çok şikayet ettiği ve en azından Marksist söyleme
yerleştirdiği deyimle, bir susuş komplosu (“susuş kumkuması”) ile
karşılanmıştı.
Hatta Marks ve Engels bu susuş kuşatmasını kırmak için,
Engels’in bir burjuvanın bakış açısından Marks’ın eserini eleştirmesi gibi,
savaş hileleri bile planlamışlardı.
Das Kapital, on
yıl içinde sadece 1000 adet satılmıştı. (Muhtemelen çok daha az da okunmuştu.)
Eser İngilizceye neredeyse yirmi yıl sonra çevrilmişti.
Almanya’daki işçi hareketinin yükselişi olmasaydı, Marks ve Das Kapital, bugün bile adı bilinmez
kalabilirdi.
Yüz elli yıl sonra bugün bile, hala, çok sınırlı ve giderek
sayısı da azalan küçük Marksist bir entelektüel kesim dışında, bütün büyük
eserler gibi, pek okunmamış ve anlaşılmamış bir eser olma özelliğini
korumaktadır.